29. 09. 2000
Gurup vaktinde, İstanbul’u bir ateş sarar.
Kaybolup giden günün ardından,
Gönülleri bir hüzün kaplar.
Boğazın gümüş suları alev alev yanar.
Ayasofya’nın, Sultanahmet’in minareleri,
Kıpkızıl olur.
Güneş, ufukta gitgide kaybolur.
Topkapı, turuncuya bürünür.
Haliç, ateşte kıvrılan bir yılan gibi görünür.
Çamlıca’nın coşku dolu tepesinden,
Seyretmek bu cümbüşü, ne harika.
Bir ömrün hüzünlü sonunu andırıyor bu manzara.
Sonra Marmara, maviliğinden sıyrılır.
Üsküdar’ın evleri yanan ateşle ısınır.
Martılar dans eder dalgalarla.
Mahşer gibi kaynar caddeler insanlarla.
Ve insanlar, ekmek kavgasından kopardıklarını,
Akşama kadar çalışıp kazandıklarını,
Evlerine götürmenin sevinciyle,
Günün yorgunluğundan sıyrılarak
Adeta koşarcasına evlerine giderler.
Ömür sayfasından birini daha maziye gömerler.
Yedi tepe üzerindeki gururlu şehir,
Aydınlıktan kızıllığa gömülür.
Kim bilir nice acılar, nice sevinçler yaşanmıştır.
Kim bilir gün boyu, kimi aç, kimi tok kalmıştır.
Öyle veya böyle bir gün daha
Geceye atmıştır kemendini.
Bir kavganın görmemek için derdini,
Şehir artık hazırdır renk cümbüşünden sıyrılmaya,
Güneş ufukta kaybolur gider,
İstanbul’da bir gün daha böyle biter.
Kayıt Tarihi : 23.1.2007 13:24:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!