1.
Ufukta gezerken tatlı bir serap
Bütün çiçeklerden bir hoş demet yap
Bana o gül yüzlü zamanı anlat,
Bana gülden yapma ıtırlar koklat
Can dostlara içten bir selâm söyle
Yüreği güldüren bir kelâm söyle
Neden halâ gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Devamını Oku
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Siir bana su soruyu sordurtuyor hemen:11li hece olcusunu bu kadar uzun bir siirde kullanmak acaba dogru bir tercih midir?bir okur olarak bana pek isabetli gelmedi.ilk baslarda hosa giden bu olcu belli bir muddet sonra siiri cok yapaylastiriyor.oyleki artik siire degil dize sonlarindaki -cidir/-cidir ya da -ler/-ler turu kafiyelere odaklaniyorsunuz.gerci siirin anlamsal cekiciligi saglam olsa bicim bu kadar ilgi cekip rol calmazdi diye dusunuyorum.sairin istanbulu ararken,anlatirken sectigi temel duygular hayiflanma ve ovunme( ovgu).kimi zaman 'bu sehir boyle degildi' cigligi, kimi yerlerde de 'bu sehirde yasamayan bilemez' yargisi goze carpmakta.ve ovgu, ovgu, ovgu...
elbette 'istanbul guzellemesi' baslikli bir siirden bu cercevede bir anlatim beklenir.itirazim israrla ayni noktaya:anlatilan istanbulla- diger siirlerde anlatilan istanbullari da buna ekleyelim-sanli soygunlarin mekani, tekinsizligin bassehri, simdiki 'kanli' istanbul arasinda bag kurmaktan israrla niye kacinildigi?canli canli yasamakta bu 'istanbul', niye yuzlesmekten bu kadar kaciyoruz?eskinin mirasi ve retorigine sirtimizi dayamak daha mi kolayimiza geliyor?
bununla birlikte beni her bolumun sonundaki beyitler daha cok etkiledi.ozellikle sondaki dortluk, siirden kopuk bir ada gibi kendini daha cok sevdirdi.kutlarim sairi.baska siirlerini de okumak isterim.basarilar.
İzlemeye devam ediniz.
Burada bir şair arkadaşımın güzel sözünü yazıyorum.
'''İstanbul'un dışın'dan İstanbul'a Gazel Okunmaz'''''
İZZET EFENDİ
(18. Yüzyıl)
Kaside der vasf-ı İskele-i İstanbul....
İskele vasfına biz de virelüm âb ile tâb
Ola mahzuz şehenşah-ı kerimü’l ensâb
Hazret-i zıll-ı Hüda bahr-i atâ kân-ı sehâ
Ya’ni Sultan Selim Han-ı humâyun elkâb
.......
Galata döndü heman tekye-i sûfiyâna
Kalmadı katre-i mey saz ile söz çeng-i rebâb
Fâsikânın söyünüb şem’a-i ikbali temam
Şimdi Mumhane’de rindân bulamaz şu’le-i tâb
Kufl-i meyhanelere kurşun akıtdı cümle
Kapanup mahzen-i bâbı dökülüp bâde-i nâb
Dopdolu sahil-i Tophanede mahbûb ammâ
Söylese falya virir âşık-ı nâ-şer’i cevâb
Salıbazarına var uyduragör bazârı
Vasıta istemez ol şûh işin kendin yâb
Pist-lebler çoğimiş sahil-i Fındıklı’da
Varub ol gözleri bâdem ile nûş it vişn-âb
Kaba-taş olsa dayanmaz yüreği uşşâkın
Taşcı-zâde yine hicran ile eyler bi-tâb
Dolma-bağçe ne güzel oldu makarr-ı şâhân
Bir taraf sahn-ı çemen bir tarafı sahil-i âb
Feyz-i rûhânîyi Hak virdi Beşik-taş’a temâm
Bâ-husus anda ola padişeh-i âli-cenâb
Bir şeker-leb güzele geçdi yine uşşâkî
Kara-bali’de ne ballar yedi şeyh-i kezzâb
Ser-i a’dâyı kat’a Kılıç İskelesi
Ne güzel makta’dır eylemeye darb-ı rikâb
Ortaköy’de bulagör bir güzel-i mûy-miyan
Bir miyancı araya girmeye vir redd-i cevâb
Ab-ı didem tükedüp hep benüm ol çeşm-i gazal
Bir Kuruçeşme’ye döndü gözümüz kalmadı âb
Arnavudköyü’ne geldikde yanaşdı dellak
Arnavud şerbetin içdi ciğerin itdi kebâb
Tıfl-ı dil gahi Bebek seyrine ister seyri
Mâh-ı Nisân-ı safâdır gicelerde mehtâb
La’l-i dilber gibi gül-nâr-ı Hisar’e söz yok
Bağ kirasın virelim mani olursa bevvâb
Bir teber-dar güzeli balta olub ayağıma
Mirgune komuyor eyleyelim zevka şitâb
Çıkarub evc-i hüseyniye sadâsın uşşâk
Var ise oldu Hasankalfa o şehnâza meâb
Kayalar’dan tutamazsın ol kebk-reftârı
Zâhidâ bin yıl uçarsan sen eğer hem-çü gurâb
Şimdi Şeytan Akıntısı’na düşdü ağyâr
Çıkmasın semt-i necâta hemân olsun gark-âb
Saragör sineye İstinye’de tenha yâri
Gice gündüz ne kadar olsa vücûdun bî-tâb
Yeniköy’de idemez rind olan eski âdet
Çalamaz kimse Kalender gibi nây ile rebâb
Tarab-efzâ olagör sahn-ı Tarabya’da müdâm
Gâhice seyr-i Büyükvadi’ye de eyle şitâb
Kefeli karyesine var bağa yat leyl ü nehâr
Bir Kırım tazesi bul işte sana kâfi cevâb
Sarıyer içre sarıl bir sarışın mahbûbe
Sırma perçemle rûhi göstere altun gibi tâb
Karataş altına girsin dileriz düşmen-i din
Gice gündüz çekeler nar-ı cehennemde azâb
Yoksa başında Fener mi yanıyor uşşâkın
Bir Değirmenliğe düşmüş dönüyor misl-i habâb
Bî-edeb varsa rakîb İskele-i Hünkâr’a
Bir iki Tokat ile itmelü te’dîb ü itâb
Yalı-köyü ne güzel cây-i ferahdır baksan
Her Soğuk su olamaz âb derûnunda habâb
Beykoz’un çeşme başı hayli müferrih yerdir
Paşabağçesi Çubuklu o dahi başka hisâb
Aşıkın şimdi Kavak yelleri eser başında
Yelkovan gibi ider sahil-i deryada şitâb
Kavunu karpuzu çok sahil-i İncirli’nin
Hayli zen-dost yeridir azm idiyor şeyh ile şa’b
Hele şâhâne makam sâhil-i Sultaniyye
Mâ-i zemzem gibi anda akıyor lüleden âb
Kanlıca bir gözü cellâd elinden feryâd
Gamzesi tîgi edip bî-dili her dem bî-tab
Sahn-ı Körfez yeridir zümre-i zen-pârelerin
Gece gündüz dalıyorlar suya misl-i mürg-âb
Anadolu’yu dolaşsa yine olmaz kânî
Zâhidin gûşuna cerreyleyecek dense sevâb
Şem-i dil rûşen olur sahil-i Kandilli’de
Varalım Göksu’ya anda idelim âlem-i âb
İşi yoğ ise dolaşsın Vaniköy’ün ağyâr
Ana hiç menzil olur mu ne kadar gezse kilâb
Cism-i a’dayı göstere bize Çengel’de Hüdâ
Kuleler’de yiyeler kellelerin cümle kilâb
Sanki Beylerbeyi’dir bendeleri pâdişehin
Mîr-i Mirân gibidir herbirinin re’yi sevâb
Vakt-i nevruz olucak mevsimi İstavroz’un
Vakt-i hayvâne bedel Çamlıca’da nûş ile âb
Bir pilav pişse eğer sahil-i Kuzguncuk’da
Bal açub misl-i azgan azm ider idi tullâb
Zâhide hoşça çerâ-gâh Öküz Limanı
Gah çemen üzre yatub gahice itsün pertâb
Üsküdar bağları hayli safâlı amma
Şemsi-Paşa’yı makarr itdi gürûh-ı ahbâb
Oldu güya Balaban çorba yemekden zâhid
Nûş ider bulsa Ayazma’da eğer var ise ab
Salacak’dır yine gûş eyledi sûfi ihsan
Eylemiş sahil-i İhsaniye’yi şimdi meâb
Tevbe it varma Harem İskelesi cânibine
Saklasun herkesi nâ-mahrem olandan Tevvâb
Ehl-i irfana safâ sahil-i Haydarpaşa
Kadıköyü’nde pişirsin kuzu lahmiyle kebâb
Hak bu kim sahn-ı Fenerbağçesi cây-i ferâh
Eylemiş cây-ı müluk anı Hüda-yı Vehhâb
........
Saygılarımla..... ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''
HECENİN YETİM ÇOCUKLARI
M.NİHAT MALKOÇ
Bilindiği gibi şiir hece ölçüsüyle,aruzla ve serbest tarzda yazılır.Hece ölçüsü bin yıldan beri özellikle halk şiiri geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir.Bu süreç içerisinde binlerce büyük halk şâiri yetişmiştir.Yunus Emre,Karacaoğlan,Aşık Veysel bunlardan bazılarıdır.Bu ekol çok köklü bir geleneğe sahiptir.
Hece ölçüsüyle şiir yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Çünkü hece,şiirde bir disiplinin adıdır.Öncelikle dizelerdeki hece sayılarının eşit olması gerekir.Ardından durakların da baştan sona kadar aynı düzende devam etmesi şarttır.Yani meselâ 11’li ölçüyü tutturmak yeterli değildir.Bunun durakları da vardır ve olmalıdır.İlk mısranın durakları 6+5=11 ise ötekilerin de öyle olma mecburiyeti vardır.
Bunun yanında kafiyelerin kusursuz olması gerekir.Beytin veya dörtlüğün aynı kafiye türüne sahip olması lâzım.Dörtlüğün tamamı aynı kafiyelenmelidir.Bir dize başka,öbürü başka olamaz.Bunun yanında bir de kafiye örgüsü vardır.Düz kafiye,çapraz kafiye,sarma kafiye diye…Buna da uymalıyız…Kafiyeyle redifi de birbirine karıştırmamak gerekir.Meselâ iki çekim eki kafiye olmaz;redif olur.Tunç kafiye ve cinaslı kafiye de ayrı bir ustalık gerektirir.Kısacası heceyle şiir yazmak bazılarının sandığı gibi kolay bir iş değildir….Bunu başarmak hüner ve çaba ister.
Bazılarının heceyle ilgili klasik yakınmaları vardır.Neymiş efendim heceyle yazarken duygular kısıtlanıyor.Çok güzel bir benzetme buluyorsun ama hece ölçüsüne uymayınca terk etmek zorunda kalıyorsun.Şiir yazmayı alelâde bir iş olarak mı görüyorsunuz?Marifet bu kısıtlamalara rağmen güzel eserler vücuda getirmektir.Türk şiirinde bunu başarmış pek çok mümtaz isim mevcuttur.
Hece bir söz disiplinidir.Yok neymiş,hisleri prangalara vurmamalıymışız…Git o zaman deneme yaz…Hikaye yaz….Kelimeleri leblebi gibi beyaz sayfalara savurmak mıdır şiir?....Bu mu sizin sanat anlayışınız?Benim soyut hikayelerim var(Bazıları bunlara postmodern hikâye diyormuş…) Alın o hikayeleri; sıralayın cümleleri alt alta…Alın size serbest şiir…Bundan sonra ben de hikâyelerimdeki cümleleri yan yana değil de alt alta mı yazsam?Bunu hiç düşünmemiştim.Hay aklımı seveyim…İyi fikir…Kim tutar beni!!!!!
Bir de aruzla yazılan şiirlerimiz var.Osmanlı devleti zamanında zirveye çıkan aruz şiirinin de kendine mahsus pek çok kuralı vardır.Yok işte aruz kalıplarına uyacaksın;imale,zihaf,med,ulama yapacaksın gibi…Bu şiir altı yüz yıl boyunca yaşamıştır.Çok da mükemmel eserler ortaya konulmuştur.Fuzulî,Bakî,Nef’i,Nâbî,Nedim,Şeyh Galip bu tarzın üstatlarıdır.Dil inkılabıyla beraber bu şiir de tarih olmuştur.
Divan şiirinin son büyük üstadı bir Mevlevi şeyhi de olan Şeyh Galip’tir.Divan şiiri maalesef bugün müzeye kaldırılmıştır;esamesi okunmamaktadır.Bu ayrı bir tartışma konusu…Ben bugün bu şiirin tekrar canlandırılması gerektiğini savunmuyorum.Onu bir kenara bırakalım ama asla yok saymayalım.Onu yok sayarsanız edebiyatımız kuşa döner.
Gelelim serbest şiire…Ben serbest şiirin varlığını inkâr eden bir insan değilim.Şiirde ne kadar çeşitlilik ve alternatif söyleyiş tarzı olursa bu edebiyatımız için o kadar kârlıdır.Fakat serbest şiir derken bazıları bu serbestliği başıboşluk olarak anlıyorlar.Serbest şiir demek,ne söylersen şiir olur demek değildir.Onun da kendine mahsus söyleyiş ilkeleri vardır.
Önüne gelen ne idüğü belirsiz imajlar icat ederse bu yazılanları,o eseri yazandan başkası anlamaz…Biraz daha da ileri giderek şunu söylemek istiyorum..Serbest şiir yazdığını söyleyen bazı aşırı serbestler(!) ne dediklerini kendileri bile bilmiyorlar.Ben atayım,onlar mânâlandırsınlar.Nasıl olsa şâirlerin hayal dünyası sorgulanamaz.
Hatta ne idüğü belirsiz şiirler bugün daha çok tutuluyor.Vay be….Adam ne biçim yazmış…Hiçbir şey anlamıyorum bu dizelerden…Ben de ne cahilmişim…Hele bu şiiri bir çözsem kim bilir ne harika mânâlar çıkar altından…Gelsin övgü dolu yorumlar….”Yüreğine sağlık…” diye başlayan samimiyetten uzak dilekler…Sormalı o kişilere anlamadığın,çözemediğin şiirin güzel olduğuna nasıl karar veriyorsun?Güzelliğin ve mükemmelliğin ölçüsü anlaşılmazlık mıdır?Bu kanaat akılla ve mantıkla bağdaşır mı?Kerameti kendinden menkul diye bir deyimimiz var ya….Aynen uyuyor bu anlaşılmaz şiirlerin hayranlarına…
Şiir üzerine konuşulsun...Herkes yazıyor ama şiir teorisi konuşulmuyor...Şiir tahlilleri yapılmıyor...Herkes üstât...Ama niçin? ...Güzel şiir nedir? ....Şiir değerlendirmelerinde kıstaslarımız neler olmalıdır? Bunlar konuşulsun...Şiir tabu olmaktan çıkarılsın.Şiir özneldir deyip işin kolayına kaçılmasın....Kimse iyi şiir yazıyorum diye kendini kandırmasın.....Bu, şiirin geleceği açısından hayatî öneme sahip bir mevzudur..Ben biraz da bunun peşindeyim...
Kurumasın söz ağacı....Gelişsin,serpilsin,yeşersin,gürleşsin...Serbestlik serbestlik de bu kadar mı? ...Bunun bir sınırı olmalı...Pek çok şâir ne yazdığından kendisi bile haberdar değil...Şiirlere methiyeler dizilince kendisi de şaşırıyor...Tabiki,argo tabirle söylemek gerekirse çaktırmıyor da! ..Şiirde anlaşılmamak marifet olarak telâkki edilmemeli….
Başımızı kuma gömmekle hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. “Güneş balçıkla sıvanmaz” demiş atalarımız...Herkes bir yol tutturmuş gidiyor.Bu başıboşluk hayra alâmet değil..Ben bir kıvılcıma vesile oldum.Bu ateşi korlaştıracak sizlersiniz...Tartışmaktan zarar gelmez...Fikirler tartışılarak gerçeklere varılır.
Son yıllarda ülkemizde bir serbest şiir furyası esiyor.Bin yıllık heceye kimse itibar etmiyor…Serbest yazmak moda oldu….Hatta heceyle yazanlar çağa ayak uyduramamakla suçlanıyor…Hatta bir Şâir(!) benim heceyle yazdığım şiirleri eleştirirken “Siz Yahya Kemal’i bile aşamamışsınız…Neyin peşinde koşuyorsunuz?…” diyordu.Yahya Kemal sanki sıradan bir şâir de ben onu bile aşamamışım…Soruyorum şiirle uğraşanlara: “Bugün Yahya Kemal’i aşan bir isim var mı?” O büyük şâiri aşsam sen benim şiirimi eleştirmeye cesaret edebilir misin?Yani sapla saman karışmış bir durumda…
Ben bu hece düşmanlığına bir anlam veremiyorum…Heceyle yazanlar,bazı aşırı serbest şiir üstatları(!) gibi makinalaşarak vatanlarına mı ihanet ettiler?….Peki niçin hece şâirlerinin karşısına dikiliyorsunuz?Onların da hislerini ifade etme hakları yok mu?Hececiler niçin üvey evlât muamelesi görüyor?
Son yıllarda yapılan şiir yarışmalarını hep takip etmişimdir…Bu müsabakalarda birinci seçilenler hep serbest tarzda yazan şâirlerdir.Madem öyle,bu yarışmalar “serbest ve hece ölçüsüyle yazılanlar” diye ayrı kategorilerde değerlendirilsin…Olmazsa şartnamelere “Bu yarışmaya ölçülü ve kafiyeli şiirler katılamaz” diye bir hüküm konsun!….
Bunlar da olmazsa Kültür Bakanlığı’na bir teklifle giderek heceyle şiir yazılmasını yasaklayın…Konuyla ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarttırın!…Yine de heceyle yazanlar çıkarsa büyük Divan şâiri Nef’î’yi boğdurdukları gibi siz de bu asi herifleri darağacında sallandırın…Hem heceyle şiir yazmak Kopenhag kriterlerine de aykırı!!...Bizi Avrupa Birliği’ne almazlarsa bunun asıl suçlusu hece şâirleridir.Hecenin bu yetim çocuklarının bu ileri çağda yaşamaya ne hakkı var ki!.....
Kutlarım.
Bana daha içten geldi.
Ahmet Nural Öztürk
sevgili şair kardeşim
tebrik ederim.
baki selamlar.
Hüseyin kardeşimi tebrik ediyorum. Nice başarılar...
Kutluyorum efendim..
Melekler yüreğinizden öpsün..
Sabiha Rana.
TEBRİKLER DOSTUM YÜREĞİNE KALEMİNE SAĞLIK aLAEDDİN ikican
Başarılar
Muhterem Hüseyin Kerim ECE Bey ;
'İstanbul' konulu şiir yarışmasında almış olduğunuz 'Mansiyon' ödülünden dolayı sizleri kutluyorum... Biz bir şey kazanamadık...Nasip bir başka bahara…Birinci olan şiire tepkim var..Tepkimi sizlerle de paylaşmak istiyorum....
'KÖRİSTANBUL' ŞİİR YARIŞMASINDA BİRİNCİ OLAN ŞİİRE DAİR!...
Öncelikle birinci olan Mehmet Şah Erincik Bey'i kutluyorum.Kendisiyle hiçbir alıp veremediğim yok...
.Ben bu şiirden bir şey anlamadım arkadaşlar....İnanın samimiyetle söylüyorum...13 yıllık Edebiyat öğretmeni olmama rağmen çözemedim...Şiire övgüler düzen Üstadlardan rica ediyorum,lütfen bu şiiri bana tahlil etsinler...Şiir tahlili alanında uzman olan Mehmet Kaplan da rahmetli oldu....Kime sorayım,kimden medet umayım şimdi...Bu şiiri yere göğe sığdıramayanların bir bildiği var herhalde ...Benimle paylaşırlarsa bahtiyar olurum...İnanın dalga geçmiyorum..Samimiyim vallahi...Bana deneme veya hikâye gibi geldi de!.....Yoksa bu hikâye veya deneme yarışmasıydı da ben yanlışlıkla yine şiir mi gönderdim.Tüh be...Şartnameyi doğru okumazsan olacağı budur...Bu arada bu yarışmaya yanlışlıkla gönderdiğim ve de ilk on beş şiir arasına bile giremeyen şiir müsveddelerimi de sizinle paylaşmak istiyorum...
Bu arada yarışmaya gönderdiğim iki İstanbul şiiri müsveddesi dışındaki bütün şiirlerimi “Antoloji.Com” sitesinden çekiyorum.Tepkim amacına ulaşmazsa devamı gelecektir.O iki şiir ibret-i âlem orada bir başına asılı duracaktır.Tekrar ediyorum yarışmada dereceye giren kardeşlerime sözüm yok…Onları kutluyorum.Tepki jüriye ve o şiirlerin ön elemesini yapanlara….Her ne kadar bütün şiirler tek tek okunup puanlandı diyorlarsa ben buna asla inanmıyorum.Peygamberin övgüsüne mahzar olan bir şehre bu muamele yakışmıyor…Yazık…Çok yazık!......Bundan sonra benden kimse şiir beklemesin…Kendi çöplüğümde yazıp,okuyacağım
M.NİHAT MALKOÇ
E-Mail: [email protected]
İSTANBUL YEDİTEPE
Akşam kızıllığında didârını görmeli
Gönül bahçelerinden bir demet gül dermeli
Sana meftun yürekler maksûduna ermeli
Boğazın mavisine siner hüzün İstanbul
Mehtabı kıskandırır gülen yüzün İstanbul
Katar katar trenler kalkar da Sirkeci’den
Kader bu ya, ayrılır ana-baba,bacıdan
Hicran duygularıyla gönül yanar acıdan
Ruhumdaki medcezir bini aştı İstanbul
İntizardan yoruldum,sabrım taştı İstanbul
Firarî duygularım her dem melâle dalar
Gözlerinin mavisi beni hülyaya salar
Bir yanda Ümraniye,öbür yanda Adalar
Çıkınımda ekmeğim,aşımda tuz İstanbul
Hep bizim olacaktın,vermiştin söz İstanbul
Fetih ordularının Sultan Fatih öncüsü
Altınboynuzdur Haliç,İstanbul’un incisi
Çok şehir gördüm amma sen gönül birincisi
Hakk’ı söyleyen dilim,gözümde fer İstanbul
Boncuk boncuk süzülen alnımda ter İstanbul
Ufkun kızıllığında hayallerimiz yandı
Sevda bahçelerinde gönül aşkına kandı
Rumeli surlarında çağ açılıp kapandı
Küfrün kalelerini parçala,yık İstanbul
Düştüğün bataklıktan gayret et,çık İstanbul
Ağustos ortasında yüreğimiz kış gibi
Buz keser soluklarım gökten kar yağmış gibi
Sevgilinin koynunda Göksu hayal,düş gibi
Bedenim bir başına ruhum sende İstanbul
Perişan,paramparça bu can tende İstanbul
Şimşek çakar,gök gürler,yağmur düşer damlardan
İki yürek bakışır süzülerek camlardan
Kanlıca bir ağıttır duyulur akşamlardan
Tango sana yakışmaz,türküler yak İstanbul
Doğudan gelir ışık,mâzine bak İstanbul
Bedene hayat veren damarımızda kansın
Yurduma pusu kuran ecnebiler utansın
Sinop’tan Anamur’a Türkiye’sin,vatansın
Karanlık gecelerin ışığısın İstanbul
Medeniyetimizin beşiğisin İstanbul
Sen Leyla’sın,ben Mecnûn,İstanbul sevda çölüm
Gelecekse nihayet elinden gelsin ölüm
Dikenlerin içinde açmamış sevda gülüm
İçimde bir sızı var,derbederim İstanbul
Kopsak birbirimizden ne ederim İstanbul?
Kıyama durur gökler Eyüp Sultan’a nazır
Edirnekapı’sında ruhlar selâma hazır
Hakk’a gönül verenler elbet bulacak huzur
Ayasofya ütopya,oldu hayal İstanbul
Titre ve kendine gel,hüsran bu hâl İstanbul
Ayak idin,baş oldun;kanatlandın kuş oldun
Hayalleri süsleyen gecemize düş oldun
Ömrün ilkbaharında çiçek açtın,hoş oldun
Gönül bahçelerinin iri gülü İstanbul
Senden ilham almayan hisler ölü İstanbul
Bu toprağın üstünde bir İstanbul yaşıyor
Can bedenden kurtulup fâniliği aşıyor
Uğrunda can verenler Resûl’üne koşuyor
Hakikat ışığına bağrını aç İstanbul
Mübarek ezanların ruha ilâç İstanbul
Lâleli’nin gülleri sararıyor,soluyor
Ayasofya ağlarken sinagoglar gülüyor
Bin yıllık fetih ruhu her geçen gün ölüyor
Yalanların diz boyu,haddi aştı İstanbul
Hakikat ayan beyan,maske düştü İstanbul
Yâdıma düşer adın,buğulanır gözlerim
Zihnimde yankılanır sana dair sözlerim
Olsan yanı başımda yine seni özlerim
İyi görünmüyorsun bu hâlinle İstanbul
Yaşamaya mecburum hayalinle İstanbul
Masum yalanlarına bir zamanlar kanmazdım
Taşın,toprağın altın derlerdi inanmazdım
Bilmeseydim mâzini bu hâline yanmazdım
Gidişin doğru değil,yanlış bu yön İstanbul
Yepyeni bir sayfa aç,mâzine dön İstanbul
M.Nihat MALKOÇ
İSTANBUL!...CAN İSTANBUL!...
İstanbul sen içimde tarifsiz bir ukdesin
Geçmiş zamanı aşıp yankılanıyor sesin
Nice revnaklı şehir şöhretine özenir
Bahçelerin,bağların rayihayla bezenir
Yaralı benliğimde Cihangir hüzünleri
Minyatürlere gömdük o karanlık günleri
Gönül zincirlerini koparmak mümkün değil
İstanbul’dan ayrılmak ölümdür,sürgün değil
Masal değil İstanbul,yaşanmış,yaşanıyor
Haydarpaşa Garı’nda bir çift yürek yanıyor
Kurşunî kubbelerin solur geçmiş zamanı
Ferisin gözlerimin,dizlerimin dermanı
Dört mevsimin içinde,bir başka olur yazın
Hüzün taşır nağmeler mavisine boğazın
Destanların burcunda Fatih’imin izi var
Karaköy’den bir parça yüreğimde sızı var
Sevmedim hiç kimseyi seni sevdiğim kadar
Vuslata hasret gönül,yetiş ey gül yüzlü yâr
Resûlün yüreğinde bir sancıydı hayalin
Kıyas kabul etmiyor bugünle dünkü hâlin
Süzülür yüreklere minarelerden rahmet
Beyoğlu gülüyorken ağlar Karacaahmet
Işıklar cenk hâlinde gurup vakti Üsküdar
Bu gönül seni anar ömrün sonuna kadar
Kadıköy’de vapurlar yarına umut taşır
Çamlıca tepesinde gökten yağan kar üşür
Emirgân’da mehtabın hüznü yansır sulara
Hayalimizde cânân çekildik kuytulara
Değiştirdi her şeyi zamanın hoyrat eli
Ya tahammül çileye ya da çekip gitmeli
İstanbul can İstanbul yüreğimi kanattın
Bakir duygularımı yaban ellere sattın
Mâziden haber verir gökte uçan turnalar
Söndürür yangınımı şadırvanlar,kurnalar
Kız kulesi aşklara kucağını açıyor
Yaralı bir güvercin süzülerek uçuyor
Giyinmiş duvağını gelinlik kızlar gibi
Ümraniye söylenmiş tılsımlı sözler gibi
Topkapı sarayında ecdadımın gölgesi
Hırka-i Saadet’te duyulur Kur’an sesi
Senden bana yadigâr bir işve,bir naz kaldı
Derûnumda bir parça sana dair haz kaldı
Bir dilberin gözünden almış da mavisini
Tavus kuşu misali sunmuş yâre süsünü
Küçüksu’da yaşanır aşkların en güzeli
Vasfeder didârını kasidesi,gazeli
Peygamberin övdüğü Fatih’in ben olsaydım
İrem bahçelerinde gül misali solsaydım
Yüreğimde büyüyor hasretin dağlar kadar
Ölüler bile sana aşıktır sağlar kadar
Sinan’ın mühürünü taşır Süleymaniye
Sultanahmet bugüne Osmanlı’dan hediye
Dolanır saçlarında,gülümser sabah yeli
Yas tutar Ayasofya,kavurur hüzün seli
Fecrin kızıllığında ürperir mavilikler
Rahme düşen ceninler sana vuslatı bekler
Ufkun kızıllığına ağıt yakar nağmeler
Kandilli bir türküdür yalnızlığı besteler
Kalender hislerime tercüman Eyüp Sultan
Ruhlara hayat verir yedi tepeden ezan
Ne efsûnkâr imişsin,yamansın rüya şehir
Mağribi,akşamlarda kanayan hülya şehir
Gönül,sevdalı gönül İstanbul’u heceler
Hayata pusu kurar Ortaköy’de geceler
Emsalin ancak Kudüs,Mekke ile Medine
Eyüp Sultan’da kabir davet ediyor dine
Kelimeler yetersiz,tasviri zor İstanbul
İçimi alev ateş kavuran kor İstanbul
M.Nihat MALKOÇ
Bu şiir ile ilgili 16 tane yorum bulunmakta