Nasıl buldun beni? Nasıl sarıldın gene boğazıma, gün batımıyla?
Sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen bir daha yalvarsamda?
Bir teslimiyet yaşıyorum ilerleyen saate doğru akarken sabrımın son kırıntıları. Zik-zaklar çizerek ilerleyen bir kararsızlığın pençesindeyim, ne büyük bir kabus ki bu, bir olumlu parça taşıyorum insanlığıma itafen hala gözlerimde. Aynaya baktığım nadir anlarda, gözgöze geliyorum onunla. Utanıyorum eğiyorum başımı kalbime doğru! Çünkü bir antlaşma yaptım ben şeytanla. Ruhumu bir hiç pahasına sattım. Kazandığımla ikinci el bir aşk satın aldım. Başkası için söylenen şarkıları kendime yamadım. Son kullama tarihi yaklaşmış gülücükleri sakladım. Hiç cevaplanmayan çağrıları, umutsuz bekleyişlerime kattım.
Tanrıdan bana kalan olumlu tek parçam, bir öpüşme sahnesine gözyaşı döken, bir aynanın utancında asılı kalan, sevgiliye umutla bakan, ben ruhumu şeytana satarken bir kalbin ardına saklanan kahverengi gözlerim. Saatin tik-tak ları, gururumun zik-zakları, kabullenilmiş bir yenilginin telefonun sessizliğinde asılı kalan yasakları. Ey gurur sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen bir daha? Vurup kapıyı giden, beni bir şeytanın hayaliyle baş başa bırakan..? Bak teslim oldum işte, bağışlanmakta değil dileğim, kahrımdan ölmekte. Yalnız bırak artık beni, bak zaman akmıyor, bak acı gitmiyor sen başucumda dururken, sevgili aramazken, ömür geçerken, nasıl düşünebilirim hepiniz kalabalık yaparken? Utanmıyorum, utanmıyorum dedim işte… Utandığım zamanların efendisi olabilirsin, ama bakma sen gözlerime, geçici senin hükmünde, hükümsüzlüğünde bu gel- gitlerin pençesinde.
Ben yatırdım varımı yoğumu bu işe. Batsakta çıksakta beraberiz yalnızlığımla. Ve son kuruşumuzla tattığımız son lokma umudu da, son çabamızla pişirdiğimiz son parça aşkı da paylaşırız biz. Sen karışma! Ne sanıyorsun sen kendini böyle? Her dilediğinde el atmaya ne hakkın var senin huzuruma, açtığım her kapıdan fışkırmaya, kaybedeceğimi hatırlatmaya ne hakkın var senin her fırsatta?
Nasıl buldun beni? Nasıl sarıldın gene boğazıma, gün batımıyla?
Sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen bir daha yalvarsamda?
Bak bir yumurta bu elimde tuttuğum. Senin kahvaltıda çok pişmiş sunduğun. Ben onu rafadan severim bilir misin? Bilmezsin… Ben aşkı nasıl severim nereden bilirsin? Onuda bilmezsin! Sevgilide bilmez ya neyse, bana geceleğin sımısıkı sarılıp uyuyan sen değilsin. Sımsıkı sarılıp nasıl uyunur onu da bilmesin, uykumdan uyandırıp, neden sarılmadığımı soranda sen değilsin. Sen ne bilirsin söyler misin? Bir halt bilmezsin…. Sen umutsuzca sadece yakınıp tövbeler edensin! Sen artık çekip gitmelisin. Beni sevgilinin dizlerine çökerken terkettiğin o günü hiç hatırlamazmış gibi nasıl geri dönersin? Hain ben değilim. Sensin…!
Tüm gözyaşlarını geride bıraktım artık. Tüm yaralarım gerçek, çok yorgunum artık. Gitmek zorundasın anlıyor musun? Bu yaralar iyileşecek gibi gözükürken kalamazsın. Onun gözyaşları akarken, merhamet umamazsın. Herkes onu tepelerken, sen de baş kaldıramazsın. Ben seçtim kaderimi, ben seçtim bu arnavut kaldırımlarını. Benim yolum bu, ona sundum boynumu. Elini uzattığında karanlıktan korur o beni, çektiğinde acıların koynuna yatırır. Seni benimle görmek onu kızdırır. Haksızlık benim sana yaptığım değil senin bana yaptığındır. Hadi güzelim sen yoluna ben yoluma. Daha önce terkettin beni, şimdi de sana bu yakışır.
Nasıl buldun beni bilmiyorum yeniden?
Nasıl sarıldın gene boğazıma, gün batımıyla?
Sen değil miydin dönmeyeceğini söyleyen,
bir daha yalvarsamda, yürekten çağırsamda?
Sen değil miydin terkeden?
Temmuz 2004 İstanbul
İbrahim Tolga ÖzsoyKayıt Tarihi : 7.7.2004 23:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
başka diyecek sözüm yok
sevgiyle...
Son zamanlarda okuduğum tüm düzyazı ve şiirlerin bir basamak üstüne çıkarıyorum ben 'Gurur' yazını...Böyle dile gelen, böyle seven yüreğine sağlık.. Saygılarımla. Funda Bilgili
TÜM YORUMLAR (9)