Hababamlar Bir Numara 14. Bölüm

Menekşe Gülay
848

ŞİİR


27

TAKİPÇİ

Hababamlar Bir Numara 14. Bölüm

Turuncu Okulunun ismi değişmiş, Bir Numara Okulu olmuştu. Çocuklar kendilerine isim takmışlar hababamlar bir numara diye bağırıp duruyorlardı. Nurettin beyin her gün yaptığı yazılılar ise bunaltmıştı hababamları. Bir karar almalı bu yazılılardan kurtulmalılardı. Tüm hababamlar okul çıkışında bir pastenede buluşmaya karar verdiler. Ders zili çalmış hababamlar sınıflarında yerlerini almışlardı. Biraz sonra da Nurettin öğretmen elinde tuttuğu beyaz kâğıtlarla içeri girmişti. Yerine bile oturmadan ilk sıradaki öğrencileri gelmesi için çağırdı. Kardelen, Menekşe, Kadir buraya gelin. Çocuklar hızlı adımlarla öğretmenlerinin yanına geldiler. Elinde ki dosyaları üç öğrenciye pay edip diğer sırada ki çocuklara dağıtmaları için verdi.
-Çocuklar bu dağıttığım kağıtlar da test soruları var. Sınıfın bilgi düzeyini ölçeceğim.
Sınıfta yine bir uğultu ahh lar off lar yükseliyordu.

Kâğıtlar çocuklara dağılmıştı. Ama hababamların yüzü limon yemiş gibi ekşi bir hale gelmişti. Çünkü beş sayfa hepsi sorularla doluydu.
-Öğretmenim yapamayız. Çok bunlar diye hep bir ağızdan isyanlardaydı hababamlar.
-Ne demek yapamayız hemen başlayın ne aval aval etrafa bakınıyorsunuz.
Çocuklar hemen başlarını önlerine eğerek soruları cevaplamaya başladılar.

Birden kapının çalmasıyla tüm hababamların başı kapıya doğru çevrildi. Nurettin öğretmen buyrun diye cevap verdi. İçeri giren müdür Abdullah Arslan dı. Yanındaysa iki oğlan çocuğu vardı. Çocuklara boş yerlere oturmalarını söyledi. Nurettin bey müdür beye teşekkür ettikten sonra Abdullah bey kapıdan çıkıp gitti.

Nurettin bey testlerin yazılı olduğu kâğıtları sınıfa yeni gelen iki öğrenciye götürüp verdi. Çocukların yüzü hayalet görmüş gibi anlamsızdı. Sizler de arkadaşlarınız gibi testleri çözün.
Yeni gelen iki çocuk yanyana oturmuştu. Birinin ismi Mehmet Akif, diğerininse Mustafa Sedattı. Birbirlerine gülümsüyerek çantalarından kalem kutulularını çıkarıp içinden kalem aldılar. Başlarını öne eğip soruları cevaplamaya başladılar.

Zil çalmıştı. Nurettin öğretmen herkes test kâğıtlarını getirsin dedi. Kağıtları alır almaz kapıdan çıktı. Bütün hababamlar yeni gelen arkadaşlarıyla tanışıyorlardı. Yeni geldik bu ne yaa.. Hemen yazılı mı olur diye söyleniyordu Mehmet Akif. Mücella ile Funda kendi aralarında konuşuyorlardı. Bu yeni gelenlerde bizden diye birbirlerine fısıldayıp gülüşüyorlardı.

İkinci zil çalmıştı. Mücella ile Funda koşarak sınıftan çıktı. Hababamlar hiçbir anlam verememiş ikisinin haline bakıp yalnızca gülmüşlerdi. Biraz sonra ikisi yine koşarak sınıfa girdiler. Bir yandan da öğretmen gelmemiş çok şükür diyorlardı.
Mücella kucağında kediyle girmişti sınıfa. Bütün çocuklar ilgiyle etrafına toplanmışlardı. Aceleyle çabuk oturun yerlerinize bak neler olacak bekleyin görün dedi hababamlara. Çocuklar çabucak sıralarına oturup öğretmenlerini beklemeye başladı.

Biraz sonra büyük bir gürültüyle, kapıyı hızla iterek sınıfa giriyordu Nurettin öğretmen. Bir yandan söyleniyor bir yandan elinde ki dosyaları yerlere düşürüyor, bir yandan düşenleri topluyordu. Yüzü sinirden kıpkırmızıydı. Çocuklar birbirine bakıyor ne yapacağız diye kaş, göz hareketi yapıyorlardı.
-Aldemir, Ahmet, Gülayşe gelip bu kağıtları arkadaşlarınıza dağıtın bakalım.
Bütün sınıftan yine sesler yükseldi. Öğretmenim daha geçen ders sınav yaptınız. Sıkıldık diye hep bir ağızdan bağırışıyordu hababamlar.
-Bu yazılı değil çocuklar, şimdi de genel kültür seviyenizi ölçeceğim.
O sırada Mücella ile Funda birbirlerine hadi der gibi, bir bakış fırlattılar. Bütün hababamların gözü ise Mücelladaydı. hadi ne yapacaksan yap kurtar bizi bu sınavdan der gibi Mücellaya bakıyorlardı. Mücella birden kediyi yere fırlatır gibi attı. kedi şaşırmış bir vaziyette sıraların arasında koşturmaya başladı. Fırsat bu fırsat deyip bütün hababamlar sanki kediden korkmuş gibi test kağıtlarını havalara atmaya başladılar. Bütün kâğıtlar havada uçuştuğu gibi, hababamlarda da bir bağırış... -Sınıfta kocaman fare varrrr...
Bir yandan bağırıyorlar bir yandan kaçan kaçana kapıdan dışarı çıkıyorlardı.
Nurettin öğretmen kara birşeyin sıraların arasında dolaştığını görmüştü. Fareden korkan biriydi. Masasından hışımla kalktığı gibi, sınıf kapısından kendini zor attı.

Bu gürültüye bütün sınıflar ne oluyor diye dışarı çıkmıştı. Diğer öğrenciler soruyordu?
-Deprem mi oluyor.
Hababamlardan Aydemirin evet evet deprem oluyor demesi. Bütün sınıflarda ki çocukların hep bir ağızdan deprem diye bağırmaya başlamasına sebep oldu. Mantosunu, çantasını alan sınıflardan koşarak kaçdı. Bir anda bütün okul boşalmıştı. Okul bahçesinde tek kalan Nurettin öğretmendi. O sırada müdür bey okulun merdivenlerinden inip yanına geldi.
-Ne o bağırış, çağırış Nurettin hocam? Bütün okul boşalmış.
-Sormayın bizim sınıfta kocaman kedi büyüklüğünde bir fare, sıraların arasında dolaşıp çocukları korkuttu.
-Hayret herzaman ilaçlıyoruz nerden geldi ki fare. Herhalde bahçeden girmiştir. Peki çocuklar deprem oluyor diye bağırıyorlardı. Diğer çocuklar niye kaçtı ki...
-Ben de anlamadım müdür bey!
-Sınıfta test yapıyordum o da yarım kaldı hay Allah! Gidip kapıcıya söyliyeyim de bütün kâğıtları toplasın bana versin. Yarın devam ederim artık.

Okuldan çıkan hababamlar elli metre ilerde ki pastanede oturmuşlar neler yapacaklarını konuşuyorlardı. Bir yandan da bravo Mücella nerden buldun bu taktiği diye gülüşüyorlardı. Kedisi ise kucağında uslu uslu oturuyordu. Ordan Aydemir atıldı.
-Afferim kızlar biz erkekler düşünüyoruz ama birtürlü birşey bulamıyoruz. Hepiniz çok zekisiniz vallahi.
-Peki bugün böyle yaptık üstelik bizim yüzümüzden okul boşaldı. Yarın ne yapacağız dedi asu.
-Benim bir fikrim var dedi Gülayşe.
Bütün gözler ne diyecek diye Gülayşeye yönlenmişti.
-Bakın arkadaşlar babam anlatırdı. Okula gittiği zamanlar tebeşir kavgası yaparlarmış. herkes birbirine tebeşir atarmış. hepimiz birer kutu tebeşir alalım. Sınav olduğunda herkes birbirine atsın. Böylece yine sınıf karışır ne dersiniz. Ordan Deniz atıldı.
-Gerçekten harika. Tamam o zaman herkes silahlansın yarına. Haydi şimdi evlerimize gidelim.

Ertesi gün olmuştu. Bütün hababamlar tam tetrisat, her taraflarını tebeşirlerle doldurarak sınıflarına gelmişlerdi. Biraz sonra sınıfa Nurettin bey yine ellerinde dosyalarla sınıfa giriyordu. Hababamların gözleri dosyalarda, yüzleri ise limon yemiş gibi ekşiydi. Ama gözlerinin içi gülerek Nurettin öğretmenlerine bakıyorlardı. Yine test soruları dağıldı. Ordan Funda startı çocuklara göz işaretiyle verdi. Tebeşir savaşı başlamıştı. Herkes birbirine atıyor bir yandan da bağırıyorlardı. Nurettin öğretmen şaşkındı. Öncelikle ne olduğunu anlayamamıştı. Durumu kavradığında kürsüde ayağa kalkmaya çalışırken atılan tebeşirin biri gözüne denk geldi. Ahhh yandım diye bağırdı. Birden gözü kan çanağına dönmüştü. Bunun hesabını hepinize soracağım diye bağıra bağıra sınıftan ayrıldı. Arkasından bütün hababamlar kahkahaya boğuldu. Gülayşe ise bir savaşın galibi gibi etrafta dolaşıyor bir yandan da cephaneler nasıl işe yaradı gördünüz mü diye çığlıklar atıyordu.

Hababamların hiçbirşey umurlarında değildi. Sınıfta koşturup duruyorlardı. Bir yandan da slogan atıyorlar En büyük hababam diye bağırıyorlardı. Tabii yere düşen tebeşirlerde ezilerek sınıfta çirkin bir görüntü yaratıyordu. Birden kapı açıldı içeri giren gözetmen Asudeydi. Hababamlarda offf lar başladı. Nerden çıktı gözetmene ihtiyacımız mı var diye kendi aralarında konuşmaya başladılar. Gözetmen Asude sinirli bir şekilde susun bakalım. Sizlere haberim var. Çok seviyordunuz ya Gül öğretmeninizi başına neler gelmiş haberiniz bile yok. Sizler dalganızı geçip durun. Hababamlar birden sessizliğe büründüler.

Gül öğretmenimize ne olmuş? Ordan Asu,
-Yoksa öldü mü? ben biliyordum zaten çok yaşamaz diye hep söylüyordum.
-Sen sus Asu otur yerine ne ölmesi. Böyle şey nerden aklına geliyor. Ama başına çok kötü bir durum gelmiş. Ben bile hayret ettim doğrusu. Vahh vahh ne şansız kadınmış.
-Eeee konuşsana gözetmen öğretmenim diye bağırarak sordu Mücella.
Diğer çocuklarda aynı tepkiyi vererek hep bir ağızdan söylemesini istediler.
-Tamam tamam rahat durun bakalım. Gül öğretmeninizi dağa kaçırmış eşkiyalar.
Denizle Gülayşe çığlık çığlığa ağlamaya başladılar. Diğer çocukların yüzleri de asılmıştı. Ordan Mehmet Akif ayağa kalktı.
-Hababamlar gidip kurtaralım öğretmenimizi ne dersiniz?
Bütün çocuklar kurtaralım diye bağırmaya başladılar.
Ordan Gözetmen Asude müdehale etti çocuklara.
-Nereye gidiyorsunuz Gül öğretmeniniz nerde biliyor musunuz? Cehennem gibi bir yerde, taa Doğu da Şırnakın Beytüşşebap İlçesine bağlı Taşarası Köyünde. Ben bile bilmiyorum siz nerden gidipte bir de dağlara çıkıpta bulacaksınız öğretmeninizi.
Ordan Menekşe,
-Yok Gül öğretmenimiz geri gelsin böyle olmayacak. Dağlarda şimdi üşüyordur canım öğretmenim diyerek ağlamaya başladı.
Ordan Ahmet Menekşeyi itileyerek,
-Hani sen sevmiyordun ya Gül öğretmeni. Şimdi niye ağlıyorsun ağlama.
-Sen karışma Ahmet seviyormuşum demek ki. Çok üzüldüm görüyorsun.

Gözetmen kötü haberi verdikten sonra sınıftan ahhh larla vahh larla ayrıldı. Tüm hababamlar biraraya toplanmışlar kurtarma operasyonu için girişimde bulunmaya karar vermişlerdi.
-Ben babamla konuşacağım akşam, o da üst kademede ki arkadaşlarıyla konuşsun dedi Mücella. Sonra hepimiz askeri kıyafetler alalım ve kalın montlar. Yarın okula gelmiyoruz hepinizi benim evimde bekliyorum. Hababamlara adresini yazıp verdi. Herkes birbirinden alıp kağıtlara yazsın adresi, diye de tembih etti.
Ve usulca ses çıkarmadan sınıftan ayrıldı hababamlar.

Ertesi günü Mücellanın evindeydi tüm hababamlar. Mücellanın babası ve babasının arkadaşları da evdeydi. Mücellanın babası söze başladı.
-Sizlere arkadaşlar olarak hitap etmek istiyorum. Çünkü böyle bir girişimde bulunmanız büyüklüktür. Demek ki yaşınızdan büyük bir olgunluğa erişmişsiniz. Üstelik bu yapılan girişim Gül öğretmeninizi ne kadar çok sevdiğinizi gösterir. Bir de ailelerinizden, onayı olan imzalı bir kâğıt istiyorum. Çünkü yapacağımız girişim zor bir operasyon.
Hababamlar hep bir ağızdan tamam alırız diye cevap verdiler.

Ertesi gün olmuştu. Okulun önünden otobüs kalkmaya hazır hababamları bekliyordu. Bütün çocuklar askeri kıyafetleri giymiş birbirlerine bakıp bakıp gülüyorlardı. Tek düşünceleri Gül öğretmenlerini eşkiyaların elinden kurtarmaktı. Başlarına Gözetmen Asudeyi vermişlerdi. Ayrıca Mücellanın babası, üst düzeyde arkadaşları, emniyet amirleri ve sivil polisler operasyona katılmak için gelmişlerdi. Önce aileleri tarafından onaylanan kâğıtları topladı Mücella ve babasına verdi.

Otobüs havaalanına doğru hareket etti. Hababamlar yolda vatan marşlarını bağıra bağıra söylüyorlardı. Gözetmen Asude önde şöförün yanında ayağa kalkmış sanki cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasını idare eder havasındaydı. Ellerini bir şef edasıyla sağa sola, başını ise bir aşağı bir yukarı hareket ettiriyordu. Araba da yabancı kişiler olmasa, herhalde hababamlar kahkahalara boğulurlardı. Belli ki gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. İç hatlara girmişti otobüs. Beş dakika sonra içeri, kapıdan sıra olmuş vaziyette giriyorlardı. Bir sürü insan askeri kıyafetli hababamları gördüğünde şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. Hababamlar alkışlarla içeri girdiler. Hepsi vatan kurtaracak asker edasındaydılar. Uçak havalanmıştı. İlk defa uçağa binmenin hazzı hababamların yüzlerine yansımıştı. Bulutlara bakıp bakıp gülüyorlardı.

Zaman çabucak geçmiş Mardin havaalanına inişe geçmişlerdi. Hababamların uçaktan inmeleri bile bir serenattı sanki. insanlar tarafından gözlenmeleri onları daha çok mutlu ediyordu. Havaalanının önünde otobüs bekliyordu. Ve Şırnağa varmalarına daha dört saat vardı.

Bu arada Gül öğretmen eşkiyaların elindeydi. Elini ayağını bağlamışlar samanlığa atmışlardı. Tabii ağzı da bağlıydı. Neden kaçırıldığını hâlâ bilmiyordu. Sorduğunda da fitye için demişlerdi. Düşünüyordu onun için fitye verecek kimsesi yoktu. Demek ki eşkiyaların bir bildiği vardı. Samanlık soğuktu. Üzerine bahtaniye attıkları halde üşüyordu. Üstelik atların içinde, alışık olmadığı koku miğdesini bulandırıyordu. Ne işim var buralarda, mis gibi okulumdan ayrılmak istedim. Ahhh kafama diye kendi kendine içinden konuşuyordu.

Şırnakın Beytüşşebap İlçesinde jandarma komutanlığındaydılar. Jandarma komutanı, hababamları asker kıyafetinde görünce şaşkınlığını gizleyemedi.
-Bu çocukların ne işi var? Zaten jandarmalar dağları karış karış arıyor gül öğretmeni bulmak için.
Gözetmen Asude bu söze tepkili hareketleriyle cevap verdi.
-Gördüğünüz çocuklar Gül öğretmenin İstanbuldan öğrencileri. Bu gördüğünüz çocuklar öğretmenlerini çok seviyorlar ve bizleri onlar biraraya getirdi sırf Gül öğretmeni kurtarmak için. Onlar hababamlar komutanım.
-İyi peki gelsinler bakalım. Kapının önünde cemse var hepimiz o cemseyle dağlara çıkacağız. Tabur dağlarda, onların yanına gidelim. Cemse yarım saat yol aldıktan sonra cudi dağının eteğine gelmişti. Komutan ve jandarma erleri cemseden inmişler Çocuklarında inmesi için yardım ediyorlardı. Sıra gözetmen Asudeye gelmişti. Jandarma eri elini uzattı. Bir ayağını cemsenin plaka kısmında ki çıkıntıya koymuş bir elini de ere uzatmıştı. Birden ayağı çıkıntıdan kaydı ve jandarma eri ile birlikte yere düştüler. Kafasını kaldırdığında zavallı erin üstündeydi. Ne yapacağını bilemeden büyük şaşkınlıkla jandarma eri ile burun buruna geldiler. Dört er zor kaldırdı gözetmen Asudeyi.

Kalabalık bir grup olarak taburun yanındaydılar. Erler dağları kuşatmışlardı. Hababamları ise menzilden uzak yerlere yerleştirmişlerdi. Erkek hababamlar kendi aralarında konuşuyorlardı. Bıraksalar biz alıp geliriz Gül öğretmenimizi diyorlardı. Kız hababamlar ise biz gitsek daha çabuk alır geliriz Gül öğretmenimizi diyorlardı. Hababamların tek düşünceleri, bir an önce Gül öğretmenlerine kavuşmaktı.
O sırada hababamlar jandarma erlerinin kendi aralarında konuşmalarına şahit oldular. İşte o karşıda görünen samanlıktaymış Gül öğretmen. Yakaladıkları bir eşkiyayı konuşturup ağızlarından zorla laf almışlardı. Bunu duyan hababamlar başbaşa verip bir plan yapmaya karar verdiler.

Jandarmalar kendi dertlerindeydi. Jandarma komutanı hoparlör elinde eşkiyalara, Gül öğretmeni yollamalarını ve teslim olmalarını söylüyordu. Eşkiyalar ise ne Gül öğretmeni yolluyor ne de teslim olmak istiyorlardı. Hababamlarla ilgilenen yoktu. Erkek hababamlar birer birer bulundukları yerden kayboluyorlardı. Ağaçların arasından aralıklarla samanlığa gitmeye çalışacaklardı. Bunun içinde Jandarma erlerinin ve eşkiyaların gözleri önünden geçmeleri gerekiyordu. İnşallah görmezler diye içlerinden dua ediyorlardı. Neyse ki kısa bir mesafeydi. Bodur makilerin görüntülerine engel olacağı düşüncesindeydiler. Sürüne sürüne samanlığa doğru ilerlediler. Ama gördükleri onları şaşkına çevirmişdi. Samanlığın kapısında eşkiyanın teki duruyordu. Kendi aralarında yavaşça ne yapacağız diye birbirlerine soruyorlardı. Çabuk ve acele bir şekilde bir şey düşünmeleri gerekiyordu. O sırada bir kız sesiyle irkildiler. Arkalarına baktıklarında Asunun da onlarla gelmiş olduklarını gördüler. Senin ne işin var kızım? diye Aydemir sordu. Ben şimdi o eşkiyayı hallederim. Gelin dediğimde sizler de gelin diye cevap verdi Asu.
Sedat ise,
-Sen ne yapabilirsin ki kocaman adam o
-Görürsünüz şimdi hiç sesinizi çıkarmayın sessiz kalın burda diye cevap verdi.

Adamın arkası dönüktü hababamlara. Asu yavaş adımlarla eşkiyaya doğru gitmeye başladı. iki adımlık mesafe kalmıştı ki adam aniden arkasını döndü. Bütün hababamlar hemen saklandılar. Asu kahkahalarla gülmeye başladı. Adam şaşkındı. Dağ başında bir kız çocuğu üstelik asker kıyafetiyle.
-Merhaba amca nasılsın?
-Sen de kimsin buralarda ne arıyorsun diye cevap verdi eşkiya.
-Amca sana hediyem var öteki dünyadan yolladılar beni.
-Yok canım öteki dünyaya gidipte geleni görmedim hiç.
-Aaaa olur mu... inan ki öyle, uzat elini bana, hediyeni vereceğim sana.
Adam elini Asuya uzattı. Asu elini cebine attı ve ani bir hareketle cebinden çıkardığını adamın eline koydu. Merak ettiniz değil mi Asu cebinden ne çıkardı?

Cebinden çıkardığı küçük bir yılan yavrusuydu. Annesine yalvarmış ve pet-shoptan yavruyu aldırmıştı. Çünkü sümüklü böceği de solucanı gibi kazaya kurban gitmişti. Yavru yılanı eşkiyanın eline verir vermez yılan kolunu sarmaya başlamıştı. Diğer eliyle yılanı yere atıp kaçtı adam. Ayyy yavrumu yere attı bu hain adam diyerek yeniden alıp cebine koydu. Bir yandan da hababamlara gelin diye eliyle işaret etti.
Hababamlar koşarak samanlığın kapısından içeri girdiler. Gül öğretmen elleri, ayakları, ağzı bağlı samanların üzerindeydi. Çocuklar hemen aceleyle kimi ayaklarını, kimi ellerini kimisi de ağzında ki bağı açtı. Gül öğretmen sevinçten gözyaşlarına boğulmuştu. Birden silahlar patlamaya başladı. Makinalı tüfeklerin sesi, dağlarda yankı yaparak iki katı bir gürültü ile kulakları rahatsız ediyordu. Ahmet hadi oyalanmayalım çıkalım burdan dedi. Diğer hababamlarda Ahmedi destekledi. Dışarı çıkıp koşarak kısa mesafeyi aştılar.

Diğer hababamların yanlarına geldiklerinde bir bayram havası esiyordu. Gürültüye jandarma erleri başlarını döndürdüğünde, Gül öğretmeni gördüklerinde şaşırdılar. Hababamların yanlarına gelip Gül öğretmeni nasıl kurtardıklarını sordular. Hababamlar kısaca komutana yaptıkları oprerasyonu anlattı.
-Çok tehlikeli bir oyun oynamışsınız çocuklar. Bizden habersiz nasıl böyle birşey yaptınız diye biraz sert bir şekilde çıkıştı komutan. Ama çok şükür belli ki herşey yolunda gitmiş. Gül öğretmeninize de kavuşmuşsunuz. Haydi o zaman cemseye doğru gidelim. Diğer erlere de tamam herşey yolunda, dağı bombalayın bir tanesi sağ kalmasın. Ama önce teslim olmaları için çağrı yapın diye emir verdi.

Cemseye binen Gül öğretmenle hababamlar, Beytüşşebap İlçesinde jandarma komutanlığına geldiler. Orada ifadesi alındı ve başından geçenleri komutana anlattı. Zabıt tutuldu. Komutan Gül öğretmene sordu;
-Ne yapmayı düşünüyorsunuz Gül öğretmen?
-Hemen eşyalarımı alıp İstanbula döneceğim komutanım.
-Peki o zaman jandarma erimiz sizi köye götürsün eşyalarınızı alın.
-Harika olur komutanım.
Hababamlar bizde öğretmenimizle gideceğiz diye tutturdu.
Komutan tatlı sert bir şekilde;
-Oturun bakalım zaten sizler suçlusunuz. Hepinizin canı bizlere emanetken kendi başınıza işe kalkıştınız. Ya sizlere birşey olsaydı. Ailelerinize ne hesap verecektik. Siz gidip gelin Gül öğretmen. Bizler de sizin uçak biletinizi ayarlıyalım.
Gül öğretmen gözleriyle hababamlara baktı. Ve eşyalarını almak için kapıdan çıktı.

Akşam olmak üzereydi yine büyük bir cemse ile hababamlar, Gül öğretmenleriyle birlikte hava alanına gelmişlerdi. Hep birlikte uçağa bindiler. Uçak İstanbula doğru hareket etti. Hababamların İstanbulda Atatürk hava alanına inmeleri ise muhteşemdi. Hababamların aileleri, Bir Numara okulunun müdürü Abdullah Arslan bey ve diğer öğretmenlerin çiçek yağmurları altında karşılandılar.Hababamlarda bir hava, sanki vatanı kurtarıp gelmiş gibiydiler.

Nurettin öğretmen yokkk... yokkk... bir daha hababamlar mı bir daha beni o sınıfa kimse sokamaz demişti. Kelle paça yiyemediğim gibi, bir de yaramazlıkları çekilir gibi değil diye gözetmen Asudeyle haber yollatmıştı. Hababamlar bu duruma sevinmişlerdi tabii. Okuların yaz tatiline girmesine iki gün kalmıştı. Kendi aralarında ne yapacağız karneleri kim dağıtacak diye düşünüyorlardı. Birden kapıda Gül öğretmen belirdi. Bütün hababamlar sevinmişlerdi. Hep birlikte alkışladılar öğretmenlerini. İlk dönem karnelerinizi ben dağıtmıştım şansınıza yine ben dağıtacağım. Bir de iki gün önceden vereceğim ki
zaten bunu hakettiniz. Benim için hepiniz çok yoruldunuz çocuklar. Bütün hababamlar hep birlikte seni seviyoruz Gül öğretmenim diye bağırdılar.

Gül öğretmen sözüne devam etti. Bir de sizlere bir süprizim var. Haftasonu cumartesi günü sizlere vereceğim adrese velilerinizle bekliyorum. Ama hepiniz gelin süprizlerim sizler için. Menekşe gel de şu adresi tahtaya yaz. Bütün hababamlar defterinize kaydedin adresi. Adres kaydedilmişti. Sıra karneleri vermeye gelmişti. Herzaman ki gibi ilk sıradan başlamıştı karneleri dağıtmaya.
-Aldemir oğlum gel karneni al.
Aydemir yerinden yüzünde ki gülümsemeyle kalkmıştı. Gül öğretmenin elini öpüp karnesini almıştı. Deniz gel kızım. Deniz de karnesini almış öğretmenin elinde öpmüştü. Ama Deniz kendine hakim olamamış hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Gül öğretmen de dayanamamıştı Denizin ağlamasına. Yanaklarından bir kere daha öpmüştü.
-Hadi kızım otur yerine. Ahmet Gitmez gel oğlum. Ahmet de karnesini almıştı.
-Kadir Tozlu oğlum gel.
-Geldim efendim.
-Bayılıyorum bu çocuğun kibarlığına, nasılsa düşmüş bir kere bu hababamların içine. Neyse canım al karneni.
-Teşekkür ederim efendim diyip yerine oturmuştu Kadir.
Menekşe, Asu, Mücella, kardelen, Ferhat, Mustafa, Aldemir, Sedat, Aydemir, Funda, Gülayşe, Deniz, Mehmet Akif sırayla karnelerini almışlardı.

İki gün sonra hababamlar çiçekler gibi giyinmiş Gül öğretmenin verdiği adrese gelmişlerdi. Velilerle birlikte bayağı kalabalık olmuşlardı. Bütün hababamlar birarada olduklarında, eline mikrofonu alıp konuşmaya başladı.
-Sevgili hababamlarım, öncelikle velilerinizle birlikte hoşgeldiniz. Tekrar aranızda olmak gerçekten harika bir duygu. Hepinizi o kadar çok özlemişim ki hatta gözetmen Asudeyi bile çok özlemişim. Gerçekten zor günler geçirdim. Şu anda burda olmamı sevgili hababamlarıma borçluyum. Sizlere birer hediye aldım. Tabii öncelikle kocaman pasta ve limonata sizler için.
O sırada iki garson dört katlı pastayı arabayla iterek cafenin tam ortasına getirdi. Bütün hababamların yüzleri gülüyordu. Hem karnelerinin iyi olması, hem de pasta yiyecek olmaları onları mutlu etmişti.

Pastalar limonatayla birlikte tüm gelenlere dağılmıştı. Arkadan sıra hediyelere gelmişti. Gül öğretmen tek tek hediyeleri hababamalara vermişti. Çocuklar mutluydu. Bir de tatilde bol bol kitap okumalarını önermişti. Güzel geçen iki saatten sonra
Hababamlar Gül öğretmenlerinin elini öprerek kafeden ayrılmışlardı.

Yine tek başınaydı Gül öğretmen. Masanın tekine çökmüş oturmuştu. Bütün hababamlar benim öz çocuğum gibi sanki. Onları o kadar çok seviyorum ki. Onlar da beni çok seviyor. Ufacık yürekleriyle kendilerini benim için tehlikeye attılar. Yüzünde küçük bir tebessümle oturduğu masadan kalkıp kafeden çıktı.

Hababamlar dördüncü sınıfa geçmişlerdi. Bu sene de yaramazlıklarını bakalım sürdürecekler miydi. Gül öğretmenin başına neler gelecekti. Yoksa geldiğine pişman mı olacaktı. Evet hepsi 15. ci bölümde. Hababamlara iyi tatiller.

Hababamlar Bir Numara Devam edecek

Menekşe Gülay
Kayıt Tarihi : 20.4.2012 14:13:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Menekşe Gülay