Güneş Hüzünlü BATAR -4- Şiiri - Türk Öğe ...

Güneş Hüzünlü BATAR -4-

yaralıyım
her satır dokunur
bilincimin kıvrımlarına

birbir düşerken cepheler
canım acır

hissetmeseniz de
acır canımız

bağırmak alabildiğine
savurmak
küfrü sunturlucasına
çare olamaz

çare olamaz
acır canım
canımız acır
acırda acımasına
alışmışlığın çemberinde
uyuşuktur teniniz
ortalık sessiz

fısıltılar sarsa da
dört bir yanı

uzadıkça uzuyor
listenin devamı

bir kor oluyor
her kelimesi
dağlayan yarayı

açık kalmalı yara
tuz basılmalı sızlamalara
alıştırmamalı bilinci

söylevlerden uzak
açık olunmalı

ve siz açık oldukça
seferberliğe
yırtacağım
yalnızlığımın zarını

anladıkça
anlaşılmazlığımın sırrını
çözdükçe çelişkileri

yağmurların ardından
batıp çıkan güneşle beraber

bahar gelecek

bahar gelecek ülkeme

“11 Temmuz 1933 yılında Atatürk tarafından Sümerbank ismi verildi. İlk büyük kompleksi Eylül 1935'te Kayseri'de kuruldu…”

“…Halk tasarrufuyla oluşturulmuştur. Türkiye'de ilk modern tekstil kuruluşu olarak büyük bir üne kavuşmuştu. Demir-çelik tesisleri, çimento fabrikaları, kağıt ve selüloz tesisleri Sümerbank bünyesinde kuruldu ve bunların daha sonra kendi bünyesinden ayrılarak ayrı birer kuruluş olmasını sağladı...”

“…1987 yılında Sümerbank'ın özelleştirilmesi kararı alındı ve banka Kamu Ortaklığı İdaresi'ne devredildi.” (Tarihçe)

satılan sizlerin emeği iken

kırılan
bir dalı ağacın,
budamaktan farksız gibi
görünse de

öldürülen bir değer

filizini vermekten
uzaklaştırılırken

' Devletler, şimdiye kadar bize şu ve bu sorunda gösterişli izinler veriyor gibi görünüyorlar, ancak ekonomik tutsaklıkla bizi felce uğratmıyorlardı. Öteden beri bize bazı şeyler vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi davranırlar, gerçekte ekonomide elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu. Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı. fakat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı. Bunlar ekonomik tutsaklığı anlamamış bedbaht hayvanlardı. Fakat artık bugün milletimiz, hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlatmıştır.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126)

”Bu tutsaklığa katlanan yöneticiler hoşnuttu.Çünkü görünüşte görkemli bir bağımsızlık sağlamışlardı.fakat gerçekte ulusumuzu anlamca miskinlik çukuruna atmışlardı”

derken

Mustafa Kemal
bugünlerden habersiz

bugünlere getirecek
zihniyetten haberli

bırakıyordu sözlerini
gençlerin dimağına

dar ağaçlarında
haykırılıyordu
“Tam Bağımsız Türkiye”
“Kahrolsun Emperyalizm”
ne garip

satırlar arasında
gezinmeler

bir bir çıkarken
gün ışığına gömülenler

ne garip
ne garip

gün olur
asarsın ruhunu
bir dala,
dal kırılır,
yaralanırsın,

sonsuz bir istek
dolar içine.

yürümek ister ayakların

yasakların ürkekliği
kıramasa da istemini
yalnız kalırsın
yürüyüşlerde
yalnızlıklar
dolu dolu

falezlerin tepesinde
bir birinden kopuk
dalgalar döver falezleri

'Bu ülkenin halkı üzerinde kimsenin egemenlik kurma hakkı yoktur; ama bu ülkeyi başkalarına el açmadan geçindirmek ve yaşatmak da size düşen bir ödevdir.' (Bugünün Diliyle Atatürk'ün Söylevleri, S: 109, Söylev ve Demeçler, C:2, S: 126.) )

ardında bırakarak
sessizlikleri.
bırakırsın kendini
götürebildiği yere.

buğuludur gözlerin,

yıldızlar yerleşmiştir
göz bebeklerine.

birbir kaybederken
üretkenlikleri

geçmişten gelen sözler
vurur bilincini

gecenin
derinliklerinden gelen

bir türkü gibidir

sözlerini bilmediğin
anılar kaplar içini.

“İsmet Paşa, ünlü “12 Temmuz 1947 Beyannamesi”ni yayımlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimi-ne geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırı-lacaktır. Ne var ki aynı gün çok önemli bir gelişme daha olur: ABD ile bir antlaşma imzalanır.

Bu iki önemli olayın aynı güne denk gelmesi bir tesadüf müdür? Kesinlikle hayır! Kanıtı, son iki buçuk yıl içinde gerçekleşen ve içinde ABD’nin yer aldığı kimi anlamlı olaylar…

Kronolojik olarak aşağıda veriyorum.

23 Şubat 1945: ABD “Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu” çerçevesinde Türkiye’ye verilen malzeme için, ABD ile 10 yıl vadeli 10 milyon dolarlık kredi antlaşması imzalandı.

12 Ekim 1945: ABD Senato üyesi Claude Pepper Çankaya’da İsmet İnönü tarafından kabul edildi.

8 Kasım 1945: İnönü’nün 1 Kasım’daki TBMM’ni açış söylevi ABD’de Congressional Record’da yayınlandı.

6 Nisan 1946: Amerikan Missuri zırhlısı ve iki savaş gemisi İstanbul Limanı’na geldi. ABD Başkanı Truman, Amerikan Ordu Günü nedeniyle yaptığı konuşmada,

“Orta Doğu’da muazzam doğal kaynaklar vardır ve en işlek kara, hava ve deniz yolları bu bölgeden geçmektedir. Sonuç olarak bu bölgenin büyük iktisadi ve stratejik önemi vardır. Dünya ticaret sisteminin temellerini kurmak istiyoruz. Uluslararası ilişkileri zehirleyen ve iki harp arası devrede hayat seviyesini bozan dar iktisadi milliyetçiliğe dönmek istemiyoruz” dedi. ABD Türkiye ile ilgilenmeye başlıyordu.

13 Nisan 1946: Hükümet, ABD’den 500 milyon dolarlık kredi istedi.

23 Kasım 1946: Bir Amerikan filosu İzmir’e geldi.

3 Mart 1947: Truman Doktrini gereğince Türkiye ve Yunanistan’a yardım yapılması kararlaştırıldı.

11 Mart 1947: Türkiye Uluslararası İskan ve Kalkınma Bankası’na (Dünya Bankası) ve Uluslararası Para Fonu’na (IMF) katıldı.

12 Mart 1947: Türkiye Truman Doktrini kapsamına alındı.

19 Mart 1947: İstanbul’daki bazı Amerikalılar ile Türk vatandaşları Türk Amerikan Dostluk Cemiyeti kurmak için harekete geçtiler.

21 Mart 1947: ABD Temsilciler Meclisi’nde Dışişleri Bakan Yardımcısı Acheson, yardımı haklı göstermek için, Türkiye’de bir muhalefet partisinin bulunduğunu ve demokrasinin geliştiğini söyledi.

12 Nisan 1947: Türkiye’de incelemeler yapmak üzere Senatör Berkeley başkanlığında bir ABD heyeti geldi.

2 Mayıs 1947: Bir Amerikan filosu İstanbul’a geldi. İsmet İnönü filo komutanları ile görüşmek için Ankara’dan İstanbul’a gitti.

22 Mayıs 1947: Amerikalı General L.E. Oliver başkanlığında 20 kişilik bir askeri yardım kurulu Türkiye’ye geldi.

24 Mayıs 1947: Kara Kuvvetleri’nde subay üniformaları Amerikan modeline göre değiştirildi.

14 Haziran 1947: Amerikan İktisadi Heyeti, Türkiye’ye geldi.

İsmet İnönü’nün 12 Temmuz Beyannamesi’nden önce neler olmuş? Toparlayalım: Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri geliyor. Türkiye ABD’den borç istiyor. IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. İki ülke arasında askerî ve ekonomik temaslar başlamış. Dostluk Derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giyiyor. “ İş çoktan kotarılmaya başlamış! (Cihan Dura Türkiye’de Amerikancılık Nasıl Başladı)

yutmak ister her fırsatta
bir bir üretkenlikleri
küreselleşirken
artar acımasızlığı

“İstiklalimizi emin bulundurabilmek için, heyet-i umumiyemizce heyet-i milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyet-i milliyece mücadeleyi caiz gör-en bir mesleği takip eden insanlarız...” (M.Kemal Atatürk)

Ne garip ikinci adam denirken İnönü’nün bunca çelişkiyi yaşatması. Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin önünü açması…

boşluk olur gözlerin
açlaşırsın doluluğa
denizi özlersin
ufka bakabilmek için

bir çift bulut maviliğidir
geçmişten esintiler
ne çürütebilirsin sözü
ne kaça bilirsin ağırlığından
yük olmuştur bilgin

farklı verse de komutu bilincin
getirmiştir seni ayakların
falezlerin eteğine.

önünde alabildiğine deniz;
ardında,
onca yaşanmışlıklarla dolu
kentin…

falezlerin tepesinde
bakarsın gökyüzüne
bakarsın denize
bakarsın toprağa
bakarsın toprağın altına
mavilikler doludur
esintiler vurur

esintiler vurur
kelimeler başlar yolculuğa
delice bir dürtüdür
içindekiler

sosyaldir devlet
yüktür kamburu
deveye

parça
parça edersin
irdeleyerek
her bilgi
zerreciğini

ABD’nin İsmet Paşa ile giriştiği “demokrasi oyunu” da böyleydi. Şu bakımdan ki Amerika’nın asıl amacı Türkiye’nin gerçek demokrasiye kavuşarak, mutlu ve gönençli olması değildi. Asıl amacı “Truva Atı demokrasi” sayesinde, Türkiye’yi yeni kurtulduğu yarı-sömürgelik statüsüne yeniden döndürmek, onu yeniden bir pazar haline getirmek, doğal kaynaklarından yararlanmak, topraklarını askerî üs olarak kullanmaktı. (Cihan Dura*Türkiye’de Amerikancılık Nasıl Başladı)

yetersiz kalmasa da bildiklerin
çaresiz gibidir

falezlerin eteğinden
tırmanırsın doruklara doğru
aldatılmışlıklardan öte
taşırsın yaranı
bilincinde

Eskisi gibi gözlemezsin postacının yolunu, bilirsin gelenin yabancılığını, uzatıldığında zarf eline, yazan içindeki, son ödeme tarihi, en az ödeme limiti dese de satırlarda, işsizlik sardıkça, kapanan kapılarla, boş bir sayfa gibidir, bilirsin yinede ödemek zorunda olduğun her kuruş, gidecektir ülkende durmadan, satılan bankaların kasalarına.
düşer
birbiri ardına
puntolar

bir kurşun ağırlığında çöker
bilincimin üzerine
yaralıdır sol yanım
kanar da durur

postacı yolu gözlemek
gelip yara olur

“Raporda, bankaların 'kara listesi'nin yeniden büyüdüğüne, yaklaşık her ay 10 bin kişinin listeye eklendiğine dikkat çekiliyor. Merkez Bankası verilerine göre 46 bin 827'si kredi kartı borçluları olmak üzere 56.4 bin kişinin 'kara liste'ye alındığı, listedekilerin sayısının ise 425 bini geçtiği ifade ediliyor. Raporda, Merkez Bankası verilerine göre ilk 3 ayda 26 bin 187 kişinin bireysel kredi ya da kart borcunu ödeyemediği, gecikmeli ödeyenlerin sayısının ise 2 bin 585 kişi olduğu, borcunu ödeyemeyen-lerin toplam sayısının ise 28 bin 638 kişiye ulaştığı kaydediliyor.

ATO'nun raporunda 2003 yılı Temmuz ayı itibariyle 5.4 katrilyon lira olan kredi kartıyla yapılan alış-verişler 2004 yılının aynı döneminde yüzde 86 artarak 9.9 katrilyon liraya ulaşmış durumda. ATO'nun raporunda, kredi kartı borcunu ödeyemeyenlerin başvurduğu yöntemler ise şöyle ifade ediliyor: 'Kredi kartı mağdurlarının evleri, işyerleri, arabaları haczediliyor, maaşlarına emekli ikramiyelerine el konuluyor. Kimileri hiç kimseye bildirmeden adres değiştiriyor, kimlik değiştiriyor, yaşadığı şehri terk ediyor, köye göçüyor veya bulduğu ilk fırsatta bir şekilde yurtdışına kaçıyor. Kimileri ise ailesi zarar görmesin diye eşinden anlaşmalı ayrılıp aynı evde oturmaya devam ediyor ya da ebeveynlerin evlerine taşınıyor. İzini kaybettirmek için sakin bir liman arayan aileler bir yandan parçalanıyor diğer yandan kredi kartı borcu katlandıkça katlanıyor.” ATO-Açıklaması

önce
işlerinden edildiler
sonra aşlarından

sonra
ellerine tutuşturdular kartları

huzurlarından edildiler
yerlerinden yurtlarından

kadının elinden
ocağını
işçinin elinden
fabrikasını aldılar

kamçı gibidir

vuran esinti
bilincine

falezlerin tepesinde

girersin
bir kabuğun içerisine

zarını
yırtmak istercesine
çekersin
çekersin sancısını

doğumlar için
yeni
acılara gebe
vurmak
istemezsin kendini

düşüncelerden
başka bir yere,

vursalar da bilincini

kendin olabilmek için

kaçarsın kendine.

kaçış değildir bu
kıyasıya cenk

falezler yalçın
deniz hırçın

yağmur tanesi gibi
düşer toprağa
bir damla

yüreğinden akıntı gibi
takip eder
bir diğeri

bulut
doluluğundadır
yaşam

taşırken çelişkilerini

dökerlerken
eteklerindekileri

bir bir damlar

damla damladır
tüm oluşumlar

damlalar dokunur
dokunur da durur

ıslanır bir şeyle,

kanayan yüreğinden
akan zerrecikler

kirpiklerinden başlasa da

derler ki
üşümede

ayaktadır öncelikler

“Dünyada en yüksek kredi kartı faiz oranı uygulaması Türkiye’de. Bankalar kredi kartlarından akdî faiz olarak yüzde 93’e varan faizler alıyorlar. Gecikme durumunda faiz oranı, yüzde 106’ya kadar çıkabiliyor. Bu oranlar tefeci faizinden de yüksektir (İstanbul’da tefeci faizi, teminat olursa yüzde 30, teminat olmazsa yüzde 50’dir) .

Merkez Bankası ve BDDK sanki devleti değil, halkı değil, bankaları temsil ediyor. Bilindiği gibi bankaların kredi kartı faiz oranlarını Merkez Bankası belirler ve kontrol eder. Yüzde 106 gibi çok yüksek olan kredi kartı gecikme faizi de bu kuruluşun ilan ettiği faizdir. Merkez Bankası’nın, gecelik faizleri yüzde 17.50 olarak ilan ederken, kredi kartları faizini yüzde 106 olarak belirlemesi anlaşılmaz bir tutumdur.

Burada bir yetki istismarı ile, vatandaşa karşı işlenmiş bir suçla karşı karşıyayız. BDDK’ya gelince, o da bankaların vatandaşı istismarına yalnızca seyirci kalmaktadır “[Esfender Korkmaz, Tercüman, 25.8.2007].
dalga, dalga

düşüncelerim

rüzgara bıraksam

gelip yine bulur

falezlerin tepesinde

hüzün

“Tüketici mahkemeleri, bankaların haksız olduğuna, tüketiciyi soyduğuna dair kararlar alıyor. Ancak buna rağmen yüksek faiz ve haksız ücret almayı sürdürüyorlar. 2006 başı itibariyle kredi kartı borcu yüzünden intihar eden insan sayısı 85... Kredi kartı borcu başlarda gelen boşanma sebeplerinden biri. Eşler haciz korkusuyla anlaşmalı olarak boşanıyor! Bankaların kredi kartı tuzağına karşı -neden tuzak olduğunu aşağıda açıklayacağım- ne yazık ki halkımız da gereğince tepki göstermiyor, hakkını aramıyor. 31 milyon kredi kartı sahibinden hukukî yollara başvuranların sayısı sadece 200 binle sınırlı” [Gülçin Günay, Tercüman, 1.9.2007].

sayılara bürünmüş
siluetler
çözmez
bilinmezliği

alemi cihan olsa
kelimeler
kâr etmez
tımar etmeye
yarayı

“ATO Başkanı Aygün, yaptığı yazılı açıklama ile Türkiye'deki bankacılık sektöründeki yabancı sermaye payındaki artışa dikkat çekti. Türk bankacılık sektöründe yabancı sermaye payının Mayıs 2006 itibariyle yüzde 32.19 olduğunu hatırlatan Aygün, vitrindeki Halkbank, Oyakbank, Akbank, Vakıfbank ve Ziraat Bankası'nın da yabancı sermayenin eline geçmesi halinde bu oranın yüzde 66.19'a ulaşacağını bildirdi. Aygün, Oyakbank ve Ziraat Bankası'nın tamamının, Halkbank ve Vakıfbank'ın yüzde 51'inin, Akbank'ın ise yüzde 20 hissesinin satılacağını kaydederek, 'Halen yüzde 32.19 olan bankalardaki yabancı payı, Halkbank ve Vakıfbank'ın satışı ile 4'er puan, Oyakbank ve Akbank'ın satışı 3'er puan, Ziraat Bankası'nın satışı ise 20 puan daha eklenecek ve yüzde 66'ya çıkacak' dedi

Aygün, yabancı sermaye payının AB ülkelerinden Almanya'da yüzde 5, İtalya'da yüzde 8, İspanya'da yüzde 10, Hollanda'da yüzde 11, Danimarka'da yüzde 17, Avusturya ve Fransa'da yüzde 19, Yunanistan'da ise yüzde 20 olduğunu bildirdi. Aygün 'Avrupa ülkeleri, bankacılığın ulusal sermayenin elinde kalması için uğraş veriyor' ifadelerini kullandı.

ATO, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu verilerini kaynak gösterdiği bankalardaki yapancı sermaye oranlarındaki dağılım şöyle:

Abn Amro Bank 100
Akbank 24.58
Alternatifbank 0.78
Arap Türk B. 54.2
Banca Di Roma 100
Bank Europa 100
Bank Mellat 100
Calyon Bank 100
Citibank 100
Denizbank 98.73
Deutsche Bank 100
Finansbank 85.75
Fortis Bank 93
Habib Bank 100
Hsbc Bank 100
Jp Morgan Chase Bank 100
Koçbank 49.54
Societe Generale 100
Şekerbank 50.96
T.Ekonomi B. 55.9
T.Garanti Bankası 68.93
T.İş Bankası 22.87
T.Sınai Kalkınma Bankası 30.19
T.Vakıflar Bankası 22.85
Taıb Yatırım Bank 100
Tekfenbank 70
Tekstil Bank 13.57
Westlb Ag 100
Yapı Kredi B. 47.29
Albaraka Türk 77.59
Kuveyt Türk 80.23 “
(Haber Yayın Tarihi: 03 Eylül 2006 Pazar Saat 11:20)

“Bana bir ülkenin parasının kontrolünü verin, yasaları kimin yaptığı umurumda değil.” (Baron M.A. Rothschild)

yönü belirsiz
haberler
dalga olur
rüzgar olur
kaçınmak boşuna
gelip bilinci vurur
ne yöne baksam
kurşun yanığı
sızlatır bilincimi
Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan her bankanın bir amacı vardı, küçük birikimlerin birleşimi ile devletle el ele oluşturulan birlik için gerekli adımlar atılıyordu, Bankacılık; çağdaşlaşmanın kendi iç dinamiklerle gelişimi için her oluşan kooperatifleşmenin, birlikleşmenin destekleneceği bir yapılaşmalar biçiminde gelişiyordu, Ziraat bankası köylünün hizmetine sunulurken, esnaf için, madencilik için, devlet yatırımları için kendi alanlarında çekici görevi yapacak lokomotifler oluşturuluyordu, raylar doğru döşeniyordu ve rayların üzerine konan lokomotifler de güçlü ve işlerlik içerisindeydi, bu doğrultuda 1936’lara kadar alınan yol meşakkatli olsa da uzun ve sağlıklı idi, Ülke hızla çağdaşlaşmanın ve sanayileşmenin yanı sıra aydınlanmanın mutluluğunu yaşıyordu.

“…Ancak özelleştirmede başarısız görünme konusunda en kusurlu kişilerden birinin Maliye Bakanı'nın kendisi olduğu da açık. Özelleştirme konusunda abartılı demeçler verip, ardından yaşanan hayal kırıklıkları ister istemez herşeyin önüne geçti. Unakıtan son olarak da ‘Özelleştirmeye laf edenin dili tutulsun' cümlesi yüzünden yeniden gündeme geldi. Unakıtan, dün bir açıklamayla kendisinin beddua olarak algılanacak bir şey söylemediğini, ‘dili tutulsun değil, dili tutulur' dediğini duyurdu…”(7 eylül 2004 Hürriyet Erdal Sağlam)

külhanvaridir
silmek gerçeği
batıla yüklemek cezayı
tutarken dünyalığı
ahrete bırakmak hesabı

hünerdedir
hünerde olmasına da

bu (el) kapı(sı)
bizim olmaz
ne çare
göçerlik de

yaramaz
bize

deniz hırçın
tepesindeyim falezlerin

açtım tüm kapılarını
yüreğimin

girmek
onlara yaramaz

hırçın
rüzgarlar esiyor

eteklerinde
gecenin
dalgaları vuruyor
kayalara
yönü belirsiz

surlara vurur gibi
dokunuyor
tene

dokunuyor
bilince

dokunuyor kayalara

uçuşuyor
milyarlarca damlacığı

“…Bakan Kemal Unakıtan, buna ilişkin Sümerbank örneğini vererek, yakında Sümerbank'ın tarihten silineceğini kaydetti. Unakıtan, 'Yakında Sümerbank tarihten siliniyor artık, bitirdik. Elinde bir şey kalmadığı gibi ismini de kaldırıyoruz. İsim hakkını satarız o başka'' dedi. Unakıtan, Sümerbank, Karadeniz Bakır, SEKA gibi işletmelerin hepsinin bir ad altında toplanacağını ve bitirileceğini söyledi..”.(28 07 2005 Tercuman Sümerbankı Tarihten Sileceğiz)

kelimeler biribir
damlıyor yaradan

yok olurken
görüntüleri
kayalarda iz bırakarak
ve ıslak

karaya çalıyor
karaya

damlacıklar düşüyor
umudun üzerine

rüzgar
olmasaydı eğer

eğer falezlere
dalgalar
böyle delice
vurmasaydı

dağılır mıydı
saçlarım

ıslak olur muydu tenim
kanar mıydı yüreğim
durgun denizler zamanı değil
omuzlamalıyım gençliğimi
gömmeliyim kamburu içime

bakmalıyım güneşe
gözlerim yanmalı
farkında olur gibi kirpiklerimin
dayanmalıyım

dayanmalıyım
her sabah her akşam
bir ışık kaynağı gibi
durmalıyım

barikatların ardında
şafağı bekler gibi
direnmeliyim uykulara

“IMF, bor madenlerimizin niçin özelleştirilmesini istiyor?

IMF, hükümetin kendisine verdiği Üçüncü Niyet Mektubu’na borların özelleştirilmesini özellikle koydurttu. Hükümet, Eti Holdingi özelleştirme kapsamına alırken bor madenlerinde kamu tekelinin kaldırılması için çalışmalar başlattı. IMF borların özelleştirilmesini dünya pazarındaki kontrolün tamamen US Boraks’ın eline geçmesi için istemektedir. Çünkü, ancak bu şekilde US Boraks Türkiye’deki bor sahalarını kontrol edip dünya bor pazarlarında kaybetmekte olduğu hakimiyeti yeniden ele geçirebilecek ve pazarı tek başına kontrol edebilecektir.

Bor madenlerimiz özelleştirilmemelidir!

Çünkü, bor madeni ve bu madeni işleten Eti Holdingin özelleştirilmesi demek;

Türkiye’nin dünya bor pazarlarındaki rekabet gücünü tamamen yitirmesi demektir. .

• Türkiye’nin bor madenlerini özel sektör eliyle 1978 öncesinde olduğu gibi haraç-mezat fiyatına satmak zorunda kalması, daha önemlisi, bor sahaları ve işletmelerinin özel sektör eliyle uluslar arası bor tekeline teslim edilmesi demektir.

• Dış ticaret açığı her gün büyüyen Türkiye’nin milyarlarca dolarlık ihracat gelirinden mahrum olması demektir.

BOR MADENLERİMİZİN VE ETİ HOLDİNG’İN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE KARŞI ÇIKALIM!

Türkiye, petrol üreten ülkelerin yaptığı gibi bor madenlerini bir ulusal politika dahilinde üretmek, işlemek ve pazarlamak zorundadır.

Bor madeni ülkemizi uluslar arası alanda yalnızca ekonomik değil, siyasi olarak da güçlü kılan bir madendir.

Taleplerimiz:
Diğer yer altı zenginliklerimiz gibi, bor madenleri ve işletmeciliği özelleştirilmemelidir.

2840 sayılı bor Tuzları ve Diğer Devletçe işletilecek Maden-ler hakkındaki Yasa değiştirilmemelidir. .

BOR MADENLERİMİZ ÜLKEMİZİN GELECEĞİDİR!

TÜRKİYE’NİN PETROLÜ BOR MADENLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM! “

KİGEM, T. MADEN-İŞ, PETROL-İŞ, GENEL MADEN-İŞ SENDİKA-LARI, TMMOB/MADEN, JEOLOJİ, KİMYA VE METALURJİ MÜHEN-DİSLERİ ODALARI, KESK / MADEN-SEN - Basın açıklaması
gelirken talepler
birbiri ardına
taşır soruları da
neden
neden

neden
bor halen
ham madde kapsamında
neden çalıştırmıyor bir aracı ülkemde
ya da bir fabrikayı

sorular yakıyor canımı
kötürüm olmuştur
bilin ki

suskunluk kaplamışsa
şehri

suskunluk kaplamışsa
üretkenliği

yanıtsız
kalmasa da
soruların yanıtları

umarsız ve miskinlik
süslenmişse
bahanelerin
zerafeti ile

kötürümlük
yakar düşlerimi

sessizlik boğumsular

bu nedenledir ki

trafik polisi
görmüyorsa kırmızıda geçenleri
anlar onu

bir gaflet anıdır
yaptığı
görmesi var bir de

suskunluklarda,
bedelsiz kalmaz
hiçbir eylemsizlik,
ödenir bir gün mutlaka…
ödenir her hesap
ezilirken filizler

yeni başlangıçların
tohumları saçılır

saçılır da
işlenmedikçe
alışmanın bedelini

alıştırılmanın

tek başına yetmeyen
organize gücü

ödettirir istemesen de

tek başına
kırık dişlilerin arasında kalır
ezilerek bir yanı

razı ise dişlinin içinde
kırık bir diş olmaya
kırıklıkta yalnız kalınmaz…

alışmasa da

başka biri

suskunluksa tercihi

ödeyecektir

kaybederek
binlerce parçaya bürünmüş
etkileşimlerinden ötürü bedeli
ödeyecektir:
ödeyecektir.
ödenirken.

hep birlikte

belki bir dostunun kedisi ile

belki yeğeninin

yeni karne hediyesi

bisikleti ile

çocuğu diyet

küçük bir haber olarak
ara sayfalarında
gazetelerin..

pişmanlık kırıntılarının anlamsızlığında

ağıtlar yakmak
boşuna
düşen her bir parçada;

parçaların düşmesine
duyarsız kalındıkça

sıranın ilerlemesi
daha hızlı olur

ödetilirken bedeller

acır canım
canınız acır

kötürümleşmişse kent
sadece canı acıyan bağırır

sadece canı acıyan
duyar

falezlerin tepesinde
martı çığlıkları gibi
bağırtılar

dalgalara karışır
umut girer düşüncelere
konuğu olur yoksunluğun

yoksunluk başa bela
konuğu kaldığı sürece

avuntu Umut
uyuşturur teni
bir külçe misali

bilinçsizlik
çökertir
dibe doğru
“Doğu ve Güneydoğu`da terörün can damarı olan işsizliği kurutmak için Tercüman bugünden itibaren bölgeye istihdamda işadamlarını yatırım kampanyasına çağırıyor

GÜNEYDOĞU ve Doğu Anadolu Bölgesi özelleştirme gelirlerini istiyor. Terörün bitmesi, sokaklarda işsiz dolaşan gençlerin terör ağına kapılmaması için, işadamlarını yatırıma, devleti alt yapı çalışmalarını tamamlamaya davet eden bölgenin önde gelen isimleri Tercüman `a konuştu.

Güneydoğu Anadolu Bölgesin’de terör olaylarının yaşanmadığı bir kaç ilden biri olan Şanlıurfa `da işsizliğin ve ekonominin önündeki tek engel alt yapı hizmetleri.

Ülkenin özelleştirilen önemli değerlerinden elde edilen gelirlerin yıllardır borç ödemeye ayrıldığına işaret eden Şanlıurfa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İsmail Demirkol, artık sıranın kendilerine gelmesini beklediklerine dikkat çekiyor.” 2008-01-09 HO Tercüman

ne garip

ne garip talebi insanın
kapatılırken
birerbirer işletmeler

sessizleşenler
terörün çaresinde
kaşif kesilirler

damlarken kelimeler
istenen payın içinde
bilirler kaç işçinin
işsizliğe terk edildiğini
kaç yoksul kalanın
dağlara el ettiğini

ve söylevlerini süslerler

“Doğu ve Güneydoğu`da terörün can damarı olan işsizliği kurutmak için...”

özelleştirin işletmeleri
rızası allah için

acı
bilinçte

kar etmez
dağlanmalara

ay doğar
karanlıklar içinde

fersiz olsa da ışık
yırtsa da karanlığı

ısıtmadan mahrumdur teni

avunmalar boşuna

gecede ay

gecede ay ve yıldızlar
aydınlatmak isteseler de karanlığı

ısınmaz ortalık

bir neon ışığı kaldırılır

suskunlukta

takip eder
bir diğeri
dokuma Fabrikası
basma Sanayi
silinirken
sümerbank ismi

sokaklar sessiz
lambalar çaresiz

yoksunluklar
başlar düşleri ziyarete

yoksunluklar

karışır sokakların içine,

ay bakar çaresiz,

aya bakılır beslenir umut,

kentin sokaklarına
doluşur sessizlik…

yayılır kent

bir baştan bir başa…

katılır sessizliğe

yeni bir yoksunluk…

ulanarak diğerlerine

“Ülkemizde çok önemli gelişmeler oluyor. Türkiye'nin temeline dinamit koyan Vakıflar Yasası Meclise geliyor. Yeni Anayasa tartışmaları gündemden bir türlü düşmüyor. Tam bu sırada gündemi değiştiren olaylar, konular halkımızın önüne sürülüyor.

Demokratik ülkelerde önemli olan halkın yönetime katılmasıdır. Ülkesiyle ilgili önemli kararlara, basınıyla, demokratik kuruluşlarıyla, sivil toplum örgütleriyle, toplum önderleriyle katılması demokrasinin güzelliği ve en önemli özelliğidir. Ama bu bir türlü başarılamıyor. Hep belirtiyorum; ülkemize şu anda tek seslilik hâkim. Suskunluk hâkim…

Bakınız bu konuda Atatürk ne diyor: “Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur” (Kemal Çapraz –Suskunluk Sarmalı kemalcapraz@ufukötesi.com) ...”

biribir düşürdüler
yiğitlerini aydınlığın
kutsayarak
cinayetleri

sansalar da
savunmasız kaldığını

sessizleştirseler de ortamı
toprağa serpilen tohumlar gibi
doğuma sancılı

suskun
sokaklardan geçsem de

kilitsiz olsa da
tüm kapıları kelimelerin
karanlığa terkedilmiş
cümleler görsem de

boş bakışlarım yayılsa da

sıkılsa da yüreğim

baharın kokusu
gelmese de içime
bilirim
sancılıdır doğum

bir ıslık tutturacağım
kendi kendime,
dilim bir dönse harflere
bir martı olacağım belki

dalacağım dalgaların içine
bağıracağım bastırmak istercesine
sesini dalgaların

sonra da takılacağım
bir balığın peşinden
bir gariplik saracak

gariplikler içersinde kaybolacağım

teslim olduysa bilincin
teslim olduysa
bağırman nafile

dalga dalga uçuşuyor her şey
yoksun sürekliliklerden

gecenin ileri bir vakti,
aya dönüşüyor düşünceler

çaresiz

bilirim yine de
çaresizlikler
içerisinden
çıkacaktır
çareleri
“... Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet 'in ilânında da 'ayak sürümüş' silâh arkadaşlarının davranışını 'tehlikeli bir tertip' olarak vasıflandırmış; olayı, 'Büyük Nutuk' ta şöyle anlatmıştır:

(Belge/1. ''...İngiltere'nin ültimatomuna malûm olduğu veçhiyle cevap verdik: Harp ihtimalini göze aldık. İşte bahsettiğimiz zevat (TCF kurucuları) bu müşkül anda, yani bir ecnebi devletin yurdumuza hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de, bize taarruz ve hücum ederek, suhûletle hedeflerine vâsıl olabileceklerini hayal ettiler. Muharebeye hazır ve amâde bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp, vaktiyle hazzetmediklerini söyledikleri politika sahasına şitâp ettiler...'' (Nutuk, Cilt II. s. 855)

kurarken yeniyi

ilmek ilmek işlerken
oya yı

bilememek
birilerinin elinde
drahomaya dönüşeceğini

yabancılaşmak
emeğinde
ülkende

ülkende
koparılmak
üretiminden

onca direncin
kana dönüşmüş
damlalarında

son noktayı
koymak için
dökülen damlalara

akıtılan terin
satıldığını görmek
bacaların dumansızlığını

kapılarda bekleyenlerin
hüzünlü yüzlere
hüzün sunduğunu

doldururken meydanları
şiarlarla
kökünden mahrum görmek
herbir sesi

sokaklarda yürürken
uzak olmak
omuz omuzalıktan

türküler söylense de
hep bir ağızdan
köksüz olmak

uzak olmak birliktelikten

hüzün verir bana
hüzün vermeli bize
hüzün vermeli

bakarken çevreye
onca yitmişliği
hissedebilmek
iter yalnızlığa
hançer gibi bilinç
ne garip
ne garip

her şey
yeni bir şeyi
çağrıştırıyor

düşünceler çarpışıyor
bir yerlerimde

tüm bastırılmışlıklarla
sığmıyoruz kaba

yıllar karışmış gibi
değişkenlikten uzak
ihanet
hangi yana baksan
bedbaht

yanar için
yanar içim

bilgilenmek
bela başa
başa bela

''...Tuhaf değil mi? Birkaç yıl önce yurdu kurtarmak için, Mustafa Kemal Paşa'yla işbirliği yapanlar; şimdi o Misâk-ı Milli 'ye dahi Süleymaniye, Musul ve Kerkük 'ü İngilizlere bırakmadığı için, ona karşı çıkıyorlardı. (Buraya dikkat!) Terakkiperver Fırka macerasının, hazin özeti budur. 'Kapitalist ve Emperyalist Sistem', Osmanlı'dan devraldığı 'adamları' ile; Anadolu'da, Bolşevikler'e karşı kurdurmak istediği 'Batı uydusu' devleti gerçekleştirememiş; Mustafa Kemal, onun yerine, 'özgür ve tam bağımsız' Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştu.'' (Atilla İlhan Makale)
Özgür ve Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyetinde tam bağımsızlık istemiyle üç fidan olmak darağacında.

suskunluklar
sokaklar boyu
odalar dolusu,

pencereler kapalı.

can

lime

lime…

dalga
dalga geliyor
havayı içine almış
su tanecikleri

yürekler çıplak
bedenler kalabalık
bilinç yalnız

hava nemli
falez ıslak
deniz hırçın
korkuları var yüreğimin
vuruşlara dayanamayan

demirin demire
vuruşlarını anımsar gibi
yüreğim

deniz hırçın
bilincimin
çığlıkları vuruyor

kentin
metruk sokaklarına

dalgalar gibi
savuruyor zamanı

nefesleri yutar gibi
kentin üzerinde

zamansız
uyku oluyor

düşler uykusuz
düşler hırçın

deniz gibi

kapanırken kapılar

birer birer sönüyor
neon ışıkları

sessizleşiyor sokaklar
gece vardiyaları
ayak sesleri

bir hüzün kaplıyor
terkedilmişlikleri

sessizlikler

saplanıyor yüreklere
tarihin bir kesitinden
saplanıyorlar bilincime
sessizleşiyor bir şeyler
sessizleşiyor

sessizliğin ardından

doğanlar geliyor aklıma
ufuk çizgisi
samsun
havana
saatler yıllar
karışıyorlar bir birlerine

bir yıldızın
karanlığın içerisinden
yaydığı huzmeler gibi

Türk Öğer Koç
Kayıt Tarihi : 28.11.2008 17:24:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Türk Öğer Koç