Hac Şiiri - Muammer Oytan

Muammer Oytan
108

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Hac

Lebbeyk Allâhümme lebbeyk diyerek,
Mîkâp noktasında ehram giyerek ,
Halimiz arz etmeye geldik Allahım,
Boynumuz bükük, başımızı eğerek …

Niceleri geldi bu Yüksek Huzuruna,
Bakmayasın diye dünyevî kusuruna,
Nûh Nâciyullâh, Halilullâh, Resûlullâh,
Çekmişler Sancağı Kâbe’nin Sûruna …

İlk ibadethâneye Kâbe’ye gidelim,
Tanrı Evini huşûyla tavaf edelim,
Atom, galaksiler, tüm varlık dönüyor,
Yürek yanık, göz yaşlı biz de dönelim …

Önceden Hacer-i Evset selâmlanır,
Tavafta gerekli dualar kelâmlanır,
Yedi şaftı tam ikmâl ettikten sonra,
İbrahim Makamında namaz kılınır …

Usûldür sonra kana kana Zemzem içmek,
Merve-Sefâ arası sây yapmaya geçmek,
Peygâmber “Hac’ta Arafât farz” demiştir,
Şarttır kâfilelerle ol yollara düşmek …

Milyonlarca ehramlı yakarıyor Pirine,
Arafât dönmüş tam bir Mahşer yerine,
İnsan anlıyor ki, Evrende bir zerre,
Ey gönül dönüş burada bir Tanrı erine!

Burada vakfe, Allah’a derin yakarıştır,
Ruhlardan topluca semâya haykırıştır,
Göz yaşlarıyla, hem yanık yürekleriyle,
Mü’mince, mânen Yüce Tanrı’ya varıştır!

Akşamdan sonra Müzdelife’ye varılır,
Burada da o derin vakfeye durulur ,
Namazlarla, dualarla zikir edilip,
Rab’den af dilenip nefse hesap sorulur!

Sabaha karşı Mina’ya ol akın başlar,
Milyonlarca hacı üç gün şeytan taşlar,
Gönül mahzun, dil suskun, yürekler ezik,
Gözler sulu, durmadan akıyor yaşlar!

Nihayet kurban kesilir, tıraş olunur,
Ehramdan çıkılıp giysiye dönülür,
Gözler dönmüştür Medine cihetine,
Ayrılmadan veda tavafı yapılır!

Medine’ye varmadan şüphesiz olmaz,
Resûl’e gitmeyen kalp hiç huzur bulmaz,
Mescid-i Nebevî’de namaz kılmadan,
Muammer OYTAN’ın programı dolmaz!

Muammer Oytan
Kayıt Tarihi : 17.2.2018 07:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Söz buraya gelmişken Kâbe-i Muazzama’dan ve birkaç önemli kısımdan bahsetmeden geçmek uygun olmayacaktır: Kâbe: Kur’an-ı kerim’in ifadesiyle, “Şüphesiz âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev- mâbet- Mekke’dekidir. (Âl-i İmrân,3/96) Hz. İbrâhim ve oğlu Hz. İsmail Kâbe’yi harçsız olarak üst üste konulan taşlardan, üstü açık olarak inşa etmişlerdi. Kâbe, asırlar boyunca bir çok kez inşa ve tamir edilmiştir. Bunların en önemlisi, Mekke ve Kâbe’nin tarihi açısından olduğu kadar, Hz. Muhammed (s.a.s.) ’in şahsiyeti bakımından da büyük ehemmiyet taşıyan ve 605 yılında Kureyşliler tarafından gerçekleştirilmiş olanıdır. Hz. Muhammed bu inşaatta, amcası Abbas ile birlikte taş taşıyarak bu faaliyete bizzat katılmış ve Hacerülesved’i yerine koyma şerefini paylaşamayan Kureyş kabileleri arasında hakemlik yaparak muhtemel bir çatışmayı önlemiştir. Yaklaşık 1,5 m. genişliğindeki temeller üzerine inşa edilen Kâbe’nin dıştan dışa 10,70 x 12 m. ölçüsünde ve 15 m. yüksekliğinde, duvarları 1,25 m. kalınlığında, üzeri çatısız, düz tavanla kapalı olup, dış yüzlerinde Mekke’nin çevresindeki dağlardan getirilen bazalt parçalardan oluşan değişik boyutlarda 1614 adet taş yer alır.106 Kâbe Kapısı: Kâbe’nin kuzey doğu duvarında, Hacerülesved’e 2 m. mesafede ve yerden 1,92 m. yükseklikte kapısı yer alır.Kâbe, Hz. İbrâhim tarafından inşa edildiğinde kapı yer seviyesinde idi ve boş bırakılmıştı yani herhangi bir kapı 106. Hicaz Albümü, s.22-23 139 takılmamıştı. Kureyşliler 605 senesinde Kâbe’yi yeniden inşa ettiklerinde yer seviyesindeki kapıyı 2. m. yüksekliğe koymuşlar ve tek kanatlı bir kapı takmışlardı. Kâbe’nin kapısı ilk kez, Halife I. Velîd tarafından, 711-712’de altın levhalarla kaplattırılmıştır. Kâbe Kapısının üzerinde bir örtü mevcuttur. Birbirine tutturulmuş dört parçadan oluşan, altın ve sırmalarla bezenmiş bugünkü kapı örtüsü 7,5 x 4 m. ebadında olup, üzerinde bazı ayetler yer almaktadır.107 Hacerülesved: Kâbe’nin doğu köşesinde, yerden 1,5 m. yükseklikte, gümüşten bir mahfaza içinde tavafın başlangıç ve bitiş noktasını belli eden Hacerülesved bulunur. Arapça’da “siyah taş” anlamına gelen Hacerülesved yaklaşık 30 cm. çapında ve yumurta biçiminde siyaha yakın koyu kırmızı renktedir. Hacerülesved, Hz. İbrâhim tarafından, tavafın başlangıç noktasının belirlenmesi amacıyla yerleştirilmiştir. Hacerülesved ile ilgili bazı inanışlar da vardır: Örneğin, Hacerülesved’e dokunan kimsenin Rahmân’nın eline dokunmuş gibi olduğu108 Hacerülesved’in, yeryüzünde Allah’ın sağ eli olduğu ; Hacerülesved’e dokunanın Allah’a biat etmiş olacağı109 şeklindeki rivayetler sayılabilir. Resûl-i Ekrem bir defasında dudaklarını Hacerülesved’in üzerine koyarak uzun uzun ağlamış, daha sonra dönüp baktığında Hz. Ömer’in de ağladığını görünce: “Ey Ömer! Göz yaşları burada dökülür !” demiştir.110 Makâm-ı İbrâhim: Kâbe’ye yaklaşık 15,40 m. mesafede bulunan, üzerinde Hz. İbrâhim’in ayak izleri olarak kabul edilen , 1 cm. arayla iki çukurun bulunduğu ve Kâbe’nin inşası sırasında Hz. İbrâhim’in üzerine çıkıp iskele olarak duvar örmek ve insanları Hac’ca davet etmek için kullandığı taşa Makâm-ı İbrâhim adı verilir. Çok hafif sarı ve kırfmızı karışımı beyaza yakın bir rengi olan taşın kalınlığı 20 cm. olup kenar uzunluklarından biri 38 , diğeri 36 şar cm. dir. Hz. Peygamber, “Hacerülesved ve Makâm-ı İbrâhim cennet yakutlarından iki 107. Hicaz Albümü,s. 25 108. İbn Mâce, “Menâsik, 32 109. Heysemî, III, 242) 110. Hicaz Albümü, s.27 140 yakuttur. Eğer Allah, onların aydınlıklarını (ziyasını) gidermemiş olsaydı doğu ile batı arsını sürekli aydınlatırlardı” buyurmuştur.111 Altın Oluk: Kureyşliler, 605 yılında Kâbe’yi inşa ederken, düz olan tavanda yağmur sularının yere akması için, kuzey duvarına yani Hicr tarafına bir oluk koydular. Kâbe’nin bu oluğu ilk defa Emevî Halifesi I. Velîd’in emri ile Mekke Valisi Hâlid bin Abdullah tarafından altınla kaplattırıldı ve bundan sonra da “Altın Oluk” adıyla anılmaya başlandı. Kıble, Mescid-i Aksâ’dan Kâbe’ye çevrildiğinde Medine’de bulunan Mescid-i Nebevî ‘nin kıblesi tam altın oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resûl-i Ekrem’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve Mekke’de iken de buradan Kâbe’ye yönelmek âdet haline gelmiştir. “Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın!” diyen İbn Abbas’a bunların anlamının ne olduğu sorulduğunda: “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da altın oluğun altıdır !” diye cevap vermiştir. Hz. Peygamber, tavaf sırasında altın oluğun altına geldiğinde:”Allah’ım senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim”diye dua ettiği bilinmekted,ir.112 Hicr, Hicru İsmail: Kâbe’nin Kuzeybatı duvarının önünde bulunan ve “hatîm” adı verilen yarım daire şeklindeki 1,31 m. yüksekliğinde duvarla çevrili olan, yarım ay şeklindeki kısma “Hicr” veya “Hicru İsmail” adı verilir. Burası da başlangıçta Kâbe’ye dahil idi. 605 senesindeki yeniden inşası sırasında Mekke’liler, ellerindeki malzemenin yeterli olmayacağı düşüncesiyle Hicr kısmını göğüs hizasında bir duvarla çevirerek Kâbe’nin dışında bıraktılar ve Kâbe’ye dahil olduğu anlaşılsın diye burayı da taşla döşediler. Nitekim Hz. Aişe, Kâbe’ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber’in O’nu elinden tutarak Hicr’e soktuğu, “Kâbe’ye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü o Kâbe’den bir parçadır!” buyurduğu bilinmektedir.113 111. Tirmizî, Hac, 49; Hicaz Albümü, s. 28 112. Hicaz Albümü, s.30-31 113. Tirmizî, “Hac”, 48; Nesâî, “Hac”, 1281; Hicaz Albümü, s.33-34 Kâbe’nin Örtüsü: Kâbe’nin dört duvarı üstüne içten ve dıştan örtü asılması eski bir gelenek olup bu uygulamanın ilk defa ne zaman yapıldığı hususunda farklı rivayetler vardır. Dıştan dam korkuluğunun kenarlarında bulunan demir halkalarla çatıya, şazervân üzerindeki bakır halkalarla da tabana tutturulan örtünün, altın oluk, Hacerülesved, Rüknülyemânî’nin aşağı kısmı ve kapı hizalarına gelen yerleri kesiktir. Kapıya ise çok güzel bir şekilde işlenmiş ana örtüden bağımsız bir kisve örtülür. Günümüzde Kâbe örtüleri, 14 m. uzunluğunda ve 0,95 m. genişliğinde 48 parçadan meydana gelir; tamamı 638,4 m2. dir. Yukarı kısmındaki Kâbe’nin dört tarafını çevreleyen ve birbirine eklenmiş 16 parçadan oluşan yazı kuşağına hizâm denilir: Uzunluğu 45 m., genişliği 0,95 metredir. Bu kuşağın biraz aşağısında yine 16 parçadan meydana gelmiş, ancak birbirine eklenmeden aralarına, içlerinde âyet ve esmâ-i hüsnâ yazılı daireler konmuş ikinci bir kuşak vardır. Örtünün kendisi de kitâbeli olarak dokunmuştur. Birbiri içine giren üçgenler arasında lafza-i celâl, kelime-i tevhid ve “süphânallâhî ve bihamdihî süphânallâhi’l-azîm” ibaresi yazılıdır. Örtünün üzerindeki yazılarda altın ve gümüş teller kullanılmıştır. Zemzem: Arapça’da “bol, bereketli, doyurucu ve kaynağı zengin su” anlamlarına gelen zemzem, sadece kutsal kabul edilen Harem bölgesinin değil, bizzat Kâbe’nin kuyusu ve bütünleyicisi olarak da görülmüş Mekke için bir nevî hayat kaynağı olmuştur. Cenâb-ı Allah’ın emri üzerine, Hz. İbrâhim’in, eşi Hacer’i ve henüz bebek olan İsmail’i ıssız Mekke vâdisinde bırakıp ayrıldıktan sonra, Hâcer, su ve erzakının tükenmesi üzerine çaresiz kalmış; küçük oğlu İsmail’in susuzluktan ölmesinden endişe ederek telâşla Safâ ve Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelerek bir yardımcı aramış; bütün ümitlerini kaybettiği anda mucizevî şekilde oğlunun bulunduğu yerde kaynayan zemzem suyunu görünce Allah’a şükretmiş ve suyun dağılmaması için etrafını toprakla çevirmiştir. Hz. Hâcer’in, aralarında 400 metre mesafe olan Safa ve Merve tepeleri arasında su ve imdât arayışı hac ve umre mesaiki içinde yer alan “sa’y” uygulamasının kökeni olmuştur(Bakara, 2/158) Zemzem, Allah Tealâ’nın darda kalan kullarının imdadına nasıl yetiştiğine dair ibret alınması gereken ve mucizelerle dolu bir örnektir. 2002 senesinde umreye gittiğimizde Zemzem kuyusunu görmek kısmet olmuştu. Zemzem Kuyusu, Mescid-i Haram’da, Kâbe’nin 18 m. güneydoğusunda, Hacerülesved’in tam karşısında bulunan ve merdivenlerle inilen 2,5 m. yükseklikteki yer altı kısmında bulunmaktaydı. Kuyunun etrafı, tavana kadar, güvenlik tedbiri olarak yuvarlak cam ile çevrilmişti. Zemzem bir pompa marifetiyle bu bodrumda bulunan çok sayıda su musluklarına verilmekte idi; herkes bu çeşmelerden içmekteydi. Daha sonraki gidişlerimizde, tavafı engellemesi ve izdihama sebep olması nedeniyle bu yer altına girişin tamamen iptal edilmiş, kapatılmış olduğunu; suyun Mescid-i Haram’ın bir çok yerine konulan bidonlarla dağıtımı yoluna gidildiğini gördük. Kutsal topraklara gelenlerin ülkelerine götürmeleri için bidonlarının doldurulması, Medine’ye götürülecek zemzemin büyük bidonlara doldurulması ve Mekke’deki Mescidü’l-Haram’daki bidonların doldurulması için şüphesiz başka dolum noktaları da vardır. Zemzemin mucizelerinden bahsederken, kuyudan ne kadar su çekilirse çekilsin zemzemin kuyudaki seviyesinin hiç değişmediği, aynı kaldığı; suyunun son derecede şifalı olduğu rivayet edilmektedir. Hz. Peygamber, “Yeryüzündeki suların en hayırlısı zemzem suyudur; içilmesi açlığı giderir, hastalığa şifa olur!”116 “Zemzem suyu hangi niyetle içilirse ona çare olur!” buyurmuştur. Resûl’ü Ekrem’in uygulaması sebebiyle , Kâbe’yi tavaf ettikten sonra kılınan namazı müteakip zemzem içmek müstehap kabul edilmiştir.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Muammer Oytan