Gülümseyin yazıyorum bayım...
Kaç kez söyledim, benim kalbim bir enkaz kaldırma çalışmasından çıkan eski bir daktilo. İlle de arama kurtarma çalışmalarına katılacağım diyorsanız fosforlu yeleğinizi giyinin. Üşütmeyin ve terlemeyin sakın. Pes etmeyin mutlak bir canlı hücre bulursunuz dilimin altındaki baklalardan.
Aşırı his kaybından ölen caddelerde gezineceğiz. Ve el ele gezen ölüler arasında çay içeceğiz boğazımızdaki düğüme karşı. Hazırlıklı olmalısınız. Korkmayın ve şaşırmayın sakın. Herkes birbirinden aynı toksini alacak. Alacak verecek kalmayınca masa örtüleri 90 derecede yıkanacak. Lekesi çıkmayacak sözlerin. Ama olsun siz yine de susmayın.
Ne sanmıştınız? Çeşit çeşit çiçek topluyorsunuz diye kokularının gitmeyeceğini mi? Hepsini aynı anda toplamamayı deneyin...
Ha, bana gelince; Ben çiçek değilim. Ben o kırılan vazoyum.
Ağızlarında bunca yalan varken nasıl da gülümseyebiliyorlar değil mi? Nedense hepsi de çok gerçekçi fırçalamış dişlerini. Naneli sakızlar ve düzensiz toplanmış saçlarıyla tebessüm eden kadınlar mesela. ''Dün gece bir mezarlıkta uyudum fakat her şeye rağmen gülümsüyorum'' diyorlar. ''Yanımdaki cellat da akşam için urgan hazırlıyor''
Fakat o ne güzel gülüş öyle! Hemen oracıkta biri deklanşöre basıyor ve kalp elektrosu çekiyor adeta.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta