Bir tarafta yüzmeyi öğrendiğimiz, doğal halinden soyutlandırılmış oldukça büyük bir havuzu andıran ve “aşkımı sularına fısıldadığım ve sakladığım” köyümüzün simgesi güzel gölümüz…
Bir yanda da gölün berrak maviliğine beş on nefeslik uzakta, içi oyulmuş gövdesi ve her biri koca bir ağaca meydan okuyacak irilikteki dalları ile kavurucu yaz günlerinde yıllardır onlarca büyükbaşa ve sürüye yeşil şemsiye olan söğüt ağacı.
Zaten insanları buraya cezbeden de bu iki muhteşem ve doğal güzellik olmalıydı.
Köyün ortasındaki bu iki simge de çocukları o kadar içtenlikle bağrına basardı ki…
Sanki bir ana kucağı, nine sıcağı uyandırırdı her birimizin ruhunda, yüreğinde.
Her birimiz ayrı ayrı severdik gölümüzü ve söğüdümüzü.
Bizim oyunlarımızın, sevdalarımızın, sırlarımızın ve hatta ilk evimizin ana kucağı gibi bizi sarıp sarmalayanı her ne kadar bir çınar değilse de, köyümüzle aynı yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim ulu bir SÖĞÜT ağacı idi.
Çok şeylerimizi paylaşmıştık; bir yıldırım düşmesi sonucu yarılmış, yakılmış ve bir odaya dönüşmüş koca bir yürek gibi yanık gövdesinin içinde.
Başköşeye serilmiş bir kilim gibi dallarının kol kanat olduğu o kocaman gövdesinin düz sahanlığında çok yarenlikler, dostluklar, arkadaşlıklar ve hatta aile olmanın ilk adımları sayılacak evcilikler oynadık, güven veren büyüklüğü ve heybetli gövdesinin üstünde.
Ve bir gün...
Ve hiç aklımdan çıkmayacak, beni dehşete düşürecek bir gün, şoke olmuş bir halde, bütün duygularım paramparça oldu. Hayallerimin her biri koca koca tekerlekler gibi dilimlendi, yuvarlandı geçmişe ve sonra yok oldu.
Tarumar duygularım, parça parça yerlerde...
Gövdesini on çocuk kucaklamasıyla saramadığımız o koca söğüt ağacımız, bizlerin her şeyiydi. Bizim çocuk yuvamız, kreşimiz, oyun sahamız, sohbet odamız, evcilik evimiz olan bu koca söğüt sanki deprem yemiş, uzaylıların acımasız ışıklı kılıçlarıyla yuvarlak yuvarlak dilimlenmiş, devlere sofra olacak hale getirilmişti.
Dakikalarca, o koca halkaların orta yerinde, can veren özünde ben de kurumaya terk ettim geçmişimi.
Adım atamaz oldum.
Dilim tutuldu, konuşamaz oldum.
Kelimenin gerçek anlamıyla aklım, ruhum tam bir dumur olmuştu.
Perişan, ağlayan ruhumla çöktüm dizlerimin üzerine.
Ellerimi sürdükçe o koca tekerleklere, yuvarlandı duygularım hemen yanıbaşımızdaki gölün derinliklerine.
Güneş tepemde kızıl kor.
Hani nerede bizi yazın kavuran sıcağından koruyan söğüdümüz? ..
Tek parçaydım, fakat felçtim.
Duygularımın beni çökerttiği yerden ne kadar sonra kalktığımı ve gözlerimden yaşlar süzülerek oradan nasıl uzaklaştığımı hatırlamıyorum bile...
Artık hem geçmiş, hem gelecek söğütsüzdür…
Bu yüzden çocukluğum yetim ve öksüzdür…
14.11.2011
Hikmet Çiftçi 2Kayıt Tarihi : 11.6.2012 13:49:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çocukluk hatıralarımızı dilimlemişler...
![Hikmet Çiftçi 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/06/11/gunum-sogutsuz-cocuklugum-yetim-ve-oksuz.jpg)
Mavi gölün kenarındaki ,dünyayı kucaklayan ulu söğüdün dibinde biz de sayenizde nefeslendik.Sonra da söğüdün ölümüne ,sizle beraber hüzünlendik.
Bu güzel makaleyi okurken ,nedenli büyük olursak olalım sıla özlemi hep var olacak , çocukluk anılarını yazmaksa sılaya kavuşma sevinci getirecek ,diye düşündüm.
Aslında hepimizin var böyle bir köyü.Ruhen de olsa sık sık gittiğimiz. Kimi acı bir anıyla, kimi masum bir çocuk sevinciyle gidip,özlem giderdiğimiz..
Güzeldi okumak Hikmet Öğretmenim. Kalemiz daim olsun. Teşekkür ediyorum. Saygımla , selamımla...
'GÖLGENE SARILIP AĞLAMAK İSTEDİM, ONU BİLE GÖTÜRMÜŞLER'.........
Sararmadan solmadan
Danışmadan sormadan
Acımadan habersiz
Yeşil yeşil ağacı
Dilim dilim kestiler
Sığınırdım gölgene
Yaslanırdım gövdene
Salıncaklar kurardım
Doyamazdım seyrine
Yaprak yaprak söğüdü
Odun diye kestiler
Söyleyin ne yapalım?
Size kıyan elleri
Esiyor bak yerinde
Söğütlerin yelleri
Çölden doğru çalıyor
Dikkat! .... Alarm zilleri
Yakar kumlar bizleri
Geçmez yanık izleri
İnci Germenliler
ÇOK GÜZEL VE HÜZÜNLÜ BİR ÇOCUKLUK ANISIYDI, NE
YAZIK Kİ HER GÜN KİM BİLİR KAÇ TANESİ KESİLİP, YAKILIYOR. TEBRİKLER.....SEVGİLERİMLE
Yüreğim ürpertisi geçmişle yoğunlaşınca özlemi köyümün özlemi buğu buğu gözlerimi sardı.
Of oof ooof! O söğüt ağacı ciğerimdiler insanlarla ve çocuklarla veya altında gölgelenen sürülerle.. Şimdi ne kadar uzaktayız!O söğüt çürümüş bile olsa hala yüreğimde gençlik muhteşemliği ile güzelliği ile gözlerimin önünden hiç gitmez.Evet. Kırşehir,Gölhisar mahallesi.Gönlümüzün sevdasıdır. Bende çok özledim ve çok çok seviyorum.
Yazınızdaki ahenk ve hayal gücü gerçekle perçin leşince çok daha harika daha şahane olmuş. Beğenerek defalarca okudum. Hem düşündürdükçe de etkilendim.Tatlı bir anlatım. Dili kullanmadaki başarınız apayrı bir güzellik...
Böylesine içten yazan gönüle ve o tertemiz ellere sağlık.
Tam puan. Tebrik eder ve alkışlarım.
Gölhisar
Herkese yâr
Yar oldun
Bize diyar.
Yaz Kardeşim yaz! Okuyalım e mi! Selam ve sevgilerimi iletir hasretle gözlerinden öperim. En aydınlık günler diliyorum.sağlık dolu olsun. Saygılarımla.
GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ
Gölgesiz kalıp güneşte yanmak, asla kollarının altında gölgelenemeyeceğini dinlenemeyeceğini bilmek gibi...
Acımasızca koparır alırlar doğaya yıllarca kafa tutan ağaçlarımızı bir çırpıda dilim dilim yüreğimizle birlikte...
O söğüt ağacıda kimbilir ne hikayeler dinledi içine attıkça büyüdü sakladı bir sürü geçmişi yıkılışına...Bir değeri yıkmak ona şekiller vermek bu kadar olsa gerek yürekleri katılaşmış insanlar için....Ne diyelim ki o gölgeye ihtiyacı olduğunda hatırlarlar belki ......Sağlıcakla....
TÜM YORUMLAR (4)