Zaman: Senden önce de yokluğun ezikliği.
Onbin yıl geçti, görmedim seni. Uzaklığın saniyeler sığardı oysa. Bir gece sefasının sabah ki hüznüydüm, soğuk çağların yangın yıllarında. Arıyordum durmadan neyi kimi aradığımı bilmeden. Güneş batıyordu, karşıdaki yaşlı ağacın dibinde. Ağaca gittim. Oturdum dibinde. Beşbin yıl geçti kalkmadım yerimden. Gözümde hep o uzakları çağrıştıran dalgınlık hali. Bakıyordum neye kime baktığımı bilmeden. Sonra susuyordum yüreğimle. Bu suskunluk üçbin yıl sürdü. Konuşmak istiyordum olmuyordu. Yeni konuşan çocuk gibi geveliyordum kelimeleri dilimde. Yalvarıyordum ağaca, yardım istiyordum, yardım istiyordum dilenci yokluğumla.
O beni anlamıyordu.
Kızdım, hem de çok kızdım kendime. Kalktım altından ağacın. gittim, kendimde gittim. Nereye kime gittiğimi bilmeden.
Gidiyordum. Usumu yaşlı ağacın altında, uzaklara bakan dalgın gözlerimle birlikte paralel bir nokta da bıraktım. Dönmüyordum geri. İmkansızdı. Aynı noktaya aynı göz ve aynı yürekle bakamazdım. Nedenini bilmiyorum. O nokta, baktığım yer, şey, kişi neyse işte o. siyah mıydı, beyaz mı? Bilmiyorum.
Gözüm o nokta da kaldı, dönüp bakmadım. Usum yoktu, gözüm yoktu. Yürüdüm. Neye, k,me yürüdüğümü bilmeden.
Bu düşünceler beynimi gıgıklıyordu. Unutmak ve uzaklaşmak için koştum. Neye, k,me koştuğumu bilmeden. Koştum, koştum. Usum o naoktanın renginde kaldı.
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta