Tartışmasız ateştir ölüm, karanfil kuşaklarla bağlanmış ejder rengi bukağı
Kozmik kırılmada aşina çığlık, yıldız boşluklarıdır ruh X’lerinde
Eski bir giyotin geleneği: Boyunca düz kesilmiş yorgun bir kubbedir
İlkel saatlerle çınlar. Çıplak mühürler yemiş yüz bin yıl tabut
Tartışmasız ateştir ölüm, gaz ve su bloklarından kendini artıran hayvan
Sevgilim, derdim mühim şey değil şimdilik
Derdim: cebimde bir maden parçası, yirmi beşlik
Ve yine, işte, kafamda “şiirsel sibernetik”!
Günde yirmi çubuk tütün
Akşam çayında yarım ise
Saat sabahın sepyasında
Öpüşüyor körlükle gözlerimdeki şerit
Bir çakım kırk çöp kibrit bütün gecenin anısı
Odalar iki karanlık için süit
Yüzünüze mozaik dökülen uydularda
Tenasül kapsüller yetiştirin
Balgam raspalara sürtün belaltı parkelerinizi
Mutasyonlar fideleyin portatif saksılarda
Otuz küsur katlarda suyu uyutun
Kollarımda ne kaldı
Taş ve çul ağrısından başka
Kavuzu yanık darıdan başka ne kaldı
Balı koruk arıdan?
Toprağı terle eğittim ya
Ne kaldı kursağıma çalınan başaktan
Bilge'ye
Gece şarkıları söyleniyordu
Sen yoktun
Iskunada bir flüt ağlıyordu
Varsın gölgemin kavsini örsün kuşkulu örümcek
Yüreğimi okuyabiliyorum bu yalnızlık bülteninde
Göğsümü şarapla kesiyorum ya, bu da erişmiyor
Yeryüzü yaşam için, diyememek gibi bir kaktüs
Uyandın mı uykundan
Yaktın mı çayın altını?
Vazodaki güllere
Taşlıktaki kedilere su verdin mi?
İşlettin mi günün ekmeğini deftere
Kuşların buğdayını serdin mi?
Aynı gömüyü çıkarıp öptüm
İkinci kere bağışladım mezarımı
Sensiz de olabileceğimi kabullenmek için…
Oysa ellerini değip acımı aldığın günlere eğilebilirdim
Suyunu içebilirdim avucumu doldurup o dokunuşla
I
Her omuz, kendi giyotinini taşıyor tepesinde
Ve kirli kanı topluyor, eğik boyunların altındaki tepsi
Renkli boyalarla süsleniyor yaralar
Krallık yasaları ve sabunsuz soytarılar
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!