GÜNEŞ HİLALİ
telgraf tellerine dizilen kumrular gibiydik
nakışlarımız gökyüzüne dalarcası dolarken vatana
ezanlar saçlarını okşardı sayvan zarlarımızın
derimizde erkin ülküler gerilirdi tam ilkeli
alnımızda bağımsız bir yurdun hayat çizgileri
ellerimiz hür memleket kokardı batarken deryalara
büyüttüğümüz her gonca; çocuk bahçelerinde
kurulmuş bir Hakikat Devleti çağın ufuklarında
aşkın ahlakıyla sancağa çekilen nur yüzlü umutlar
ırmaktan sofralarca serilir içimizin kış çölüne
her dem yeniden diriydik yavrucak heyecanıyla
sola sola bağışıklık kazanmak bütün solgunluklara
yoksullar yönetseydi dünya iyileşirdi bilirdik
anneler başı çekseydi resmi kurumlarda dantel örtüeri
kibirli ve hırslılar ezse de arzın bütün çimlerini
toprağın sakındığı tohumlar henüz çürümemişti
ezilen gül içinde kabını yarıp çıkacak yeni bir gonca
inadına suladıkça azmi güzellik yorgunu vicdanlar
kötüyü iyiliğin selinde boğup yılmadan susturacaktık
güneşten hilalin gölgesinde selama duracaktık
yoktu ümitsizlikten önemliöldürücünefretlimiz
karanfil yağmurlarına karışan ıhlamur burcuları arasında
hakkını arama meslekleri adalet gününe dek biliyorum
ama nasib et Rab cennetinde bile helal marşlar istiyorum
bizi ordun kıl diz sarsılmaz fazilet ipine ebabiller gibi
mazluma rüya zalime kabus eyle cehennemlerin tarzı
aşkın kâbesiydi cihad meydanları yoktu itirazımız
sevdanla vurur, vurulur, sevdanla yaşar, yaşatırız
ÇEKİRDEK YAĞMURLARI
eğer dünyayı bir kez değiştirebilseydim
tüm silahları imha etmekle başlayabilirdim
bıçaklara bile ihtiyacımız yokmuş aslında
organik şeker, kimyasal içermeyen balon
bez bebek üretimlerini fazlalaştırabilirdim
daha çok gülen yüz ve daha az asık surat
cinnet anlarında canavar durdurma butonu
çünkü bir an beklese insanlaşacaktılar
kentlere bile isteye tıkışıp sürü timsali
dağları, ovaları, ormanları yalnız bırakan
insan asla huzur bulmayacaktı bilirdim
doğaya yeterince dağılmakla başlayacaktı
tabiat ahbaplığı ve ihtiras eriyişleri
hazcı hız çağının açtığı yabanıl açlığa
özge derman köylerin antik sükunetiydi
dünyayı değiştirebilsem değişmeyecektim
kökünden bir değişime hasret kalan insanlık
buçuk dönüşümlerleyalnızca hep yıprandı
bilim ve teknik diye diye büyütüldü oysa
milyonlarca hayatı kül eden jenositteçhizleri
korkulan taş devriydi asıl hikmetli çağlar
meleği iblisleştirecek çapta ferah imkanlarıyla
yamyamlıktan başkası değil modern dediğin
çıplak ayaklarla sonbahar yaprakları üstünde
uçurtma şölenlerinde buluşmaktı hayalim
kimsenin kimseyi biçmediği kardeş halklarla
kültür şenlikleriyle kültürel emperyalizmin
başını gövdesinden aşkla ayırmak isterdim
ihtiyar dünyayı bir kez değiştirebilseydim
çocuk gülüşleriyle iyileştirmeyi denerdim
aldığından fazlasını vermeyi hobileştirmek
nükleer yerine fidanlık üreten bir gençlik
belki gezegenlere ulaşmayacaktı astronotlar
seri ulaşamazdık o çok mühim yerlere belki
asteroid madenciliği olmayacaktı belki ama
her sabah endişeyle uyanmayacaktık inan buna
tırnaklarla kazıyarak, alın terimizle, emekle
kendi ellerimizle cehenneme çevirdik sinemizi
artık çıkış yok geri dönüş yok biliyorum
öleceğini bile bile yaşayan canlı azmiyle
yine de yazmak, uyarmak, bağırmak istiyorum
argın düşler kayıtlara geçsin hiç değilse
KUŞ FIRTINASI
toplu intihar eden kuzular kadar buruk kalbin
toplu mezarlarda çürümüş yorgun iskeletler sanki
ilk cinayetten son katliama kadar evrensel tanık
darağaçlarının salıncağında sallanır masum serçeler
sedefinin içinde bir inci
hep kapanırken kendine
ne kitaplar yaktı ruhun sırf ısınmak için
bekliyorsun… gidiyorsun sanıyorlar…
ve alanında uzman ekiplerce tasarlanan
bir dekorasyona dönüşüyor kadim ıssızlık
ne kadar yürürsen yürü, uzarsan uza, büyürsen büyü
dönüp dolaşıp varacağın yön çocukluğun kokan yer
bütün duvarları yakılıp yıkılsa da o ilk evin
nereye gidersen git… kaçamazsın içinden…
kavuşmaktan kaçamazsın sevdiklerine derin
yıldırım çarpan ağacın döşünde çakan ateştin
bağır bağır bağırıyor yüreğin… gözlerinde…
yüreğin; göğüs kafesinde yorgun bir tarantula
okyanusta püsküren lavlarla oluşan volkanik ada
kuş fırtınası senin ki… düpedüz düzsüzlük…
duvarsızlara çarpa çarpa
boşluğu aşındıran doku
şimdi neyi susarsan sus atılacak çığlık bellidir
geldiğin bütün duraklarda aslında gelmemişsin
hareket halinde bir iz gibi ömür
parlayıp sönen parlayıp sönen her dem her gün
çok renkli karanlığın sahasında
bir ev sahibiydin bütün deplasmanlara
ve durulmaz; hortum bitse bile
hortumun göğsündeki hortum…
kaybedecek bir maçın kalmayınca yorgun kürede
kaybetmeyi bile özlediğin an kanyonların ucunda
kendini bırak ve fırtınayı hatırla…
aşkının insaflı kollarında son nefesini verircesine
uçmayı öğren; karış ummanlara…
ODYOLOJİ
boynu bükük kitaplardır mezartaşları
okumayı söken arif yüreklere
hayır ölüm değil; kesinlikle
hep çıldımışçasına yaşamaklar kokturan
bir kütüphanedir; mezarlık
içiçe aynalar gibi dizili
savaşıyor toprağın göğsünde ağaç kökleri
maddeye nefes aldıran mana kalbin
virüsleri ezip geçen akyuvarlar aşkına
sulama kanallarına düşen yavrular hatrına
andolsun ki garibanlar
sevgi ateşiyle yakacak
ıssız kalabalıklarını ihtiyar dünyalarınızın
göğü rüzgara boyayan kanatlarca
yeri dumana bulayan toynaklarca
ummanları tufanlara dolayan yüzgeçlerce
andolsun incinenler kazanacak
şehadet getiren imanlı gerdanları
Allah ekber diyerek kıran münafıklar için
cennet ancak cehennemdir; hurileri zebani
ve birleştirmek hakikiler mesleği
yıldızları galaksi kılan çekim kuvveti
kalbimizin kalbinin de kalbinde haznedar
rayından çıkmış trenler mi Ümmet
oysa kapanmayı bekleyen onca deccal üsleri
Hürmüz Boğazında çarpışan piyonlar
atlı karıncalara dönüşen o hamal sırtlarca
düşmanın binmeye doymadığı ayrılıklar düldülü
ah; kimseler kimseleri duymuyor
birbirine kulak vermeler rekoru kırılırken
Odyometri; doruğundayken öz tekniğinin
Odyologlar dahil hey OD yüreklim
kimse kimseyi istememek istiyor
biz kendi içimize bakalım o dem dervişler
sağırlaşmamak içininsaf zarına
HİRA SAATLERİ
kimse sizin kadar sevemez sevilemez
nerede iyilik, güzellik, doğruluk görsem
göğsünde rahmetinin kadim nefesi durur
içimde kısık kelleler
dağlanmış zebaniler
içimde katran gibi asfalt gibi bir zehir
ruhumu merhametin cehennemine devir
rıza verdiğin magmada yanmak ne özel
papatyalar çiğneyen yaramaz canlar üstüne
her dem yeniden doğan sevdalarım vasiyet
gazabın kursağında hür insaflar üstüne
galaksi tüten serenatlar kazımak istiyorum
karanlığın tahtına en aydın başkaldırı
sizeşeksiz şüphesiz sorgusuz itaat saatleri
gök denizde can yunuslar gibi çağlayan
rüyalar büyüten ebabil uykusu diliyorum
yağmurlar ağırdır dağlardan
nahif gözlerden bakmayınca
çığın koynunda gürül gürül yanan soğuklar
yataklara savrulan tenha bavullar kadar dargın
vagonlar, sirenler, ıslıklar ve susmak
ansızın esen hortumun usulca göle dönüşmesi
bu sazlıklar bu çakıllar bu köpükler ensemin
ıssızdı mağarada öyle bir ıssızdı ki
hiç kimse böylesine
kimsesiz kalmamıştı
sonra bir tuttunuz mübarek yüreğinin elinden
öyle bir kaldırdın ki
hassas özcevherini
alemlerin en mahşer marşı kılındı kalbi
bebeklerden saf melekler bile yetişmedi
bizi de yükseltRahman biz de öksüz
çağdaşların dağında kimsesiz mağaramız
çoğunluğun hırpaladığı azınlık kullarınız
ahir Bedir zamanıdır
bir avuçtur mücahid
helak olmasın aşıklar ey Maşuk
divanına sunulan aşklar hatrına
KILCAL ZARAFET
ceylan gözlerinde kuğu masumiyeti
üzgün mügeler gibi tenha bir vaha
yüreğin bağırıyor bakışlarından ey
gidenleri susmaktan
yorulduysan
bir ihtimal daha var
hayat gökyüzünde dinozor uçurmak
kadar güzeldi bazen
arş şöleniyle buluşan arz ayinlerinde
irfanlara vurgundur tevazular
benlikten bizliğe hicret
gözleriyle gözlerimizin içine haykıran
yetim çağalar gibi biraz
seccadelerin Kevser sofrası misali
serilirken ki o kılcal zarafeti
gönlün dilerken doğurduğu heyelan
bir ortadoğu düşün
aldığı her soluk
ciğerlerini tırmalayan bir tırnak
uranyum çekirdeklerine
çarptıkça çoğalır seri nötronlar
çoğaldıkça zincirleme reaksiyon
tepkime patlamaları yaşandıkça
hidrojen bombaları
enselerin köklerine
tıpkı içimiz gibi batarken kana
kaldırımların alındaki serinlik
gel kaçalım seninle
kalabalıkların gitmek istemediği o yere
özüne sığmayana gökyüzü sığınaktı
bir uçumluk canı var göçebe gönlün
bakmaya kıyamaz cesurlar
dövmeye doyamaz korkaklar
cehennem bile dünyadan temiz mi
çünkü tüm şeytanlar henüz burada
ah tamtakırdır içerimiz
anlatılamayanlar müzesinde
söylenemeyenler koleksiyonu
atan yürekte çarpan yaşama sevinçleri
mazlumlarla beraber uçtu gitti
“bizi doyurmak için milyarlarca canlıyı
feda eden Hakk’a olma isyancı”
kendini rahat bırak
gökte yüzmeyi öğren
Bilal Yavuz ŞiirleriKayıt Tarihi : 13.10.2020 14:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!