Zamanı soyunan o yırtık urbanın içinde, göçebe bir yankıyla mırıldanan, gözü âmâ, dili lâl, yüreği okyanus beşer, soluklan…
Kelimelerini giy üstüne
Ağustos sıcağında, kızgın buz’da
Üşüyorsun
Mütevazı tesellilerin açmazında, bağ bozumuna hazır olsa da çardaktaki asma, yorgun bir kış güneşinde şiire düşmez çiğ, anlasan…
Orada sonsuz mavilikte
Damlayı al diline
Susuyorsun
Seyrü seferlerin yelkenine dolan deli poyrazları avucunda saklayıp, en yumuşak meltemleri gökyüzüne savuran...
Dalgalara yenilmekse bu
Aç kollarını sonsuza
düşüyorsun
İçindeki aitlik hissi, kayalara çarparak var olan kum tanesi iken, güneşe teslimiyetiyle rengarenk cam paresine dönüşüp bir fiskeyle kırılan...
Parçalarını yakamozlara fırlatıp
Zamana yenilen bir ay çarpmasıyla
Bitiyorsun.
Çoğalmanın hazzını biz’likle yoğurup, toprağına yeşil, siyahına yıldız boyayan ve dahi kendi nefesinde boğulup aynı yerden tekrar doğan...
gün gelir
maviye kesilir gökyüzü
ve sen Martı kanadından süzülen denizde
Bir damla gökkuşağı olursun
…
Kayıt Tarihi : 18.12.2017 17:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
uzunca bir süre suskunluğu seçmiş dizelere ufak bir dokunuştu belki,
Kaleminize gönlünüze sağlık.
Tebrik ediyorum.
Acemice bir denemeydi, beğeniniz mutlu etti, teşekkürler.
Teşekkür ederim.
TÜM YORUMLAR (8)