Gün Olur Atlar Gelir2 Şiiri - Ahmet Yozgat

Ahmet Yozgat
2011

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

Gün Olur Atlar Gelir2

GÜN OLUR ATLAR DA GELİR
1/:
Atlar gelir ta uzaktan. Gümüşi tan atanda…
Atlar gelir ürkütücü hırs ile,
Kimi rahvani sekişle, kimi dörtnal,
Kimisi tırıs ile...
2/:
Atlar gelir, volkan bacalarından fırlayarak,
Sayın ki eski zaman piştovlarından sıkılan emsali fişek,
Arzın karnını deşerek gelir demirkır atlar,
Kıpkırmızı mağmaların karnında deşinerek,
Daha gün ağarmadan tarihte yollara vurur doru atlar,
Bu sebeple dizginleri masif ve kantarmaları yekpare granittir,
Krater öfkeleriyle duman ve küller arasından doğrulan,
Ve bahadır süvarileriyle kutuplarda şahlanan kırçılatlar,
İbrişim yeleleri, yıldızlara isyan eden şualara kementtir,
O atlar ki kuarkları ateş kesmiş kök hücresidir beşerin,
Ve bir gnostik fenomenin ilk ebcet kitabesidir.
Ve soyutu somuta düğmeleyen batıni bir iliktir...
Bir ilktir o atlar yeryüzünün yedi katmanından yetmiş yere atılan,
O yağız ve doru atlar ki arkalarından gıpta ile bakılan,
Sekilerine mavi nazar boncuğu takılan çakır gözlü devlerdir,
Ve serin solukları onların, ağustos çöllerinde nisancıl berekettir...
Gün olur çiğdem yeleli sarışın atlar gelir masalsı bir ilkbahardan,
O atlar ki, yıldız yıldız kainattır herbirinin terkisi,
Obruklu yaylalar misali engin alınları kutup rengi akıtma,
Çifte su verilmiş bilekleri ise bin bir mevsim sekisi…
***
Yapyağız atlar gelir katran olup derbentlerden akarak,
Karanlık yürek dehlizlerinde nurlu meşaleler yakarak...
Kadim zamanların baldıran kokulu bengi iksirini içerek
Geçerek sırat köprülerini tozlu topraklı yollar gibi,
Bu yolculuğun dibi, isimsiz boyutlardır karanlık arkalardan,
Atlar gelir abusinan diyarından felasifeyi yüklenip sağrılarına,
Bahrihazar denizinden ve şehnamenin saman renkli sayfalarından,
Bir tırısta kırk konak, kırk konakta kurt ağızlı okyanuslar geçerek.
Atlar gelir kadim asırları içerek maverayı zamanın arkasından,
Atlar gelir mutedil takvimlerin berduş oğlu recepten,
Yürekleri nurla yuyan, mübarek ay şabandan,
Atlar gelir inadına aç ve sabırla susuz, yani oruç ilen,
Derununda leyli kadirler saklı kutlu ramazanlardan.
3/:
Yani atlar gelir şakır şakır...
Kaf ı simurg hızıyla turkuvaz masallar kadar uzaktan,
Anka kuşunun kanadına kazılan zümrüt mühürler gibi atlar...
O atlar ki Kaf dağlarında kurulu bin bir pusudan kurtularak,
Sakin ve mutedil akışını zamanın, döndürüp hırçın sele,
Atlar gelir kar, bora ve ak masal diyarı Mançurya’dan,
Elmas uçlu matkaplarla kır atlar, asırlık zulmetleri dele dele.
***
Karanlık zamanlarda gümüşlü tan atanda...
Atlar gelir önlenemez hırs ile,
Kimi rahvan onların. Kimi bin dörtnal,
Kimisi tırıs ile...
4/:
Kahverengi atlar gelir,
Dev şehsuvarların bindiği sahtiyan eyerleriyle ürkünç,
Üç, beş değil yıldırımlar emsali bir güç ve Zaloğlu kuvveti ile,
Destan oğlı Tunga ile el ele...
Bin bir gece masallarının ezeli mekanı Kaf dağının ardından,
Ürküten Deşt i Kebir gecelerini keskin soluklarıyla yonta yonta,
, Hindelinde nirvanadan sağılan kamilinsan zikriyle,
Burunları ilahi aşkla esrik ve ezoterik buhurdan,
Everestte mekan tutmuş Bhutan ve turuncu şamalar diyarı Nepal’dan…
Atlar gelir, hırçın kentlerin nazlı gelini hüzünlü Isfahan’dan,
Sayın ki medeni atlar gelir dünyanın öteki yarısından,
O atlar ki, Tarih i Babili sayfa sayfa atlayıp diyarı Gılgamış’dan,
Atlar gelir, efsunlu Buhara’dan ve buğulu bahri Araldan.
Ya da ak yıldız siriyustan ışıklar gibi sağılır arza o atlar,
Ve sarışın gelinkız güneşten doğar ilk horoz ötümünde,
Tan atar, düğün bayram eder sisli ufuklar...
***
Bin bir uçlu bolattan burgaç olup,
Yararak kainatı ya da sakin galaksileri ve doğurgan kevkebleri,
Atlar gelir, her bir anı iştah ile yiyerak zamanın alt ucundan,
Atlar gelir, kurtarmaya yakıcı ateşlerden, beşeri öksüzleri,
O atlar anın içün yemyeşil duygulara beler bizleri...
Atlar gelir, lacivert bir gecenin turkuvaz şafağından,
Dağarlarında lebbaleb altın renkli yıldız kırpığı dolu,
Savurarak kararmış tarihin soğumuş küllerini hışımlı nefesleriyle,
Platin tırnaklarıyla döverek salt ipekten masalsı bin bir yolu,
Ve höykürerek kadim söylencelerini Zaloğlu desitanının,
Atlar gelir, kefenini bürünmüş ve ayaz üzre uzanmış ölümcül Sibirya’dan,
Yüzünü kızartarak mahcubiyetten anlı boraların ve şanlı fırtınaların,
Işıktan alın akıtmalarıyla atlar gelir koygun karanlıklardan,
O atlar ki, hasret vurgunu yüreklerdeki harlı aşk tandırlarından…
5/:
Boz bulanık atlar gelir,
Terkileri mor yeleli ve delirmiş yağız taylar ile,
O atlar ki arkalarında kuyrukları bin bir kulaç Sibireli beliği,
Burunları son zikirden arta kalanezoterik buhurdan.
Demir nallı tırnakları cehennemi kızıl pıtrak kıvılcım,
Çelik kabaralar misali toynakları, sanki kor ateş yüklü,
Büyüklü küçüklü atlar gelir, uzaklarda unutulmuş eski bir coğrafyadan,
Lahuti yörüngesinde başımız gibi dönen güneşi çatlatan hızla,
Atlar gelir üstümüze üstümüze tırısla...
6/:
Her koşunun arefesinde öre öre zaferleri,
Fırlayarak gözleri, delişmen bir kemankeşin gez ve arpacığından,
Atılır atlar ritmik nal tarrakalarıyla yeknesak,
Atmosferi toza kesip çamurun göbeğine basarak,
Ve arsız zibilini fışkırtarak, güdük şubat ayından,
Atlar gelir ol zemanda, kaçkın sonbaharları tutsak etmiş olarak,
Haki zülüflü temmuzları bolatla çivileyip sihirli nallarına o atlar,
Zaman ı Zülkarneynin aşılmaz karanlık tünellerinden tek tek geçerek,
Atlar gelir dönerek, palaska dönencelerini ve ekvator kemerini,
Atlar gelir, tüm somut mekanları kan rengi çay misali içerek,
Çok uzak ve ilahi adreslerden atılan ciritler gibi,
O atlar ki mevleviler misali lahuti pervaneler olup dönerek...
7/:
Aslan yeleli atlar gelir,
Uykulu ufukları yutkunup yakın coğrafyalardan,
Ipıslak bulutları püskürerek kül ve molekül vatanı uzak kimyadan
Aşk iksirli bir simyayadan imbikleyip gönülleri,
Atlar gelir, yakarak gemileri, efsun ile Tarıkların diyarı İberik’ten,
Som etten ve masif kemikten ama delirmiş bolat temrenli kargılar gibi,
Atlar gelir, Himalaya dağlarının buz kesen böğrüne sürtünerek.
Atlar gelir, komşu seyyarelerden arz yüzüne inerek.
O atlar ki bolat kabaralı kayışlarla çatal dilli yıldırımlara bağlı,
Sağlı sollu kazarak Gog ve Mogog ile seddini Tay hanedanının,
Ve kan revan içinde yalçın yamaçlardan arta kalan kınalı sekileri,
Terkileri göz kamaştırıcı ağustos ve Alpaslan zaferlerleriyle dopdolu.
Kınalı atlar gelir amazonlar gibi bin yıllık haykırışlarla,
Ve Nuh u Tufan’da şıra içmiş binicileri bir esrik bir esrik ki sormayın,
Korkmayın ey ehli hazar, bizim çocuklar neticede gelenler,
Efeler, yarenler, dadaşlar, gaggoşlar ve seymenler...
Kanlı kantarmalarını orak kılıp olgun ekinler gibi uygarlıklar biçerek,
Atlar gelir, demir derbentleri geçerek diyar ı Kafkasya’dan,
Ve yangın yeri çöllere sulu vahalar serpip... Kıyamette can içerek...
O atlar ki enfusi bir nefes ile üflenip suru İsrafil’den,
Ta yüreğimizin derininden yekinip krater homurtularıyla,
Atlar gelir, uhrevi bir sel olup dünyevi sıratlardan geçerek...
***
O atlar ki yekpare aşk ve som ışıktan suvarileri ile,
Yaralı yüreğimize basa basa muhkem izleri,
Sakın... sakın ola ki korkmayın çocuklar!
Gün olur yağız, doru ve kıratlar da gelir inanın…
Gelir kurtarmaya cümle mazlumları ve tüm öksüzleri,
Yüzleri kalkan misali geniş ve gözleri çakmak çakmak süvarileri....
Çok değil, bu gün ya da yarın... vallahi kurtarmaya gelir bizleri...

Ahmet Yozgat
Kayıt Tarihi : 10.3.2010 14:14:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ahmet Yozgat