Gurbet…
Zalım gurbet…
Nice ettin sevdamı…
Zalım gurbet,
sen önce sessiz geldin,
kapı aralığından sızan soğuk bir nefes gibi
yüreğimin tam ortasına çöktün.
Ben seni yol sanmıştım,
ben seni ekmek kavgası, alın teri bilmiştim,
meğer sen,
insanın içini kemiren o görünmez elmişsin.
Götürdün benden bildiğim yüzleri,
kokusu bende kalan sokakları,
çaydan önce ısınan dost meclislerini…
Bir bakmışım,
yıldızları bile başka türlü yanıyor bu memleketin.
Gece bile bana yabancı artık.
Sevdam ne mi oldu?
Sen bilirsin gurbet…
Ben ona kavuşmak için
bir yanımı her gün yollara bırakırken,
o, benim adımdan geriye
yalnızlığımla yarışan bir sızıya dönüştü.
Yorgun adımlarımın altında ezildi mesafeler,
ama ulaşamadım.
Telefon seslerine sığmadı özlemler,
mektuplar yarım kaldı,
fotoğraflar konuşmadı,
gülüşler boğazıma düğümlendi.
Sen zalımsın ey gurbet…
İnsanın içini çatlata çatlata büyütüyorsun.
Bir yanımı kendime öfkelendirip,
bir yanımı hayata küstürüyorsun.
Ama bil ki,
ne kadar çırpınsam da kırılmıyor içimdeki sevda,
ne kadar vursan da,
yeniden diriliyor kalbimin o inatçı kuytusunda.
Çünkü sevda dediğin,
kaderin bile karşısında eğilmeyen bir çınardır bazen.
Sen de bilirsin gurbet,
dallarını kesersin ama kökünü sökemezsin.
Benim sevdam işte öyle bir şey…
Küllense de tutuşur,
suskunlaşsa da ağlar,
ama asla vazgeçmez.
Ve bir gün,
dönüş yollarına adım attığımda
sen,
beni bir zamanlar nasıl parçaladıysan
ben de seni öyle arkamda bırakacağım.
O zaman anlayacaksın:
Ben, bütün acılarına rağmen
yine de sevdamdan vazgeçmeyen bir yürekle yaşadım.
Ve bu yüreğin adı Kul Ortak,
bunu sakın unutma ey zalım gurbet…
KUL ORTAK
Baki OrtakKayıt Tarihi : 6.12.2025 13:31:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!