Gurbete İlk Yolculuk (öykü) Şiiri - Yoru ...

Seyit Burhaneddin Kekeç
1570

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Toprağı mı küstürmüştük nedendir bilmiyorum artık ekip biçtiğimizle geçinemez olmuştuk. Üç çocuk bir de bizim Köroğlu buna sen anamı da ekle etti mi altı nüfus. Zaten tarla bağ bahçe de kısıtlı. Babadan kalan tarlaları gardaşlar arasında pay etmiş, ekip biçerek hayatla cebelleşiyorduk. Ha bu arada ben adımı söylemeyi unuttum, ben Muhlis.

O sıralarda duyduk Almanya işçi alıyormuş. Hatta bir kaç köylü de gitmişti. Bir gün Almanya’ya giden çorapsızların Veli yazın birinde izine geldiydi. Adam bir geldi ki baştan ayağa değişmiş. Görünce tanımakta zorlandık. Başına bir föter şapka geçirmiş. Föter şapkanın arkasına da bir tavuk tüyü yerleştirmiş. Elinde bir de radyo, dinleye dinleye köy yollarında gezinip durdu.

Kahvede otururken millete Almanya’yı bir anlatıyor ki arkadaş millet radyo tiyatrosu gibi ağzı açık dinliyor. Almanya’da Köln diye bir şehirde kalıyormuş. Şehir o kadar güzelmiş ki tam ortasından bir nehir geçiyormuş. Üzerinden kocaman kocaman yük gemileri gidiyormuş. Kenarlarında insanlar balık tutup yüzüyorlarmış. Şehir ben deyim Ankara sen de İstanbul kadar büyükmüş. Caddelerinde son model arabalar cirit atıyormuş. Yollar hep asfaltmış. Yağmur yağdığında sokaklarında ne çamur olurmuş ne de su birikirmiş. Çünkü yollar hep asfalt kaplıymış. Her evde televizyon denen görüntülü radyo varmış. Bir nevi televizyon alan herkes sinemayı evine alıyormuş. Evlerinde televizyondan sinema seyrediyorlarmış. Hem bu televizyonlar renkliymiş de. Bir kaç dalga da yayını varmış. Hepsinde değişik şeyler oynuyormuş. Bir dalgayı beğenmeyen başka dalgaya geçebiliyormuş. Köln de birçok fabrika varmış. İnsanlar bu fabrikalarda çalışarak para kazanıyorlarmış. Köylülerin tarlada akşama kadar çalıştıkları gibi değilmiş oraları. Fabrikada insanlar en fazla sekiz saat çalışıyorlarmış. Eğer fazladan mesai yapmak zorunda olurlarsa fabrika ekstradan fazla ücret ödüyormuş. Bayağı da iyi para kazanıyormuş herkes. Eğer böyle giderse şehirden bir ev bir dükkân almam fazla sürmez diyordu. Adam bir anlatıyor ki bütün köylü gözlerini kapatıp onun anlattıklarının hayalini kura kura ağzı açık dinliyor. Çok da para kazanmış. Bir kaç kez tüm kahveye gazoz ısmarlamış. Millette bir Almanya’ya gitme isteği uyandı ki hiç sorma.

Bütün dinlediklerimi bende eve dönüp hanıma anlatıyorum. O da duydukları karşısında şaşırıp kalıyordu. En çok da televizyonu anlattığımda, “Görüntülü radyo ha” diye şaşkınlığını gizleyemiyordu. Ben de dayanamayıp sordum hanıma, “Acaba ben de mi Almanya’ya gitsem” ha ne dersin? Hanım hemen korkularını sıraladı. Çoluk çocuğa nasıl bakacakmış? Oraya gittiğimde bir Alman kadınına kapılırsam kendisi ne yaparmış? Tabii ben ona her türlü teminatı vererek korkularını gidermeye çalışıyordum. Sonunda hanım asıl soruyu sordu. “Hem sen nasıl gideceksin Almanya’ya? Ne yol bilirsin ne iz? Elde yok avuçta yok, hangi parayla gideceksin?

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta