,GüLDÜREN ve DÜŞÜNDÜREN SÖZLER.......! ! ...

Hacı Timurtaş 1
277

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

,GüLDÜREN ve DÜŞÜNDÜREN SÖZLER.......! ! ! ....

MERHABA DEĞERLİ DOSTLARIM........
Amatörcede olsa yazmış olduğum Şiirlerime göstermiş olduğunuz
ilgi ve alakanızdan dolayı teşekkür ederim...Ayrıca bu alanda taktire şayan
değerli üstadlarımda aldığım güzel yorumlarda beni ayrıca mutlu ediyor.....

Sizlerin hoşgörüsüne sığınıp...Değişik bir sayfa açmak istedim..Burada
maksadım değerli Atasözlerini ve o Güzel Fıkralarımızı kendime mal etmek gibi bir düşüncem yok..Sadece bu Hayattan yaşantımıza yansıyan bazı
eklemeler olabilir..Onun için siz değerli dostlarımında eklemek istediği makale,fıkra,Atasözü gibi tavsiyelerinide ekliyebilirler...
Bu sayfamızın başlığıda (GÜLDÜREN ve DÜŞÜNDÜREN SÖZLER) Olacak....
..............................................................................................................................................
YAĞMUR DUASI (Fıkra)

Anadolu yine bir yaz mevsiminin kuraklığına girmiş ki
bu arada tarlaya ekilen tohumların hiçbiri yeşermeyince
köylü toplanıp bir araya gelirler,yağmur duası için
karar alırlar.Günlerce her sabah kalkıp hep birlikte dua ederler
neticede beklenen yağmur yağar ama sağanak üstüne sağanak
iki üç gün derken bu defa yağmur bir türlü dinmeyince
köylünün biri dayanamayıp tarlasının yanına gider,
ama ne görsün garibim,tarlada ne tohum ne de taş toprak
seller herşeyi silip götürdüğünü görür,ettiği duaya binpişman olur
ve hala gürlemekte olan göklere,şimşeklere açar ellerini yüzünü
ufuklara çevirip ey Allahım hala neden çakmağını çakıp,çakıp
bakıyorsun alacak birşey bırakmadın ki tarlamda.... :)))
.................................................................................................................................

HASTA VE GÖZ DOKTORU
(Fıkra)

Gözlerinden şikâyetçi hasta Hastaneye gider sırası gelince
muyenehaneye girer ve camdan dışarıya bakmakta olan
Doktorunu oturup beklemeye başlar.Doktor hastaya
dönüp baktğında sorar,şikâyetiniz neydi der..
Hasta..Gözlerim kararıyor vs derdini söyler...
Doktor..Bakar durur ve derki ikinizinde şikâyeti aynımıydı..?
Hasta..Sağına,soluna bakar yanında ikici bir kişi olmadığını
görünce reçeteyi beklemeden çıkıp gider.. :))))
...............................................................................................................................................

HOCA BAĞLAMA ÇALARSA
(Fıkra)
Nasretin Hoca eline aldığı sazı tuttuğu gibi
tıngırtmaya başlar,dinlemekten bıkan komşusu sorar,
hocam aşıklar saz çalarken,parmaklarını perdelerin üstünde
devamlı gezer durur efendim,siz başladığınızdan beri hep aynı
yerden tutmuş bırakmıyorsunuz..
Hoca... O acemiler bu benim tuttuğum yeri arayıp dururlar ondan... :))))
.................................................................................................................
HOCA KUŞ PAZARINDA (Fıkra)

Bir gün Nasrettin Hoca pazara gider.Pazarda kafes içinde bülbül satıyorlar.Hoca sorar bülbül kaça, satan,40 akçe der.Hoca bu.Hemen koşar eve kümese girer.Hindiyi kucakladıgı gibi pazara koşar.Başlar hindiyi satmak için bagırmaya.Hindi var,hindi var diye.Birisi sorar.Hoca hindi kaça 60 akçe der hoca.Alıcı dalga geçerek.
Hoca hindi hiç o kadar olurmu der.
Hoca derki küçücük kuşu 40 akçeye satıyorlar.Bu kuş daha büyük.60 akçe eder der.
Alıcı o ötüyorda ondan der.
Hoca ise buda hep DÜŞÜNÜR der.... :))) .

.................................................................................................................
......SÜRÜCÜ MÜ YAYA MI HAKLI? ?
(Fıkra)

Yaşlı adam karşıdan karşıya geçmekten zorlanarak,
yavaş,yavaş yürümeye devam ederken,ayaklarının dibinde
duran otomobilinin camından dışarıya bağırıp,sen nasıl insansın
10 yıllık sürücüyüm,böyle bir yaya geçişi görmedim der....
Yaşlı adam.....Bastonunu uzatır ve derki...
Bende 60 yıllık yayayım böyle sürücü görmedim deyip sitem eder... :)))
...............................................................................................................................

PADİŞAH EŞEĞİNE ÖĞRETMEN ARAMIŞ.... :)))))
(Fıkra)

Padişah birgün Halkı bir meydana toplar ve der ki
şu benim çok sevdiğim eşeğime kim konuşmayı öğretirse
bir kese dolusu altın vereceğim der...Herkes bir ağızda hiç eşek
konuşabilir mi,yoksulluk içinde kıvranan Hoca,bir kese altını hiçte
kaçırmak istememiş.Çünkü uzun zaman bunca altın hayatını rahatlatacaktı.
Ve hemen öne atılır,ben konuşturacağım der...Ama bana üç yıl müsade edeceksiniz..
Padişah tamam der ve der ki eğer başaramazsan boynunu vurdururum
kendine güvenmiyorsan vazgeç..Hoca tamam herşeye hazırım deyip
altınlarını alır ve harekette geçer...Komşusu birkaç gün sonra,
sorar Hocam nasıl gidiyor öğretmenlik...Hoca...Nasıl olsun eşek eşektir der..
Komşu öyleyse neden böyle bir risk aldın....
Hoca.....Kafaya taktığın şeye bak yahu....Üç yıl bu
ya Padişah,ya ben ya da eşek ölür...... Olay biter gider.... :))))))
................................................................................................................................
EŞEK
Bir gün, bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer.
Adam ne yapacağını düşünürken, hayvan saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi, hayvanın yaşlı olduğunu ve kuyunun da zaten
kapanması gerektiğini düşünür ve eşeği çıkartmaya değmeyeceğine karar
verir. Bütün komşularını yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak atmaya başlarlar. Eşek ne
olduğunu fark edince, önce daha beter bağırmaya başlar. Sonra, herkesin şaşkınlığına, sesini keser.
Birkaç kürek toprak daha attıktan sonra, çiftçi kuyuya bakar. Gözlerine inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey yapmakta, toprağı aşağıya silkeleyerek yukarı çıkmasına basamak hazırlamaktadır.
Bir süre sonra, komşular toprak atmaya devam edince, herkesin şaşkınlığı altında eşek, kuyunun kenarından dışarı bir adım atıp, koşarak uzaklaşır!

Hayat üzerinize hep toprak atacaktır; her türlü pislik ile.
Kuyudan çıkmanın sırrı, bu pisliği silkeleyip bir adım yükselmektir.

Sıkıntılarımızın her biri bir adımdır. En derin kuyulardan bile yılmayarak, usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin ve biraz daha yukarı çıkın.
...........................................................................................................
TEMELİN KULAĞI
(Fıra)

Temel,inşaatta marangozluk işlerini yaparken
birgün üst katlardan bir kalas düşer ve Temelin
başına isabet edip Temel kan revan içinde düşer bayılır
ve kulağı kopar yerinden, hastaneye kaldırılır..
Hemen müdahale edilip kulağı yerine dikilip tedavisi biter..
Uyandığında ne oldu bana der,Doktor der senin kulağın kopmuştu
yerine diktik hayati bir tehliken yok geçmiş olsun der.
Bunun üstüne Temel aynanın karşısına geçer ve Doktora dönüp
ha bu kulak benim kulağım değil Doktor der...
Doktor... O senin kulağın, hem nerden belli senin kulağın.
Temel...Kazaya uğradığımda kulağımın arkasında bir kalem vardı... :))))
................................................................................................................................
TEMELDEN BİR DEMET (FIKRA)


Sinyal
Temel arabası ile Taksim Meydanında dönüp duruyordu. Aynı trafikçinin
önünden beşinci defa geçerken, polis de merak etti ve Temeli durdurup
sordu:
- Bir yeri mi arıyorsunuz? Niye meydanın etrafında dönüp duruyorsunuz?
Temel: - Sol sinyal takıldı da..
..................................................................................................................
Tarla

Temel askerdeyken karısı Fadimeden mektup gelir:
- Temel tarlalar kazılacak, kazıyım mı? yazmış Fadime.
Temel cevap gönderir:
- Sakın kazıyım deme! Tarlada kaçak silahlarım var.
Tabii komutanı bunu duyunca Temelin tarlasını kazar kazar bir şey yok.
Temel arkadan eşine mektup gönderir iyi kazdılarmı bari :))
..........................................................................................

Yavaşla
Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor... Bakmış bir tabela: YAVAŞLA 80 km.
Hızını o an 80e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: YAVAŞLA 60 km.
Temel 60a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: YAVAŞLA 40. -
Yolda çalışma var galiba! deyip 40a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine
bir tabela: YAVAŞLA 15 km. Talimata uyarak 15 km.ye düşmüş Temel. Yolun
en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya
puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: YAVAŞLAYA
HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500
-
Temel in bir gün kaynanası kaybolur. Temel hemen gazeteye ilan
verir.

İlan aynen şöyledir:

Kaynanamu kaypettum. Körenlerin insaniyet namına körmemezlikten gelmesu rica olunur.

Uy Paralar
Temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş, son celsede hakim delil
yetersizliğinden temelin tahliyesine karar vermiş. temel bunu duyunca çok
sevinmiş ve bağırarak hakime;
- uy cözünü sevdigumun hacim beyi, yani şimdi bu paralar penim oldu değil
mu.....?

Soyulmuş
Temel ava çıkmış, eli boş dönmemek için kasaptan bir tavşan almış. Fadime,
- Ha pu netur, soyulmuş tavşanı nasıl avlaysun?
- Sevişirken yakaladum, çiyinmeye firsatu olmadu vurdimm onuuu..

Verdim ama
Bizim Temel, bir tv kanalinda yarismaya katilir. Kazandığı parayı eksik
verirler.
Temel sebebini sorar.
E, öyle vergi kesiyoruz cevabini alır.
Bunun üzerine Temel, avukata başvurur. Avukat ona Televizyonu mahkemeye ver
der.
Aradan zaman geçer avukat yolda Temeli görür, ona sorar.
Ula televizyonu mahkemeye verdin mi?
Temel cevaplar.
Verdim ama ertesi cün keri ketirdim oni... Insan yine de televizyonsuz
yapamayi! sonradan geri aldımm oni..

Temelin Vasiyeti
Yolculuktan dönen İdris, kahvede oturanlara sordu:
- Yahu pizum Temel nasil öldi?
- Kalpten cittu, dediler.
- Vasiyetu filan var miydu?
- Var idu. Beni denize gömün demis idu.
- Cömdünüz mü?
- Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk...
..............................................................................................
İşaret

Temel ile Dursun can sıkıntısından bir kayık kiralarlar. Balık avlamaya çıkarlar. Bir zaman kürek çekerek açılırlar. Derken hazırlıklar biter, oltaları denize atarlar. Atar atmaz balıklar da oltaya takılmaya başlar. Temel ile Dursunun keyifleri yerindedir.

Temel, Dursuna:
-Dursun, buraya bir işaret koyalım. Yarın bulmamız kolay olur.
Derken sahile dönerler, kayıktan inerken Temel Dursuna gene sorar:
-Dursun işaret koymayi unutmadın değil mi?
Dursun:
-Hiç unutur muyum, işaret tamam.
-Nasıl işaret koydun?
Dursun:
-Bana soracağına kayığın içine bak. Çarpı koydum.
Temel sinirlenir:
-O işareti denize yapacağidun kayığa değil. Aynı kayığa başkası kiralarsa gitti balıklar!
........................................................................................................................................
Temel ve azrail
Azrail temelin yanına gelir ve kardeş vaktin tamam hadi gidelim der.
Temel de uyanık ya yalvarır bana 5 yıl süre ver ondan sonra gel al canımı
Azrail tamam der temel de kendi kendine pilot olursam beni havada
yakalayamaz derken 5yıl sonunda Azrail pilot temelin yanına gelir ve vakit
doldu gidelim der. temelde şimdi canımı alsan arkada 300 yolcu var onlar ne
olacak der
Azrail: oğlum hepinizi bir araya getirene kadar anam ağladı zaten....

TEMELİN TOKATLARI

Temel ile Cemal birgün sinemaya gitmişler...Tam önlerinde de dazlak kafalı bir adam oturuyormuş.Cemal Temele dönüp:
- Temel, demiş.Şu adamın kafasına bir şaplak atarsan, 5 milyon veririm sana...
5 milyonu duyan Temel, adamın kafasına vurmuş şaplağı.Adam ne olduğunu anlayamamış.Geri dönüp şaşkın şaşkın bakmış.Temel:
- Ah kusura bakmayın... Sizi arkadaşım İdrise benzettim,affedin beni... diyerek özür dilemiş.
Tokadı yiyen dazlak mülayim bir adammış...Üstelik sabırlı da... Olay çıkmasın diye ön sıralarda bir yere oturmuş.
Cemal, az sonra Temele yeni bir öneride bulunmuş:
- Gidip aynı adama orda da tokadı vurursan, 10 milyon veririm bu seferde sana...
Temel 10 milyonun heyecanıyla yerinden fırlayarak ön sıraya gitmiş.Adamın kafasına iyi bir tokat indirmiş.Sonra işi pişkinliğe vurarak:
- Ula İdris, demiş.Haçan burada oturiysun da niye bakmiysun arkana....Ben de sen diye arkadaki adamcığazi boşina tokatladum.. :)))
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

DURSUN İLE TEMEL VAKASI
Dursun iş için müracaatta bulunmuş.
İşe alınması için bazı evraklarla birlikte 8 adet de vesikalık fotoğraf istemişler.
Ancak Dursun vesikalık fotoğrafın ne olduğunu bilmiyormuş.
Hemen akıl hocası Temelin yanına koşmuş.
Durumu anlatmış.
Temel: Bildiğim kadarıyla vesikalık fotoğraf belden yukarı çekilen fotoğraftır.
Sen şuraya çukur kaz içine gir, bende fotoğraf makinesi getireyim fotoğrafını çeker veririz demiş.
Dursun başlamış çukur kazmaya, temel fotoğraf makinesi getirmeye gitmiş.
Temel gelmiş birde ne görsün. Dursun 8 tane çukur kazmış.
Temel: Ula Dursun niye 8 çukur kazdın demiş.
Dursun: 8 vesikalık lazım ya..
Temel: Ula salak ben zaten 8 tane fotoğraf makinesi getirmiştim.

...................................................................................................................................
TEMELİN ATI (Fıkra)

Veli efendi hipodrumuna giden Temel atlar start alır almaz favorisi olan atı elinde dürbinle takip ederek bir yandan da
-Ulanım benum, ya bak nasıl da yel gibi gidey diyerek atını teşci eder. Gerçekten de Temelin atı en öndedir. Etraftakiler gıpta ile Temele bakarlar, Temel dört köşedir. Fakat bir süre sonra atlar teker teker Temelin atına yetişip geçmeye başlarlar. Derken Temelin atı en sonuncu duruma düşer. Temel etrafın alaylı bakışlarına aldırış etmeden tezahürata devam eder.
-Uy aslanım benum ya bak nasılda hepsini önine katti getiriy :)))))))))
........................................................................................................................
BOKS

..Yaşlı bir öğretmen, Fen Bilgisi dersinde kasları anlatıyordu. Bir ara öğrencilerden birine şu soruyu sordu:
-Şimdi ben boks yapsam hangi kaslar çalışır?
Çocuk sakin sakin cevap verdi:
-İzleyenlerin gülme kasları öğretmenim!
...............................................................................

KAYSERİLİ İLE YAHUDİ (Fıkra)

Yahudinin biri,pazara,topal eşeği satmak için götürür,fakat alıcıyı kandırsın diye eşşeğin tırnağına çivi çakar,eşşeğe bir Kayserili müşteri çıkar,kayserili ayakta ki çiviyi görür,içinden çiviyi çıkarırım düzelirdiye düşünür,eşşeği alır. yahudi ertesi gün sağda solda övünür. -siz kayserililer akılıyı diye övünürsünüz çiviyi çaktım anadan doğma sakat eşşeği sattım der. duyanlar bunu kayseriliye anlatırlar Kayse rili eli dizine vurur: -tüh yahu,verdiğim para sahte olmasaydı bayağı kazıklanmıştım.

.............................................................................................................................
HOCANIN ETİ İLE KEDİ (Fıkra)

Nasrettin Hoca birgün,canı et ister gidip kasapta
iki kilo et alır ve eve getirir,hanım der ne zamandır
et yiyemiyoruz,şunu bir güzel pişirde akşama birlikte yiyelim..
Hoca çıkar çıkmaz,hanım kafadar komşularını çağırır eve,
etleri bir güzel pişirip ve afiyetle yiyip neşeli neşeli giderler evlerine
akşamı zor eden Hoca,sabırsızlıkla eve gelir oturur,
dört gözle etli yemekleri beklemeye başlar....
Ama hanım hiç istifini bozmadan,kaçamak bakışlarla
Hocaya bakmakta,Hoca dayanamayıp hadi hanım acıktım yemak getir.
Hanım her zamanki gibi normal evde ne varsa sofraya koyar,
tabiki et hariç,Hoca derki hanım et nerde,yine çorba yine pilav ve bekler.
Hanım.... Sorma Hocam,sen gittikten sonra etler ocağın yanındaydı,
şu pinti kedi ben gelene kadar hepsini yemiş çok üzgünüm bey der...
Bu arada Hocanın gözleri karşısındaki kediye takılır ve bakar kedi de
Hoca gibi açlıkta kıvranıyor..Şüphelenen Hoca evin içinde kediyi kovalayıp
yakalar bakar ki kedinin karnı sırtına yapışmış,kediyi alır teraziye koyar tartar
ve kedinin tam tamına iki kilo olduğunu görür,hanım,hanım diye bağırır
gel bakayım,bu et ise kedi nerede...Yok bu kedi ise aldığım et nerede...? . :)))
...................................................................................................................................
TEMEL EMEKLİ.....
Temel, emeklilik günlerini, dağ başındaki evinde geçiriyormuş. en büyük zevki de gazete okumak. Ancak gazete alabileceği tek yer, dağın eteğindeki bakkal. Temele zor geliyor bu kadar yolu gidip gelmek. Her sabah Fadimeyi gönderiyor günlük gazeteyi alsın diye. Bir gün Fadimenin canı sıkılıyor, kim alacak her gün her g... ün bu gazeteleri diyor ve aynı gazeteden 7 tane alıyor. Bir hafta rahatım diyor kendi kendine. Nitekim Temel ne zaman gazete istese, aldığı gazetelerden birini uzatıyor. 4. gün Temel Fadimeyi yanına çağırıyor. Fadime ürküyor biraz, acaba farketti mi diye? Temel konuşuyor, Fadime, dünyada ne salak insanlar var, 4 gündür aynı adam, aynı yerdeki ağaca arabasını çarpıyor.

YENİ MİNİBÜS İLE YOLCULUK (Fıkra)

....
Adamın birisi şehirlerarası yolcu taşımacılığında kullanmak üzere Ford minibüs satın alır. İlk sefere çıkacağı gün çok heyecanlıdır. Yolcuları tepelemeye doldurur ve yola çıkar. Fakat minibüsü öyle hızlı kullanmaktadır ki minibüsün en arka koltuğunda oturan 60 yaslarında bir ihtiyar amca şoföre:- Yavrum biraz yavaş gitsene kaza yapacaksın. deyince şoför heyecanla, Beybaba sen Ford minibüsü bilir misin der.İhtiyar adam: Hayır bilmiyorum deyince şoför.- O zaman otur yerine bir daha isime kaarışma der.Neyse seyahat bu şekilde devam eder. İleride keskin bir virajdan 120 Km hızla dönünce uçuruma yuvarlanmaktan son anda kurtulurlar. Bu arada minibüsteki yolculardan orta sıralarda oturmakta olanorta yaslı bir kadın:- şoför Bey rica ederim yavaş git,evde çoluk çocuğumuz bekliyor deyince.Şoför kadına:-abla sen Ford minibüsü bilir misin? ddeyinceKadın.-Hayır nereden bileyim der. Şoför bunun üzerine.-O zaman sus, bana müdahale etme der.Yola devam ederler. Artık minibüs öyle süratli gitmektedir ki herkesin yüreği ağzında şoförün insafa gelmesini bekler. şoförün sağında oturan adam dayanamayıp:-şoför Bey, yavaş gitsene canına mi sussadın deyinceŞoför:- Abi sen Ford minibüsü bilir misin? ddeyince,Adam:- evet ulan biliyorum ne olacak! der. Bunun üzerine şoför heyecan içerisinde:-iyi o zaman çabuk söyle bunun freni nerede?

...................................................................................................................................

TEMİZLİKÇİ KADIN ve İLKOKUL DİPLOMASI (Fıkra)

Temizlikçi bir kadın dışardan İlkokul diploması almak için sınava girer. Tabiat bilgisinden sorular ve cevaplar şöyle
-Soru Mide ne iş yapar?
-Cevap Sindirim yapar, yediklerimizi ögütür.
-Soru Akciğer ne iş yapar?
-Cevap Solunum yapar, Bizi yaşatır.
-Soru Kalp ne iş yapar?
-Cevap Dolaşım yapar.
-Soru Beyin ne iş yapar?
-Cevap Bizim apartmanda kapıcılık yapar.. :)))))))
...............................................................................................................................
ÇARESİZLİK (Fıkra)

Hakim Temele sorar:
-Niye adamın başına sandalyeyle vurdun?
Boynu bükük Temel:
-Ne yapayım,çaresizlik efendim. Masayı kaldıramadım ki...
...................................................................................................................................
-

İŞTE BEYİN TAZELİĞİNİN FARKI (İbreti) misal

Bir grup araştırmacı merağını gidermek için bir anket düzenlerler,
sorulan soru ise,gerçekten herkesi ilgilendiren bir soru...
Araştımacılar her gittiği yerde,insanlara sorarlar,eğer ki
üçüncü bir gözünüz olsaydı vücudunuzun neresinden isterdiniz
hemen ilk akla gelen,herkes ensemde,kimi,tepemde,kimi arkamda
cevap verirler zaten beklenen cevaplardı uzmanlara göre...
En son aynı soruyu dört yaşlarında bir çocuğa iletirler,iş olsun diye
çocuk öyle bir cevap vermişki,oracıkta tüm insanlar ve araştırmacılar
hayretler içinde ve kalakalırlar...Aradıkları cevab ile ayrıca hem
tatmin hemde memnun kalırlar......
Çocuğun verdiği cevap ise gerçekten akılcı ve tamdı...
Eğer ki üçüncü bir gözümün olması mümkün olsaydı,o gözü ben
işaret parmağımın ucunda isterdim,işte o zaman bütün dünyanın
hakimiyeti ve egemenliği bende olurdu demiş....
....................................................................................................................................
HOCA'NIN VAAZ'I
Of'lu hoca Cuma namazında içki içenleri fena azarlıyordu:
- ' Paranızı sokağa atıyorsunuz! Kazanan kim? Meyhaneci...
En büyük dükkan kimin? Meyhanecinin...
En güzel ev kimin? Meyhanecinin...
Ya en güzel araba? Meyhanecinin.
Bu paraları veren kim? Ha sizin gibi kafasızlar...'
Aradan 2 hafta geçer, bir adam koşarak hocanın yanına gelir ve ellerine sarılıP öperek:
- ' Allah razı olsun hocam, senin verdiğin içki vaazı sayesinde hayatım kurtuldu..'
Hoca memnun:
- ' Aferin, içkiyi bırakmanın mükafatlarını ahirette de göreceksin oğlum.' der. Adam düzeltir:
- ' İçkiyi bırakmadım hocam, MEYHANE AÇTIM! '

ALINTI
.........................................................................................................................
BİR ANI (Necla Argüzden)

bende bir anımı anlatmak istiyorum...
birgün izmir göztepe sahilde otobüs bekliyorum..
hava yle güzelki...denize atılmış oltalar...güneşlenen insanlar...çimlerde...
bende o tarafa yürüdüm...bir bayan oturuyordu yerde..yanına gittim...ateş istemek için...halbuki çakmağımı hiç unutmam...
oturdum yanına...konuşmaya başladık..birasını içiyordu şişeden...ayakkabılarında sarı ve pembe boyalar vardı...
güzel sanatlar mezunuymuş...işsizmiş...ailesiyle arası bozulmuş...canı sıtkındı...konuştukça konuştuk...dertleştik....ben ona kendimden bahsettim...hiç tanımadığım bir insandı...
ama öyle heyecanlı konuşuyordukki...tam iki saat kalmışım yanında...çimenlerde...deniz esintinde...
güneş karşımızda...
ben gitmek için kalktım..oda kalktı...sarıldım..
hoşçakal dedim...ellerinden tuttum...kendine iyi bak dedim...
o anda gülümseyerek bana...
bugün bir hayat kurtardığını biliyormusun..dedi..
bir anda baştan ayağa titrediğimi hissettim...
ve o yürüdü gitti bana el sallayarak...
bense orda öylece kalakaldım...arkasından kayboluncaya kadar ona baktım....

aslında ben ogün oraya aniden gitmiştim...bir telefonla..bir arkadaşıma yardımcı olmaya...fakat o arkadaşıma ulaşamamış geri dönüyordum...
ben yaşadığım bu olayı unutmuyorum...günlerce o bayanın bana dediği sözü düşündüm...
yorumsuz.....................................................................................necla argüz
.......................................................................................................................................................
Alkollü Olduğunda

Adam ve karısı polis kontrolüne denk gelmiş. Adam arabayı hemen sağa çekmis.
Polis: Beyefendi direksiyon başında cep telefonuyla konuşuyordunuz.
Adam: Konuşmuyordum. Bipleyince şarjı mı bitiyor diye baktığım için elimdeydi.
Adamın yanında oturan karısı lafa karışır:
Aa yapma hayatım. Yarım saattir ortağınla tartışıyorsun.
Adam karısına tip tip bakarken polis yine sormuş:
Beyefendi emniyet kemerinizi neden takmadınız?
Memur bey, takmıştım. Siz durdurunca çözdüm.
Karısı yeniden söze karışmış:
Hayatında bir kere emniyet kemeri taktın mı acaba!
Adam sakin kalmaya çalışırken, polis yine sormuş:
Beyefendi sinyaliniz de kırık.
Kırık mı? Sabah kontrol ettim, kırık değildi. Yolda oldu herhalde.
Karısı:
Amma da attın. 3 haftadır söylüyorum yaptır diye!
Adam en sonunda dayanamayıp karısına bağırmış:
Sussana ya! Bıktım zaten dırdırından!
Polis kadina dönüş:
Hanımefendi eşiniz size hep böyle mi davranır?
Kadın cevap vermiş:
Hayır... sadece alkollü olduğu zaman.
..............................................................................................................
BABADAN ÇOCUKLARINA BİRLİK OLMA VASİYETİ

(Nasihat)

Adam ölüm döşeğinde yatarken,vasiyet etmek üzere
üç çocuğunu yanına çağırır ve beni iyi dinleyin der,
hayatta dair,başa gelebilecek her türlü nasihatı söyler ve
sonunda birlik,beraberlik konusuna değinir...
Büyük oğluna der,git birtane çalı getir,oğlu getirir çalıyı verir Babasına,
Babası,aldığı çalıyı böker ve kolay bir şakilde kırıp atar...
İkinci ve üçüncü çocuklarınada aynı uygulamayı yaptırdıktan sonra,
bu defa gidin birer tane daha getirin der ve çcukları birer çalı daha getirirler,
Babalarına uzatırlar,Baba alır üç çalıyı birden kırmaya çalışsada başarılı olamaz ve kıramaz...
Çocukların üçüde soru sormaktan vazgeçerler ve Babalarının birlik,beraberlikten kuvvet doğar deyimini ima etmek istediğini
böylece anlamış olurlar...
...................................................................................................................................

TİLKİnin ORUCu

Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında asili bir geyik budu görür.
Açtır ama şüphelenir kontrol etmeye baslar ve görür ki bu bir tuzak.
Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır.
Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…
Tilkiye sorar ‘ne yapıyorsun dostum’
Tilki cevap verir ‘hiç Yatıyorum’
Burada bir but var
-Evet var
-Neden yemedin
Tilki sakince cevap verir;
‘BU GÜN ORUCUM’
Kurt kendinden emin;
‘Ben yiyeyim o zaman’
Tilki ‘Buyur afiyet olsun’ der.
Kurt buta uzanır uzanmaz bir patlama, ortalık toz duman, kurt yaralı, hareketsiz, 10 metre uzakta, perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar.
Bunu gören kurt;
LAN ŞEREFSIZ HANİ ORUÇTUN’
Tilki pişkin pişkin;
‘Biraz önce top patladı duymadın mı?

..........................................................................
ATEİST - FIKRA

Ateist bir adam bir gün ormanda geziyor ve etrafındaki güzelliklere bakıyormuş. Evrim ne güzellikler yaratıyor! diye düşünüp mest oluyormuş. Birden arkasında kocaman bir ayı belirmiş ve onu kovalamaya başlamiş.
Adam bütün gücüyle kaçıyormuş ama her arkasına bakışta ayının daha yaklaşmış olduğunu farkediyormuş. Dakikalarca süren bir kaçışın sonunda adamın ayağı yerdeki dala takılmış, ayi adamın üzerine atlamış, pençesini kaldırmış.
Tam vurmaya hazırlanırken adam ALLAHIM! diye bağırmış. Bir anda zaman durmuş, ayı donmuş, ormandaki nehir bile akmaz olmuş. Bir anda orman kararmış ve gökyüzünden bir ışık hüzmesi adamın üzerine parlamiş. Çok derinden gelen ilahi bir ses adama: - Yıllarca bana inanmadın, yaratılışı kozmik bir kazaya bağladın, sana bu durumda yardım etmemi mi istiyorsun? Seni sevgili bir kulum mu saymalıyım? demiş. Adam utanç içinde: - Biliyorum bunca yıldan sonra dindar biri olmayı istemem haksızlık, ama belki AYIYI dindar yapabilirsiniz. demiş. Ses: - Peki. diye karşılık vermiş ve ışık kaybolmuş. Nehir tekrar akmaya baslamis. Herşey eski haline dönmüş. Ayı pençesini indirmiş, iki pençesini de göğe doğru çevirmiş, ve konuşmaya başlamiş:
- Allahım, senin rızkınla orucumu açıyorum, hamdolsun verdiğin nimetlere.
......................................................................................................................

MEVZUATA GÖRE (İbreti bir makale)

Bir bürokrat şehirden kasabaya gidiyormuş.
Bir köyün yakınından geçerken ayağı kayıp bataklığa düşmüş.

İmdat diye bağırmış. Boğuluyorum. Kurtarın beni!

O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.

Adam, Bataklığa düştüm. Kurtar beni!

Köylü, Geçmiş olsun demiş ama kurtarmak için hiç gayret göstermiyor.
Hani nerdeyse dönüp gidecek.

Adam paniklemiş ister istemez, Lütfen diye yalvarmış. Bir dal uzat. kurtar beni!

Köylü, Olmaz demiş. Sen şu anda Hazine toprakları üzerindesin.
Hazineden bir şey almak suçtur!

Ölümle yüz yüze gelmiş bir insana söylenecek şeyler mi bunlar? Sen, dalga mı geçiyorsun diye bağırmış, ağzına dolan çamurlara aldırmadan.
Ölüyorum. Kurtar beni!

Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş. Ben Hazineden mal alıp suçlu duruma düşemem.
Fakat, seni böyle bırakacak değilim.
Gidip muhtara haber vereceğim.
O kaymakamı, kaymakam da valiyi arar mutlaka.
Malmüdürüne sorulur.
Şayet, Hazine arazisi değilse, vali itfaiyeye talimat verir, itfaiye de seni kurtarır...

Yahu demiş adam. Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm. Köylü gülmüş.
Ben ölmezsin demiyorum ki demiş. Ölsen de, mevzuata uygun ölürsün!

...................................................................................................................................

EVLAT ve KUYRUK ACISI
(İBRET) İ NASİHAT

Çok eskiden köyün birin de bir yaşlı evliya ve fukara oğlu yaşarmış bu köyün
hemen karşısın da da çok ama çok yüksek bir de dağ varmış ve bu dağın tam
tepesin de için de bir yılan bulunan bir kuyu var imiş ne zaman bu yaşlı
evliyanın başı derde girse bu yılanın yanına gider ve yılan da ona bir altın
lira verirmiş gel zaman git zaman artık yaşlı adam oraya çıkamaz hale gelmiş
ve bir gün oğlunu yanına çağırmış ve demiş ki bak oğlum o dağın tepesin de
bir kuyu var oraya git kuyudan bir yılan çıkacak benim oğlum olduğunu söyle
ve sana vereceği emaneti al ve bana getir demiş oğlu da tamam baba deyip
koyulmuş yola kuyunun başına gelince yılan çıkmış oğlan anlatmış her şeyi
yılan da kuyuya inmiş ve bir altın vererek bunu babana götür demiş oğlan da
için den söyle düşünmüş eğer ben bu yılanı öldürürsem kuyudaki bütün
altınları alır ve çok zengin olurum demiş ve yerden aldığı bir taşı yılana
fırlatmış taş yılanın kuyruğuna gelmiş ve can havliyle oğlanı ısırmış derken
epey zaman sonra oğlan zehirlenerek ölmüş adam iyileşmiş ve doğru yılanın
yanına gitmiş her şeyden haberi olan adam başlamış yılana anlatmaya işte
öyleydi böyleydi o cahildi falan
filan demeye ve demiş ki gel tekrar eskisi gibi dost olalım. yılan şöyle
cevap vermiş yooooookkkkkk olmazzzzzzzzz bende bu kuyruk acısı sende de bu
evlat acısı varken biz artık dost olamayız
......................................................................................................................

SAFARİ

Bir Amerikalı ile Japon safariye çıkmışlar. Her ikisi de son teknoloji silahlarını birbirlerine gösteriş yapmak için yanlarına almışlar.

Derken uzakta bir aslan görünmüş. Amerikalı, lazer tüfeğini doğrultmuş ve aslana ateş etmiş. Ama karavana...

Hemen Japon uydudan yönlendirmeli tüfeğini doğrultup ateş etmiş. Fakat o da karavana.

Aslan bizimkileri farkedince üzerlerine doğru gelmeye başlamış. Amerikalı bir yudum viski içip acı sonu beklemeye başlamış. Japonsa hemen botlarını çıkarıp spor ayakkabılarını giymeye başlamış.

Amerikalı sormuş:
-Ne o, aslandan hızlı mı koşacaksın?

Japon yanıtlamış:
-Yoo, senden hızlı koşsam yeter.
...................................................................................................................-
DERVİŞ İLE TİLKİ
-
Dervişin biri gezerken ayaksız bir tilki gördü, hayrete düştü. Nasıl yaşar bu hayvan, ne yer ne içer? diyerek, Allahın lütfuna hayran oldu.

Derken bir arslan çıkageldi, ağzında çakal taşıyordu. Görkemli ve korkunç hayvan avının bir kısmını yedi, doyunca kalanını bırakıp gitti. Tilki artığa doğru sürünerek yaklaştı ve afiyetle yiyip karnını doyurdu.

Tilkinin yiyeceğinin ayağına geldiğini gören Derviş, kendi kendine: Bir tilkinin rızkını ayağına gönderen Allah, benimkini neden göndermesin? diyerek, çalışmasına gerek olmadığını, bir köşeye çekilip oturabileceğini düşündü.

Düşündüğü gibi de yaptı: Rızkım Allahın görünmeyen hazinesinden gelir, gayret etmem gerekmiyor. diyerek beklemeye başladı.

Bekledi, bekledi... Ne gelen ne giden... Günler geçip gitti. Derviş zayıfladı, eridi, bir deri bir kemik kaldı. Güçsüz ve bitkin bir haldeyken, bulunduğu mescidin mihrabından bir ses duydu:

Ey tembel adam! diyordu ses, kendini ayaksız bir tilkiye benzeterek neden miskin miskin oturuyorsun? Kalk! Yırtıcı arslan ol. Başkasının artığına göz dikmeyi bırak. Sana yakışan artık yemek değil, artık bırakmaktır.

Gücüyle arslan gibi olan, başkasından yiyecek bekler mi? Haydi kalk! Kolları sıva. Çalış ve rızkını kazan. Hem kendin ye, hem muhtaçlara yedir.

Ey genç insan!

Elimi tutun diyerek başkasına el uzatma!

Çalışmayan insanın kafasında beyin yoktur. Onların başları kuru bir deriden ibarettir.

Allahın kullarına iyilikte bulunan, iki cihanda da iyilik görür.
Yaşlıya yoksula yardım elini uzat!
Allah, başkasının mutluluğu için çalışanın yardımcısıdır.
Şeyh Sadi-i Şirazi

...................................................................................................................................
-NAMAZDA GÖZÜ OLMAYANIN KULAĞI EZANDA OLMAZ...........
............................................................................................................................
-SÖZ GÜMÜŞSE SUKÛT ALTINDIR..........................................................
..............................................................................................................................
-YALANCININ MUMU YATSIYA KADAR YANARMIŞ...........................
......Hayat bir kuşku kabarcığıdır ve uyku içinde uykudur.
Emerson

Bir insanı herhangi bir davranışa zorlayan iki neden vardır: Akla yakın neden, gerçet neden.
J.B. Morgan

Yalnız kendini düşünen adam, yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar.
Francis Bacon

Dünyayı temelinden değiştirmek isteyen kişi, önce onu yanlışsız olarak anlayabilmelidir.
Milovan Cilas

Bir insan kendi ile kavgaya başlarsa değerli bir adam olduğuna inanabilir.
Browning

Sorumluluk, yalnız ortası görülebilen bir sicime benzer, iki ucu görünürde yoktur.
John Mc. Crac

İnsanlık var oldukça gerçeği aramak bitmeyecektir.
Laurence Sterne

Gençliğin ruhunu, işlenmeyen bir tarla gibi kendi haline bırakırsanız, orada ısırganlar, dikenler yetişir.
Snellman

Her ne kadar kendi fikirlerim pek hoşuma gidiyorsa da, sanırım başkalarının da hoşlarına giden böyle fikirleri vardır.
Descartes

En kötüden iyiyi öğren, ama en iyiden kötüyü öğrenme.
Lavater

Her ormanı boş sanma; belki de kuytuluklarında bir kaplan uyuyordur.
Sadi

Size en çok yardım eden kitaplar, sizi en çok düşündüren kitaplardır.
Theodor Walker

Kalbin kendine has nedenleri vardır ki, akıl hiç bir zaman anlayamaz.
Blaise Pascal

Eşitliğin olmadığı yerde haksızlık başkaldırır.
Gustave Le Bon

Bir insan kendi ile kavgaya başlarsa değerli bir adam olduğuna inanabilir.
Browning

...........................................................................................................................
-MİNAREYİ ÇALAN KILIFINI HAZIRLAR................................................
.................................................................................................................................
-UCUZ ETİN YAHNİSNe kadar çok söylersen karşındaki o kadar az hatırlar. Az söyle de kazancın çok olsun.
Fenelon

Güzel gençler doğanın rastlantı sonucu yaratılmasıdır; güzel yaşlılar yaşlanmasını bilen sanat eserleridir.
Walter Winchell

Suçsuz insanların çoğunu, kendi suçlarından haberi olmayanlar cezalandırır.
Cemil Sena

Bir iyiliği yapan değil, iyiliği gören hatırlamalıdır.
Cicero

İnsanlığın başına ne geldiyse eşitlik olmaması yüzünden geldi.
Pierre Leroux

Her zaman kalp kıran adam, ayakkabı içindeki taşa benzeyen bir arkadaştır.
Elbert Hubbard

Böcek olmayı kabul edenler, ayaklar altında kalmaktan ve ezilmekten yakınmamalıdırlar.
Kant

Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.
Victor Hugo

Önce elimize, sonra dilimize düşen gerçek öyle kılık değiştiriyor ki, kısa bir süre sonra tanımak imkansız oluyor.
Pitigrilli

İş adamın en çok ihtiyacı olduğu şey, her an yardıma hazır bir belleğe sahip olmasıdır.
E.B. Gown

Dostluk, toprak bir maşrapa gibidir, önemsiz bir nedenden birdenbire kırılır ve bir daha kullanılmaz.
Çicero

Ey hayat! Ölüme şükret, seni, onun yüzünden seviyorum.
Seneca

Bir sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, bize hizmet etmeli.
Montaigne

Şen adam güneşe benzer, girdiği yeri aydınlatmış olur.
Cenap Şehabettin

Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir.
Seneca

Bir iş adamının yeteneği; bir malı çok olduğu yerden değerli olduğu yere getirebilmektir.
Emerson

Yalanlar gerçeklerle bağdaşmadığı gibi, genellikle kendi aralarında da çatışırlar.
Daniel Webster

Mutluluk, gençlikte beklenmedik şeylerde, yaşlılıkta ise alışkanlıklarda aranır.
P. Courty

Dinlerseniz, size her zaman doğru yolu gösteren bir sesin var olduğunu unutmazsınız.
Thomas Hughes

Soyulduğu halde gülen adam hırsızdan bir şey çalmış demektir, boş yere üzülen ise kendi kendini soyar.
William Shakespeare
.............................................................................................................
İ OLMAZMIŞ..............................................................
...............................................................................................................................
-KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR.......................................
...............Büyük felaketler karşısında büyük cesaretler doğar.
Regnard

Kendi kendinin efendisi olmayan bir kimse özgür değildir.
A. Calaudius

İnsanların elinden hayalleri alınacak olursa, başka ne zevkleri kalır?
Foostenelle

Bir arkadaşlığı korumanın yolu, asla borç vermemek ve asla bir şeyi ödünç almamaktır.
Paul de Kock

Aklın başına gelince, sakın pişman olacağın bir iş yapma.
Mevlana

Kendi dertlerini unutmak isteyenler, başkalarının dertlerine yardımcı olmaya çalışmalıdır.
Cemil Sena

Siyaset, başkalarına sezdirmeden değişme sanatıdır.
Andre Malraux

Güç ve güveni hep dışımda aradım. Ama bunlar insanın içinden gelir ve her zaman oradadırlar.
Sigmund Freud

Havlayan bir köpek, uyuyan bir aslandan daha çok işe yarar.
Washington Irving

Büyük işler başarmak için üstün yetenekli olmak gerekmez. İnsanüstü değil, ama insanların içinde onlarla birlikte olmak gerekir.
Montesquieu

Planlama birçok kişi tarafından, harekete geçiş ise bir kişi tarafından yapılır.
Charles De Gaulle

Bulunduğunuz odadaki en önemli kişi, bir sonraki adımın ne olduğunu bilendir.
James L. Webb

Değişimi başlatanların ilk işi, alışkanlıkları ortaya çıkarmaktır; onları değiştirmeye çalışmak değil.
Gary Hamel

Bütün devletler hazımsızlıktan ölür.
Napoleon

Bugünün işinin dünün metodları ile yapabileceğine inanmıyorum.
Nelson Jackson
Düşmanı bağışlamak, dostunuzu bağışlamaktan daha kolaydır.
William Blake

Bir kitabı asla filmiyle yargılamayın.
J. W. Eagan

Zaman iki nokta arasındaki en uzun mesafedir.
Tennessee Williams

Ayağa kalkıp yaşamadan oturup yazmaya çalışmak ne büyük bir sefalettir.
Henry David Thoreau

Düşmanının en çok korktuğu şeyleri öğrenmek için seni korkutmak için kullandıklarına bak.
Eric Hoffer

Toplum tuzlu su gibidir. Yüzersin ama yutamazsın.
Arthur Stringer

Dağınık zihinler bulmak için tımarhaneye gitmeye gerek yok. Gezegenimiz evrenin tımarhanesidir.
Johann Wolfgang von Goethe

Yolun sonunda karamsarlar haklı çıksa da, iyimserlerin yolculuğu daha eğlenceli geçmiş olacak.
Daniel L. Reardon

Rüyanızın gerçekleşmesini istiyorsanız, öncelikle uykudan uyanmanız gerekir.
Andre Siegtried

Nerede yaşayan bir yaratık gördümse, orada güçlü olamak isteğine rastladım.
Nietzsche

Az da olsa ilginç bulduğumuz kim varsa, mutlak çılgın bir yanı vardır.
Doctor Who

Başkasının sizin hakkınızdaki düşüncesi sizin gerçeğiniz olmasın.
Les Brown

Genellemelerle düşünür ama detaylarla yaşarız.
Alfred North Whitehead

Eğer bir fare kediye gülüyorsa, yakınlarda bir delik var demektir.
Nijerya Atasözü

Yalnız işsiz olanlar değil, daha iyi işler yapabilecek olanlar da başıboştur.
Sokrates
.......................
Yarın bambaska bir insan olacağım diyorsun. Niye bugünden başlamıyorsun? EPIKTETOS

İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanmaz. KAZANCAKIS

Vicdani tertemizdi, cünkü onu hiç kullanmamıştı. S.LEC

Bildigimizi zannetmemiz ögrenmemizin en büyük düşmanıdır. DR.C.BERNARD

Küçük şeylere fazla önem verenler ellerinden büyük şeyler gelmeyenlerdir. EFLATUN

Iki tür insan daima açtır. Biri bilimi arayan, diğeri de parayı. CAT STEVENS

/

-MİLATTAN ÖNCE 9 YY.DA YAZILMIŞ BİR YAZI!

O Ğ U L! ...

Gürültü ve patırtının ortasında sükunetle dolaş! Sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma!
Başka türlü davranma, açıkça lüzümlu olmadıkça herkesle dost olmaya çalış!
Sana bir kötülük yapıldığında, verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Unut ve bağışla! Ama kimseye teslim olma!
İçten ol! Teleşsız, kısa ve açık seçik konuş! Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları! . Çünkü, dünyada herkesin bir hikayesi vardır.
Yalnız planlarının değil, ne kadar küçük olurlarsa olsun başarılarının da tadını çıkar!
İşinle ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen hayatında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini çok seveceksin. Başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma! Çevrene nasihatlarda bulun ama; hükmetme!
İnsanların kusurlarını bulmaya çalışırsan, onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki; insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri bir kumsaldaki kum tanecikleri değildir.
Aşka burun kıvırma sakın, o çöl ortasında yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için; her bitkinin bakıma muhtaç olduğunu unutma!
Kaybetmeyi, ahlaksız bir kazanca tercih et! Birincisinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idaeller o kadar değerlidir ki; o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakaçağın en büyük miras, dürüstlük olsun!
Yılların geçmesine öfkelenme! Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.
Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme!
Rüzgarın yönünü değiştiremiyorsan, yelkenleri rüzgara göre ayarla! Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir!
Ara sıra isyana yönelecek olsan da, hatırla ki yaratıkları yargılamak imkansızdır.
Doğduğun zamanları hatırlarmısın? Sen ağlarken herkes sevinçle gülüyordu. Öyle bir ömür geçirki; sen öldüğünde herkes ağlasın!
Sabırlı, sevimli, sevecen ve vefakar ol! Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine ve kötülüğüne rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır! ...

XSENOS.(M.Ö.9.Y.Y.)

............................................................................

................................................................................................................
-İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA SAMANLIK SEYRAN OLURMUŞ..............
.....................................................................................................................-
KELİN İLACI OLSA,KENDİ BAŞINA SÜRERMİŞ...........................
.......................................................................................................................
-BAKARSAN BAĞ OLUR,BAKMAZSAN DAĞ OLUR........................
...........................................................................................................................
-EŞEĞİN CANI YANINCA AT İLE YARIŞIRMIŞ.....................................
.............................................................................................................................
-YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN,YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL(Hz.MEVLANA)
............................................................................................................................................
-KAZ GELEN YERDEN,TAVUK ESİRGENMEZ.........................................................
.............................................................................................................................................
-BİR ELİN NESİ VAR,İKİ ELİN SESİ VAR.................................................................
...............................................................................................................................................
-ÖNCE CAN,SONRA CANAN.........................................................................................
..................................................................................................................................................KOMŞU KOMŞUNUN KÜLÜNE MUHTAÇTIR...............
.....BÜLBÜLÜ ALTIN KAFESE KOYMUŞLAR AHH VATANIM DEMİŞ.....
....ALMA MAZLUMUN AHINI ÇIKAR AHESTE AHESTE.........
.............................................................................................................

..............................................................................................................................
.DAVULUN SESİ UZAKTAN HOŞ GELİRMİŞ............................................
..................................................................................................................................
-LAFTAN ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ ANLAMAYANA DAVUL ZURNA AZ GELİRMİŞ....
...................................................................................................................................
Hz.MEVLANADAN GÜZEL SÖZLER.....

Baskalarının bahtiyarlığına imrenme. Çok kimseler var ki, senin hayatına gıpta ediyorlar.

Topraktan biten güller solar gider,gönülden biten güller daimidir

Içteki kiri su degil,ancak gözyaşı temizler.

Keskin disli kaplana acimak, zavalli koyunlara haksızlıktır.

Cömertlikte yardım etmede akar su gibi ol,
Şefkat ve merhamette günes gibi ol,
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol...
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,
tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol,
Hoşgörülükte deniz gibi ol,
ya oldugun gibi görün, ya göründügün gibi ol....

Önce farenin şerrini defet, sonra bugday biriktirmeye çalış.

Insan yüzlü pek çok seytan var, her ele el vermemek gerek.

Herkes herkese bir lokma birşey verebilir ama bogaz bagişlamak, ancak Allah’ın işidir.

Çok insan gördüm, üzerinde elbisesi yok; çok elbise gördüm, içinde insan yok.

Tatli suyun bası kalabalık olur.

Putlarin anasi, nefsinizin putudur.

Ecel verileni almadan önce, verilmesi gereken herşeyi vermek gerekir.

Nefis üç köseli dikendir, ne türlü koysan batar.

Kusursuz dost arayan, dostsuz kalir.

Bir kimseyi tanimak istiyorsan düşüp kalktıgı arkadaşlarına bak.

Bir şeyi bulunmadigi yerde aramak, Onu aramamak demektir.

Hiç bir el, gönülden gizli bir iş yapamaz.

Bir mum diger bir mumu tutusturmakla işigindan birsey kaybetmez.

Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde sasilacak bir sey yok. Sasilacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül baglamis, asik olmustur.

Ne kadar bilirsen bil söylediklerin karsindakinin anlayabildigi kadardir

.

Dogrudan nasihat, kisiyi yaralar.

Hayatta muvaffak olmak için üç sey lazimdir: Dikkat, intizam, çalisma.

Her seye dogru demek ahmakliktir, fakat her seye yanlis demek de zorbaliktir.

Akil, ask ve can! Bu üçü üçgendir. Her derde çare, her yaraya merhemdir.

Dertli adamin kararsizliklarla, dumanlarla dolu bir evi vardir. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmis olursun.

*Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.

Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin, diken ise dikenliksin.

Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil.

dünya alimin kıymetsiz oyuncağı, delinin de değerli salıncağıdır.

Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susarak, davaya benzer, cefa çekmek te şahide, şahidin yoksa davayı kazanamazsın.

Aşksız olma ki, ölü olmayasın Aşk ile öl ki, diri kalasın...

eğer dostun yoksa niçin aramıyorsun. eğer dost buldunsa niçin sevinmiyorsun.

Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.

-ALLAH İCİN ATESE ATILMAK VARDIR.LAKİN ATESE ATILMADAN ONCE KENDİNDE
İBRAHİMLİK OLUP OLMADIGINI ARASTIR.CUNKU ATES SENİ DEGİL İBRAHİMLERİ TANIR
VE YAKMAZ..

........................................................................................................................

Şiir Nasıl Yazılır: (Sayın Mehmet Demir Atmalı) dan
-

Şiir yazma konusunda çok iddialı birisi değilim. Ancak şiir yazmak isteyen
arkadaşlara karınca kararınca yararlı olabilmek için, bu konuda bilebildikleri mi paylaşmak istedim. Umarım yararlı olur..
-Medeniyetini geliştiren, dilini de birlikte geliştirmiştir. Dilini geliştiren milletler, duygu ve düşüncelerini daha öz ve kısa ve etkili bir şekilde dile getirebilmek için ortaya koydukları veciz sözlere şiir demişlerdir.
-Şiir yazmak kolay değildir. Şiir yazan arkadaşlar bunun zorluğunu bilirler. Arif Nihat Asya; şiir yazan şair, doğum sancısı çeken kadına benzer, sancı çeker ve bir şiir doğurur demiştir. Bu nedenle şiir, Şairin çocuğu gibidir. Bir kısım insanımıza şiir gibi konuşmak özelliği doğuştan verilmiştir. Bazan da soya çekim şeklinde ailece şair olanlar da vardır. Karakoçlar gibi...
a) Türk Halk Şiiri:
-Gerçek Türk Halk şiiri; ölçülü ve kafiyelidir. Divan şiiri de Türk şiiridir. Ancak Osmanlıca ve Farsça bilen pek kalmadığı için, Divan şiiri yazan da kalmadı.
-Serbest şiir Fransız Edebiyatından Türk Şiirine geçmiştir. Bir zamanlar Fransız hayranlığı var iken, Fransaya tahsil yapmaya giden Sabetayistler tarafından ülkemize serbest şiir getirilmiştir. Ölçülü Türk şiirinde ısrar eden Türk Şairler, uzun süre serbest şiire sıcak bakmamışlar ve hatta direnmişler. Ancak Arif Nihat ASYA ve Yavuz Bülent BAKİLER gibi Devletçi ve Milliyetçi Şairler de Serbest Şiirden güzel örnekler verince, Serbest Şiiri Türk Şiirinin bir türü olarak kabullenmeye başladık. Fakat Milliyetçi Şairlerin, Sabetayist serbestçilerden yine bir farkı vardı. Onlar Kafiyeden vazgeçmedikleri için kabul görmüşlerdi.
-Şiir yazmak için öncelikle, istek ve ilham olmalı. Şiir yazabilmek için konsantre olabilecek bir ortam seçmelisiniz. Abdurrahim KARAKOÇ, şiiri geceleri, ışığı söndürerek karanlıkta yazdığını söylüyor. Üzüntülü bir anda çile ve ızdırap (dramatik) şiirleri, neşeli bir anda romantik aşk şiirleri, kin dolu anlarda taşlama, hiciv ve intikam duyguları içeren şiirler yazılabilir. Neşeli anlarda matrak va mizah şiirleri yazılabilir. Güzel bir doğa manzarası ile başbaşa iseniz, tabiat şiiri yazılabilir.
-Türk Halk şiiri 7,8,9,10,11,12,13,14,15,16lık hece vezinleri ile yazılır. Bu şiirler aralarında ayrı adlandırılırlar: Koşma, Gazel, Horyat, Mani,Rubai, Mersiye, Destan şiiridir.
-Öncelikle şiire başlamak için bir ayak kelime veya cümle gerekli. Bu ayağa göre şiirin konusu(teması) seçilmelidir. Sonra uyak(kafiye) gereklidir. Ayak olarak ele alacağımız bu kelime ile bir cümle oluşturarak, şiire başlanır. Bu cümle 11lik ise, bundan sonraki mısralar da 11lik olmak zorundadır. Bu ayak kelimeye uyak (kafiye) lı kelimeler bulmalıyız. Ayak kelimeyi mısranın başında, ortasında veya sonunda kullanmış iseniz,bundan sonraki kafiyelerin de hep aynı yerde kullanılması gereklidir.
Örnek olarak, seçilmiş kelimesi mısranın başında kullanılmış ise, türetilen geçilmiş, biçilmiş, açılmış,saçılmış... gibi kelimeleri de diğer mısraların başında kullanılmalı... Ortasında veya sonunda tercih edersek, hep aynısı yapılmalıdır..
-Bir dörtlükte kafiye olarak kullanmak istediğimiz kelimeyi türeterek,bir çok benzer kelime elde etmeliyiz. Kelimeleri türetirken, birçok uyak kelime bulmalıyız. Türettiğimiz kelimelerin kök kısmını esas almalıyız. Kelimenin ekini kafiye olarak almaya çalışırsak, bu kafiye olmaz, redif olur. Redifle şiir yazılmaz.
-Ayak kelimemiz taşlar olsun. Bu kelimenin uyaklarını bulmaya çalışalım: taşlar, başlar,yaşlar,haşlar,işler,düşler,dişler,fişler,kışlar,kaşlar, şeklinde çoğaltılabilir. Bu uyakları anlamlarına göre uygun yerlere yerleştirebiliriz.
-Yedi hecelik şiirlerde mısralardaki hece sayıları 43 şeklinde olmalıdır. Yani bir mısradaki ilk virgüle kadar 4 hece, virgülden sonrakiler 3 hece şeklinde toplam 7 hece olmalıdır. Bu şekilde şiir daha vurgulu, akıcı olur. Bu durumda şiiri okurken, aksaklık veya topallama olmayacaktır.
-Yine 8lik şiirde; 44, 9lukda; 54, 10lukda; 55, 11likde; 65, 12likde; 66, 14lükde; 77 şeklinde olursa şiir çok akıcı ve mükemmel olur.
Örnek:

Mahzun gözlerinde, biriken yaşlar.
Sılayı andıkça, akmağa başlar...
Yatağın topraktır, yastığın taşlar,
Gözlerin uykuya, doymaz mehmedim...

A.Karakoçun bu 11lik şiirinde görüyoruz ki, mısralar 65 şeklinde yazılmıştır.
-Koşmalarda ilk dörtlük (abab veya abcb veya abba) şeklinde yazılabilir. Diğer dörtlüklerde (aaab, abab, aacb) şeklinde olabilir. Son dörtlükde şair Mahlasını (Takma adını) veya gerçek adını kullanarak şiiri tamamlar.
Örnek:
Ellerin yurdunda çiçek açarken,-a
Bizim ile kar geliyor gardaşım...-b
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme? -c
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım...-b

Gazel olmuş sıra sıra söğütler,-a
Dağ ardında unutulmuş yiğitler.-a
Hürriyete seymen giden şehitler,-a
İki gidip, bir geliyor gardaşım..-b

A.Karakoçun Kara Haber şiirinden bir örnek verdik. Diğer dörtlükler de ikinci dörtlük gibi, (aaab) olmalıdır..
-Horyatlar Cinaslı Kafiye ile yazılır. Yazılışı aynı, anlamı farklı olan sözcüklerden oluşan kafiyeye Cinaslı denilmektedir. Horyatlar genellikle 7 ve 8lik hece vezinleri ile yazılırlar. Azeri Musıkisinde Horyata çok yer verilir. Cinaslı kafiyelere çok rastlanır.
Örnek:
Yazmalımsın, yazmalım.
Kalemi al yazmalım.
Neden bana gücendin?
Küstün mü Alyazmalım?

Bana ait olan bu Horyat (aaba) şeklinde yazılmıştır. Antolojimde Öğretmenim ve
Sızlar şiirleri buna örnek sayılabilirler...
-Rubai, Arapça Erbea(dört) kökünden gelir ve dörtlük denilmiştir.(aaab, aaaa, aaba) şeklinde yazılır.
Örnek:
Taht kurmak ister isen gönüllerde; -a
Sözünü esirgeme dudaklardan...-b
Taht kurmak ister isen anılarda; -a
Gözünü esirgeme budaklardan...-b
Bu örnekleri çoğaltabiliriz...

b) Serbest şiir:
-Üyesi olduğum Antolojide şair arkadaşların ekseriyetinin Serbest şiire yöneldiklerini görüyorum. Bu işin kolayına kaçmak oluyor aslında. Ancak serbest şiirin de mükemmel olabilmesi için, üstadların şiirlerinden faydalanabiliriz. Bayrak Şairinin Bayrak Şiirinden bir örnek verelim ve serbest şiir yazmak isteyenlerin bu tarzı örnek almalarını arzu ederiz:

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,-a
Kız kardeşimin gelinliği, Şehidimin son örtüsü,-a
Işı ışık, dalga, dalga bayrağım,-b
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım...b

Sana benim gözümle bakmayanın,-a
Mezarını kazacağım..-b
Seni selamlamadan uçan kuşun-a
Yuvasını bozacağım...-b

Bu serbest şiirdeki bazı dörtlükler (aabcb,aabb,abab,abcabc) şeklinde kafiyeli olabilmektedirler. Bu örnekleri çoğaltabiliiriz. Dörtlüklere bağlı kalmadan daha fazla mısra ile şiir yazılabilir,ancak kafiyeden vazgeçilmemelidir.
Nice şiirlere...

Mehmet Demir Atmalı

................................................................................................................................

ALLAHın ENGÜZEL İSİMLERİ....
ESMÂ-üL HüSNÂ

Esmâ-i Husnâ, Allahın güzel isimleri demektir.

Bir âyet-i kerîmede:

En güzel isimler Onundur (Allahındır) (Haşr: 24) buyurulmaktadır.

Diğer bir âyette de; en güzel isimlerin Allaha ait olduğu belirtildikten sonra, bu isimlerle dua edilmesi tavsiye olunmaktadır (Arâf: 180) .

Allahın isimleri tevkifîdir. Yâni, Allah hakkında ancak âyet ve hadîslerde zikri geçen ve söylenmesine izin verilmiş olan isimler kullanılabilir. Rastgele isim izafe edilemez.

Esmâ-i Husnâ ile ilgili olarak Buhârî ve Müslimde:

Allahın 99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete girer buyurulmuştur.

Kim bunları (Esmâ-i Husnâyı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allahı zikrederse Cennete girer.

Şâh-ı Nakşıbend Hz.leri bu hadîsle ilgili olarak buyurur ki:

Bu hadîs-i şerîfteki Ahsâ kelimesinin bir mânası, saymaktır. Diğer bir mânası ise, bu ism-i şerîfleri öğrenip bilmektir. Bir mânası da, bu esmâ-i şerîfin mûcibince amel etmektir. Meselâ: Rezzâk ismini söylediği zaman, rızkı için asla endişe etmemeli. Mütekebbir ismini söyleyince, Allahü Teâlânın azametini ve kibriyâsını düşünmelidir.

Allahın 99 İsmi
Hadîslerde zikri geçen 99 isim şunlardır:

Allah,
er-Rahmân, er-Rahîm,
el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm,
el-Mümin, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri, el-Musavvir, el-Gaffâr,
el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd,
el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, es-Semi, el-Basîr,
el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr,
eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl,
el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi, el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd,
el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy,
el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf,
Mâlikül-Mülk, Zül-Celâli vel-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi,
el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni, ed-Dârr, en-Nâfi,
en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî, el-Bâkî,
el-Vâris, er-Reşîd,
es-Sabûr.

ALLAH

Bu ism-i şerif, Cenâb-ı Hakkın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise, yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.

Bu isim, Allahtan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise, Allahtan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir, Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına, insanlara izafe edildiklerinde, kul mânâsına gelen abd kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...

er-RAHMÂN

Ezelde bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;

Sevdiğini, sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...

Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren...

er-RAHÎM

Pek ziyade merhamet edici;

Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı...

Rahmân ism-i şerîfinden Allah Teâlânın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerîfi ise, mahlûkatı arasında irade sahipleri, hususan müminler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder.

el-MELİK

Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...

Allahın, ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında, sıfâtında, varlığında ve varlığının devamında Ona muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi, mutlak hükümdârıdır.

el-KUDDÛS

Hatâdan, gafletten, aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...

Allah, hissin idrâk ettiği, hayâlin tasavvur ettiği, vehmin tahayyül ettiği, fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan, gafletten, acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.

İnsan su-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da, Cenâb-ı Hakkın KUDDÛS isminin tecellîsidir.

es-SELÂM
Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan;

Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran;

Cennetteki bahtiyar kullarına selâm eden...

Bu ism-i şerif, Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi, daha ziyade istikbale aittir. Yani, Cenâb-ı Hakkın gerek zâtı, gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre, bir değişikliğe, bir zafa uğramaktan münezzehtir. O, ezelde nasılsa ebedde de öyledir.

el-MÜMİN
Gönüllerde îman ışığı yakan, uyandıran;

Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan, rahatlandıran...

Allah Teâlâ, kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.

Kendine sığınanlara aman verip korumuş, emniyetle rahatlandırmıştır.

el-MÜHEYMİN
Gözetici ve koruyucu...

Allah, yarattığı mahlûkatının amellerini, rızıklarını, ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten, yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak Odur. Hiçbir zerre, hiçbir lâhza, Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.

el-AZÎZ
Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib.

Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.

İzzet sıfatı, Kuranda birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlânın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını tehir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.

el-CEBBÂR
Kırılanları onaran, eksikleri tamamlayan;

Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...

Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir, kırık kemiği sarıp bitiştirmek, eksiği bütünlemek mânasına geldiği gibi, icbar etmek, yani, zorla iş gördürmek mânasına da gelir.

Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbârdır. Yani, kırılanları onarır, eksikleri tamamlar, her türlü perişanlıkları düzeltir, yoluna kor.

Cebbârın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.

el-MÜTEKEBBİR
Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...

Büyüklük ve ululuk, ancak Allaha mahsustur, varlığı ile yokluğu Allahın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut, bu sıfatı takınamaz.

el-HÂLIK
Herşeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan, yoktan vâr eden...

Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:

1. Bir şeyin nasıl olacağını tayin ve takdir etmek,

2. O takdire uygun olarak o şeyi îcad etmek.

el-BÂRİ
Eşyayı ve her şeyin âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...

Her şeyin vücudu mütenasib, yani, âzası, hayat cihazları ve aslî unsurları keyfiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi, hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.

el-MUSAVVİR
Tasvîr eden, herşeye bir şekil ve hususiyet veren...

Allah Teâlâ herşeye bir sûret, bir özellik vermiştir. Herşeyin kendisine göre şekli, dıştan görünüşü vardır ki, başkalarına benzemez.

Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.

Bundan daha garibi, parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler, insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası, bastığı parmak izidir.

İşte bunlar, Allah Teâlânın MUSAVVİR isminin tecellîleridir.

el-ĞAFFÂR
Mağfireti pek bol olan...

Gafr, örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah müminlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder, korur. Bu, onlar için en büyük nimetlerden biridir.

el-KAHHÂR
Herşeye, her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...

Kahr, bir şeye, onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhârdır, her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şeyi içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey Onun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşeyin boynu büküktür. Kahrına yerler, gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.

el-VEHHÂB
Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...

Bu isim, Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe, herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak mânasınadır. Vehhâb ise, Her zaman, her yerde ve her şeyi çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen demektir.

er-REZZÂK
Yaratılmışlara, faydalanacakları şeyleri ihsân eden...

Rızık, Allah Teâlânın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşeye rızık denir.

Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeylerdir.

Mânevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır.

el-FETTÂH
Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...

Fettâh kelimesi, fethden gelmektedir. Feth ise, kapalı olan şeyi açmak mânasınadır.

Kapalı bir şeyi açmak:

a. Maddî olur; bir kapıyı, bir kilidi açmak gibi.

b. Mânevî olur; kalbden tasaları, kederleri atıp gönlü açmak gibi.

Bitkilerin çiçek açması, tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi, rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.

el-ALÎM
Her şeyi çok iyi bilen...

Allah, her şeyi tam mânasıyla bilir. Her şeyin, içini, dışını, inceliğini, açıklığını, önünü, sonunu, başlangıcını, bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi, olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için, olmuş - olacak, gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar, insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allahın bilmesi ise, - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtîdir. Onun için Onun bilmesinde dereceler bulunmaz.

el-KÂBID
Sıkan, daraltan...

el-BÂSIT
Açan, genişleten...

Bütün varlıklar Allah Teâlânın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan, ihsân ettiği servet ve sâmânı, evlâd ve iyâli, yahut hayat zevkini, gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur, yahut evlâd acısına boğulur, yahut iç sıkıntısına, ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.

İşte bu haller, Kâbıd isminin tecellileridir.

Allah, istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir, neşe verir, rızık bolluğu verir, bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.

el-HÂFID
Yukarıdan aşağıya indiren, alçaltan...

Allah Teâlâ, istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken, rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa, kendisini tanımıyan, emirlerini dinlemeyen âsiler, başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak, hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder.

er-RÂFİ
Yukarı kaldıran, yükselten...

Allah Teâlâ, istediği kulunu indirdiği gibi, istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır, yüksek hakikatlardan haberdâr eder.

Allahın yükselttiği insanlar, çok defa melek huylu, tatlı dilli, insanların ayıplarını, kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla, bedeniyle, bilgisiyle, nasihatiyle yardım eden nâzik, kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.

el-MUIZZ
İzzet veren, ağırlayan...

el-MÜZİLL
Zillete düşüren, hor ve hakîr eden...

İzzet ve zillet, birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde şeref ve haysiyet, Zillet kelimesinde ise alçaklık mânası vardır.

Bunlar hep Allah Teâlânın, mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.

es-SEMİ
İyi işiten...

Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şeyi işitir. Mesafeler, onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi, ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir.

el-BASÎR
İyi gören...

Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar Onun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi, yakınlık - uzaklık, büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de Onun görmesine mâni olmaz.

el-HAKEM
Hükmeden, hakkı yerine getiren...

Allah Teâlâ Hâkimdir, her şeyin hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine, hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak Odur. Onun hükmü olmadan hiçbir şey, hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi, Onun hükmünü bozacak, geri bıraktıracak, infazına mâni olacak hiçbir kuvvet, hiçbir hükûmet, hiçbir makam da yoktur.

el-ADL
Tam adâletli...

Adalet, zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme, can yakma mânası vardır. Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şeyi akıl ve mantığa, hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir.

Allah Teâlâ Âdildir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.

el-LÂTÎF
En ince işlerin bütün inceliklerini bilen, nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;

İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...

Allah Teâlâ Lâtîfdir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan Odur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen, gizli olan en ince şeyleri yapar.

el-HABÎR
Her şeyin iç yüzünden, gizli taraflarından haberdar olan...

En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.

el-HALÎM
Hilm, suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak, onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm, kudreti yettiği halde, bir hikmete binaen cezalandırmayana denir.

Allah Teâlâ Halîmdir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez, mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında, hüküm artık kendisine kalmıştır.

el-AZÎM
Bütün büyüklüklerin sâhibi...

Azamet, büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allaha mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak Onundur ve herşey Onun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allaha herhangi bir denk bulunması muhaldir.

el-ĞAFÛR
Mağfireti çok...

Allah Teâlânın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter, meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.

Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi, melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi, kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.

eş-ŞEKÛR
Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri, daha ziyadesiyle karşılayan...

Şükür, iyiliği, iyilikle karşılamak demektir. Şükür, Allah Teâlâya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.

Şekûr ise, az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren, sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allahdan başka hakikî sâhip yoktur.

el-ALİYY
Her hususta, herşeyden yüce olan...

Allah Teâlâ yücedir, yüksektir.

Yüksekliğin hakikî mânası şudur:

1. Allahtan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.
2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.
3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır.
4. Kudrette, bilgide, hükümde, iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy, her şey kendisinin dûnunda, emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.

el-KEBÎR
Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen...

Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ, zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük, varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler Ona mahsustur.

el-HAFÎZ
Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan, her şeyi belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan...

Hıfz, korumak, demektir. Bu koruma iki şekilde olur.

Birincisi, varlıkların devamını sağlamak, muhafaza etmektir.

İkincisi, birbirlerine zıd olan şeylerin, yekdiğerlerine saldırmasını önlemek, birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.

Allah her mahlûkuna, kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması, zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.

el-MUKÎT
Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden, azıkları beden ve kalblere gönderen...

Bu mânaya göre Mukît, Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît, Rezzâktan daha hususîdir. Rezzak, azık olanı da olmayanı da içine alır.

el-HASÎB
Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin, bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;

Her şeye ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen...

Allah Teâlâ, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.

Allah Teâlâ, herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet, Onun varlığının devam ve kemâlini gösterir.

el-CELÎL
Celâdet, ululuk ve heybet sâhibi, celâl sıfatları ile muttasıf...

Celâdet ve ululuk, Allaha mahsustur. Onun zâtı da büyük, sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük, cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez, mekânlara sığmaz.

el-KERÎM
Keremi, lütuf ve ihsânı bol...

Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir, verdiği zaman son derece bol verir, muktedirken afveder.

er-RAKÎB
Bütün varlıklar üzerinde gözcü, bütün işler murakabesi altında bulunan...

Bir şeyi koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.

Allah Teâlâ, bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid, bir nâzırdır. Hiçbir şeyi kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.

el-MÜCÎB
Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren, onları cevabsız bırakmayan...

Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır, kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i kerîmede, Allah tarafından her duaya cevab verileceği vadedilmiştir. Fakat kabûl edileceği vadedilmemiştir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakkın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını, aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder, dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.

el-VÂSİ
Geniş ve müsaadekâr...

Allahın ilmi, rahmeti, kudreti, afv ve mağfireti geniştir ve her şeyi kaplamıştır. Allahın ilminden hiçbir şey gizlenemez, ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.

el-HAKÎM
Bütün işleri hikmetli...

Allah Hakîmdir. Faydasız, boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk, her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise, bir mahlûk, bir iş yoktur.

el-VEDÛD
İyi kullarını seven, onları rahmet ve rızasına erdiren, sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan...

Vedûdun iki mânası vardır: 1. Seven, 2. Sevilen.

Allah Teâlâ, kullarını çok sever, onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak Odur.

el-MECÎD
Zâtı şerefli, efâli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan...

Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:

Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.

İkincisi: Yüksek huylarından, güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...

el-BÂİS
Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...

Allah Teâlâ insanları, onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek, sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.

eş-ŞEHÎD
Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan...

Allah, mutlak surette herşeyi bilmesi bakımından Alîmdir. Hâdiselerin esrarını, iç yüzünü bilmesi yönünden Habîrdir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîddir.

el-HAKK
Varlığı hiç değişmeden duran...

Hakk, varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani, varlığı daima sâbittir. Allah Teâlânın zâtı, yokluğu kabûl etmediği gibi, herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnız Allahtır.

el-VEKÎL
Usûlüne uygun şekilde, kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren...

Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîldir. İşlerin hepsini tedvîr, tedbîr ve idare eden Odur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ, kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.

el-KAVİYY
Çok kuvvetli...

el-METÎN
Çok sağlam...

Kuvvet, tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise, kuvvetin şiddetini ifade eder.

Allahın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir, tükenmez, gevşemez, hudut içine sığmaz, ölçüye gelmez. Allahın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.

Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından, Kaviyy, gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîndir.

el-VELİYY
İyi kullarına dost olan, yardım eden...

Allah, sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını, darlıklarını kaldırır, ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır, nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman, onlar korkmazlar.

el-HAMÎD
Ancak kendisine hamd ü senâ olunan, bütün varlığın diliyle biricik övülen, medhedilen...

Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek, tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle medh ü senâ etmektir.

Her mevcûd, hâl diliyle olsun, kâl diliyle olsun, Allah Teâlâyı tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar Ona mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak Odur.

el-MUHSÎ
Herşeyin sayısını bir bir bilen...

İlmi herşeyi ihâta eden ve herşeyin miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allahdır.

Allah Teâlâ, herşeyi olduğu gibi görür ve bilir, yani, bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini, nevilerini, sınıflarını, ferdlerini, zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.

el-MÜBDİ
Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...

Mübdi, bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış, meydana getirilmiş ise, iâde; değilse, yani, benzeri, maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir.

el-MUÎD
Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan...

Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra, Allahtan başka kimse kalmaz, fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır, yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.

el-MUHYÎ
Hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren...

Allah Teâlâ, cansız maddelere hayat ve can verir.

Her gün, her saat, her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar, Allahın emr ü fermaniyle, yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi, ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ, yani, diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın, ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.

el-MÜMÎT
Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...

Allah, yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi, ölümü yaratan da yine Odur.

Ancak bu ölüm, yok oluş, hiçliğe gidiş değil, bilakis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.

el-HAYY
Diri; her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten...

Hayy, diri demektir, bunun zıddına meyyit denir ki, ölü mânasına gelir.

Allah Teâlâ ölmez, daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de Odur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan, zevalden, hatâdan münezzehtir. Her an Alîm, her an Habîr, her an Kadîrdir.

el-KAYYÛM
Gökleri, yeri, her şeyi ayakta tutan...

Kayyûm, kâimin mübalâğasıdır. Her şey üzerinde kâim demektir. Bunun mânası Bir şeyin kıyâmı, yani, bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise, onu veren demektir.

Allah Teâlâ, her şeyin mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir.

el-VÂCİD
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan; istediğini, istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan...

Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey, şânı yüce olan Allahın zâtında mevcuddur.

el-MÂCİD
Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol...

Allah Teâlânın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz, ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya, iyi işler yapmaya muvaffak kılar da, sonra yaptıkları o güzel işleri, hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över, sitayişlerde bulunur. Kusurlarını afveder, kötülüklerini mahveder.

el-VÂHİD
Tek...

Zâtında, sıfatlarında, işlerinde, isimlerinde, hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan...

es-SAMED
Hâcetlerin bitirilmesi, ızdırapların giderilmesi için tek merci, ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen, arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...

Allah Teâlâ, her dileğin biricik merciidir. Yerde, gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini Ona döndürmekte, gönüllerini Ona bağlamakta, el açarak yalvarmalarını Ona arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız Odur.

el-KÂDİR
İstediğini, istediği gibi yapmağa gücü yeten...

Allah Teâlâ, kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde, akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak... Fezalarda, sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde, birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır.

el-MUKTEDİR
Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...

Allah Teâlâ her şeye karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şeye kâdir olduğu içindir ki, dilediği şeyi yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.

el-MUKADDİM
İstediğini ileri geçiren, öne alan...

Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat, ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince, dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme, kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.

el-MUAHHİR
İstediğini geri koyan, arkaya bırakan...

Allah Teâlâ istediğini ileri, istediğini geri aldığı gibi, bâzan da kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda semerelendirmez, maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı, sezmeğe çalışmalıdır.

el-EVVEL
Her varlıktan mukaddem olan, başlangıcı olmayan...

Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek, ikincisi var demek değildir. Sâbıkı, yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok demektir.

el-ÂHİR
Sonu olmayan...

Herşey biter, helâk ve fenaya gider, ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi, âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona Âhir demek, Bir sâbıkı yani, kendisinden evvel bir varlık sâhibi var demek değildir. Bir lâhıkı yok demektir.

ez-ZÂHİR
Âşikâr olan, katî delillerle bilinen...

Allah Teâlânın varlığı herşeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara, kulağımızın işittiği her nağme, elimizin tuttuğu, dilimizin tattığı her şey, fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna, hâsılı, gerek içimizde, gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey Onun varlığına, birliğine, kemal sıfatlarına şâhiddir.

el-BÂTIN
Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen...

Allah Teâlânın varlığı hem âşikardır, hem gizlidir.

Âşikârdır, çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa, eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir.

Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını katî surette biliriz.

el-VÂLÎ
Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;

Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden...

Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden, biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi, Onun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi, son derece nâkıstır.

Allahın velâyet ve tedbiri ise sınırsız, gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşeyi bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını, zâlime cezasını eksiksiz verir... Sebebler, Onun icraat ve idaresinde yardımcı değil, sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî tesir, Onun kudretindendir.

el-MÜTEÂLÎ
Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden, her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh...

Meselâ, bir zengin hakkında, Bu adam yarın fakir düşebilir, denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında, bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O, her türlü noksanlık, eksiklik, zaaf, âcizlik, hatâ ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar, herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri tükenmez...

el-BERR
Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan...

Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister, zorluk istemez, zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar, örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse, onu yapmamış olsa bile, yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.

et-TEVVÂB
Tevbeleri kabûl edip, günahları bağışlayan...

Bu ism-i şerîf, tevbenin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.

el-MÜNTEKIM
Suçluları, adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran...

Allah Teâlânın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran, cânilerin hakkından gelen, taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki Odur.

el-AFÜVV
Afvı çok...

Allah Teâlâ, günahları silen, onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir.

Bu mânaya göre bu isim, Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak, o şeyi örtmekten daha iyidir.

er-RAÛF
Çok refet ve şefkat sâhibi...

Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için, Allahın inâyeti, kerem ve refeti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.

MÂLİKÜL-MÜLK
Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi, hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin Onun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir, dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.

ZÜL-CELÂLİ vel-İKRÂM
Hem büyüklük sâhibi, hem fazl-ı kerem...

Celâl; büyüklük, ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allaha mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât, Onun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir.

Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez, sınır kabûl etmez nimetler hep Onun ihsanı ve ikrâmıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.

el-MUKSİT
Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.

Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran.

Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.

el-CÂMİ
İstediğini, istediği zaman, istediği yerde toplayan.

Birbirine benzeyen, benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan...

Cem, dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ, vücudlarımızın çürüyerek suya, havaya, toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek, bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir.

Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi, birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını temin etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk, kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allahın Câmi isminin tecellisindendir.

el-GANİYY
Çok zengin ve her şeyden müstağnî...

Ganiy, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir.

el-MUĞNÎ
İstediğini zengin eden...

Allah Teâlâ dilediğini zengin eder, ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır.

Bâzı kullarını zenginken fakir, bazılarını da fakirken zengin yapar.

Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği, zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek. Mesele, çok fakir veya çok zengin olmak değil, çok sabretmek veya çok şükretmektir. (Yahya bin Muaz)

el-MÂNİ
Bir şeyin meydana gelmesine müsâade etmeyen...

İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter, ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere, sebebler de Mâni ve Mutî olan Allahın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini, dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir. Mutî ism-i şerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır, ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mâni ism-i şerîfinin tecellîsidir.

Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek, geri çevirmek de yine Mâni ism-i şerîfinin tecelliyatındandır.

ed-DÂRR
Elem ve zarar verici şeyleri yaratan...

en-NÂFİ
Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan...

Menfaatları ve mazarratları, hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâdır. İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da, o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil, birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da, hayrın da şerrin de yaratıcısı Allahtır.

en-NÛR
Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara, zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran...

Bütün eşyayı aydınlatan nûr, şübhesiz ki, Allahın zâtının nûrundandır. Çünkü göklerin ve yerin nûru Odur.

Nasıl ki, güneşin aydınlattığı her zerre, güneşin varlığına bir delildir, kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da, o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir.

el-HÂDÎ
Hidayeti yaratan.

İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan, muradına erdiren.

Her yarattığına, neye ihtiyacı varsa, ne yapması gerekiyorsa onu öğreten...

Hidâyet; Allah Teâlânın lütuf ve keremiyle kullarına, sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir.

Hidâyetin karşılığı dalâlettir. Dalâlet, doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman, dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür...

el-BEDÎ
Örneksiz, misalsiz, acîb ve hayret verici âlemler îcad eden...

Zâtında, sıfatında, fiillerinde, emsâli görülmemiş olan...

Bedî, mübdî mânasınadır. Mübdî, ibdâ eden, yani örneği bulunmayan bir şeyi îcad eden demektir.

Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa, bu üstünlükle o kul, kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî olmuştur. Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir, zamanının eşsiz, misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.

el-BÂKÎ
Varlığının sonu olmayan...

Bu ism-i şerîf varlığın devamını bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı, önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâya Kadîm, sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır.

Allah Teâlânın varlığı, devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü, zaman denilen şey, kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde, zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken zaman da yoktu, fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter, zaman da biter, fakat Allah BÂKÎdir.

el-VÂRİS
Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi...

Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi, gerçek vârisidir de. İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi, varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek vârisi, mülk sâhibi Allahtır. Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek, bütün mülk tamamıyla Ona kalacaktır.

er-REŞÎD
Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp, bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran;

Her şeyi yerli yerine koyan, en doğru şekilde nizama sokan...

Reşîd isminde iki mâna vardır:

1. Doğru ve selâmet yolu gösteren. Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir.

2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan, hiçbir tedbîrinde yanılmayan, hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır.

es-SABÛR
Allah, bir işi, vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder. Önceden çizdiği zamandan, - bir tenbelin yaptığı gibi, - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bilakis her şeyi, hangi zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise, o zaman yapar.


Allahın Diğer İsimleri
Allahın isimleri 99 taneden ibaret değildir. Âyet ve hadîslerde bu 99 isimlerden ayrı olarak Allaha başka isimler de izâfe edilmiştir.

Allaha izâfe edilen diğer bâzı isimler şunlardır:

el-Vâhidin yerine el-Ehad, el-Kahhârın yerine el-Kâhir, eş-Şekûrun yerine eş-Şâkir; el-Kâfi, ed-Dâim, el-Münevver, es-Sıddık, el-Muhît, el-Karîb, el-Vitr, el-Fâtır, el-Allâm, el-Ekrem, el-Müdebbir, er-Refî, Zittavl, Zülmeâric, Zülfadl, el-Hallâk, el-Mevlâ, en-Nasîr, el-Gâlib, el-Hannân, el-Mennân...

Kurân-ı Kerîmde Allah ism-i şerîfi 2800 defa zikredilmiştir. Allah isminden sonra Kuranda en çok zikri geçen isim, Rab ismidir. 960 yerde zikredilmektedir.

Rab isminden sonra, Kuranda en çok yer alan isimler ise; Rahmân, Rahîm ve Mâlik isimleridir. Fâtiha sûresinde Allah isminden sonra sıra ile zikredilen bu dört ism-i şerîfe, Cenâb-ı Hakkın Rubûbiyet Sıfatları adı da verilmektedir.

Terbiye etmek, büyütmek, yetiştirmek mânalarını ihtiva eden Rab kelimesinin asıl mânası: Bir şeyi derece derece yükselterek, gayesi olan en mükemmele erişinceye kadar kollayan demektir.

İsm-i Azam Nedir?
Allah Teâlânın Kuran ve hadîs-i şerîflerde zikredilen isimlerinin en büyüğüdür.

İsm-i Azamı, Allah, isimleri içinde gizlemiştir. Bunun da hikmeti, kullarının bütün Esmâ-i Husnâya rağbetini sağlamak, kendisine bütün isimleriyle dua edilmesini temin etmektir. İsm-i Azam belli olsaydı, insanlar yalnızca o isimle dua ederler, diğer isimleri terkederlerdi. Çünkü İsm-i Azamın Allah katında büyük bir değeri vardır. Bu isimle yapılan duaların mutlaka kabûl edildiği rivayet olunmuştur.

İsm-i Azamın Esmâ-i Husnâdan hangi isim olduğu hakkında, İslâm âlimleri ayrı ayrı kanâatler ileri sürmüşlerdir. Büyük ekseriyetin kanâatı, İsm-i Azamın, lâfza-i Celâl yani Allah ismi olduğudur. Hz. Ali Efendimize göre İsm-i Azam tek isim değildir. Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûstan ibaret 6 isimdir.

İmam-ı Azama göre, İsm-i Azam, Hakem ve Adl olmak üzere iki isimdir. Gavs-ı Azamın İsm-i Azamı, Hayy ismidir. İmam-ı Rabbânîye göre de İsm-i Azam, Kayyûmdur.

Görüldüğü gibi İslâm büyükleri, İsm-i Azamı farklı isimlerde bulmuştur. Belki de herbirinin hususi âlemine tecellî eden İsm-i azam değişik olmuştur.

Esmâ-i Husnâ içinde bir İsm-i Azam olduğu gibi, her isim için de azamî bir mertebe vardır. Bâzan bir ismin azamî mertebesi, İsm-i Azam ile karıştırılır; o isim azamî mertebedeki tecellîsi sebebiyle İsm-i Azam sanılır. İsm-i Azamın her âlime göre değişik olmasının bir sebebi de budur.
.........................................................................................................................
Çok konuşmazdı

•Daima düşünceliydi
•Kötü söz söylemezdi
•Kimseyle çekişmezdi
•Her zaman ağır başlıydı
•Boş şeylerle uğraşmazdı
•Dünya işleri için kızmazdı
•Lüzumsuz yere konuşmazdı
•Umanı umutsuzluğa düşürmezdi
•Kimsenin kusurunu araştırmazdı
•Vakar ve sükunetle rahatça yürürdü
•Susması konuşmasından uzun sürerdi
•Gerçeğe aykırı övgüyü kabul etmezdi
•Hoşlanmadığı bir şey hakkında susardı
•Konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı
•Sıkıntılı halinde kabalaşmaz,bağırmazdı
•Konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi
•Sade kıyafetler giyer,gösterişten hoşlanmazdı
•Kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı
•Yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü
•Bulunduğu mecliste ayrıcalıklı bir yere oturmazdı
•Sıradan değildi,ama sıradan insanlar gibi yaşardı
•Kapısına yardım için gelen kimseyi geri çevirmezdi
•Kimse hakkında hayırlı olmayan sözü söylemezdi
•Her zaman hüzünlü ve mütebessim bir baletle dururdu
•Adet üzere sarfedilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı
•Kelimeleri parıldayan inci dizileri gibi tatlı ve berraktı
•Fakirlerle birlikte yerdi,Öyle ki onlardan ayırt edilmezdi
•Yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi
•Düşmanlarını affetmekle kalmaz,onlara şeref ve değerde verirdi
•Hiç kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınar ve ayıplardı
•Yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmazdı
•Adımlarını geniş atar,yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi
•Dostlarına şöyle derdi, Dünyada garip bir kimse yahut bir yolcu gibi ol,
•Sabahları evinden çıkarken şöyle derdi,’’İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırmaktan,kanmaktan ve kandırmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısız etmekten ve saygısızlık edilmekten sana sığınırım’’

* O, HZ.MUHAMMED (SAV) PEYGAMBERDİ*
.......................................................................................................

ÖNEMLİ TARİHİ BİLGİLER (alıntı)
Polonya / MİLLİ GÜN / 3 Mayıs
Norveç / MEŞRUTİYETİN İLANI / 17 Mayıs
Yemen / MİLLİ GÜN / 22 Mayıs
Arjantin / MİLLİ GÜN / 25 Mayıs
Ürdün / BAĞIMSIZLIK BİLDİRGESİ / 28 Mayıs

BASINDA ÖNEMLİ GÜNLER

Hürriyet Gazetesi / 1Mayıs 1948
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) / 1 Mayıs 1964
Aydınlık Dergisi / 1 Mayıs 1993
Milliyet Gazetesi / 3 Mayıs 1950
Ortadoğu Gazetesi / 3 Mayıs 1972
Star TV / 5 Mayıs 990
Düzce Gazeteciler Derneği / 5 Mayıs 2000
Cumhuriyet Gazetesi / 7 Mayıs 1924
Radyo-TV Gazetecileri Derneği / 8 Mayıs 1978
Avrasya Haber Ajansı / 25 Mayıs 1993
İskenderun Gazeteciler Cemiyeti 26 Mayıs 1963
Ankara Haber Ajansı (ANKA) 27 Mayıs 1973
Referans Gazetesi 31 Mayıs 2004

KURTULUŞ GÜNLERİ

Sakarya / Kaynarca 3 Mayıs
Adana / Pozantı 25 Mayıs

KUTLAMA HAFTALARI VE ÖZEL GÜNLER
FAALİYETİN ADI:

Dünya Basın Özgürlüğü Günü / 3 Mayıs
Dünya Astım Günü / 3 Mayıs
İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası / 4-10 Mayıs
Hıdrellez / 6 Mayıs
Karayolu Güvenliği ve Trafik Haftası / 5-13 Mayıs
Kan Haftası / 6 -12 Mayıs
Vakıflar Haftası / Mayıs’ın 2. Haftası
Avrupa Günü / 9 Mayıs
İstatistik Günü / 9 Mayıs
Danıştay ve İdari Yargı Günü / 10 Mayıs
Engelliler Haftası / 10-16 Mayıs
Hemşirelik Haftası 12-18 Mayıs
Türk Dil Bayramı / 13 Mayıs
Anneler Günü / 13 Mayıs
Dünya Eczacılık Günü/ 14 Mayıs
Dünya Çiftçiler Günü/ 14 Mayıs
Yeryüzü İklim Günü/ 15 Mayıs
Hava Şehitlerini Anma Günü /15 Mayıs
Gençlik Haftası / 15-21 Mayıs
Dünya Telekominikasyon Günü /17 Mayıs
Müzeler Haftası /18-24 Mayıs
Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı/ 19 Mayıs
Dünya Süt Günü / 21 Mayıs
Dünya sigarasız günü / 31 Mayıs
Dünya Hostesler Günü / 31 Mayıs

ÜLKEMİZDE KUTLANACAK FESTİVAL,FUAR VE ANMA GÜNLERİ

Çilek,Tarım,Kültür ve Sanat Festivali/ Aydın/ Sultanhisar 1-5 Mayıs
Kültür ve Bahar Bayramı /Aydın Koçarlı 1-5 Mayıs
Lale Şenlikleri / Ankara / Sincan 5-7 Mayıs
Yunus Emre Kültür ve Sanat Haftası /Eskişehir 6-10 Mayıs
Beymelek Bahar Şenliği /Antalya / Kale 6-26 Mayıs
Türk Dil Bayramı ve Yunus Emre’yi Anma Haftası/ Karaman 12-13 Mayıs
Afrodisias Kültür ve Sanat Festivali / Aydın Karacasu 14 Mayıs
Uluslararası YatFestivali / Muğla / Marmaris Mayıs’ın 2.haftası
Batman’ın il oluşu /Batman /16 Mayıs
Bayramiç Panayırı /Çanakkale / Bayramiç 17-20 Mayıs
Denizli Belediyesi Amatör Tiyatrolar Festivali / Denizli 19-23 Mayıs
25 Mayıs Atatürk’ü Anma ve kutlama Festivali / Samsun / Havza 19-25 Mayıs
Uluslar arası Karadeniz Giresun Aksu Festivali / Giresun 20-23 Mayıs
Uluslar arası Agamemnon Kültür ve Sanat Festivali İzmir / Balçova 21-23 Mayıs
Ayazma Şenlikleri /Gümüşhane Mayıs’ın 3.haftası
Karagöz Kültür Sanat ve Kakava Festivali / Kırklareli Mayıs’ın 3. Haftası
Döşemealtı Halı Festivali / Antalya/ Yeniköy Mayıs’ın 3.haftası
Milli MücadeleyeKatılmayı anma günü /Denizli/Sarayköy 24 Mayıs
Türklerin Rumeliye çıkışları /Çanakkale/ Gelibolu 26-28 Mayıs
Milli Mücadelede düşmama Ayvalık’da atılan ilk kurşun /Balıkesir/ Ayvalık 29 Mayıs
İstanbul’un Fethi / İstanbul 29 Mayıs
Antiocheia Kültür ve Sanat Festivali Isparta / Yalvaç Mayıs ayında

1918-1938 ATATÜRK VE MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİNDE BASIN

Yunus Nadi Bey tarafından kurulan Cumhuriyet gazetesinin İstanbul’da çıkmaya başlaması 7Mayıs 1924

Bursada yayınlanan Yoldaş gazetesinin kominizm propagandası yapması sebebiyle kapatılması 21 Mayıs 1925
Balıkesirde Doğ rusöz adlı milli gazetenin yayına başlaması 22 Mayıs 1919
Ankara’da Birinci Basın Kongresinin toplanması 25 Mayıs 1935

TARİHTE DÜNYADA VE ÜLKEMİZDE ÖNEMLİ OLAYLAR

1 Mayıs/ Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu Genel Müdürlüğünün kuruluşu (1964)
1 Mayıs / Bingölde deprem meydana geldi.Depremde 176 kişi öldü,522 kişi de yaralandı
3 Mayıs / Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in ölümü ve yerine 2.Beyazıt Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail,Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinlilere özerklik verilmesini öngören anlaşmaya imza attılar (1994)
5 Mayıs/ Ankara’da Atatürk çiftliği (Gazi Çiftliği) nin kuruluş çalışmaları başladı (1925)
5 Mayıs/ Avrupa konseyinin kuruluşu (1949)
5 Mayıs/ TBMM’nin ilk toplantısı (1920)
5 Mayıs/ Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer,TBMM Genel kurulunda yapılan 3.tur oylamada 330 oyla Türkiye Cumhuriyetinin 10.Cumhurbaşkanı seçildi (2000)
7 Mayıs/ Osmanlı-Amerikan Ticaret ve Dostluk Antlaşmasının imzalanması (1830)
8 Mayıs / Türkiye Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nün kuruluşu (1952)
8Mayıs/ 2. Dünya Savaşı’nın sonu (1945)
9 Mayıs/ Devlet İstatistik Enstitüsünün kuruluşu (1926)
10 Mayıs/ Danıştay’ın kuruluşu (1868)
10 Mayıs/ Cezzar Ahmet Paşa’nın Akka’da Napolyon’a karşı zaferi (1799)
10 Mayıs/Nelson Mandela Güney Afrika’nın ilk siyahi lideri oldu (1994)
13 Mayıs/ Türk Dil Bayramı,Karamanoğlu Mehmet bey’in bugünden sonra Divan’da Dergah’da,Meclis’de ve Meydan’da Türkçeden başka bir dil kullanılmayacaktır fermanının yayınlanması (1277)
13 Mayıs/ Mehmet Ali Ağca’nın Roma’da Papa’ya yönelik suikasti (1981)
14 Mayıs/ Mektebi Şahane-i Tıbbiyenin açılması (1839)
14 Mayıs/ Türkiyede ilk Demokratik seçimlerinin yapılması (1955)
15 Mayıs/ İzmir’in işgali 1919
16 Mayıs/ Atatürk’ün Samsun’a gitmek üzere Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan yola çıkışı (1919)
16 Mayıs / Türkiye’nin 10.Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Genel kurulunda ant içerek
Görevine başladı (2000)
19 Mayıs/ Mustafa Kemal’in Samsun’da Anadolu toprağına ayak basması ve milli mücadelenin başlangıcı (1919)
20 Mayıs/ Sultan 2. Osman’ın öldürülmesi (1622)
21 Mayıs/ Defterhane-iş Amire Kalemi (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü) nün kuruluşu (1847)
24 Mayıs/ Bulgaristan zulmünden zorunlu Türk göçü(1989)
25 Mayıs /1.Türk Basın Kongresi toplandı (1935)
26 Mayıs/ 2.Bayezit’in ölümü (1512)
26 Mayıs/ Atatürk’ün Ankara’dan son ayrılışı (1938)
27 Mayıs/kendilerine teslimini istemeleri.Sultan 3.Selim’in tahttan indirilip 4. Mustafa’nın taht’a çıkartılması (1807)
29 Mayıs/ İstanbul’un Fethi (1453)
30 Mayıs/ Osmanlıların Fransa ile bir imtiyaz (Kapitülasyon) antlaşması yapmaları (1740)
31 Mayıs / Fransızlarla Ankara Hükümetinin anlaşma yapması (1920)
31 Mayıs/Türkiye Cumhuriyeti ile İsveç Kraliyeti arasında dostluk antlaşması imzalandı (1924)

Hacı Timurtaş 1
Kayıt Tarihi : 22.5.2010 22:33:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Necla Argüz
    Necla Argüz

    bende bir anımı anlatmak istiyorum...
    birgün izmir göztepe sahilde otobüs bekliyorum..
    hava yle güzelki...denize atılmış oltalar...güneşlenen insanlar...çimlerde...
    bende o tarafa yürüdüm...bir bayan oturuyordu yerde..yanına gittim...ateş istemek için...halbuki çakmağımı hiç unutmam...
    oturdum yanına...konuşmaya başladık..birasını içiyordu şişeden...ayakkabılarında sarı ve pembe boyalar vardı...
    güzel sanatlar mezunuymuş...işsizmiş...ailesiyle arası bozulmuş...canı sıtkındı...konuştukça konuştuk...dertleştik....ben ona kendimden bahsettim...hiç tanımadığım bir insandı...
    ama öyle heyecanlı konuşuyordukki...tam iki saat kalmışım yanında...çimenlerde...deniz esintinde...
    güneş karşımızda...
    ben gitmek için kalktım ..oda kalktı...sarıldım..
    hoşçakal dedim...ellerinden tuttum...kendine iyi bak dedim...
    o anda gülümseyerek bana ...
    bugün bir hayat kurtardığını biliyormusun ..dedi..
    bir anda baştan ayağa titrediğimi hissettim...
    ve o yürüdü gitti bana el sallayarak...
    bense orda öylece kalakaldım...arkasından kayboluncaya kadar ona baktım....

    aslında ben ogün oraya aniden gitmiştim...bir telefonla..bir arkadaşıma yardımcı olmaya...fakat o arkadaşıma ulaşamamış geri dönüyordum...
    ben yaşadığım bu olayı unutmuyorum...günlerce o bayanın bana dediği sözü düşündüm...
    yorumsuz ! !..................necla argüz

    Cevap Yaz
  • Fatima Humeyra Kavak
    Fatima Humeyra Kavak

    Tebriklerimi sunuyorum gercekten hos olmus...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Hacı Timurtaş 1