Eşimin tayininin Güney Doğuya çıktığını öğrenince; içimde hem korku,hemde yeni bir hayata başlamanın heyecanı vardı.Korkuyordum çünkü; masmavi bir deniz ve yemyeşil bir doğadan ayrılıp kıraç,sıcak bir ile gidecektik.Korkuyordum çünkü; kıraç toprakların insanlarıda (yaşadıkları iklim nedeniyle olmalı zira daha öncesinden deneyimlerim oldu) kıraç oluyordu.Heyecenlıydım çünkü; on yıl sonra eşim ve oğlumla yeni bir hayata başlayacak,bir aile olabilecektik.Heyecenlıydın çünkü; yoğun ve yorucu geçen iş hayatından sonra dinlenebilecektim….
Artık dört yıl yaşayacağımız ile yaklaştıkça yeşilin yerini kahverengi hatta kızıl renk aldı.14 temmuz, yazın en sıcak zamanında zor bir yolculuk tam onaltı saat ve boğazı yakan kuru,sıcak bir hava….Aldığım her nefes hem ciğerlerimi,hem boğazımı,hemde kalbimi yakıyordu.Daha varmadan düşünmeye başladım ‘’insan nasıl yaşardı denizi ve ağaçları görmeden’’? Denizin tuz ve yosun kokusunu soluyarak büyüyen insanlar hep o kokuyu ararlar,yeşilin her tonunu görerek dünyaya gözlerini açanlar hep o huzur verici manzarayı görmek isterler……
Biz oturacağımız evi hiç görmeden,orada çalışan (eşimin iki yıl berber çalışacağı) arkadaşları tarafından tutulmuştu.Biz eşyalarla beraber gittik ve içimi derin bir hüzün sardı…..Toz,sıcak,çürümüş kokular……..Hiçbir şey yapmadan bir gün ağladığımı hatırlıyorum.Orada yaşayamam ölürüm gibi hissediyordum.
Apartmanın kapıcısı (Allah razı olsun Ondan ve ailesinden) hemen el attılar eşyaları taşımaya.Günlerden Pazar,su ve elektirik kesik,abone olabilmek için pazartesi olması gerek.İlk gün ve gece öyle geçti,bir mum ışığı ve bir şişe suyla…..
Ertesi gün içimde hüzünle ‘’bu işi başaracağım,burada kalacağım,bunu yapacağım’’ diye söz verdim kendime.Bir ay sürdü yerleşebilmemiz.Bir işi yapsak,bir diğerinde pürüz çıkıyordu….
Sıcak……50 dereceye varan,nefes aldırmayan,gece uyutmayan kupkuru sıcak.Ama asıl sorun elektriklerdi.Her evde güç ayarlayıcısı takılmalıymış zira voltlar 220 den 100 e düşüyor,birden 300 e çıkıyordu.Buzdolabının yerinden çıkıp dans ettiğini gördüm.
Nihayet klima aldık serinleyeceğiz derken,bir hafta sonra klima,televizyon,uydu cihazı,bilgisayar ve tüm mutfak gereçleri yandı.Meğer buralarda ürün ömrü on yıl değil beş yılmış.Beklemeye başladık klima yapılsın diye.Tam iki ay.Havalarda serinledi tabi ki bu arada.Ah! düşünüyorum da berbat günlerdi…..
Meğer asıl sorun kışınmış burada yazın değil….Havalar soğumaya başlayınca gün ve gecenin yarısı elektriksiz kaldık.Evlerde kalorifer düzenekleri var ama yakılmıyor.Balkonlarda fırıl fırıl dönen klima motorları görünenmiş sadece,meğer her odada elektrikli ısıtıcılar yanar,halıların altında elektrikli hasırlar olurmuş.Evler kaloriferli gibi sıcacık,bizinkiyse doğal buzdolabı.gelen faturalar el yakarken bir kez bile ısınamadık dört yıl….
İnsanların böyle pervasız,böyle hoyratça elektriği sarf etmelerini anlayamıyordum zira biz titrerken ödediğimiz faturalar bizi yakıyordu.Elektrik faturaları apartman girişinde yazılıyor,kapıcımız dağıtıyordu evlere.durumu izah ettim kendisine ‘’kaçak kullanırlar’’ dedi elektriği.12 daireli binada meğer iki hane fatura ödermiş.Kan beynime yürüdü.Apartmanda kimi gördümse izah ettim’’,kul hakkıdır,hakkımı helal etmem’’ dedim güldüler.Kendilerince haklı onlardı,’’neden elektrik bu kadar pahallıymış,neden devlet ucuz yapmazmış? ’’Elektrik idaresine gidip memura nalattım,’’sende kaçak kullan’’ diyecek kadar ileri gitti….’’Biz nereye geldik böyle’’ diye düşündüm’’,burası benim vatanım mı? ’’Bu nasıl bir zihiyet ki sömürmek,haksızlık,kul hakkı yemek böyle doğal karşılanıyordu…..Böyle olmazdı,bir şeyler yapmalıydım ve yaptım….Enerji Bakanlığına bir mektupla durumu bildirdim.15 gün sonra bizim apartmandan başlayarak kaçak kullanılan saatler mühürlendi ve para cezası verildi ilgililere.Bir hafta geömedi ki her şey aynı eskiye döndü,saatler kaçak kullanılmaya başladı ve malum ceza,malum vekiller tarafından affettirildi..Hak yiyiciler ak pak eski hayatlarına döndüler,gülsem mi ağlasam mı bilemedim…Biz yine kışın titredik,yazın yandık.Gün geçmezdi ki trafolar patmlamasın,kablolar yanmasın aşırı yüklenmekten…..
Bütün servetlerin hoyratça kullanıldığı yerler buralar; Ben suların gürül gürül aktığı,ırmakların olduğu yerde büyüdüm.Öyleyken apartmanların merdivenleri yıkanmaz silinirdi su israf olmasın diye..Buradaysa hortumlarla evlerin,sokakların yıkandığını gördüm.Meğer yokluk çeken bizlermişiz…..
İçim yanardı! Fındık toplamaya gelirdi insanlar doğudan,bir çadırın içinde on kşi kalırlardı.İçim yanardı bu sefalete.Üstü başı kir içinde,perişan çocuklar.Ürkek,konuşmayan kadınlar ve tam ataerkil bir topluluk.Ama öyle değilmiş.Memleketimde görmediğim arabaları gördüm burada,Jaguar,Ferrari bile.Elinde siyah poşet,bankaya 150 yatıranıda gördüm,üstüne başına baksanız fakir sanacağınız kişiler tarafından.Öyel bir yer ki insanlar ya çok zengin,ya çok fakir,ortası yok…
Her çocuk doğduğunda toplu para veriliyor ve her ay maaş bağlanıyor.bunuda ilk burada gördüm.Ö yüzden mi bu kadar çocuk yaparlar bilmiyorum…
Neler görmedim ki! Haftanın bir iş günü kapatılan işyerleri,yeni yapılan yollardan koparılıp etrafa fırlatılan parke taşları.para çekilemeyen patlatılmış bankomatlar,apartman önlerinde,heryerde yığın yığın çöpler,daha neler neler……
Evde çıkmadan geçen,arkadaşsız,dostsuz,tavşanlarımızla dört yıl….Anlayamadığım ama hep haklı gerekçeli hayatlar…..Hayatımın dönüm noktası……
Kayıt Tarihi : 12.4.2013 10:55:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Nurgül Guver](https://www.antoloji.com/i/siir/2013/04/12/guney-doguda-dort-yil.jpg)
siz bahsettiğiniz yörenin çocuğusunuz aslında ve bu yaşınızda bu gerçeği öğreniyorsunuz farzedin. Aileniz yakınlarınız bu anlattığınız şartlarda yaşıyorlar.Merak ediyorum beyninizdeki ötekileşme salgısı aynımı salgılardı ?
aslında yazınızı okurken üzüldüm, ama daha çok size üzüldüm
çünkü siz oraya bir ön yargıyla gitmiş siniz ve baştan sürgüne gittiginizi düşünmüş sünüz buda çok yanlış
kusura bakmayın ama türkiye her tarafı yeşillik ve deniz yoktur, orta anadolu dada toprağın rengi kahve dir siyah tır ve kırmızı dır
arasında dört yil beraber yaşadığınız insan a çok büyük haksızlık etmiş siniz
siz dört yıl boyunca elektrik ve su parasına takılmış siniz
orda yaşıyan insan nasıl yaşadığını düşünmemiş hiç halini sormadan derdine ortak olmamış siniz
orda 30 yıldır süren bir savaş ve bu savaş taki insan kaybı ni görmek istemediniz sanırım
orda resmi rakamlara göre 4000 köy yakmasını 17000 faili meçhul öldürülen ve bu köylerden göç edenler faili meçhul öldürülen aile reisi olmadan nasıl geçireceklerini hiç düşünmemiş siniz
bölge nin yüz yıllık ihmalini hiç görmeden ordan çıkan yer altı zenginliği batı illerinde nasıl peşkeş çekilerek oraya sadece ölüm işkence cezaevleri ve zulüm etme yarış haline getiren zihniyeti hiç görmeden düşünmeden en kolayını seçerek orda insan gibi yaşama ayakta durmaya çalışan insanlari eleştiri ve suçlayarak saldırmış siniz
ve haktan hukuk tan helallik ten söz etmek biraz el vijdan diyorum
saygıyla kalın. .
TÜM YORUMLAR (7)