.
annem dedi ki;
bak oğlum, bu uğultu duru suyuyla kulaklarımızı tıkayan
gök yarılmadan evvel dağılan, kanıyla su yapıp bizi yıkayan
ellerine baktı;
olmadan evvel gömlek dikilmişti sessizlikten,sonra emek geldi
perde delindi ışık gün etti çevreni, seni kendine yetiştirdi
hiç’imlenirken;
doğrumudur dedim dinlediklerime baktım
kapıları kapatıp kendimi saydım kendime
korktum ki hiç’im gölgemin benle oluşunda
birim belki dileğimde dileğimin sessizliğinde
annem dedi ki;
bak oğlum, bu uğultu karmaşasıyla anlamaya yollayan
yer yarılmadan evvel ayrılan, ateşiyle ağ yapıp yakalayan
ayaklarına baktı;
sen olmadan evvel hayat sana yazılmıştı, sonra yazı geldi
düşler delindi şairler delirdi kendilerini mum etti eridi
yazıya baktı;
ortağım katliamlara lanetledim kendimi
sana sevgi diledim acılarım bildiklerim
sonra su istedim, uğultu kapacaktım karnımdan
konuşacaktım sonra, anlatacak kendim inanacaktım
inandım sonra bir hiç varsa, o da bendim bu genze genleşen yerde
mavi bir adı vardı, yüreğine benzeşen, sen sandım da el açtım
sana yalan demek kaderde ise, söyledim inandığın iç’inse
gerisi göğe yazılar, yağmur yağdıkça çocuklar ağlar
sessizlikten,sonra emek geldi olmadan evvel gömlek dikilmişti
bilinçle perde delindi ışık gün etti çevreni, siyah adın değildi
o’na söyledi,
yüz’e baktı bildim seni sesin sevginin sesi saçların elbisesi
neden ince ellerin dedi dinledi canıma kat ki dedi kopmasın yüreğim
cevap verdi;
tüm gök senindi ucundan bir parça dilendim istedim ki an gelsin
kısa uzun olsun dağılırken bağıma kuşlar konsun beş kanatlı serçeler
sırtını döndü;
ben ölümü gördüm dedi kimse koşamazken telaştan ip bağlıyordum
sonu bilen bendim seçtim içinden seni kefenim ettim gidersin
içinden düşündü ve sordu,
her şeyi bırakanla durdu bir yerde nedir dileğin ölüme gelirken dedi
cevap verdi elinde sigarası;
ben ölüme çalıştım yaşadıklarım alıştığımdı sana da alıştım
gitmeliyim şimdi kendimi hayata hazırlamalıyım birazdan çıkar yangın
keşfettim bir gün annemin acılarını, sevgisi yangına ateşi sarandı
sekiz göl doğurmuştu, bir bağ ot atmıştı üstüne, kurusunu severdi ateş anlamıştı
sonuç;
bu savanlarda, ovalarda nehir yataklarında, her sene yazın en azgın olduğu zamanda,
yangınlar çıkar çalılıklarda, kuşlar yanar, kaplumbağalar, dallar, yapraklar
sonra yeniden doğarlar hayata, ruh bağışıdır doğa anaya, ödenir sırasıyla,
ben su olayım dedim, o yüzden düştüm gül dibine, acısı halimdendir biline
evvelden böyle imiş, merhemde ondan, yarada ondan imiş, anlattı sordum anneme
şimdi çekinmiyorum yaralarımdan dedi, acılarım ondurur beni, sevdiklerim içindi
güç gelmedi bileğime, zihnimin köşesinde, gece vakti yollara düşmekte ağır gelmedi
sarı taşlar üstüne kazınan mektuptu;
hazırım şimdi düşlerime, çizin yolumu, reddedilmiş kitapların üstüne
varlığımı anladığımda, borçsuz hesapsız yola çıkmalıyım, şimdi sondayım,
içimi dökmeliyim, yoksa patlayacağım bu ıssızlığın ulaşılmazlığın ortasında,
şimdi suyumu dökün,penceremin tozları gitsin açılsın gözlerim,
beni tutmayın ya da sizde gelin, tek başıma toplayamam ağır kirpiklerim
dinleyen kalktı ve dedi ki;
gözleriniz su gibi, işleri yoksa bir süre bana baksalar çocuğum daha
hem annemde yok babamda her şeyim olur musunuz bu akşamıma
siz dağıldıkça ben tutarım tatlı şeyler söylerim size kendinizi özletirim
zili çalar biri…
30 07 2006
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 5.8.2006 23:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Selam ve saygıyla
TÜM YORUMLAR (1)