Güz Senfonisi Şiiri - Selami Karabulut

Selami Karabulut
40

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Güz Senfonisi

GÜZ SENFONİSİ

I

ey esrik gülüşleri yorgun
göğü hüzünlü gurbet türküsü
bulutlarından tanırım seni
ağır aksak giden günlerinden

yankısız aynalarda gömülü yüzüm
uzak yollarda unutuyor gülüşünü
esmer bir sessizlik
hüzünle ağıyor kirpiklerime

II

gün siyah bir tüle büründü
insanlar koyu renk giysilere
caddeler boyu hüzün, evler boyunca keder
her yüz kendi yalnızlığına gömülü
buğulu camların ardında dalgın, kırık
bir şeyler yitirmişliğin acısı var
savrulup giden ekim yapraklarının ardında

sarı ot kokusu bulaşmış elleriyle
üstüne titrediği fesleğen ölüsünü seviyor
duvar dibinde solgun, alık bir resim
ömründe çok kez yaşadığı halde
yine de şaşarak bakıyor bu an’a
kim bilir belki de kendi sonbaharını görüyor
kendi gözleriyle kendi teninde

III
kızım Eylül’e

güz deyince hep çocukluğumdur
içimde art arda yıkılan ormanlar
ürperdikçe uzayan sessizliğim
aynı kum saatinin dönencinde
aynı yorgun kıvrımında ömrün

rutubet kokulu odalar, camı kırık pencereler
ürkek yabani bir çocuk canlanır gözümde
soluk benizli ama yarın dolu avuçları
seslensen uyanmaz dalgınlığından
kirpiklerinde iri yaş tomurcukları

hüzün damlayan ellerinde buluttan rüzgâr
bilmediği odalarda yarı ölü aydınlık
gülüşü yarım ağızda acı bir türkü
tanımsız heyecan vardır ellerinde
hep eylülle başlar macerası

Eylül’le devam eder


IV

aynı aynalara yürüdük, aynı umutlarla

yorgun omuzlarında kasvetli ağırlık,
dudaklarında ucuz ruj, yanaklarında abartılı pudra
aynı kadını sevdik, aynı heyecanla
aynı zaman diliminde, aynı arkadaşla

şimdi aynı yolu yürümesek de

V

utangaç gülüşlerinde şehvet
uzun saçlarıyla rüzgâr taşırdı bana
gün akşama döner dönmez
durup yorgun sessizliğimin kıyısında
heyecanla bakardı yollarıma
dar dünyasına açılan perdenin arasından
yumuşacık yüzü, merak dolu gözleriyle

kim bilir ne hayalleri vardı
öfke fıçısı uçarı benliğimde
öylesine bir tutkuydu belki de
okşanmak istenen genç kızlık gururuyla
adına güz tadında yazdığım şiirlerden
ısrarla her gün bir yenisini isterdi
belki de en çok onları sevdi

giderayak bir gülüşü kaldı bende
bir de salkım üzüm gibi bakışı
düğüm düğüm anısı boğazımda
yağmur yüklü bulut dolu gözlerim
yıkar kirpiklerimi tenhalarda sessiz sessiz
bağ bozumu vakti geldiğinde


VI

şimdi oralarda akşamları buruk
sabahları telaşlı
bitip tükenmeyen bir didinmenin adıdır çalışmak
ince, biçimsiz, kırılgan
devinip durur kendi ekseninde umarsızlık
yoksulluk yaşamın diğer bir adıdır
nasırlı parmaklarsa umuda açılan kapı
bir gider bir gelir, ufuklarının penceresindeki aydınlık
zaman tohumun toprağa düştüğü andır
filizlenip büyüdüğü, hasat edildiği an
su geçirgenliği az killi toprak gibi
hiç bir şeyin ifadesi değildir
ömürlerinin takviminden savrulup giden yaprak

dantel dantel işlenmiş umutlarda
en gizli korungan yerlerinde birer düş
uzak kentlerden tanımadıkları
kurtarıcıdır beklerler hep
yüreklerimde avuç avuç köz
sandıklarında çeyizleri…
kaldırmadan çalışırlar başlarını
şeker pancarı tarlalarında
ağır törelerin çemberiyle sarılmış kızlar

şimdi oralarda çocuklar alın çizgilerinden uzak
bir oyunu oynar gibi sürülerini otlatırlar


VII

gagası sarı, alnı sakar, göğsü kınalı
pembe ağızlarında odalar dolusu cıvıltı
bir şeyler taşırlardı durmadan kurt, solucan, böcek...
ipince sevinç dalgası bir avuç
ne çabuk büyüttüler yavrularını
kısacık bu zaman içinde kırlangıçlar
terk edip gidek onlar da bu kenti
bırakarak arkalarında ölü bir sessizliği

kaybedecek gökyüzü mavisini
göçüp giden kuşların ardından
tam zamanı işte şimdi
toprak, su, hava, rüzgar
söylerler bir zaman
hüzünlü bir turna türküsü
hep bir olup, bir ağızdan
sadece bir ben duyarım bunu
bir de elimde mahzun duran bağlamam

Selami Karabulut
Kayıt Tarihi : 8.8.2000 16:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Filiz Kalkışım Çolak
    Filiz Kalkışım Çolak

    Kırgın tarihinden tanırım seni, içime üşüştüğün gerçeğinden .Ey saçları gece mavisi düş, deniz alevi yalnızlığım gitme, gitme ey kimsesizliğim...Birazdan şeffaf sancılar doğacak, için için yakacak şafak, saçlarından akacak nergis kokulu kızları baharın ve sen filiz filiz yine bana yine göğsüme doğrulacaksın, sevdaya için için...Böylesi gitme beni benden, bak tende ışıyışı çırpınan çığlıkların, gitme beni böyle ortalarda bırakıp gitme, iki yana düşmüş ellerime, bana, gözlerime gelip gelip böylesi bakma...Yavruların gözlerine karıncaları çağırma ...Ah şehir yalnızlığın kıyılarına ışıyan sessizlik susma ,susma susturma ey kalbim...sevgilerimle Selami hocam...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Selami Karabulut