Kaygılı, dingin ve aheste bir karanlık,
Çöküverdi birden bire kentin üstüne.
Durdu hayatın mutat akışı bir anlık,
Küçük hesaplarla başlamıştık ki güne.
Sanki bir el uzandı semadan gizlice,
Simsiyah bir çarşafla örttü ufkumuzu.
Gündüzümüzü kuşatan yıldızsız gece,
Gizli bir tasaya garketti ruhumuzu.
Etrafımızı sardı sinsi bir serinlik,
Kapadık gözlerimizi gün ışığına.
Sükut içindeki bu dipsiz derinlik,
Yer açtı gönüllerde düş kırıklığına.
Geçti, hüzün ve kasvetle bir fetret anı,
Devasa denizlerde boğuldu karanlık.
Işık cümbüşleri kuşatınca cihanı,
Göründü ufkumuzda tül gibi aydınlık.
Gün gelir denizleri boğar mı dalgalar,
Yine ziyası solar mı gündüzümüzün.
Gölgesiz ve ışıksız geçen dakikalar,
Belki de bir imtihanıydı ömrümüzün.
(Taşova, 29.03.2006)
Ali Rıza AtasoyKayıt Tarihi : 8.7.2006 12:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
29/03/2006 Çaraşamba günü Saat 14.04'de meydana gelen güneş tutulması olayı, Amasya kalesinden ve çevredeki yerleşim birimlerinden yaklaşık dört dakika süreyle izlenmiştir. Bu izleme esnasındaki insanların ruh hali, merakları, endişeleri ve kaygıları tarafımdan gözlemlennmiş olup, anılan hadise bu dizelerin kaleme alınmasına ilham kaynağı teşkil etmiştir.
![Ali Rıza Atasoy](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/07/08/gunes-tutulmasi-16.jpg)
Ah, ah… Karavana, karavana!
Hesapsız atışlar karavana.
Atılan deprem palavraları,
Bir, bir çıkıyor hep karavana.
Çadır ücreti sekiz kat arttı,
Çadırda yediler karavana.
Bu yıl da karavan satın,
Biraz da binelim karavana.
Borular hep boş olduktan sonra,
Ha beyaz olmuş, ha kara vana.
Bu şiirin hikâyesi:
Geçen sene ilçemizde ve çevrelerinde deprem dedikoduları o kadar arttı ki 50 YTL olan çadırlar 400 YTL oldu. Çadırda yatanlar bile oldu. Sebep olarak da güneş tutulması gösterildi.
Daha önceki yıl da her bölge kendilerine yakın olan bir camide yatsı namazından sonra beyaz elbiseli bir grubun camide kefen biçtiğinin görüldüğünü söylediler. Güya imam sormuş ne yaptıklarını da onlar da Erbaa’da deprem olacağını ve öleceklerin kefenlerini hazırladıklarını söylemişler.
Yetmişli yılları bilenler de hatırlarlar. Her yıl hac zamanında Arabistan’da kolera olduğu söylentisi yayılıyordu. Hacılar dönünce de ne soran olurdu, ne de koleradan bahseden olurdu.
Örnekler çok. Başka bir örnek vereyim. Bir zamanlar uydurma harflerle sahte dualar yazılarak yedi kişiye mektuplar gönderilirdi. Bu mektubu alan da yedi kişiye göndermezse başına gelebilecek felaketler uydurulurdu. Mektubu alanlardan bazıları da çoğaltıp yedi kişiye gönderirlerdi.
Buna belki gülmüşsünüzdür. Günümüzde olanlardan da bahsedeyim. Sekiz kişiye gönderilmeyen MSN iletisinden bilgisayar öğretmenleri bile etkilenmişti. Güya sekiz kişiye göndermezse MSN ücretli olacakmış. Ücretli olsa ne yazar bedava olsa ne yazar.
Bu kadar örnek yeter sanırım. Eklemeye devam edersek sonu zor gelir. Okuyucularıma selam ve sevgilerimle sunarım. Güler misiniz, ağlar mısınız? Karar sizin.
TÜM YORUMLAR (19)