Gün Işığında ki Mücevher / Deneme /

Dinmez Er
1210

ŞİİR


10

TAKİPÇİ

Gün Işığında ki Mücevher / Deneme /

Büyünün renksiz buğusu yüzüm de saklı. Bir sen bakarsan görürsün. Bir sen anlarsın,
seni ilk görüşte büyülendiğimi. İçimdeki onlarca yıllık buzulun senin sesinle, sıcak nefesinle
paramparça olduğunu ve akıp gittiğini, tek sen bilirsin.
Sen bir hayal kadındın, ulaşılmaz, gizemli bir dünyadaydın. Rüyalar ülkesinin öyküle-
re sığmayan muhteşem kadınıydın sen. Gözlerin, bakışların okyanuslardan da derindiler. Nar
çiçeği dudaklarının kenarlarından, gamzelerine doğru uzanan çapkın çizgiler görürdüm bazen;
bu, benden yana kanat çırpan gülücüğündü. Duruşunda ki asillik, bedeninin tarifsiz, devinim-
leri, isimsiz çarpıcı kokun etrafımı sarar başımı döndürürdü.
Hiçbir güzellikle yarıştırmadığım, Tanrıçaları kıskandıran efsane kadın, duy sesimi aş-
kım ebedi, sende yaşayacak, seninle anılacak. Seni masallar diyarından, rüyalar aleminden ge-
zegenime getirdim.
Sen yaşamımın vazgeçilmez tadı, doyumsuz lezzetisin. Yeraltı katlarından gün ışığına çıkmış paha biçilmez mücevherisin. Gün ışığında, gece karanlığında parıltılarınla gözlerimi ka-
maştırıyorsun. Egomu değil, çok sevdiğim için seni ellere kaptırmayacağım. Benim olman, hep
öyle kalman için savaşacağım.
Yağmur ormanlarının loş ıssızlığından, Buda tapınağının Budist rahiplerinden, kah gö-
rünen, kah kaybolan hayalini hayalet avcılarından, kaçırıyorum. Kimin gücü yeter karşıma
çıkmağa, seni benden çalmağa kimin gücü yeter?
Ben senin için Don Kişot’u kıskandıracak ne savaşlar verdim. Arzu’nun Kamber’i Leyla’nın Mecnun’u, Nino’nun Ali’si ne benim gibi, ne de benden daha çok sevdiler. Çok acı-
dır ki aynı kaderi paylaştım onlarla…Sana kavuşamamanın şifa bulmayan sancıları içinde yıllarca kıvrandım durdum.
Dağların yücelerinden vadilerin düzlüklerine ulaşan billur pınarlarda sesini duyacağım.
Şarkılar söyleyeceğiz el ele…Kışkırtıcı sıcaklığın, buram, buram tüten kadınlığınla seni kar-
şımda bulacağım. Sana hiçbir şeyden korkmamağı öğreteceğim. Zeytin gözlerine bakacak, içinde beni arayacağım. Aynalar da bile göremediğim, kayıp ilanlarına resmi düşmüş olan beni…Kokunu afyon gibi ciğerlerime çekeceğim. Ve beni sarhoş etmeni bekleyeceğim.

* * * *

Önümde duran sayfaları daha fazla okuyamadım. Daktilomun tuşlarına dokunan par-
maklarımın ucundaki harflerin hepsi başka,başka renkler almışlar, hava da uçuşuyorlardı.Göz-
lerim yanıyor, ellerim titriyordu. Damarlarım da kanım durmuş, akmıyordu.Tarifsiz bir sıkıntı
yılan gibi çöreklenip yüreğime oturmuştu. Nefes almakta zorlanıyordum. Ağzımı açıyor, su içermişçesine havayı yudumluyordum. Düş kırıklıklarının doğurduğu çaresizlik sarmalında bunalıma girmiştim. Nasıl çıkılacağını bilemiyordum.

Odanın oksijeni mi azalmış? Pencereyi açmalıyım.Temiz hava girsin. Kalktım.Pence-
reye kadar gittim. Ayaklarım şişmiş, müthiş ağrıyordu. Pencerenin kanatlarını zor da olsa aç-
mağı başardım. İlkin karanlığın sessizliği hücum etti, ardından gecenin iyotlu nemi doldurdu
içeriyi.Gömleğimin yakasını,önümün düğmelerini açtım.Derin derin birkaç nefes aldım.Ciğer-
lerimi temiz havayla şişirdim. İstim salan yorgun, yaşlı gemi gibi uzun bir soluk verdim. Şim-
di daha iyiceydim.

Yine de, karanlığın, sessizliğin, karışık kokuların dolduğu oda da fazla kalamayacağımı
anladım. İçim tekrar daralmadan buradan çıkmalıydım. Öyle de yaptım. Kapıyı vurup çıktım.
Ara sokakların loş aydınlığından, bol ışıklı caddeye çıktığımda dilim, damağım kuru- muştu. Çok susamıştım.
Korkuyla arkama baktım. Sayfalar, satırlar, harfler beni takip etmişler miydi? Yaşadıkla
rım, yazdıklarım beni sorgulayacaklar mıydı?
“ Sana korkmamayı öğreteceğim.” diyen ben, korkunun kanatlarına bineceğim.Yaşa- mak daha bir zor gelecek sensiz...Tat almadan, kokuları, renkleri tanımadan, bakarak görme-
den...Film koptu, kaset başa sarmayacak bir daha...
Önce seni, sonra da inadına seni, sana anlatmak için yazdım. Satır aralarına senin ta- nımadığın beni de kattım.
Ne gariptir ki; yüzlerce sayfanın sahibi, binlerce aşk sözcüğünün ilham perisi, hep seni yazan kalemimi kırıyorum. Bir değil bin parçaya bölüyorum. Yazmasın, yazamasın bundan böyle...
Aşklar ölü doğmazlar mı? En büyük mutluluklar, en kısa sürenler değil midir?
Kimdir, bu dengesiz dengeleri kuran?
....................................

Dinmez Er / 06.11.2008 / Çeşme /


Dinmez Er
Kayıt Tarihi : 6.11.2008 20:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Dinmez Er