Bir rüzgâr, bir ışık, bir ıslık sesi ve masada otururken elindeki bardağı avuçlarında yuvarlayan bir kadın…
Ve ardında salınımlarla şiddeti değişen bir müzik sesi ile karşısındaki kadının buğulanmış gözlerine bakarken sessizliğini bozmak istemeyen, bir adam…
Şarkının tınısındaki anlam, yılların soluk resimlerini cümlelerin içinde saklamış olmasıydı…
Titrek dudaklarla, buğulanan gözlerden sarkan ıslaklıklar peydahlanmış halde iken bile birbirlerine mağrur bakışlarını sakınmadan uzatıyorlardı…
Adamın dudağından uzayıp çıkan ıslıkta sür giden bir müziğin kesitleri vardı, belki de şaşkınlıkla geçen zamanın içinde kararsızlıkla çıkan ağırlaşmış bir ıslık sesiydi ve kadın bu sesle gitgide ağırlaşıp dalıp gidiyordu…
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Devamını Oku
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.



