h.d 091 STANDART FARKI. Şiiri - Necdet ...

Necdet Erem
1570

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

h.d 091 STANDART FARKI.

STANDART FARKI

İnsanın hiç bir şeyle yetinmeyişi;
Hiç bir şeyle tam manası ile mutlu olmayışı;
ve yine hiç bir şeyi devamlı olarak beğenmeyişi;

Fiziksel olarak dünyada yaşayacağı bir şeklide yaratılmış olmasına rağmen, ruh, his ve yetenekleri açısından dünyaya ait olmadığını gün gibi açık bir şekilde göstermektedir.

Bu konu, dünyada insandan önce yaratılmış, insandan daha fazla yeteneklerle donatılmış olan varlıklar ile mukayese edildiğinde kolayca anlaşılabilir.

Hayata ve hayat şartlarına, insandan daha kolay ve daha kısa zamanda intibak sağlayan, insanla basit bazı şekil farklarının dışında aynı organ ve uzuvları taşımalarına rağmen;

herhangi bir kültür geliştirememiş, medeniyet kuramamış olan hayvanlar ile insanlar mukayese edildiğinde, iddia ispata ihtiyaç bırakmayacak NETLİKTE görülebilir.

Bu mukayesede, canlı hayatının devamı ve korunması adına, temel ve ortak ihtiyaçların amaç benzerliği ile temin ve kullanımındaki farklarını bilim adamlarının şüpheci ve karmaşık TEZ VE İDDİALARINA müracaat etmeden, kendi yaşamımız ve yakın çevremizdeki yaşananlar üzerindeki gözlem ile görme şansını elde edebiliriz.

Tüm canlıların ortak temel özellikleri olan, üreme, beslenme ve barınma işlevleri arsındaki farkı göstermek için, insan ile hayvan arasındaki temin ve tatbik tarzlarını dikkatlerinize arz etmek istiyorum.

Canlılar, yaşamak için beslenmek (yemek) zorundadır.

Dünya standardında yaratılmış olup, daha üst bir hayat standardına hazırlık aşaması olmayan hayvanlar;

beslenme işini hiç dert edinmemiş, türüne göre kendisine ihtiyaç olarak ilham olunan yiyeceğinin ne temininde bir gayret ve çabası, ne de istifade adına yiyeceklerini tüketirken damak zevkine göre herhangi bir işlem ve müdahalesi olduğu söylenemez.

Fakat bir de insana bakalım! ..
Yiyeceklerimizin genelini doğal ortamda bulduğumuz halinde bırakmamış, onları kendimize göre ıslah edip adına ziraat ve hayvancılık dediğimiz bir bilim dalı ve hayatımıza amaç teşkil edecek uğraş haline getirmişiz.

Bununla da kalmayıp, yaratılış itibariyle en mükemmel olan mahsulleri üretim alanlarından temin ettiğimiz hali ile tüketmeyip, onları bin bir zahmet ve gayretle bir mutfak kültürü oluşturup, kimini soymuş, kimini doğramış, kimini pişirmiş, kimini haşlamış, kimini kızartmış öyle beslenme alanına sunmuşuz.

Bununla da yetinmemiş, masa demişiz, sandalye demişiz, tabak demişiz, tencere, kaşık, çatal, bıçak demişiz, tuz, biber, sos demişiz.

Sonuç olarak sadece karnımız doyurmuş, yemek yemişiz.
Yani sadece beslenmişiz.

Sair canlıların hiç dert etmediği, sıkıntı çekmediği, kültür geliştirip, medeniyet kurmadığı bir alandaki bu tatminsizliğimiz ile bunca gelişmişliği yetersiz bulup arayışlar içinde oluşumuzun sebebini, yazımızın başındaki iddiamız olan FARKINDA OLMADIĞIMIZ, STANDARD farkımızı arama ve ona uygun bir ortam hazırlama gayretinde aramak gerektiğine inanıyorum.

Bu da gösteriyor ki, İnsan, dünyada yaratılmış olup, yaşatılıyor olsa bile, dünya onun için yaratılmış olduğu cennet hayatının standardını kazanabilme adına gelişimini tamamladığı bir eğitim ve sınav alanından başka bir yer değildir.

İkinci ve basit bir örneği daha dikkatinize sunmak istiyorum.

Aslında bunlar bilinmeyen şeyler olmadığı gibi, hepimizin her gün yaşamamıza rağmen sadece dikkat etmediğimizden dolayı gözümüzden kaçan, insanın YARATILMIŞ OLDUĞU STANDART FARKI ve insani hayatın yaratılmış olduğu günden itibaren yaşadığı gerçekler ve pratiklerdir.

Barınma ihtiyacımız olan konut meselesini sair canlılarla mukayese edelim.

Onlar doğal ortamlarında adına in, kovuk, oyuk, dal veya yuva dediğimiz; sade, masrafsız, zahmetsiz ve rahat ortamlarında bizden daha güvenli bir şekilde istirahatlarını gerçekleştirmelerine rağmen; biz insanlar ben deyip kimlik edinmiş, benim deyip mülkiyet davası ile dünyayı parsellere bölmüş, ev demiş bir mimari kültür, karyola ve mobilya demiş, marangozluk ve sair yan kollarını meslek olarak geliştirmişiz.

Yatak, yorgan, yastık, çarşaf, nevresim vs. demişiz, rahatımızı bozup, uykumuzu kaçırıp, çoğunlukla rüyalarımızı kâbusa çevirmiş, nihayetinde gecenin karanlığından korunmuş ve doğal bir ihtiyacın temini adına dinlenmek için SADECE UYUMUŞUZ.

Üremeye gelince;
Fazla detay ve tafsilata gerek yok.
Bazılarının hoşuna gitmese de! ..

İNSAN ONURUNA yakışır aile hayatının öneminden kaynaklanan kutsallaşmış bir namus anlayışı içindeki düzenli ve disiplinli cinsel hayat ile hayvanların doğal sınırlamalar içindeki tabii hallerini mukayeseye gerek yok.

Bu ihtiyacın farkını görmek isteyenler, doğal hayata veya sokak hayvanlarının mevsimler ile sınırlı, sadece ÜREME amaçlı gayrı akli ve iradi onursuz cinsel hayatlarına bakarak mukayeselerini yaptıklarında, insanın bu konudaki standart farkını da göreceklerini sanıyorum.

Materyalist mantık ile bakıldığında; verilen bu ZORLU VE ZORUNLU hayat mücadelesi sonucu itibariyle sadece ölüp YOK olacağını UNUTMANIN aldanmışlığımı?

Yoksa! ..
Düşünen, anlayan ve yorumlayan aklın, YARATILMIŞLAR İLE YAŞANANLAR arasındaki kurmuş olduğu, sebep sonuç ilişkisi içinde, insan ruhunun sonsuz istek ve ihtiyaçlarının, sınırsız yetenekler ile yönlendirmesinden kaynaklanan, Allah’a ve ahiret gününe inanan,

inançlı insanların iddia ettikleri insanın YARATILMIŞ OLDUĞU GERÇEK HAYAT STANDARDINI özlem ile arama, gelişme ve geliştirme gayreti mi?

Ne dersiniz?
Standartları, insani ruh onur ve olgunluğuna uygun ebedi bir hayat yok ise, sadece YOK olmak için kahir ekseriyetini hayattan bezdiren, BİLMEMKİ BU DÜNYAYA BEN NİYE GELDİM türkülerini söylettiren; meyhane bataklığının uyutucu, uyuşturucu ve onursuzlaştırıcı atmosferinde veya sınır tanımayan teknolojinin ruha pompaladığı tüketim çılgınlığının oyalayıcı ve unutturucu akımı içinde hayatın SEVİMSİZ SONUNU sülük gibi sürünerek beklemek için bunca emek, bunca zahmet, bunca eziyet ve ZİLLETE değer mi?

Necdet Erem
Kayıt Tarihi : 21.9.2008 15:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Necdet Erem
    Necdet Erem

    Değerli Kutup Güldane nikli Kardeşim.
    İlginizden ve değerli yorumunuzdan dolayı teşekkür ederim.

    İnsanı diğer yaratıklardan ayıran ve insan yapan özelliği; çoğunlukla yanlış ve hatalı kullandığımızdan dolayı zararını gördüğümüz; zararından dolayı da hep şikâyet etmiş olduğumuz his ve duygularımızdır.

    Bunlar herkesin bildiği ve her zaman yaşadığı, hayata renk ve anlam kazandıran yön ve yeteneklerimizdir.

    Sevgi, Korku, Hırs, Haset, Hasret, Öfke, Hayal, Hafıza, bitmeyen arzu, sınır tanımayan istekler gibi.

    Evet, bunlar bizde var! !
    Ve bizi biz yapan, önce canlılardan, sonrada kişiselleştikçe hemcinslerimizden ayıran kimlik ve kişisel karakteristik özelliklerimiz olup hayatımıza yön veren yeteneklerimizdir.

    Dünyada anatomik açıdan az farklar ile bize benzeyen; biçimsel ve fonksiyonel farkın dışında aynı organ ve uzuvları taşıyan hayat arkadaşlarımız olan hayvanlarda kısmi olsa da, hayatlarına hâkim olacak bir belirginlik ve derinlikte değiller.

    İşte ıslah ve terbiyesi ile mükellef olduğumuz;
    Islah ve terbiyesi adına ilahi kuralları müteakip adına Sosyoloji, Pedagoji, Felsefe, Mantık dediğimiz benzeri ilimler geliştirmemize rağmen, çokta başarılı olduğumuzu söyleyemeyeceğimiz bu his ve duyguların bize neden verildiği üzerinde durulmasını istiyorum.

    Ben her hangi bir şeyin yapılış veya yaratılış maksadının bilinmemsini; ondan beklenen sonucun alınabilmesine en büyük engel olduğunu düşünüyorum.

    Bana ait olduğu için doğruluğu tartışılabilecek bir sözüm var.

    “NİÇİN YARATILDIĞINI BİLMEYEN KİMSE, NASIL YAŞAYACAĞINI DA BİLEMEZ.”

    Benim bütün sözlü ve yazılı çalışmalarım genel olarak insanları hilkatin sebeplerini düşündürmeye yöneliktir.

    Yoksa insanın bütün his ve duygularının, istek ve arzularının sonsuz ve sınırsız olduğunu herkes bilir, bilmese bile bizzat yaşar.

    Amacım MALUMU İLAM KABİLİNDEN his ve duygulardaki sonsuz ve sınırsızlığa dikkat çekmek değil.
    Bu sonsuz ve sınırsızlığın sebebini sorgulamaktır.

    Sevgi ve selamlarımla.
    Allaha emanet olunuz.

    Cevap Yaz
  • Kutup Güldane
    Kutup Güldane

    sayın necdet erem kardeşim.
    insanlarda yetinmeme duygusu vardır.
    gözü doymazlık denilen hastalıktır bu illet.
    hep daha iyiye ve daha fazla rahata yöneldiğini zanneder insan oğlu.
    bu ölümlü dünyada nekadar cafcafalı yaşarsa kendine onu kar sayar.
    oysa nekadar ziyan ve israf ettiğinin farkında olmaz.beyinsel olarak, iç güdüsel olarak bastırılmış kendi duygularını avutarak tatmin etmeye çalışır.
    Bunada bencillik denir.
    İnsan oğluna has bir duygudur,kıskançlık ve bencillik.
    her taşın altından bu iki illet, hep çıkmıştır vede çıkacaktır karşımıza. güzel bir konu işlemşsiniz.
    sizi kutlarım
    selamlar

    Cevap Yaz
  • Mücella Pakdemir
    Mücella Pakdemir

    İnsan olmanın dayanılmaz ağırlığı... Emeğinizi kutlarım.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Necdet Erem