Bizim coğrafyada
Ya anne, ya eştir kadın
Severse aziz bir su
Kızarsa ateştir kadın
Bizim coğrafyada
Ya kardeş ya eştir kadın.
Küçük mum ışığı değil,
Kocaman bir güneştir kadın...
Çocukluğumun geçtiği o yoksul yüzlü coğrafyada
Gözyaşlarını geceye saklayan, nice ipek yürekli, güneş yüzlü kadınlar tanıdım.
En ipek yüreklisi, en güneş yüzlüsü benim annemdi.
Annem hiç sevmedi bu şehri
Memleketinden uzak, toprağından, dalından koparılmış bir çiçekti.
Annem için dünyada hiçbir su
Fırat kadar güzel akmadı.
Ve annem dünyada hiç bir suya
Fırat kadar güzel bakmadı.
Dünyanın her yerinde
Hayatın hangi penceresinden bakarsanız bakın.
Yaşadığı coğrafyaya benzeyen kadınlar görürsünüz...
Siyah, Beyaz, Sarışın, Kumral.
Renkleri, dilleri farklı olsa da,
Kaderleri sorunları bir birine benzer dünyadaki kadınların…
Sevginin sürekli,ömür boyu olanından yanayım.
Oldum olası günlük sevgilerin yapay sıcaklığı tutmaz beni.
Kadınlar günü...Anneler günü... Sevgililer günü...
Üç yüz altmış dört gün pas geçilen,ama o günün akşamı
Ne kadar feminist, ne kadar hümanist, ne kadar ateist varsa,
Televizyona çıkıp bir çırpıda kadınların bütün sorunlarını çözerler..
Aslında uzun süren gecenin sonunda, laf kalabalığından öte bir şey değil geriye kalan...
Ertesi günün sabahında, kadınlar ve hayat, kaldığı yerden devam eder.
Aslında araştırıldığında günlük anmaların ucu bile, batılı toplumlarda
Ekonominin aheste gittiği dönemlerde, piyasalara kısa vadeli de olsa bir canlılık getirme eylemidir...
Önce hayatın devamlılığını sağlayan, dünyaya getirdiği çocuklarla
Evleri çiçek bahçesine çeviren ve cennetin ayaklarının altında olduğu,yeryüzünün (olmazsa olmaz çiçeği) Annedir Kadın…
Sonra mutfakta aşçıdır, hastanede hemşire, konfeksiyonda overlokçu
Pamuk tarlasında ırgat, kötü niyetli insanlar sonucu, şehrin barlarında konsomatristir kadın...
Bazen, peşinde en çok koşulan, bazen paylaşılamayan, uğruna ölümlere gidilen gizemli bir bahar dalıdır kadın.
Bazen bozuk para gibi hoyratça harcanan, karşılığı olmayan bir senet gibi yırtılıp atılan müsvedde...
Çocukluğumun geçtiği coğrafyada, iffettin, kibarlığın en ince resitali
Gözyaşlarını geceye saklayan ipek yürekli, güneş yüzlü kadınlar tanıdım.
En şiir sözlüsü, en güneş yüzlüsü benim annemdi...
Sembolik olsa da aşiretler,
Feodal düzenlerden kalma, despot yaşamlar töresi berdel belası yüzünden,
Fırat’ın mavi sularında, nice güzel, genç kadınların intiharına canlı tanıktır gözlerim...
Ölenler hep kadındı, sözün bittiği yer de, erkekler
kifayetsiz sözler söylese de, gidenlerin ardından, ağıtları yakan yine hayata kalan kadınlardı...
Aslında, feministlerin abarttığı kadar kadınlar çok şey istemiyor. Dürüstlük, biraz sevgi biraz saygı.Bu da imkansız değil, hayat devam ediyorsa,
Geç kalmış sayılmazsınız. Üzdüğünüz bir kadın varsa. Anneniz, eşiniz, kardeşiniz her neyse, söyleyin! şimdi değilse ne zaman?
Şairin (dışarıda gürül gürül bir dünya) dediği mevsimdeyiz..Kuşlara, çiçek açan ağaçlara bakın. Adı sevgi olan bir cemre de, siz düşürün yüreğinize... Düşürün ki, eksik kalmasın hayata dair aldığımız nefes, çektiğimiz resim..
Ve o güneş yüzlü kadınları arkamıza değil, yanımıza…
saçlarından değil,ellerinden tutup hep birlikte gülümseyelim hayata..
.
Kadınlarımızın önce insanca, sonra kadınca yaşayabileceği güzel bir dünya dileği ile...
Cumali Balıkçıoğlu
Cumali BalıkçıoğluKayıt Tarihi : 8.3.2011 19:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!