I
Eşiğinde bekliyorum girmek için
Yolcuyum
Düşümüzün kapısıdır yüzümüz
Kilidin kalbinde döneni
Günün anahtarı sanırız
Çoğunda ertelenmiş sezgilerdir oysa
Bilinmedik uygarlıklardan gelen
Zamanın istekleri açar kiminde
–O sessiz çilingirler
Düşümüzün belleğidir yüzümüz
Art arda, yan yana, üst üste. Sonsuz
Anların attığı çentikler
Damı ve dibi varlığın. Hiçliğin mermeri
Olasılık hesabı kanın
Gülüşün ve kederin ısısındaki değişkenler
Yok matematiği hayalin
Bölünür zaman mamut ile yağmur böceğine. Orada
Dingin sürtüşme, düğümlü ışık, delişmen soru
Neyi almak için açılmışsa o kapı
Dışladığı neyse ve tutup büyüttüğü
II
Derler ki, sözdendir anahtarı, o kapı sözden
Bazen söz aşındırır sözü. Bazen
Yolcuyum
İnsan kendi yüzünü tanıyınca mı girer başka kentlere
Ayrı yaşamlar sevince mi tutuşur içindeki evrene
Yüzümde bunca çizgi, bunca yol
Söylesem soruya benzer
III
Çaresizce yüksekteydi o duygu. Çaresizce
Dibe saplanmışlar için. Esrarlı, erişilmez
Yolcuyum
Yolun çatında
Bir kavuşma umudu kurarız
Onu söyler her çıt
Dinginlik ha gitti, ha gidecek
Gelir beklediğimiz
Alışkanlıkla alırız koynumuza –unutmuş az önceyi
Sararız onu ezberlenmiş yeminler gibi
Sararız kendimizi
Açıldı sanılırken kapanan söz
Büyür de büyür
Gün olur kapının çarpılması onun gidişine benzer
IV
“Ev içlerine baktık” dediler. “Yıllarca, her gün. Aynı göründü
Her şey bize. Sonra anladık dura birike gideni”
Yolcuyum
Ne çok kapı açılır her gün bir dal çiçek olmadan
Kan kaybeden öpmelerle her gün onca yüz
Tozlanır eskil heveslerin tablosu duvarda
–İlişen olmadıkça söylemez unutulmuş tasaları
Ne korkuyu anımsatır, ne mülkü, ne küçük yalanları–
O tablonun önünde konuşuruz. Sevişmenin ince ilmeklerini
Sevdanın gülünesi yanlarını
Küçük sırlarını geçmiş ayaklanmaların
Derken bir tıkırtı... Yüzümüz kapıya döner
V
Açıldı ve kapandı cemalinin kapısı
Yolcuyum
Geceye ışığını
Ekmeğe sevgisini veren el ne söylerse
Neyin hatırıysa tanımadığımız yolcunun sofradaki payı
Özlem öyle sessizdir
Anımsar gibi bir şarkıyı parça pırtık
Apansız yükselir o yekinme
“Haydi”
Önce iki kişi
Caddelerde ürkerek akan nehrin uğultusu sonra
Yukarı dikilmiş yumrukların isteği
Nasıl olur bilmiyorum, nasıl
Çekip çıktığımız kapılar meydanlardaki yüzümüze benzer
VI
Bilmedim bunca zaman ondan başka kapı
Bunca kentin kapısından geçmiş bir adam
Yolcuyum
Süt dökmüş bir bahar göğü
Sokakta bir adam
Elinde leylak kokusu, gömleği mürekkep
Hüzünlü geldiği yer
Doruklar hayal etmiş de bir çift çırpı bacak
Yolu bir dizeyle kesilmişe benzer
Kim söyleyecek bize şimdi, kim
Adamın yüzü, hangi kapıdan kovulmuşa benzer
VII
Kıvrılmış düşünüyorum gecenin büklümünce
Yüzünü. Onca yüz içinde
Yolcuyum
Gelip sevilen bilir, derdine deva bulan
Ağzında rakıdan sonra bir kök karanfil
Anlatan kendini dağ suları gibi örtük, utangaç
Çoğalan çocukça
Kıvılcımlar bileyen çıplak yürekle
Gelip de dönen bilir
Nedense biz bilmeyiz
Kapımız nice yüzümüze benzer
VIII
Derler ki, her aşkın bir kenti vardır, orda yaşar bir zaman
Derim ki, her kentin bir aşkı yoktur. Benim vardı
Harda yaşar bir zaman
Yolcuyum
İnsan zamanla konuşur
Bu yüzden mi bilmiyorum, ne söylense bir eksik
Değer bazen iki yürek birbirine
Eksik bulunmuşa benzer
O an dolunay bütün perdeleri yırtar
Gül beyaz tende o ince mavi
Şahlanmış öpüşmeler, gönül çelen sitemler, fısıltılar
Gezer dilin fırçası bedenin tuvalinde
Hangi kent daha üstün bilinmez
Hangi dünya en güzel
Dinginliğe yaslanır ve büyür soru
Yeterince duyulmamış ses gibi
Işık içten içe güler
Gülümser metal, kumaş ve ahşap
Bu sahilsiz didinmede sevmek
Özlediği damlayı verirse göle
Yüzümüz ne güzel soruya benzer
Tevfik TaşKayıt Tarihi : 25.11.2004 00:12:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.