Gülhane Güzellemesi Şiiri - Yorumlar

Hüseyin Kerim Ece
88

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

1.
Ufukta gezerken tatlı bir serap
Bütün çiçeklerden bir hoş demet yap
Bana o gül yüzlü zamanı anlat,
Bana gülden yapma ıtırlar koklat
Can dostlara içten bir selâm söyle
Yüreği güldüren bir kelâm söyle

Tamamını Oku
  • Sinem Hun
    Sinem Hun 26.05.2005 - 00:39

    Siir bana su soruyu sordurtuyor hemen:11li hece olcusunu bu kadar uzun bir siirde kullanmak acaba dogru bir tercih midir?bir okur olarak bana pek isabetli gelmedi.ilk baslarda hosa giden bu olcu belli bir muddet sonra siiri cok yapaylastiriyor.oyleki artik siire degil dize sonlarindaki -cidir/-cidir ya da -ler/-ler turu kafiyelere odaklaniyorsunuz.gerci siirin anlamsal cekiciligi saglam olsa bicim bu kadar ilgi cekip rol calmazdi diye dusunuyorum.sairin istanbulu ararken,anlatirken sectigi temel duygular hayiflanma ve ovunme( ovgu).kimi zaman 'bu sehir boyle degildi' cigligi, kimi yerlerde de 'bu sehirde yasamayan bilemez' yargisi goze carpmakta.ve ovgu, ovgu, ovgu...

    elbette 'istanbul guzellemesi' baslikli bir siirden bu cercevede bir anlatim beklenir.itirazim israrla ayni noktaya:anlatilan istanbulla- diger siirlerde anlatilan istanbullari da buna ekleyelim-sanli soygunlarin mekani, tekinsizligin bassehri, simdiki 'kanli' istanbul arasinda bag kurmaktan israrla niye kacinildigi?canli canli yasamakta bu 'istanbul', niye yuzlesmekten bu kadar kaciyoruz?eskinin mirasi ve retorigine sirtimizi dayamak daha mi kolayimiza geliyor?

    bununla birlikte beni her bolumun sonundaki beyitler daha cok etkiledi.ozellikle sondaki dortluk, siirden kopuk bir ada gibi kendini daha cok sevdirdi.kutlarim sairi.baska siirlerini de okumak isterim.basarilar.

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 25.05.2005 - 00:45

    İzlemeye devam ediniz.
    Burada bir şair arkadaşımın güzel sözünü yazıyorum.

    '''İstanbul'un dışın'dan İstanbul'a Gazel Okunmaz'''''

    İZZET EFENDİ



    (18. Yüzyıl)



    Kaside der vasf-ı İskele-i İstanbul....



    İskele vasfına biz de virelüm âb ile tâb

    Ola mahzuz şehenşah-ı kerimü’l ensâb



    Hazret-i zıll-ı Hüda bahr-i atâ kân-ı sehâ

    Ya’ni Sultan Selim Han-ı humâyun elkâb

    .......



    Galata döndü heman tekye-i sûfiyâna

    Kalmadı katre-i mey saz ile söz çeng-i rebâb



    Fâsikânın söyünüb şem’a-i ikbali temam

    Şimdi Mumhane’de rindân bulamaz şu’le-i tâb



    Kufl-i meyhanelere kurşun akıtdı cümle

    Kapanup mahzen-i bâbı dökülüp bâde-i nâb



    Dopdolu sahil-i Tophanede mahbûb ammâ

    Söylese falya virir âşık-ı nâ-şer’i cevâb



    Salıbazarına var uyduragör bazârı

    Vasıta istemez ol şûh işin kendin yâb



    Pist-lebler çoğimiş sahil-i Fındıklı’da

    Varub ol gözleri bâdem ile nûş it vişn-âb



    Kaba-taş olsa dayanmaz yüreği uşşâkın

    Taşcı-zâde yine hicran ile eyler bi-tâb



    Dolma-bağçe ne güzel oldu makarr-ı şâhân

    Bir taraf sahn-ı çemen bir tarafı sahil-i âb



    Feyz-i rûhânîyi Hak virdi Beşik-taş’a temâm

    Bâ-husus anda ola padişeh-i âli-cenâb



    Bir şeker-leb güzele geçdi yine uşşâkî

    Kara-bali’de ne ballar yedi şeyh-i kezzâb



    Ser-i a’dâyı kat’a Kılıç İskelesi

    Ne güzel makta’dır eylemeye darb-ı rikâb



    Ortaköy’de bulagör bir güzel-i mûy-miyan

    Bir miyancı araya girmeye vir redd-i cevâb



    Ab-ı didem tükedüp hep benüm ol çeşm-i gazal

    Bir Kuruçeşme’ye döndü gözümüz kalmadı âb



    Arnavudköyü’ne geldikde yanaşdı dellak

    Arnavud şerbetin içdi ciğerin itdi kebâb



    Tıfl-ı dil gahi Bebek seyrine ister seyri

    Mâh-ı Nisân-ı safâdır gicelerde mehtâb



    La’l-i dilber gibi gül-nâr-ı Hisar’e söz yok

    Bağ kirasın virelim mani olursa bevvâb



    Bir teber-dar güzeli balta olub ayağıma

    Mirgune komuyor eyleyelim zevka şitâb



    Çıkarub evc-i hüseyniye sadâsın uşşâk

    Var ise oldu Hasankalfa o şehnâza meâb



    Kayalar’dan tutamazsın ol kebk-reftârı

    Zâhidâ bin yıl uçarsan sen eğer hem-çü gurâb



    Şimdi Şeytan Akıntısı’na düşdü ağyâr

    Çıkmasın semt-i necâta hemân olsun gark-âb



    Saragör sineye İstinye’de tenha yâri

    Gice gündüz ne kadar olsa vücûdun bî-tâb



    Yeniköy’de idemez rind olan eski âdet

    Çalamaz kimse Kalender gibi nây ile rebâb



    Tarab-efzâ olagör sahn-ı Tarabya’da müdâm

    Gâhice seyr-i Büyükvadi’ye de eyle şitâb



    Kefeli karyesine var bağa yat leyl ü nehâr

    Bir Kırım tazesi bul işte sana kâfi cevâb



    Sarıyer içre sarıl bir sarışın mahbûbe

    Sırma perçemle rûhi göstere altun gibi tâb



    Karataş altına girsin dileriz düşmen-i din

    Gice gündüz çekeler nar-ı cehennemde azâb



    Yoksa başında Fener mi yanıyor uşşâkın

    Bir Değirmenliğe düşmüş dönüyor misl-i habâb



    Bî-edeb varsa rakîb İskele-i Hünkâr’a

    Bir iki Tokat ile itmelü te’dîb ü itâb



    Yalı-köyü ne güzel cây-i ferahdır baksan

    Her Soğuk su olamaz âb derûnunda habâb



    Beykoz’un çeşme başı hayli müferrih yerdir

    Paşabağçesi Çubuklu o dahi başka hisâb



    Aşıkın şimdi Kavak yelleri eser başında

    Yelkovan gibi ider sahil-i deryada şitâb



    Kavunu karpuzu çok sahil-i İncirli’nin

    Hayli zen-dost yeridir azm idiyor şeyh ile şa’b



    Hele şâhâne makam sâhil-i Sultaniyye

    Mâ-i zemzem gibi anda akıyor lüleden âb



    Kanlıca bir gözü cellâd elinden feryâd

    Gamzesi tîgi edip bî-dili her dem bî-tab



    Sahn-ı Körfez yeridir zümre-i zen-pârelerin

    Gece gündüz dalıyorlar suya misl-i mürg-âb



    Anadolu’yu dolaşsa yine olmaz kânî

    Zâhidin gûşuna cerreyleyecek dense sevâb



    Şem-i dil rûşen olur sahil-i Kandilli’de

    Varalım Göksu’ya anda idelim âlem-i âb



    İşi yoğ ise dolaşsın Vaniköy’ün ağyâr

    Ana hiç menzil olur mu ne kadar gezse kilâb



    Cism-i a’dayı göstere bize Çengel’de Hüdâ

    Kuleler’de yiyeler kellelerin cümle kilâb



    Sanki Beylerbeyi’dir bendeleri pâdişehin

    Mîr-i Mirân gibidir herbirinin re’yi sevâb



    Vakt-i nevruz olucak mevsimi İstavroz’un

    Vakt-i hayvâne bedel Çamlıca’da nûş ile âb



    Bir pilav pişse eğer sahil-i Kuzguncuk’da

    Bal açub misl-i azgan azm ider idi tullâb



    Zâhide hoşça çerâ-gâh Öküz Limanı

    Gah çemen üzre yatub gahice itsün pertâb



    Üsküdar bağları hayli safâlı amma

    Şemsi-Paşa’yı makarr itdi gürûh-ı ahbâb



    Oldu güya Balaban çorba yemekden zâhid

    Nûş ider bulsa Ayazma’da eğer var ise ab



    Salacak’dır yine gûş eyledi sûfi ihsan

    Eylemiş sahil-i İhsaniye’yi şimdi meâb



    Tevbe it varma Harem İskelesi cânibine

    Saklasun herkesi nâ-mahrem olandan Tevvâb



    Ehl-i irfana safâ sahil-i Haydarpaşa

    Kadıköyü’nde pişirsin kuzu lahmiyle kebâb



    Hak bu kim sahn-ı Fenerbağçesi cây-i ferâh

    Eylemiş cây-ı müluk anı Hüda-yı Vehhâb

    ........

    Saygılarımla..... ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''

    Cevap Yaz
  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç 24.05.2005 - 21:35

    HECENİN YETİM ÇOCUKLARI
    M.NİHAT MALKOÇ

    Bilindiği gibi şiir hece ölçüsüyle,aruzla ve serbest tarzda yazılır.Hece ölçüsü bin yıldan beri özellikle halk şiiri geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir.Bu süreç içerisinde binlerce büyük halk şâiri yetişmiştir.Yunus Emre,Karacaoğlan,Aşık Veysel bunlardan bazılarıdır.Bu ekol çok köklü bir geleneğe sahiptir.
    Hece ölçüsüyle şiir yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Çünkü hece,şiirde bir disiplinin adıdır.Öncelikle dizelerdeki hece sayılarının eşit olması gerekir.Ardından durakların da baştan sona kadar aynı düzende devam etmesi şarttır.Yani meselâ 11’li ölçüyü tutturmak yeterli değildir.Bunun durakları da vardır ve olmalıdır.İlk mısranın durakları 6+5=11 ise ötekilerin de öyle olma mecburiyeti vardır.
    Bunun yanında kafiyelerin kusursuz olması gerekir.Beytin veya dörtlüğün aynı kafiye türüne sahip olması lâzım.Dörtlüğün tamamı aynı kafiyelenmelidir.Bir dize başka,öbürü başka olamaz.Bunun yanında bir de kafiye örgüsü vardır.Düz kafiye,çapraz kafiye,sarma kafiye diye…Buna da uymalıyız…Kafiyeyle redifi de birbirine karıştırmamak gerekir.Meselâ iki çekim eki kafiye olmaz;redif olur.Tunç kafiye ve cinaslı kafiye de ayrı bir ustalık gerektirir.Kısacası heceyle şiir yazmak bazılarının sandığı gibi kolay bir iş değildir….Bunu başarmak hüner ve çaba ister.
    Bazılarının heceyle ilgili klasik yakınmaları vardır.Neymiş efendim heceyle yazarken duygular kısıtlanıyor.Çok güzel bir benzetme buluyorsun ama hece ölçüsüne uymayınca terk etmek zorunda kalıyorsun.Şiir yazmayı alelâde bir iş olarak mı görüyorsunuz?Marifet bu kısıtlamalara rağmen güzel eserler vücuda getirmektir.Türk şiirinde bunu başarmış pek çok mümtaz isim mevcuttur.
    Hece bir söz disiplinidir.Yok neymiş,hisleri prangalara vurmamalıymışız…Git o zaman deneme yaz…Hikaye yaz….Kelimeleri leblebi gibi beyaz sayfalara savurmak mıdır şiir?....Bu mu sizin sanat anlayışınız?Benim soyut hikayelerim var(Bazıları bunlara postmodern hikâye diyormuş…) Alın o hikayeleri; sıralayın cümleleri alt alta…Alın size serbest şiir…Bundan sonra ben de hikâyelerimdeki cümleleri yan yana değil de alt alta mı yazsam?Bunu hiç düşünmemiştim.Hay aklımı seveyim…İyi fikir…Kim tutar beni!!!!!
    Bir de aruzla yazılan şiirlerimiz var.Osmanlı devleti zamanında zirveye çıkan aruz şiirinin de kendine mahsus pek çok kuralı vardır.Yok işte aruz kalıplarına uyacaksın;imale,zihaf,med,ulama yapacaksın gibi…Bu şiir altı yüz yıl boyunca yaşamıştır.Çok da mükemmel eserler ortaya konulmuştur.Fuzulî,Bakî,Nef’i,Nâbî,Nedim,Şeyh Galip bu tarzın üstatlarıdır.Dil inkılabıyla beraber bu şiir de tarih olmuştur.
    Divan şiirinin son büyük üstadı bir Mevlevi şeyhi de olan Şeyh Galip’tir.Divan şiiri maalesef bugün müzeye kaldırılmıştır;esamesi okunmamaktadır.Bu ayrı bir tartışma konusu…Ben bugün bu şiirin tekrar canlandırılması gerektiğini savunmuyorum.Onu bir kenara bırakalım ama asla yok saymayalım.Onu yok sayarsanız edebiyatımız kuşa döner.
    Gelelim serbest şiire…Ben serbest şiirin varlığını inkâr eden bir insan değilim.Şiirde ne kadar çeşitlilik ve alternatif söyleyiş tarzı olursa bu edebiyatımız için o kadar kârlıdır.Fakat serbest şiir derken bazıları bu serbestliği başıboşluk olarak anlıyorlar.Serbest şiir demek,ne söylersen şiir olur demek değildir.Onun da kendine mahsus söyleyiş ilkeleri vardır.
    Önüne gelen ne idüğü belirsiz imajlar icat ederse bu yazılanları,o eseri yazandan başkası anlamaz…Biraz daha da ileri giderek şunu söylemek istiyorum..Serbest şiir yazdığını söyleyen bazı aşırı serbestler(!) ne dediklerini kendileri bile bilmiyorlar.Ben atayım,onlar mânâlandırsınlar.Nasıl olsa şâirlerin hayal dünyası sorgulanamaz.
    Hatta ne idüğü belirsiz şiirler bugün daha çok tutuluyor.Vay be….Adam ne biçim yazmış…Hiçbir şey anlamıyorum bu dizelerden…Ben de ne cahilmişim…Hele bu şiiri bir çözsem kim bilir ne harika mânâlar çıkar altından…Gelsin övgü dolu yorumlar….”Yüreğine sağlık…” diye başlayan samimiyetten uzak dilekler…Sormalı o kişilere anlamadığın,çözemediğin şiirin güzel olduğuna nasıl karar veriyorsun?Güzelliğin ve mükemmelliğin ölçüsü anlaşılmazlık mıdır?Bu kanaat akılla ve mantıkla bağdaşır mı?Kerameti kendinden menkul diye bir deyimimiz var ya….Aynen uyuyor bu anlaşılmaz şiirlerin hayranlarına…
    Şiir üzerine konuşulsun...Herkes yazıyor ama şiir teorisi konuşulmuyor...Şiir tahlilleri yapılmıyor...Herkes üstât...Ama niçin? ...Güzel şiir nedir? ....Şiir değerlendirmelerinde kıstaslarımız neler olmalıdır? Bunlar konuşulsun...Şiir tabu olmaktan çıkarılsın.Şiir özneldir deyip işin kolayına kaçılmasın....Kimse iyi şiir yazıyorum diye kendini kandırmasın.....Bu, şiirin geleceği açısından hayatî öneme sahip bir mevzudur..Ben biraz da bunun peşindeyim...
    Kurumasın söz ağacı....Gelişsin,serpilsin,yeşersin,gürleşsin...Serbestlik serbestlik de bu kadar mı? ...Bunun bir sınırı olmalı...Pek çok şâir ne yazdığından kendisi bile haberdar değil...Şiirlere methiyeler dizilince kendisi de şaşırıyor...Tabiki,argo tabirle söylemek gerekirse çaktırmıyor da! ..Şiirde anlaşılmamak marifet olarak telâkki edilmemeli….
    Başımızı kuma gömmekle hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. “Güneş balçıkla sıvanmaz” demiş atalarımız...Herkes bir yol tutturmuş gidiyor.Bu başıboşluk hayra alâmet değil..Ben bir kıvılcıma vesile oldum.Bu ateşi korlaştıracak sizlersiniz...Tartışmaktan zarar gelmez...Fikirler tartışılarak gerçeklere varılır.
    Son yıllarda ülkemizde bir serbest şiir furyası esiyor.Bin yıllık heceye kimse itibar etmiyor…Serbest yazmak moda oldu….Hatta heceyle yazanlar çağa ayak uyduramamakla suçlanıyor…Hatta bir Şâir(!) benim heceyle yazdığım şiirleri eleştirirken “Siz Yahya Kemal’i bile aşamamışsınız…Neyin peşinde koşuyorsunuz?…” diyordu.Yahya Kemal sanki sıradan bir şâir de ben onu bile aşamamışım…Soruyorum şiirle uğraşanlara: “Bugün Yahya Kemal’i aşan bir isim var mı?” O büyük şâiri aşsam sen benim şiirimi eleştirmeye cesaret edebilir misin?Yani sapla saman karışmış bir durumda…
    Ben bu hece düşmanlığına bir anlam veremiyorum…Heceyle yazanlar,bazı aşırı serbest şiir üstatları(!) gibi makinalaşarak vatanlarına mı ihanet ettiler?….Peki niçin hece şâirlerinin karşısına dikiliyorsunuz?Onların da hislerini ifade etme hakları yok mu?Hececiler niçin üvey evlât muamelesi görüyor?
    Son yıllarda yapılan şiir yarışmalarını hep takip etmişimdir…Bu müsabakalarda birinci seçilenler hep serbest tarzda yazan şâirlerdir.Madem öyle,bu yarışmalar “serbest ve hece ölçüsüyle yazılanlar” diye ayrı kategorilerde değerlendirilsin…Olmazsa şartnamelere “Bu yarışmaya ölçülü ve kafiyeli şiirler katılamaz” diye bir hüküm konsun!….
    Bunlar da olmazsa Kültür Bakanlığı’na bir teklifle giderek heceyle şiir yazılmasını yasaklayın…Konuyla ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarttırın!…Yine de heceyle yazanlar çıkarsa büyük Divan şâiri Nef’î’yi boğdurdukları gibi siz de bu asi herifleri darağacında sallandırın…Hem heceyle şiir yazmak Kopenhag kriterlerine de aykırı!!...Bizi Avrupa Birliği’ne almazlarsa bunun asıl suçlusu hece şâirleridir.Hecenin bu yetim çocuklarının bu ileri çağda yaşamaya ne hakkı var ki!.....

    Cevap Yaz
  • Ahmet Nural Öztürk
    Ahmet Nural Öztürk 19.05.2005 - 22:56

    Kutlarım.
    Bana daha içten geldi.

    Ahmet Nural Öztürk

    Cevap Yaz
  • Mehmet Şah Erincik
    Mehmet Şah Erincik 18.05.2005 - 23:24

    sevgili şair kardeşim

    tebrik ederim.

    baki selamlar.

    Cevap Yaz
  • Ekrem Şama
    Ekrem Şama 18.05.2005 - 08:50

    Hüseyin kardeşimi tebrik ediyorum. Nice başarılar...

    Cevap Yaz
  • Sabiha Rana
    Sabiha Rana 17.05.2005 - 10:06

    Kutluyorum efendim..

    Melekler yüreğinizden öpsün..

    Sabiha Rana.

    Cevap Yaz
  • Alaeddin İkican
    Alaeddin İkican 17.05.2005 - 09:29

    TEBRİKLER DOSTUM YÜREĞİNE KALEMİNE SAĞLIK aLAEDDİN ikican

    Cevap Yaz
  • Ayşe Keskin
    Ayşe Keskin 17.05.2005 - 09:09

    Başarılar

    Cevap Yaz
  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç 17.05.2005 - 01:58

    Muhterem Hüseyin Kerim ECE Bey ;

    'İstanbul' konulu şiir yarışmasında almış olduğunuz 'Mansiyon' ödülünden dolayı sizleri kutluyorum... Biz bir şey kazanamadık...Nasip bir başka bahara…Birinci olan şiire tepkim var..Tepkimi sizlerle de paylaşmak istiyorum....


    'KÖRİSTANBUL' ŞİİR YARIŞMASINDA BİRİNCİ OLAN ŞİİRE DAİR!...

    Öncelikle birinci olan Mehmet Şah Erincik Bey'i kutluyorum.Kendisiyle hiçbir alıp veremediğim yok...
    .Ben bu şiirden bir şey anlamadım arkadaşlar....İnanın samimiyetle söylüyorum...13 yıllık Edebiyat öğretmeni olmama rağmen çözemedim...Şiire övgüler düzen Üstadlardan rica ediyorum,lütfen bu şiiri bana tahlil etsinler...Şiir tahlili alanında uzman olan Mehmet Kaplan da rahmetli oldu....Kime sorayım,kimden medet umayım şimdi...Bu şiiri yere göğe sığdıramayanların bir bildiği var herhalde ...Benimle paylaşırlarsa bahtiyar olurum...İnanın dalga geçmiyorum..Samimiyim vallahi...Bana deneme veya hikâye gibi geldi de!.....Yoksa bu hikâye veya deneme yarışmasıydı da ben yanlışlıkla yine şiir mi gönderdim.Tüh be...Şartnameyi doğru okumazsan olacağı budur...Bu arada bu yarışmaya yanlışlıkla gönderdiğim ve de ilk on beş şiir arasına bile giremeyen şiir müsveddelerimi de sizinle paylaşmak istiyorum...
    Bu arada yarışmaya gönderdiğim iki İstanbul şiiri müsveddesi dışındaki bütün şiirlerimi “Antoloji.Com” sitesinden çekiyorum.Tepkim amacına ulaşmazsa devamı gelecektir.O iki şiir ibret-i âlem orada bir başına asılı duracaktır.Tekrar ediyorum yarışmada dereceye giren kardeşlerime sözüm yok…Onları kutluyorum.Tepki jüriye ve o şiirlerin ön elemesini yapanlara….Her ne kadar bütün şiirler tek tek okunup puanlandı diyorlarsa ben buna asla inanmıyorum.Peygamberin övgüsüne mahzar olan bir şehre bu muamele yakışmıyor…Yazık…Çok yazık!......Bundan sonra benden kimse şiir beklemesin…Kendi çöplüğümde yazıp,okuyacağım

    M.NİHAT MALKOÇ

    E-Mail: [email protected]


    İSTANBUL YEDİTEPE

    Akşam kızıllığında didârını görmeli
    Gönül bahçelerinden bir demet gül dermeli
    Sana meftun yürekler maksûduna ermeli

    Boğazın mavisine siner hüzün İstanbul
    Mehtabı kıskandırır gülen yüzün İstanbul

    Katar katar trenler kalkar da Sirkeci’den
    Kader bu ya, ayrılır ana-baba,bacıdan
    Hicran duygularıyla gönül yanar acıdan

    Ruhumdaki medcezir bini aştı İstanbul
    İntizardan yoruldum,sabrım taştı İstanbul

    Firarî duygularım her dem melâle dalar
    Gözlerinin mavisi beni hülyaya salar
    Bir yanda Ümraniye,öbür yanda Adalar

    Çıkınımda ekmeğim,aşımda tuz İstanbul
    Hep bizim olacaktın,vermiştin söz İstanbul

    Fetih ordularının Sultan Fatih öncüsü
    Altınboynuzdur Haliç,İstanbul’un incisi
    Çok şehir gördüm amma sen gönül birincisi

    Hakk’ı söyleyen dilim,gözümde fer İstanbul
    Boncuk boncuk süzülen alnımda ter İstanbul

    Ufkun kızıllığında hayallerimiz yandı
    Sevda bahçelerinde gönül aşkına kandı
    Rumeli surlarında çağ açılıp kapandı

    Küfrün kalelerini parçala,yık İstanbul
    Düştüğün bataklıktan gayret et,çık İstanbul

    Ağustos ortasında yüreğimiz kış gibi
    Buz keser soluklarım gökten kar yağmış gibi
    Sevgilinin koynunda Göksu hayal,düş gibi

    Bedenim bir başına ruhum sende İstanbul
    Perişan,paramparça bu can tende İstanbul

    Şimşek çakar,gök gürler,yağmur düşer damlardan
    İki yürek bakışır süzülerek camlardan
    Kanlıca bir ağıttır duyulur akşamlardan

    Tango sana yakışmaz,türküler yak İstanbul
    Doğudan gelir ışık,mâzine bak İstanbul

    Bedene hayat veren damarımızda kansın
    Yurduma pusu kuran ecnebiler utansın
    Sinop’tan Anamur’a Türkiye’sin,vatansın

    Karanlık gecelerin ışığısın İstanbul
    Medeniyetimizin beşiğisin İstanbul

    Sen Leyla’sın,ben Mecnûn,İstanbul sevda çölüm
    Gelecekse nihayet elinden gelsin ölüm
    Dikenlerin içinde açmamış sevda gülüm

    İçimde bir sızı var,derbederim İstanbul
    Kopsak birbirimizden ne ederim İstanbul?

    Kıyama durur gökler Eyüp Sultan’a nazır
    Edirnekapı’sında ruhlar selâma hazır
    Hakk’a gönül verenler elbet bulacak huzur

    Ayasofya ütopya,oldu hayal İstanbul
    Titre ve kendine gel,hüsran bu hâl İstanbul

    Ayak idin,baş oldun;kanatlandın kuş oldun
    Hayalleri süsleyen gecemize düş oldun
    Ömrün ilkbaharında çiçek açtın,hoş oldun

    Gönül bahçelerinin iri gülü İstanbul
    Senden ilham almayan hisler ölü İstanbul

    Bu toprağın üstünde bir İstanbul yaşıyor
    Can bedenden kurtulup fâniliği aşıyor
    Uğrunda can verenler Resûl’üne koşuyor

    Hakikat ışığına bağrını aç İstanbul
    Mübarek ezanların ruha ilâç İstanbul

    Lâleli’nin gülleri sararıyor,soluyor
    Ayasofya ağlarken sinagoglar gülüyor
    Bin yıllık fetih ruhu her geçen gün ölüyor

    Yalanların diz boyu,haddi aştı İstanbul
    Hakikat ayan beyan,maske düştü İstanbul

    Yâdıma düşer adın,buğulanır gözlerim
    Zihnimde yankılanır sana dair sözlerim
    Olsan yanı başımda yine seni özlerim

    İyi görünmüyorsun bu hâlinle İstanbul
    Yaşamaya mecburum hayalinle İstanbul

    Masum yalanlarına bir zamanlar kanmazdım
    Taşın,toprağın altın derlerdi inanmazdım
    Bilmeseydim mâzini bu hâline yanmazdım

    Gidişin doğru değil,yanlış bu yön İstanbul
    Yepyeni bir sayfa aç,mâzine dön İstanbul

    M.Nihat MALKOÇ





    İSTANBUL!...CAN İSTANBUL!...

    İstanbul sen içimde tarifsiz bir ukdesin
    Geçmiş zamanı aşıp yankılanıyor sesin

    Nice revnaklı şehir şöhretine özenir
    Bahçelerin,bağların rayihayla bezenir

    Yaralı benliğimde Cihangir hüzünleri
    Minyatürlere gömdük o karanlık günleri

    Gönül zincirlerini koparmak mümkün değil
    İstanbul’dan ayrılmak ölümdür,sürgün değil

    Masal değil İstanbul,yaşanmış,yaşanıyor
    Haydarpaşa Garı’nda bir çift yürek yanıyor

    Kurşunî kubbelerin solur geçmiş zamanı
    Ferisin gözlerimin,dizlerimin dermanı

    Dört mevsimin içinde,bir başka olur yazın
    Hüzün taşır nağmeler mavisine boğazın

    Destanların burcunda Fatih’imin izi var
    Karaköy’den bir parça yüreğimde sızı var

    Sevmedim hiç kimseyi seni sevdiğim kadar
    Vuslata hasret gönül,yetiş ey gül yüzlü yâr

    Resûlün yüreğinde bir sancıydı hayalin
    Kıyas kabul etmiyor bugünle dünkü hâlin

    Süzülür yüreklere minarelerden rahmet
    Beyoğlu gülüyorken ağlar Karacaahmet

    Işıklar cenk hâlinde gurup vakti Üsküdar
    Bu gönül seni anar ömrün sonuna kadar

    Kadıköy’de vapurlar yarına umut taşır
    Çamlıca tepesinde gökten yağan kar üşür

    Emirgân’da mehtabın hüznü yansır sulara
    Hayalimizde cânân çekildik kuytulara

    Değiştirdi her şeyi zamanın hoyrat eli
    Ya tahammül çileye ya da çekip gitmeli

    İstanbul can İstanbul yüreğimi kanattın
    Bakir duygularımı yaban ellere sattın

    Mâziden haber verir gökte uçan turnalar
    Söndürür yangınımı şadırvanlar,kurnalar


    Kız kulesi aşklara kucağını açıyor
    Yaralı bir güvercin süzülerek uçuyor

    Giyinmiş duvağını gelinlik kızlar gibi
    Ümraniye söylenmiş tılsımlı sözler gibi

    Topkapı sarayında ecdadımın gölgesi
    Hırka-i Saadet’te duyulur Kur’an sesi

    Senden bana yadigâr bir işve,bir naz kaldı
    Derûnumda bir parça sana dair haz kaldı

    Bir dilberin gözünden almış da mavisini
    Tavus kuşu misali sunmuş yâre süsünü

    Küçüksu’da yaşanır aşkların en güzeli
    Vasfeder didârını kasidesi,gazeli

    Peygamberin övdüğü Fatih’in ben olsaydım
    İrem bahçelerinde gül misali solsaydım

    Yüreğimde büyüyor hasretin dağlar kadar
    Ölüler bile sana aşıktır sağlar kadar

    Sinan’ın mühürünü taşır Süleymaniye
    Sultanahmet bugüne Osmanlı’dan hediye

    Dolanır saçlarında,gülümser sabah yeli
    Yas tutar Ayasofya,kavurur hüzün seli

    Fecrin kızıllığında ürperir mavilikler
    Rahme düşen ceninler sana vuslatı bekler

    Ufkun kızıllığına ağıt yakar nağmeler
    Kandilli bir türküdür yalnızlığı besteler

    Kalender hislerime tercüman Eyüp Sultan
    Ruhlara hayat verir yedi tepeden ezan

    Ne efsûnkâr imişsin,yamansın rüya şehir
    Mağribi,akşamlarda kanayan hülya şehir

    Gönül,sevdalı gönül İstanbul’u heceler
    Hayata pusu kurar Ortaköy’de geceler

    Emsalin ancak Kudüs,Mekke ile Medine
    Eyüp Sultan’da kabir davet ediyor dine

    Kelimeler yetersiz,tasviri zor İstanbul
    İçimi alev ateş kavuran kor İstanbul

    M.Nihat MALKOÇ

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 16 tane yorum bulunmakta