Nedir ey kırmızı gül, böyle cilveli bakış?
Yârinin dudağından yoksa buse mi çaldın?
Dikenin mi acıttı? Kanadın nakış nakış…
Gördün mü yaptığını! Beni hicrana saldın.
Neresidir vatanın, bilinmeyen diyar mı?
Kimdir seni ilk öpen, yoksa sevdalı yâr mı?
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Afet HANIM.....
Öncelikle bir dost olarak sizi ve şiirinizi kutluyorum....
Çok güzel duygu ifadeleiryle süslenmiş durumda mısralar...
Bir demet güzellik bir anlık muhakeme.....
Yaşamın gayesini anlayabilenlere.............
..Muhabbetle
Şiir gűlle iç içe, yana yana ve karşı karşıya.
Benli senli, bűlbűlűyle őtűyor, gűl suyu ile yuyuyor.
Veriyor gűle nasihat, alıyor gűlden izahaat…
Gűlű için doğmuş, őlűmű de onun için olmuş.
Sentezleşme, aykırılık, őzdeşleşme
Adeta biri alemde digeri yedinici katın erinde
Dost mu, yoldaş mı, sırdaş mı uzaylı mı?
Durmuşlar mı dansa.., yoksa dans mı onlarla oyunda?
Ayağı yerden kesilmiş, lakin kanatkları yaralı uçamıyor..
Şiir sevda yűklű olsada adeta çelişkiler bűnyesini kaplamış.
Motor őyle hararetli ki, elektirik akımı patlamayla sonuşlanıyor ve atom oluşuyor.
Diger yandan, sol ayağı yűreğe, sağ ayagı belleğe yőnelmiş muntazam bir acı veren kavuşulmayan ayrılık yaşanıyor.
Yani şiir, aynı zamanda paradoksu içinde bu aheklerle taşırsa şiir őzelliğine ilham devenimi..,
şairi ise ustalık yolunda ilerliyordur inancındayım.
Kutlarım..
Bu arada AHMET ERDEM beyin yorumu ve açıklamasını okudum…
Kimi kereler gőrűşlerde farklı kutplarda olsakta, şahsiyetimizde edebi olan kuralların dışına çıkmadık sanıyorum. Ancak samimiyetimle yereceğim iki konu var. Birincisi, kendi yorum-yazılarımı belki hiç olmadıysada burdaki ‘silme’ eylemi konumunu pek tasvip etmedim.
İkincisi kendisinden, bir yorumumu olan őn yarğılı yaklaşımını bir yazımla kanıtlayarak, şahsıma değil o őn yarğılı yaklaşımı için őzűrűnű beklediğimi iletmiştim… Hàlà benim o yazıma őzűr borcunun olduğunu iletiyorum.
Bunların dışında burda aktif olduğum sűre içinde, “yiğidi anlından vur ama hakkını yeme” gőrűşűyle, kendisinin burdaki fonksiyonunu ciddi, samimi ve őzveriyle ifa etme gayretini de hep takdirle karşıladım. Ayrıca bu gűnűn şiiri sayfasının birazda biz ‘yetkin’ şairlerin olduğu konusunda girişim ve őzverisinin de takdir edilmesi ona hak ettiği bir irdeleme olduğunu belirtmek ister ve şahsım adına tűm bu çabalarına teşekkűr ederim…
Saygıyla..
Hayat şairler için zamanın ötesinden keşfedilmiş...ve sırları doğmadan...yaratan avucuna vermiştir..ve onlar ömürlerinin her nefesinde binlerce kez...ölüp yeniden doğarlar..ve ölümsüzlük iksiri..her daim...çalışma masalarında melekler taraeından hazır bulundurulur..iksiriniz size her daim güç vermektedir..ve inançlarınız..güzel olan budur işte..sevgili şair Afet Kırat...sağlığınız ve sıhhatiniz hakkında lütfen bilgi veriniz...bunu bilmek bizlerin hakkı olsa gerek...sonsuz saygı ve sevgilerimle
.........Gülle Muhabbet
Nedir ey kırmızı gül, böyle cilveli bakış?
Yârinin dudağından yoksa buse mi çaldın?
Dikenin mi acıttı? Kanadın nakış nakış…
Gördün mü yaptığını! Beni hicrana saldın.
Neresidir vatanın, bilinmeyen diyar mı?
Kimdir seni ilk öpen, yoksa sevdalı yâr mı?
Nedir bu güzel koku, maşukun teri midir?
Ne oldu utandın mı? Yanakların kızardı.
Mahcubiyet gereksiz, burası yeri midir?
Sendeki soylu duruş ezelden beri vardı.
Akan ne çığlık çığlık, çektiğin ah-u zâr mı?
Senden ayrıldı diye şeydana intizar mı?
Nedir o, şebnem midir? Sakın ‘Gözyaşım...’ deme!
Gelen mutlak gidecek, bitirip imtihanı
Ve nihai karara erdirecek mahkeme.
Gönüllerin sultanı terk eyledi cihanı.
Köklerine yurt olan, bu küçücük mezar mı?
Yaradanım bu sonu, kötü olsa yazar mı?
Salın ey gül rüzgârda! Yazda, kışta, baharda…
Mest olsun cümle canlar, seni resmeden kalem…
Eğme sakın başını! Yakışmaz intihar da.
Seninle şenlenecek, efkârlanınca âlem
Kıyma damlalarına, yaprakların pınar mı?
Acılı gözyaşınla kara toprak kanar mı?
Merhametle işlendin, Rabbimden armağansın
Gönlü bizar bülbülün solmayacak sevdası…
Uzat başını göğe, bulutlar aşka kansın!
Tanımasın hiç kimse; elem, keder ve yası!
Şarkıda geçse adın, gönülleri yakar mı?
Paylaşalım derdini, yetecek kadar var mı?
Çekinme ey gül, söyle! Kavuşmamak mı derdin?
Ferhat Şirin’e erse, sürer miydi efsane?
Aşkların güzelini tüm dünyaya gösterdin
Mahşere kadar bekle! Burası çilehane…
Ne sanmıştın bizleri, vurulacak şikâr mı?
Boynumuz kıldan ince, dikenin zülfikâr mı?
AFET KIRAT
Afet Kırat
Kiymetli saire Afet hanimin bu anlamli eserini,
Güldeste siir grubu/mda paylasmaktan sevinc duyuyorum...
Can-i yürekten jüriyi ve Afet hanimi kutluyorum...
güne düşen gül güzelliğini ve değerli şairi kutlarım
saygılar selamlar
SU KILICI
--------------
29 Kasım 2007
Alınca haberini saplandı sırtıma ok
Sultanım sen iyileş, başka bir dileğim yok
Afet Kırat şiiri hayranları buyurun
Vefayı gösterelim, tüm dostlara duyurun
Sayfamı sultanıma ayırdım ben bu gece
Duayla sevgimizi yazalım hece hece!
hece şiirini ne kadar sevdiğimi ve bu konuda yeteneğimin bana ihanet ettiğini söylemekten hiçbir vakit kaçınmayacağım...siz değerli kalemler! ... her satır dokunmaktadır...ruhumuza ve ayrı bir fasıl başlar gönül yurdun da...kucak dolusu sevgilerimi bırakıyorum..sevgili ve çok kıymetli şair hocam Afet hanıma
GÜNE GÜL DÜŞMÜŞ NE GÜZEL
TEBRİK EDERİM ABLA BU GÜZEL ŞİİRNİ HAK ETTĞİ YERDE GÖRMEK NE GÜZEL
“Ölüm ne güzel şey perde arkasından haber, hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber.”
“Gönüllerin sultanı terk eyledi cihanı.
Köklerine yurt olan, bu küçücük mezar mı?
Yaradanım bu sonu, kötü olsa yazar mı?”
İkinci kez dile gelince, bir konuya değinmek istedim. Necip Fazıl’dan önce de aynı düşüncede olan kişiler vardı, sonra da olacak.
Ya kimsenin bilmediği bir şey diyeceksin ya da kimsenin demediği gibi diyeceksin. Arkadaşımız, herkesin bildiği bir gerçeği, başka bir tarzda söylemiş. Sayın Seyit Kılıç ve onun gibi iyi niyetle bakan, tarafsız yazan arkadaşlara ve Gül’ün, kendisi olduğunu yazan Sn Xalide Efendiyeva’ya katılıyorum.
Bu şiir, kalıcı olacağına inandığım hece ustalarından Sn Afet KIRAT'ın benim de en beğendiğim şiirlerinden biri... O, edebiyat konusunda özel eğitim almadan kendisini yetiştirmiş bir değer.
Her yönden takdir ettiğim bir arkadaşım.
Kutluyorum.
Onur BİLGE
Çekinme ey gül, söyle! Kavuşmamak mı derdin?
Ferhat Şirin’e erse, sürer miydi efsane?
Aşkların güzelini tüm dünyaya gösterdin
Mahşere kadar bekle! Burası çilehane…
Ne sanmıştın bizleri, vurulacak şikâr mı?
Boynumuz kıldan ince, dikenin zülfikâr mı?
kutlarım yüreğinizi
saygı ve sevgilerimle
değerli kalemden,güne gelen güzel bir şiir
kutlarım
namık cem
Bu şiir ile ilgili 84 tane yorum bulunmakta