Gümüşlük'te Balık Olmak 1 Şiiri - Aynur ...

Aynur Uluç
498

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Gümüşlük'te Balık Olmak 1

doğum günü hediyesi

Üzerine şarkılar söylenmiş beldedir, Bodrum. Hani; Mazhar’ın, meşhur şarkısında sevgilisinin ismini unutup, onunla birlikte olduğu yeri ise, her nakaratta tekrar tekrar sayıkladığı belde. Ama ben, yine de sevmem Bodrum’u. Kalabalığı ve çağrıştırdığı şeyler, yakın gelmez bana. Oğlumla birlikte, Boğaziçi köyünde kaldık biz. Havuzlu, denizli, hoşlu sohbetli, çoluklu çocuklu, sıcak ama hava koşullarından daha çok; atmosferi sıcak bir evde. Orası güzeldi, keyifliydi. Planda yoktu yani Gümüşlük filan.

Bir arkadaşımdan gelen telefonla girdi, devreye orası. Tüm aile Gümüşlük’teydiler ve bizi de yanlarına çağırıyorlardı. Oğluma verebileceğim güzel bir doğum günü hediyesi olsun diye çıktık yola. Ancak o zamanlar, hediyenin onu veren kişiye de bu kadar güzel şekilde geri döneceğini bilmiyordum, sanırım.

Gidiş yolu hiç parlak değildi. Tatil havası yoktu hiç, geçilen yerlerde. Yolun sonu denize varmıyor gibiydi. Ama minibüsten inip de bir kaç adım atınca, sihirli bir dünyaya girmişim gibi kalbim çarpmaya başladı. Denizin rengi muhteşemdi. Hemen girişte insanı karşılayan iskele ve barınak, deniz kenarında balıkçı lokantaları, biraz ilerde portakal ağaçları, evlerden sarkan begonviller. Ne yana bakacağımı şaşırmıştım.

Giderayak derler ya hani; tanımın tam anlamıyla “gelirayak” bir aşk öyküsü bekliyordu asıl beni. Öyle ki; bu müthiş öykü, hüsranla bitiyor ama kadın, sevdiğine değil, artık Gümüşlük’e sevdalı olduğu için oraları bırakamıyordu. Çekip gidemiyordu işte. Gümüşlük’e belki o an aşık oldum ben de; belki de fark etmeden zaman içinde.

Konuşmalarda sıklıkla Tavşan Adası’ndan söz ediliyordu. Kıyıdan adaya kadar denizin içinde yürüyen bir sıra insan ve adanın içinde öbek öbek tavşanlar. Öğreniyoruz ki; bir zamanlar bu adadaki tüm tavşanları yakalayıp yemiş gelenler. Ama bu sorun çözülmüş şimdilerde. Sadece bir tek yerde saydım, on dokuz tane tavşan vardı. Biraz ötede başka bir grup, marulları ağızlarında karşıladılar bizi. Tepeye çıkınca oluşan manzara ise müthiş. İnanılmaz geniş bir açıdan bakarken görüntüye; hemen yanımızdaki küçük ağaca bağlanmış kumaş parçaları epey gülümsetti beni. “ Buraya sevdiğimle geleyim ne olur. Henüz bana âşık değilse bile, bu yerin büyüsünden olur, nasılsa...” gibi dilekler dilenmiş olmalı şu ağaca dedim, içimden. Yoksa araba veya ev dileneceğini düşünemiyor insan bu atmosferde. Ancak, tekne dilenmiş olabilir bakın. Birbirinden güzel teknelerden bir sergi var gözümüzün önünde o anda çünkü.

Denizin içindeki tarihi kalıntılar, en iyi bu noktadan seçiliyor. Kocaman sütunlar, pırıl pırıl suyun içinden göz kırpıyor gibi tarih öncesinden. Bir an önce yüzüp onlarla daha yakın olmak istiyorum. Ve gerçekten de yüzüp üstlerine geldiğimde; sütun aralarındaki deniz kestaneleri, onların etrafından yüzen rengarenk balıklar, sanki deniz altında bir batık bulmuşum duygusu yaşatıyor bana. Çocuklar için tam bir bayram yeri Gümüşlük. Kavgalar, sadece paylaşılamayan deniz gözlüğü yüzünden. Gidip bir yerlerden gözlük satın almak için bile uzaklaşamıyor insan sudan. Doğal bir akvaryuma dalmış bir balık olduğum duygusunu bir tek bu denizde yaşadım bu denli. Ciğerlerime nefesimi doldurup gidebildiğim kadar indim dibe. İçinde tersten düzden taklalar attım seyretmek için her yanını. Balıkların peşine takılıp kalsam, hiç çıkmasam da olurdu su yüzüne. Suyun ne aşağısı ne yukarısı umurumdaydı. Sudan yıllarca korkan biri olarak ben, sanki hızlı bir evrim geçirmiş ve balığa dönüşmüştüm burada. “Derinlik Sarhoşluğu” filminin son sahnesinde, dibe gidince kendi isteğiyle elinden ipi bırakıp denizin bir parçası olabilmek için ölüme giden dalgıcı anladım. Bir hesapladım ki; filmi seyredeli tam on dört yıl olmuş. Buraya gelmesem neyi yaşamadığımı hiç bilmeyerek ölecektim gibi bir duygu bu…

O gece pansiyonun terasında oturup seyrettik Gümüşlük’ü. Hiç müzik sesi yoktu. Orada öyle avaz avaz birbirine karışan sesler olmazmış akşamları. Sadece ay ışığının suda yarattığı gümüş servi. Çocuklar Gümüşlük’ün gece yüzüyle tanışmaya çıktılar. Sahilde cam üfleyen bir amcayı ballandırarak anlatıyorlar dönüşte. Elimizde biralar, anlatılan fıkralardaki kahkahaların lezzeti kalmış aklımda o akşamdan. Bir de; kulaklığımdan gelen müziğin dışardan duyulmadığını düşününce, sessizlik içinde görünmesine aldırmadan deli gibi dönerek yaptığım dans. Biliyorum ki; aynı Gümüşlük gibi, dansım da; sakin ama deli, sessiz ama büyülü koynunda bir çok öykü gizliyor.

balık tutan şaşı kedi sokağı

Ertesi sabah uyandım. Ekmek ve gazete alayım; biraz da çevreyi göreyim niyetiyle kaptırdım kendimi dokuya. Balıkçı lokantalarını, oralarda geçmiş sohbetleri; yaşanan aşkları, ayrılıkları düşüne düşüne yürürken, kendimi Nazan Öncel’in “Gül Pansiyonu”nda kalan kadın gibi hissettiğimi fark ettim birden. Sarhoş gemileri seyrederek, sanki o pansiyonda yaşamışım bitmiş aşkımı da; anıları süpürmeye gelmişim gibi oralara. Bir yandan şarkıyı içimden mırıldanarak yürürken, kulaklarıma inanamadım. Gerçekten çalınıyordu bir yerlerde şarkı. Hemen bir şezlonga oturup kalemi kâğıtla buluşturunca, duyguların devamı kendiliğinden geldi:

bir ezgi, damarımda gezişi dinlediğim
notaları yazmış gibi anlamında yüzdüğüm
karşıma çıkıveriyor bir adım ötesinde
balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’ndan iniyorum denize
dingin geliyor dalga sesleri
barınakta tutunuyor martılar
tavşanlar ürkmüyor yeni yolculardan
yaşam lezzeti sunuyor ayın gölgesi
yepyeni belenler dans ederken dillerde
sevgili özlemi bile eskimiş artık
acı vermiyor
mekânların sağdığı dipsiz büyü var şimdi
sarıyor bedenimi
gülümsüyorum

Balık Tutan Şaşı Kedi Sokağı’ndan çıkınca varılan Pakize teyzenin pansiyonunda hayat, emek yoğun geçiyor onlar için. Onlar dediğim, karı koca pansiyon sahipleri. Buralarda da deniz kenarı kadınlara, dağ bölümleri erkek çocuklara kalmış pek çok yerde olduğu gibi. Oysa, deniz kenarları kıymetli bugün. Hesap tutmamış görünüyor ama “değişen bir şey yok” diyorlar gülerek. Damatlar yiyor bu sefer de; sonuçta yine bir erkek. Biz denize girip bata çıka balık olma keyfi yaşarken o iki günde Pakize teyze, kışlık salçasını ve tarhanasını yapıp aynı zamanda bahçeyle de uğraşmayı başarabiliyor.

Orada yenilen makarna bile lezzetli geliyor insana, ama içinde her türlü yeşilliğin olduğu “otlu börek”, yemek tarifi defterimdeki yerini alıyor. Bir de “satsuma” var, sözünü etmezsek olmazlardan. Bodrum mandalinası da deniliyor aynı meyveye. Cin tonik içine satsumadan ince bir dilim konulunca o, artık başka bir şey oluyor. “Gümüşlük” oluyor artık o içkinin adı. O yüzden bir kilo kadar alıp evdeki dondurucuya attınız mı; birkaç kışa yetecek kadar “Gümüşlük kokusu” sizinle gelmiş oluyor.

Ve işte şimdi, koku buzdolabında, kendim İstanbul’dayım. Oradaki sokak sergilerinde gördükçe heveslendiğim hiçbir elişine başlangıç yapamadım burada ama orayı düşlemek bile bir Gümüşlük şiiri daha çıkmasına sebep oldu bağrımdan:

gümüş serv-i simin

denizin içinde kayboldum ben
dipsiz renginin tebessümünde
ellerim pul pul şaha kalktı
yüreğim karıştı dalgalarına
yumurtadan yeni çıkmış
balık oldum aniden

solungaçlarımla aldım kokunu
içime çektim kocaman
parıltın yerleşti göz bebeğime
kendi, renginde dünya
girdabın dolandı çizimlerime
bir tekne olduk senle ben

“orsa fegari zipla gemicis”
ay geldi buldu bizi
aşkla sarıldı rüzgâr
ne iskele, ne sancak alabanda
“zipla fegari orsa gemicis”
bize bir şey demiyor dümen

ay, isterse gülümsesin
ışıldasın teni yalan yalan
isterse, bohça elde kız olsun
camadanla bağlandık artık
gümüş serviye uzanıp
kayıyoruz pupa yelken

Aynur Uluç

* “Orsa fegari zipla gemicis, zipla fegari orsa gemicis”
“Ay ayaktayken gemici yatar. Ay yataktaysa gemici ayaktadır”
Yunan Denizci Atasözü

Serv-i simin: Denize yansıyan ay ışığı
Belen:İki tepe arasındaki geçit veren alçakça kısım, dağ beli
Camadan: Denizcilikte, aynı kalınlıkta iki ipi bağlamakta kullanılan ve yük altındayken çok sağlam olan bir düğüm

Aynur Uluç
Kayıt Tarihi : 29.9.2006 16:11:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ramazan Topoğlu
    Ramazan Topoğlu

    Gezi yazılarının yararlarını Sn. Nilgün Aras tümüyle söyleyivermiş. Sinyali'nin de aklına memleketi turalayan bir gezi şiiri gelivermiş. Başka başka şeker yorumlar yapılmış. Öyle ya, yetkin ve zengin bir bakış ve gözlemcinin bir başkalıklarında ortak olmak, anlatılan yerlere gidemeyenler için büyük nimet.

    Gidilen yerlerden nasıl keyif duyulur, gezilen, kalınan yerlerde nasıl mutlu olunur? Nerelere nasıl bakmalı insan? Gezi yazıları insanların bakış ufkunu geliştiriyor. Güzel gezen insandan (Örneğin Aynur Özbek Uluç) görüp bakıp ruha besin sağlamayı öğreniyoruz.

    Örneğin bu gezi yazısından duyduğum mutlulukları Sizlerle paylaşmak istiyorum: Gece eğlencesi eşittir Bodrum saptaması bir kere Bodrum'u bodrum yapıyor. İçki, bas tonu yüksek müzik, 'biz de şu an Bodrumdayız' sırıtışıyla arabesk duruşunda arabeskçiler (kendilelerini sanatçı sanan).vs. Bodrum bunlardan mı ibaret.

    Özbek'in anlattığı havuzlu, denizli,hoşlu sohbetli, çoluklu çocuklu, atmosferi sıcak bir ev sevmezler zibidi bodrumcular. Gerçek hayatın tadından anlamazlar onlar.

    'Tatil havası yoktu hiç, geçilen yerlerde'
    'Yolun sonu denize varmıyor gibiydi,'

    Bu iki saptama böyle yerlere giderken beklentide akla gelen hoş takıntılardan. Sanki birden yola koyulup ordan geçtim. Ansızın gelinen denizin muhteşem rengi, iskele, barınak, deniz kenarında balıkçı lokantaları, biraz ilerde portakal ağaçları, evlerden sarkan begonviller. Gümüşlük. Ohh gönlüm ferahladı. Rahatladım.Yolun sonucu denize varmıyor kuşkusundan sonra gelen mucize.

    Altıncı paragraftaki suya dalış ve hissedilenler adeta mavi sularla dans... Bir kez daha okunmasını öneririm.

    “Orada öyle avaz avaz birbirine karışan sesler olmazmış akşamları. Sadece ay ışığının suda yarattığı gümüş servi. Çocuklar Gümüşlük’ün gece yüzüyle tanışmaya çıktılar. Sahilde cam üfleyen bir amcayı ballandırarak anlatıyorlar dönüşte.”

    Ne güzel bir gün değil mi?

    Ekmek ve gazete almak bahanesine balıkçı lokantalarını, oralarda geçmiş sohbetleri; yaşanan aşkları, ayrılıkları düşüne düşüne yürümek keyifli insan olmak. Sarhoş gemileri seyrederek, sanki o pansiyonda yaşamışlığı duymak, coşmak ve hayatı o an şiirleştirmek. Balık tutan şaşı kedi sokağı ve Pakize Teyze. Pakize teyzenin akşam yemeği için pişirdiklerine ortak olmak istedi canım.

    Geziden dökülen gümüş servinin gölgesindeki serinliği ben hissettim.

    Cevap Yaz
  • Nilgün Aras
    Nilgün Aras

    Gezi yazıları başkalarının gözlemlerinden, deneyimlerinden yararlanmak için mükemmel başvuru kaynaklarından.

    Asla gidemeyeceğiniz yerler size yakınlaştırılıyor.

    Bir yerlere gitmek istediğiniz, fakat gitmek istediğiniz yeri seçemediğiniz hallerde kararınızı etkiliyor.

    Zaten oraya gidiyorsanız karşılaşacağınız güzellikler ya da güçlükler hakkında önfikir sahibi
    olmanızı sağlıyor.

    Bu tür yazılar, sadece gezi rehberi niteliği taşıyan yazılardan ayırıyor kendini.
    Ve ben bu türü seviyorum, Aynur Özbek Uluç'un yaptığı gibi, gezginin sizi de oralara taşıdığı hissini uyandıranları.
    Onunla birlikte etkileniyor, heyecanlanıyor, kederleniyor, onaylıyor ya da isyan ediyorsunuz bir şeylere.
    Onun gözleri kamaşmışsa sizin de gözleriniz kamaşıyor.
    O huzursuzlukla gözlerini kaçırıyorsa , siz de huzursuz oluyorsunuz. 'Nedir bu yanlışlık, hemen düzeltilmeli !..' diye feryat ediyorsunuz içinizden.

    Onun içinden şiir yazmak gelmişse, aynı yerlerin size de ilham kaynağı olacağını biliyorsunuz. Yazmasanız bile, önceden yazılmış kimi güzel şiirlerden dizeler mırıldanacağınızı. Tıpkı Sinyali ' nin yaptığı gibi.

    Kısacası insanı gezilen yerlerden ayrı tutmayan, ayrı düşünemeyen yazılardan.

    İnsanın ezeli düşlerinden birini;
    ruhun bedenin olanaksızlıklarından, kısıtlamalarından sıyrılarak özgürce seyahat edebileceği düşünü.. bir nebze de olsa gerçekleştirdiğiniz hissi uyandırıyor kısacası Uluç' un gezi yazıları.
    Ve ben her seferinde bu hayranlık ve minnetle okuyorum onu.

    Başka nasıl haberim olurdu 'balık tutan şaşı kedi sokağından'
    Duyduğum en güzel sokak isimlerinden biri. Böyle düş gücü yüksek sokak adları olsun isterim hep ben. Şaşırtsın, düşündürsün ve gülümsetsin.

    Balzac' ın küçük bir romanı vardır. Top oynayan kedi mağazası.
    İçimde o sokağa gidip bu romanı tekrar okuma isteği uyandı.
    Ve 'balık tutan şaşı kedi' sokağı için, mutlaka bir öykü yazma isteği. Kendi adını taşıyan.
    Ne güzel değil mi?




    Cevap Yaz
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara

    Türkiye'm

    Seni boydan boya sevmişim,
    Ta Kars’a kadar Edirne’den.
    Toprağını, taşını, dağlarını
    Fırsat buldukça övmüşüm.
    Sen vatanımsın, ekmeğimsin
    Duyduğum, bildiğim zafersin yıllarca.
    Zonguldak’ta 63 numara
    Nazlı sahiller Akdeniz’de.
    Sevdasın ciğerlerimde parça parça
    Yari kalmış dileğimsin...

    Sen Koçhisar’da tuzum,
    Sille’de kızım...
    Çift kulaklı Sürmene bıçağı belimde.
    Varmışım çiğ köfte yemeye Adana’ya
    Dadaloglu’ndan bir koçaklama dilimde:
    - şu yalan dünyaya geldim geleli..
    Hey vatanım, bacım, sağdıcım, emmim
    Senden bir yara her yerimde.
    Desteye güreşmişim Kırkpınar’da.
    Durmuş da yorgunluk çıkarmışım,
    Bir akşam vakti
    Dört bardak kırtlama çayla Erzurum’da..
    ......
    turgut uyar

    Cevap Yaz
  • Hüseyin Celep
    Hüseyin Celep

    Tatlı bir hikaye miydi okudğum.Yoksa şiirden tacı olan bir prenses seyri mi...Hayat gönlünüzce olsun.Hüseyin Celep

    Cevap Yaz
  • Ali Aydoğdu
    Ali Aydoğdu

    bana öyle geliyor ki gezi yazıları denildiğinde bir gün hatırlanak bir yazardır aynur özbek uluç !

    alıp götürüyor gittiği yerlere

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (7)

Aynur Uluç