Gürkan Çelik 2 Şiirleri - Şair Gürkan Çe ...

0

TAKİPÇİ

Gürkan Çelik 2

Belki de bir gün bir yerde, olmadık bir zamanda yeniden karşılaşırız seninle
Unuturuz bütün yaşanmışlıkları
Yılların yorgunluğu üzerimizde, bir anlık duraksarız
Gözlerimizin derinliklerinde eski bir masal
Unutulmuş anılar, hatıralar, şarkılar
Birer birer yankılanır birden

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Uyandım. Oysa henüz alarm çalmamıştı. Gecede pek iyi uyudum sayılmaz aslında. Uyudum mu ondan da emin değilim. Hem uyku dediğiniz şey nedir tam olarak? Neden uyur insan? Kapatıp gözlerini bir bilinçsizlik haline bürünmekse eğer ve uyanıp ardından sıfırlamaksa geçen günü, unutmak acıları, yeni bir gün deyip başlamaksa hayata.. Ihhh ıhhh.. Zaten gidişinle yitik kaldı uykularım, dağıldım, öksüz kaldım, parçalandım. Bir sen kaldın geriye bile diyemeyecek kadar gittin benden. Şimdi gözlerim açık olsa ne yazar, olmasa ne ?
Zorda olsa kalktım yataktan. Baktım ayaklarıma. Bir ayağımda çorap, kirlenmiş, eskimiş… Kokuyor mu onu bile bilmiyorum. Diğerinde ise diğerinde ise hiç bir şey yok. Üşümüş biraz, tıpkı yüreğimin odaları gibi. Aslında tam da aynası olmuş içine düştüğüm enkazın. Oda karanlık az da olsa bir ışık var kalem ucu kadar, görüyorum.. Her yerde dağılmış eşyalar, içki şişeleri, ağzına kadar dolmuş kül tabakları. Bir de menekşe var camın hemen önünde rahmetli anamın verdiği, oda kurumuş tıpkı benim gibi. Yürüdüm mutfağa doğru dikenli bir yolda mayınlı bir tarlada yürür gibi. Her yerde yüreğimin cam kırıkları. Bastıkça kanıyor ayaklarımın her yeri ama acımıyor, acıtmıyor hiçbirisi canımı sen gibi. Sahi ne bu evin hali? Ne kadar oldu sen gideli? Hiç bilmiyorum. Hatırlıyorum da şimdi beraber yaşadığımız bu evi, camın önünde menekşesi balkonda nergizi.. Her köşesinde, her yerinde izin var, anılarımız var. Ne kadar acı değil mi?
Neyse bir kahve yapayım kendime. Nerede bu lanet cezve ,neden yanmıyor bu ocak? Acaba gazı mı kestiler ki? Kahveyi de bulamıyorum zaten boş ver… Sen olsan sokmazdın hiç mutfağa beni. Ne çok haklıymışsın meğer. Şuranın haline bak enkaz yeri gibi. Gidişinin ardından geriye bıraktığın bana benziyor. Bir de bu aralar başım çok ağrıyor ilaç aldım ama geçmedi, huzursuzum. Belki de açım bilmiyorum en son ne yedim, ne zaman yedim hatırlamıyorum.
Gördün mü bak koridorun her yerinde resimlerim var, resimlerimiz asılı her yerde. Yatak odası hariç. Birde o çok sevdiğin boy aynası var ya koridordaki , kırık şimdi. Hatırlayamadığım bir gecenin sabahında baktım bu haldeydi. Pek iyi göremiyorum kendimi. Ama olsun o da bana hatırlatıyor seni. Dur bir bakayım kendime. Ben miyim bu aynadaki, benim mi bu saçlar, bu yüz, bu adam, gör bak ne haldeyim. Dizine yatırdığın adamın yüzüne dön bir bak. Dön bak. Ne saçmalıyorum ben. Görmek isteseydin gitmezdin ya o da ayrı. Sen gittiğinden beri hiç girmedim yatak odasına, açmadım kapısını, daha doğrusu açamadım. Defalarca gitse de elim kapının koluna, açmaya cesaret edemedim. Oturdum gecelerce ağladım kapının önünde ve bir çok gecenin sabahında burada buldum kendimi. Çaresizce düşündüm. Durmadan, günlerce, gecelerce, aylarca neden diye sordum kendime ama bir yanıt bulamadım. Öyle ki film şeridi gibi tüm anımızı sarıp sarıp en başından sonuna kadar izledim. yeniden ve yeniden. Soruyorum şimdi sana daha öncesinde binlerce kez sorduğum gibi. Neden, neden gittin? Gerçekten neydi başaramadığım. Neydi eksik olan?
Hatırlıyor musun çok ateşin vardı bir gün. İşten geldiğimde kan ter içinde yatıyordun. Kapının ziline yanıt vermeyişinden anlamıştım aslında iyi olmadığını, O halini görünce nasılda telaşlanmıştım. Aldığım gibi seni kucağıma hastaneye götürmüştüm. İğneler serumlar. Sabaha kadar başında doktorlar. Endişeli gözlerle sana bakmıştım kapının aralığından. Sabah bir türlü olmak bilmedi. Uyuya kalmışım koridorda bir sandalyenin üzerinde. Sabah bir doktor geldi. Sonra adını söylediler. Ayşe Yılmaz’ın yakını kim diye bağırdı bir hemşire. Kalabalığın arasından benim dedim. Etten örülmüş duvarın arasından sıyrıldım ve içeriye girdim. Doktor gözlerimin içine bakarak nesi oluyorsunuz diye sordu. Her şeyiyim doktor bey dedim. Önce bir gülümsedi sonra gözleri doldu. Nesi oluyorsun evladım dedi. Eşiyim dedim. Benimle gel dedi. Takıldım ardı sıra yürüdüm gittim. Hissetmiştim, endişeliydi sesi. Bak oğlum dedi… Ayşe iyi değil, Ayşen çok hasta . Üzgünüm dedi … Doktorun gözlerinden usul usul yaşlar süzüldü. İçime akıyordu sanki kızgın bir lav gibi gözünden akıttıkları. Nesi var diye soramadım. Korktum. Bir yanlışlık olmasın. Ayşe'min sadece ateşi vardı dedim. Bir daha bakın . Belki karıştırmışsınızdır diye bağırdım. Doktor sakin ol evladım, sakin ol geç otur şuraya deyip anlatmaya başladı. Sanki sıradan bir şeyden bahseder gibi, sanki o sen değilmişsin gibi. Bir solukta, öylece kanser dedi. Eşin akciğer kanseri dedi. Yapacak hiçbir şeyimiz yok. Son evre, her yerini sarmış dedi. Üzgünüm dedi. Parmak uçlarıma kadar soğudum. Ruhum çekildi. Yutkunamadım. Dizlerimin üstüne çöktüm. Dünya üstüme çöktü sanki. Uyandım. Yoğun bakıma almışlar seni. O güzelim yüzün kireç gibi , her yerinde kablolar, hortumlar. Doktor gel benimle dedi. Senin yanına getirdi. Neden konuşmuyor dedim. Uyuttuk dedi. Çok ağrın olduğunu söyledi. Odadan ayrıldı. Yanına geldim. Elini tuttum. Buz gibiydi. Gitme dedim. Uyan dedim. Buradayım dedim. Ağladım.. eğilip öptüm . bir daha bir daha bir daha. Uyan dedim Ayşe'm uyan. Sonra sesler geldi. Kulağımı sağır eden o sesler. Kapıyı açtılar beni tutup dışarı çıkardılar. Gelemedim bir daha yanına Ayşe'm bırakmadılar. Öpemedim bir daha ,sarılamadım doya doya.. Yine o doktor. Dikildi karşıma . Başın sağ olsun dedi. Başın sağ olsun evladım.
Gidişinin ardından çok mevsimler geçti. Ben hala evimizdeyim. Sende yatak odamızda. Olur da açarsam kapıyı ve göremezsem diye seni hala bir umutla oturuyorum kapıda. Aç o kapıyı da çık gel Ayşe'm çık gel. Ben hep burada seni bekliyor olacağım.

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Gitmek…
Bazen bir zorunluluk, bazen bir tercih. Kimi zaman kalbinin en derinlerinde hissettiğin bir yangın, kimi zaman özgürlüğe açılan bir kapı. Ama her gidiş, ardında bir hikâye, bir iz, bir eksiklik bırakır. Çünkü hiçbir veda, tamamen vedalaşmak değildir aslında.
Gitmek, sadece adımlarını bir yerden başka bir yere taşımak değildir. Bir şehirden, bir insandan, bir hayalden ayrılmaktır çoğu zaman. Zordur… Çünkü bazen gitmek demek, ardında seni sen yapan anıları bırakmak demektir. Her şeyi unutacağını sanırsın dimi ,ıhh ıhh unutamazsın. Bir şiirde, bir şarkının notalarında, yada ne bileyim işte bir şekilde eski günlerin yankısını duyarsın.
Bazen gitmek, kendini kurtarmaktır. Kalmanın ağır geldiği, nefes almanın bile zorlaştığı anlarda çıkış kapısını bulmaktır. Biliyor musun? Kimse gitmek istemez aslında, ama bazı kalışlar insanı içten içe öldürür. Bile bile tükenmemek için, kendini kaybetmemek için gitmek zorunda kalırsın. Ve en acısı, en zor olanı budur: Gideceğini bile bile kalmaya devam etmekle, kalamayacağını bile bile gitmek arasında sıkışmak.
Gitmek bazen seni özgürleştirir, bazen daha da hapseder. Çünkü her ne kadar uzaklaşırsan uzaklaş, bazı şeyleri yanında taşırsın. Anıları, söylenmemiş sözleri, okuduğun, dinlediğin şiirleri, gözlerinin önünden gitmeyen yüzleri… Sandığından çok daha ağır bir bavuldur bu. Gideceğin yere varırsın ama içinde bir şey hep geride kalır.
Ve bazen gitmek, geri dönmemeyi göze almaktır. “Bir gün geri gelirim” diye avutmazsın kendini. Bilirsin ki bazı yollar sadece tek yönlüdür. Dönüş biletin yoktur, çünkü dönecek hiç bir yer de kalmamıştır.

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Bana buraların insanı değilim diyorsun
İnan bende değilim
Ben nerenin insanıyım peki
Bana da bir yer var mı bu dünyada
Bu gezegende, bu evrende
Sesimi duyan var mı arş-ı alada

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Özlemek seni, kalbinin bir köşesinde sürekli sızlayan, kanayan bir yara gibi. Kapanmayan bir kara delik. Özlemek seni bir kapının önünde beklemek gibi. Bilsen de gelmeyecek beklenen, her şeye rağmen umut etmek gibi. O umutla bir ömür o kapının basamaklarında oturmak gibi seni özlemek. Gelip geçen kışlara, baharlara, üşümüşlüğüne, sırılsıklam olmuşluğuna aldırmadan bütün olumsuzluklara rağmen gülümsemek gibi. Özlemek seni bir gurbetçinin vatanına olan hasreti gibi. Vatan gibi, ana gibi seni özlemek.

Seni nasıl özledim biliyor musun? Bence bilmiyorsun… Ben özledikçe seni kesildi etlerim, tırnaklarım söküldü yerinden, çığlık çığlığa kaldı içim. Ama sustum. Ben seni sustukça daha çok özledim. Çünkü.
Konuşacak olsam, dilim seni çağıracaktı. O yüzden sustum. Ama her suskunluk bir çığlık gibiydi içimde. Hiç duymadığın hiç görmediğin bir yangın vardı gözlerimin ardında. Sen uzaktaydın, ama ben içimde seninle konuşuyordum hâlâ.
Seni özlemek, geceleri uyanmak gibi. Acıkmak gibi, yanmak gibi, üşümek gibi. Ölmek gibi seni özlemek. Saati yok, sebebi yok… Yok işte. Bunu dile getirmenin bir yolu yok. Sadece kalbinin bir yerinde bir eksik uyanıyor. O eksikliğin adı sen.
İnsan bazen öyle bir özler ki, elini uzatır boşluğa, dokunamaz, ama vazgeçemez de. Ben seni işte tam orada özledim.

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Gitmiş olman gerçeğiyle kaçıncı sabah uyanıyorum bilmiyorum
Zamanın artık sayılamayan yerindeyim
Ne günlerin adını anmak istiyorum, ne de gecelerin tarihini
Çünkü her şey, senin yokluğuna doğru bükülüyor

Dışarıda insanlar gülüyor, yürüyüş yapıyor, kahvelerini yudumluyor

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Hayat beyaz bir kelebeğin kanatlarında getirdi seni bana
Karşımda,
Hiç bilmediğim bir duygu
Daha önce hiç rastlaşmadığım bir çift göz
Ve tertemiz bir masumiyet o öpülesi alnında

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Sen uyurken bir şiir yazmak istedim sana
Ama sen yazılmış şiirlerin en güzeliydin zaten
Ve kelimelerimi toparlayamadım
Cümleler sönük kaldı dudaklarını anlatmaya

Sen uyurken kokunu anlatayım dedim en güzel çiçeklerle

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Bugün yine o gündeyim anne.
Senin doğduğun o günde. Sonbaharın sararmış, yapraklarını her yere dağıttığı o yağmurlu günde. Bilirim sevmezdin sen hazanı. Bense çok severdim ve sen kızardın bana neden bahar değil neden yaz değil diye. Şimdi biliyor musun anne bende sevmiyorum sonbaharı. Sırf sen yoksun diye.
Anne, ben çok özler oldum ellerini… Dizine yattığımda saçlarıma değen o sıcak ellerini. Her şeye rağmen geçer oğlum, bu da geçer demeni özledim. Sabret demeni özledim anne. Kimse anlamıyorken beni “ Neyin var oğlum” diye beni aramanı özledim. Şimdilerde hiç arayanım, soranım yok. Anladım ki beni gerçekten bir tek sen sevmişsin anne.
Evini özledim anne, evimizi. Beni dünyaya getirdiğin o eski, köhne, çatısından su akıtan, pencerelerinden rüzgâr geçiren ve çocukken hiç sevmediğim, şimdilerde ise hasretiyle yandığım o evimizi özledim. Neden biliyor musun anne? Hani kar yağar ve çok soğuk olurdu ya hatırlıyor musun? Sonra sen beni kardeşimle kollarının arasına alırdın, öperdin sonra saçlarımızı. Biz senin sıcağında uyurduk ve gün ışırdı üstümüze. Ama bilmezdin sen… Benim güneşim sendin anne. Evimizi özledim. Ben evimizin yollarını özledim sana geliyor diye anne. Ne çok mutlu olurdum bilir misin? Sevdiğin o şarkıları dinlerdim sana gelirken arabada. Ve sonra bilirdim en sevdiğim o yemekler masada. Kokusu sokağın başına ulaşmış. Kapıda beklerdin sen bizi o eski tek ayağı kırık sandalyenin üstünde. Sürprizlerden, habersiz gelişlerden hoşlanmazdın sen bilirim. Kıyamazdım bende sana haber verirdim.
Canım annem… Bak yine ben geldim. Neden yoksun kapıda? O çok sevdiğim yemeklerin kokusu da yok havada. Sen yoksun. Alışamadım ben bu yokluğa anne. Alışamadım. Artık sevmiyorum sonbaharı anne. Hem de hiç sevmiyorum. Sana gelen bu yolları da sevmiyorum. Seni benden ayıran hiçbir şeyi sevmiyorum. Elinin sıcağını, yüzünün gülüşünü özledim anne. Artık kimse anlamıyor beni senden sonra, kimse sormuyor nasılsın diye… Nasılsın oğlum demeni özledim anne.
Ben seni bana veren o baharı çok sevdim anne. Neden diye sorardın ya hani. Neden çok seviyorsun sonbaharı. Ben içinde sen olan her şeyi çok sevdim anne. Ama şimdi her şeye son veren o baharı artık sevmiyorum anne.

Devamını Oku
Gürkan Çelik 2

Yaz mevsimi
Ağustosun bilmem kaçı
Tam da günün ortası
Tependeyken bile güneş
Ben sensizim
Üşüyorum

Devamını Oku