Tarihi ipek yolu, altın gümüş ocağı,
Gümüşhane atamın, hasret kokan kucağı.
Üç yüz yirmi iki köyü beş ilçesi ile,
Zemheri yaman eser, kelepçe vurur dile.
Harşit Çayı asude, akar akar iz olur,
Ziyaüddin Ahmet’le hakikatler giz olur.
Tandır tüten evlerde, nice hayaller soldu,
On beş Şubat tarihi, bize kurtuluş oldu.
Osmanlı’nın madeni, altın gümüş paralar,
Minareler perişan, yüreğimde yaralar.
Bağlarbaşı içinde, elma ceviz bolluğu,
Çobanlık heybemizde, lordan lavaş yolluğu.
Canca tepeden bakar, Kuşakkaya el verir,
Cumbalı konaklarda, gonca güller bel verir.
Zigana yüreğimde, tipi boran kış olur,
Karaca dantelinde, tarihi nakış olur.
Trabzon ilk gurbeti, göçler kalkar erkenden,
Eski transit yoldan, kervan gelir arkandan.
Santa harabeleri, tarih olmuş nakışlar,
Keçi Kale üstünden, kartal gibi bakışlar.
Mahmut Oltan Sungurlu, bize örnek insanı,
Asil olan dillerde, İstanbul’un lisanı.
Paşa Dayı muhabbet, çay sohbeti şahane,
Eski şehir gizemli, örnek olmuş cihane.
Muzaffer Demirhan ki, delisiydi dağların,
Bıcık Aydın rengarenk, bülbülüydü bağların.
Sarıçiçek evleri, köy odalarında sır,
Desen desen çizilmiş, bilmem kaçıncı asır.
Çağırgan Baba yanar, İbrahim’in közünde,
Ötelerde Pirahmet, peygamberin izinde.
Fayık Emmi misali, birçoğu da delidir,
Hamdi, Selami, Hadi, belki bizden velidir.
Pestil, köme cenneti, yaylalar uzar gider,
Yokluk başlara bela, kimisi kızar gider.
Dağların avucunda, hem hüzünlü bir şehir,
Yokluğu ateş gibi, sanki baldıran zehir.
Kuşburnu gülü verir, börtü böcek dağları,
Orta Asya’dan beri, açtı altın çağları.
Çakırgöl Taşköprü’de, sanki zemzem içimi,
Limni Gölü, İmera, doğamızın seçimi.
Kelkit Ovası yeşil, baharlar epey serin,
Yolu bekler kervanlar, belki bu son seferin.
Güvende, Kazıkbeli, ekmeği kara tandır,
Kelkit Çayı asude, ab-ı hayat bir candır.
Şeyhi Şeyrani ile, kalkıp varsam Şiran’a,
Tomara Kevser suyu, kerpiç evler virane
Kadırga’dan Kürtün’e, varıp uzayan yollar,
Örümcek Ormanı’nda, vuslat içinde kollar.
Köse Yaylası soğuk, tüter durur gözümde,
İlhami Nuri baba, kokar her bir sözümde.
Torul Nihal Atsız’ın, ata yurdu otağı,
Kabaktepe zirvede, şehitlerin yatağı.
Fahri Akagün derste, öğrenciler pür dikkat,
Ve Yıldız öğretmenin, anaç gönlünde şefkat.
Tahsin Kantek en önde, elde bayraklar durur,
Gümüş kent sokağında, davul zurnalar vurur.
Hayali’nin dilinde, ilahi bakış gibi,
İlmek ilmek coğrafya, efsunkâr nakış gibi.
Kayıt Tarihi : 20.1.2018 18:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
29 Beyit ile Gümüşhane'me güzelleme.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!