(Yorgun Yıllar Ağrısını Bırakıp Bir Göç Kuşu Gibi Geçip Gitti, Kanamalı Bir Hastanın Sağrısında Yarıldı Yüreğimiz Yarıldı, Yarılandı Yol Nice Ömürler Yarılandı, Acılar Her Bir Yanımızı Kapladı.
Yorgunuz Kendi Gölgesinde Yaşlı Bir Çınar Gibi, Pınarlarımız Ne Eski Akışında Nede Gün Şafaklarımız Tertemiz Bir Güne Uyanışta, Dünyamız Kirlendikçe Kirlenmekte Gün Çekilip Akşama Erince, Hüzün Gece Karası Mahur Besteler Söyler “Yorgun Her İşçi Yüzünde”(1) .
Özlemse İçimizde Sönmeyen Ateş Topu Bir Yanardağ Bir Alev, O Dağlar Ki Barut Ve Kanın Yangın İzini Sürerken Kekik Kokusunda Değil Şimdi.
Kentlerin Sokak Ve Caddelerinde Mutluluk Şarkıları Söylensin, Aç Açıkta Kalınmasın Herkesin Aşı- İşi, Ve Gözlerde Çocuk Sevinçleriyle Kardeşçe Paylaşım Olsun İstenirdi.
İstenir İstenmesine De Bir Şeyi İstemek Ona Ulaşmanın İlk Adımı Olsa Da Bu Pek Kolay Olmayan Bir Durumdu, Zoru Başarmaksa Onlara Kalandı.
Onlar Ki; Tozlu Yolların Tozunu, Korunaksız İzbe İşyerlerinin Ciğerlerine Yapışan Kahrını Yutarken,
Yar Uçurumlarında Açan Karçiçekleri, Boyun Eğmez Bir Güne Doğan Güneş Gibi Kanla Yazılan Tarihin Çocuklarıydılar. Yaşamları Zor Ve Yoksunlukla Yoğrulup Hasat Rüzgârlarıyla Kavrulmuştu.
Ondandı Yaşamı Huzurun Mavisinde Yeşillikler Cümbüşü İçinde Boyayıp, Havada Kuş Denizde Balık Ak Bulutların Sarmalında Resmetme İsteği.)
Tornacı Haydar usta kırk yaşına merdiven dayamış, eşi Canan, 8 yaşında ikizleri kızı Cemre oğlu Cem, annesi Zere babası maliyeden emekli Tahir, üniversitede okuyan kardeşi Betül ve Bahri ile birlikte ülkenin çoktan yataydan dikeye geçmiş yerleşimine inat, bahçeli kendi evlerinde yaşayan ve metal sektöründe yer alan bir işletmede kırk işçi arkadaşıyla birlikte çalışan, duyarlı yaşamdan süzdüğü güzel değerleriyle daima çevresini düşünen, kollayan, iş yerinde ve bulunduğu her alanda sevilen biriydi.
Çalışma koşulları hiçte hafif değildi, çalışma süresi zamanın acımasızlığında yorgun bedenini her geçen gün oldukça zorluyor o yinede direnmeye devam ediyordu. İş arkadaşlarının yüzlerine her baktığında güneş görmeyen sokakların solgun, gölgede kalınmış esmer yanığı bir burukluğunu görüyor, üzülüyor, içi daralıyordu. Her biri ülkenin dört bir yanından yediveren gülleriymişçesine gelmiş bu güzel ülkenin nefesini, renklerini yansıtan buram buram ülkem karanfil kokusunda nadide tohumları gibiydiler. İş yerinde ne sağlıklı bir öğle yemeği nede sigorta vardı, servis otobüsünün arada bir yarı yolda teklemesi de cabasıydı.. Normal mesaiye eklenen fazla mesaiye kalma dayatması hafta sonları işe çağırılmalarla patron onları yıpratıcı iş yükünü arttırıcı davranıyordu. Gel gör ki bu durum diğer işçileri de gittikçe geriyor öğlen paydosunda artık hafif sohbetler yerini iş yerindeki olumsuzluklardan konuşulur bir hale dönüşüyordu.
Bir gün, öğlen yemek arasında Haydar usta arkadaşlar sendikalaşma konusunda ve içinde bulunulan fabrikadaki çalışma durumunu nasıl görüyorsunuz, ardından unutmayalım ki her şey basitten karmaşığa yol alırken göz önünde tutulması gereken çok şey vardır.
Örneğin suya atılan taş önce küçük bir halka çizer gittikçe o halkalar büyür hadi sizde taş atmaya başlayın bakalım ortaya ne çıkacak diye sorar?
Paketleme bölümünden Sevgi, çocuk parası alamaz mıyız Gülcan emzirme odası olsa iyi olur, Hayat ise evlenecek gençlere bir iki maaş tutarında yardımda bulunulamaz mı, Meralde kütüphane odası olsa der.
Mutfak, çay ve temizlik işinde görevli Nazlı ile Ceren yıllık izin olsa ne iyi olur, denizsiz bir kentte deniz özlemiyle yanarken bizde bir deniz sefası yapma şansına sahip olurduk diye yarı şaka yollu konuşurlar, Sude, Çiçek ve Ayten voleybol filemiz olsa da bahçede kurup uygun anlarda oynasak, ana diye seslendikleri Hatice kadın ise sessiz konuşmaları dinlemektedir oda yemekte hiç yoğurt verilmiyor oysa iş yerinde aldığımız zehrimizi biraz olsun giderecek bir gıda yoğurt, üstelik birçok arkadaş sigara içiyor, Aydın söze karışarak küçük oğlunun düşüp ayağını incittiğini ama oğlunu doktora götüremediğinin üzüntüsünü belirtir. Deniz ise bu durumun böyle sürmesi, bizim için hep olumsuzlukların kartopu gibi büyüyüp yaşamımızın gittikçe kötüleştireceğinden söz eder. Çapakçı genç Cihan yeni evlidir ilerde doğacak yavrusu için neler yapacağını hayal ederken kara kara düşünmektedir.
Zira oda diğer işçi arkadaşları gibi asgari ücretle çalışmaktadır ve sorunlarını bu ücretle nasıl aşacağının karamsarlığı içindedir. Montajcı Ali, gazetede okuduğu bir haberi aktarır.
Haberde işçilerin birlik olup sendikaya üye olarak patronla toplu sözleşme yaptıklarını yaşamlarını biraz daha iyileştirdiklerini anlatır. Kalıpçı İbrahim de sessiz sakin pek konuşkan görünmez birisiyken oda dayanamaz söze karışır. Arkadaşlar gerçekten birlikten kuvvet doğar boşa dememiştir atalarımız bizler eğer birlik olmaz böyle dağınık olursak, savruldukça her bir yana savrulacak kötü çalışma- yaşama koşullarında kalacağız. Keza her yerde benzer yaşamlarımız işçi olarak ezilip sürmekte, Kaynakçı Mahir evet ilk adım olarak düşünce birliği ve o düşünce etrafında harekete geçmeyi sağlamak önemlidir. Orta işi yapan Özgür de; her arkadaş önce iş yerinde kendilerine yanlış gelenleri düşünüp yazmasını bunları istek haline getirmesini, tel bükmeci Galip, açığa çıkmamanın güvenliğini sağlamakta önemlidir, zira bir şeyi başarmanın ön koşulu güvenliği ciddiye almaktan geçer, kesimci Cevahir de diğer işçi arkadaşların neler düşündüğünü araştırıp, kimlerin bu oluşacak birliğe katılabileceklerini tespit edilmesini önerir. Presçi halo Ömer dalgın, düşüncelidir, balyoz gibi ellerine bakmaktadır, zincir takılı ellerimiz ne zaman kurtulacak diye söylenir. Teknisyen Şafak dalgalı deniz durulur mu hiç, oda heybetli fiziğinin özelliğinin içinde taşıdığı tüm içten sevecenliğiyle böylesi bir oluşuma her zaman ve her koşulda önde olacağını belirtir.
Öğle paydosu saati dolmuştur, bu konuşmaların ardından hepsinin yüzlerinde iç huzurunda bir rahatlık, gözlerinde mutlu sevinç parıltılarıyla uygun zamanda görüşmek üzere işlerinin başına dönerler. Günün çalışması bitmiş herkes servis otobüsüne binmektedir, öğlen yemek arasında konuşan arkadaşlar her göz göze gelişlerinde dost sevecenliği tebessümlerini birbirlerine yansıtırlar. Günün yorgunluğunu yüklenmiş bedenlerinde eve biran önce varmanın telaşı işçilerin yüzünden okunurken Hasan usta otobüse binen işçi arkadaşlarına oldukça sakin ve soran gözlerle bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz dercesine bakmaktadır. Hasan usta işçi evine uğrama düşüncesi içinde herkese el sallayarak yarın görüşmek üzere iyi akşamlar hoş kalın diyerek çarşıda otobüsten iner. İşçi evine gelir birkaç dost oturmuş sohbet etmektedir, onlara merhaba diyerek hatır sorma tokalaşıp öpüşme faslı bitiminden sonra oda bir sandalyeye oturak sohbete katılır.
Arkadaşlar günün telaşından, fabrikalarda işçi çıkarmaların had sayfaya geldiğinden, çalışma koşullarının oldukça ağır olduğundan, dünya krizinin yaşamları nasıl altüst ettiğinden bahsederler. Hüseyin işten atıldığını söyler bunun üzerine Hasan usta “Biz Yalnızlığın Törpüsü, Kovulmaların Ustasıyız”(2) ardından canını sıkmamasını ve yalnızlığı büyüten karanlık bizim çoğalmalara olan inancımız, yalnızlıklara inat okyanuslara kulaç atmış yelkenlimizin dümenini ona kırmışız ve iş yerinde o gün öğle gelişen durumu gelişme olabileceğini anlatır.
Mevsim yaz saatte sekizi geçmekte havanın kararması geç olduğundan, artık ben eve gideyim diyerek dernekteki arkadaşlara veda ederek oradan ayrılır. O akşamı günü sorgulama, günlük gazeteleri gözden geçirme, kitap okuyarak, ikizleriyle ilgilenerek geçirir. Saat epey ilerlemiştir uymaya odasına çekilir liman sakinliğinde uykuya dalar.
Yeni bir güne uyanışın ışıklarını dünyanın tüm yıkımına karşın serçelerin cıvıltılarıyla karşılayarak yatağından kalkar. Eşi Canan kahvaltıyı hazırlamıştır, ev halkı uyanmış sofrada onu beklemektedirler. Günaydın diyerek elini yüzünü yıkayıp giyinir sofraya oturur.
Aceleyle kahvaltısını yapar sofradan kalkıp lavobaya gider elini ağzını yıkar dişlerini fırçalar. Ev halkına hoş kalın diyerek evden ayrılır, işe gitmek için yola koyulur erkenci kuşlar gibi durakta işe gidecek işçiler kadınlı erkekli beklemektedir, oda servis otobüsünü beklemeye koyulur. Göz ucuyla bakınca hepsinin gözlerinde bir mahmurluk okunmakta güz yaprakları gibi solgundur tenleri. Servis otobüsü gelir ve biner birkaç işçi otobüstedir hepsine günaydın diyerek geçer bir koltuğa oturur. Otobüs kenti bir baştan bir başa dolaşarak tüm işçileri toplar. Yanına Mahir oturur merhabalaşıp birbirlerine hal hatır sorarlar bu gün uygun zamanda akşam fikir birliği içinde olan arkadaşları işçi evine davet edelim orada daha bir derli toplu konuşuruz diye önerir, Mahir bunu onaylar. Fabrikaya varılmıştır herkes iş başı elbiselerini giymek için soyunma odasına gider iş elbiseleri giyilir işbaşı yapılır. Tüm işçiler harıl harıl çalışır, sabırla sabırsızlık iç içe geçmiş öğle yemek zamanı gözlenir bir haldedirler. Birbirleriyle her göz göze geldiklerinde gün gülüşlerle tebessüm ederek öğlen yemek saatine varılır. Aynı işçi arkadaşlar birbirine yakın olarak yemekhanede oturur yemeklerini yerler. Mahir fısıltıyla hepsinin çarşıda inmelerini işçi evine gideceklerini birbirlerine söylemelerini iletir. O öğle arası pek konuşulmaz zira paydostan sonra işçi evinde daha rahat ve daha derli toplu olarak birçok şeyi konuşabileceklerini farkındadırlar, zıpır Özgür, Neyzen Tevfik’ten birkaç fıkra ile sessizliği bozar, fıkra bitiminde hepsi birden gülüşmeye başlar pürneşeyi dikkat kesilir her yan. Öğle paydos saati dolmuş yine iş başına dönülmüş, akşam paydos saati adeta iple çekilircesine çalışmaya konulmuştur. Mevsim sıcağı bir yanda bedenler yangın alazlar kan ter içinde günün zorlu çalışma süresi bitmiş tüm işçiler işbaşı elbiselerini değişmek için soyunma yerlerine gitmektedirler, eller yüzler yıkanır eve dönüş başlamıştır, servis otobüsüne binilir. Yol eve dönüş saati olmasından ötürü trafik akışı yoğundur, bir süre sonra çarşıya varılır ve sözleşen düşünce birliğindeki işçiler çarşıda inerler.
Servis otobüsünde kalanlara hissettirmemek için birbirinden kopukmuşçasına Haydar ustayı göz ucuyla takip ederek yolda ilerlerler. Bir süre yüründükten sonra göz önünde büyükçe bir binadan içeri girilip önde Haydar usta ardında diğer işçi arkadaşlar merdivenleri üç kat yürüyerek derneğe varırlar. Dernekte birkaç dost işçi-öğrenci vardır, sevecen bakışlarla gelenleri ayakta karşılar hoş geldiniz derler, eller toklaşıp sıkılır gelenler birer sandalyeye oturur. Herkes kendini tanıtır hal hatırlar sorulur, o sırada genç Hüseyin (işsiz ve birçokları gibi derneğin devamlı gelenlerindendir.) arkadaş çay hazırlığına gider ve ardından Haydar usta söz alarak neler yapacaklarının ön düşüncesini yazılı olarak kayda geçirmeyi önerir.
İlk amaç iş yerine işçiden yana bir sendikanın getirilmesidir ve hangi işçilerin ilk anda buna onay verip üyeliğini imzalayacağıdır.
Araştırmalarını diğer arkadaşlarda söyleyerek buradakiler dışında on üç işçinin bu oluşuma katılacağının izlenimini edindiklerini belirtirler. Şuan bizlerle birlikte hareket edebilecekleri düşününce ilk anda iş yerinde büyük çoğunluğu sağlamışız böylece ilk perde açılmış olur. Diğer işçi arkadaşlar idari bölüm ve posta başlarından olduğundan onların içinden bazıları belki gelişmelere göre katılabilir denilerek ilk adım netleştirilir.
Hüseyin can çayı demlemiştir başlar servise herkes çayını içerken, üniversiteli Gökçe alır sazı eline başlar çalmaya aynı anda Şafak Türküsünü yumuşak sarıp sarmalayan can içi sesiyle söylemeye, kendiliğinden hazırlıksız bir koro sesi yükselir hep bir ağızdan…
Bitmedi…
Vedat Koparan 29.07.2009
(1) Arkadaş Zekai Özger(Sevdadır Şiirinden)
(2) Uygur Orhan (Sohbetin Getirisinden)
Kayıt Tarihi : 30.7.2009 14:33:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!