Düşmek değil dizlerimi kanatan
Bana çelme takan ayak sahipsiz
Tokat değil yüzümü dağıtan
Yanağıma inen el sahipsiz
Utanç değil başımı öne eğen
Kem söz eden ses sahipsiz
Bu canhıraş yaşamalar, deli bozuk düzen tutmalar;
İşte bir çeki çiğnenmiş odun, işte kursağımdaki ağular…
Uzaklardan bir ses bildirir;
Nihayeti yok bunun,
“Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil.”
Nasıl da seviyorum şu balkonu
Ne muhteşem bunca yüksekte
Zamanın iki ucunu birleştirmek
Hayal ve hatıranın alnına
Aynı kalemin koyduğu nokta
Yerde bir kara delik gibi
Suskunluğumun coğrafyasında yıldızlar hiç değişmedi
Yıllardır aynı titrek sesleriyle,
Aynı fısıltıyı parlıyorlar
Sığmaz mı ki sözleri, koskoca gökyüzüne
Küçük harflerle konuşuyorlar parantez içlerinde?
Yoksa yıldızlar kainatın şairleri de
Her şey olması gerektiği gibiydi işte,
Koca koca binalar sarışın denizimden bir damla bırakmamıştı.
İki kere ikinin hep dört etmekteki inadı
Şüphelendirmiyordu kimseyi ve kesinlikle
Güzelliğiydi Pamuk Prensesin
Üvey annesiyle arasını açan,
Toplu halde yaptığınız yaşam dansında
Ritmi ıskalatan, denge bozan bir baş belası oldum sadece.
Oysa sizlerden biraz uzaklaştığımda
Ne güzel, semazenler gibi dönüp duruyorsunuz.
Hep aynı yöne eğilimli,
Sağ ayağınızı kaldırdığınızda sol onun yerini alıyor.
Nur topu gibi bir yenilgim daha oldu
Bakamayacağım kadar
Hüzün ve acıya sahip olduğum için
Bütün çevrem beni kınıyor
Yaşam planlaması diye bir şey var
Böyle korunmadan
Hangi çağın hatırasıdır bu öksüz ninni
Sesinde bir coğrafyanın dilsiz tarihi
Yüreğinde hançerle büyür belediğin
Ya göğsündeki bir çift yaralı süt
İflah olur mu emzirdiğin
İçim sıkılıyor, bazen dakikalarca donup kalıyor bakışlarım
Oysa eskiden bir sevişmek gelirdi, bir daha gitmezdi*
Şimdi ben sekizim ya, işte hep o
Gelip bir daha gitmeyen kendimle sevişmelerimden
Belki tutup sözlerime şizofren birinin zırvaları diyeceksiniz,
Can Yücelin yolundasın yolun açık olsun