Gülce Ve Ozanlık Geleneğiyle, Âşık Kazan ...

Refika Doğan
165

ŞİİR


7

TAKİPÇİ

Gülce Ve Ozanlık Geleneğiyle, Âşık Kazanoğlu...

Gülce, çoğunluğu Ozanlık Geleneği’ne bağlı ve hece ile yazan şairler tarafından kurulmuş, geliştirilmiş pırıl pırıl bir edebî akımdır.

Gülce de, ozanlık geleneğinin yaşatılması ve diri tutulması; ozanlarımıza sahip çıkılması ile onların ekonomik ve sosyal olarak devlet-halk ve sivil toplum kuruluşlarınca desteklenmesi istenilmekte, bu bağlamda; özellikle Hece şiirimiz ve usta-çırak ilişkisi ile atışma geleneği rehber alınmıştır. İstenir ki; çağımızın Karacaoğlan’ı, Köroğlu’ Dadaloğlu, Yunus u, Pir Sultan ı, Seyranî ve daha nice kıymetli değerleri çıksın yeniden.

Gülce nin öncülerinden olan ve kendilerine özgü mahlasıyla ozanlık geleneğine bağlı kalan; özellikle de atışma ve muamma türünde sonderece başarılı örnekler veren bir çok arkadaşımız, ustamız, ozanımız vardır Gülce içerisinde. İlk anda Sayın,

Selahattin KAZANOĞLU (Âşık Kazanoğlu)
Mustafa CEYLAN (Ozan Ceylanî)
Harun YİĞİT (Ozan Kâmilî)
Osman ÖCAL (Ozan Vuslatî)
Ekrem YALBUZ (Âşık Cinasî)
İhsan ERTEM (Ozan Talibî)
Gültekin TOGA (Ozan Sentezî)
Muammer ÇALAR (Âşık Çağlari)
Miktad BAL (Ozan Miktadi)
İbrahim COŞAR (Ozan Coşari) ve
Ramazan EFE (Ozan Efe) gibi isimleri sayabiliriz.

Bu ustalarımızın kimi saz çalarken kimi de bilgisayar klavyesini adeta saz gibi kullanarak anında atışma yapabilmektedirler.

Yine diyebiliriz ki; Gülce mensubu şairlerin şiirlerinin çoğu bazı bestekârlar tarafından Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği eseri olarak bestelenmiş, bunun temelinde de ozanlık geleneği etkin olmuştur.

Buna bağlı olarak, değerli şair-öğretmen ve aynı zamanda Gülce Kurucularından Sayın Osman Öcal Hocamız; Gülce nazım türlerinde akıcı, yalın ve gerçekçi anlatımıyla kaleme aldığı ve yazımı halen sürmekte olan -geçmişten bugüne - Türk Halk Edebiyatı ve Kültürümüzde oldukça önemli bir yere sahip ozanlarımızı - âşıklarımızı DEDE KORKUT’TAN BU YANA OZANLARIMIZ başlığıyla, 2011 yılı projesi olarak edebiyatımıza ve kültürümüze kazandırmıştır.

İşte bu değerlerimiz arasında olan ve Konya Âşıklar Bayramıyla birlikte; yurt içi ve yurt dışı bir çok etkinliklerde onur verici ödüllerle taltif edilen ozanımız Sayın, Selahattin Kazanoğlu (Âşık Kazanoğlu) nun sanat yılında siz değerli Gülce dostlarımıza Gülce/Buluşma nazım türünde Refika Doğan ın gözünden Âşık Kazanoğlu adlı biyografik bir çalışma ile Onu tanıtmak; özümüzün ayrılmaz parçası, yapıtaşı olan ozanlarımıza - âşıklarımıza bir nebze olsun saygımızı, sevgimizi ifade etmek istedim.
Kendilerine saygımla, dostluğumla birlikte; erinçle dolu sağlıklı ve uzun bir yaşam ve nice sanat yılları, nice kutlamalar diliyorum.



Saygıdeğer kardeşim, Âşık Kazanoğlu’ na sevgiyle, dostlukla...

Bir yanında kuzey batı Erzurum
Komşu Karadeniz, Çoruh Vadisi
Etrafı dağlıkken ortası bağlık,
Küçük şirin Pazaryolu...
Vermemiş mevlam bolluğu
Vermemiş malı davarı,
Nimeti buğdayla darı...
Buna rağmen, umudunu
Yitirmiyor yoksul halkı.
Çalışıp çabalayıp, der; her şeyin başıdır sağlık!

Çalı çırpıyla orman gövermiyor ne var ki!
Tükenir dizde derman, elvermiyor mecali...
Dokuz ay sürer toprak ananın uykusu*
Kirazayı, alıyla moruyla gelir. *
Sarar dört bir yanı kekik kokusu
Kınalı yapıncak, hanımelleri...
Kadifeye döner buzdan* dokusu.

Petekte arı
Süzmedir balı
O ne muhteşem tablo, görülmeli!

Orak zamanında toplanır uşak,
Harmanda ayrılır sapından başak.
Kimi serttir çecin, kimi yumuşak
Nimetten sayılır den, Kazanoğlu.

Ağustos denince, hava sımsıcak!
Arada esiyor meltem,
Ilıcak...
Koşan insanlar
Koşturan hayat
Her şey bir lokmayla bir posta, ancak...
İster otur ister yat,
Aldığın kadardır hayat!

Sarı saçlarını dökünce ilkgüz
Nemlenir gökyüzü, hüzünlüdür yüz
Tohumla toprağın karıldığı giz
Canlanır gözünde dün, Kazanoğlu.

Usulca gelirken songüz, el sallar
Yorgun mu yorgun mahir ortagüz.
Kirpiği ıslak
Hayatsa kaypak,
Neyi anlatır bakış?
Hangi eşiğin ardında yükselir feryat?
Şimdi
Gelinlik giyinmiş karakış;
Baktırır
Buğulu camlar ardında

Dal etti dalını Dadaşlar yurdu,
Sinesinde kehribarlar kavurdu.*
Al atlar kişnedi davullar* vurdu,
Hayat bu; aldırma sen, Kazanoğlu!

Balı şerbeti,
Petek petek arısı...
Gülüşü sanırsın ipek!
Esriyen toprak baharla çiçek çiçek...
Selam durur
Börtü böcek ve kelebek... Dinliyor,
Vadinin bir kıyısından Pazaryolu; mest-i saz...
Çoruh’ u
O eşsiz ruhu
Anadolu’ yu
Ve altmış hanesiyle Süleymanbağı...
Göç verdikçe gurbete
Örülür bahtının ağı..

Uzaklardan duyulur Nevder’ in iniltisi.
Tatlı bir telaş
Biraz vesvese...
Dertli mi dertli, fakat
Heybetli... Komutlar yağdırır Yusuf;
Beş yavrunun babası!

Tam da burada başlar...Ama,
Nerede biter
Kazanoğlu hikayesi..!

Sene bindokuzyüz ellibeş sonu
Can içinde yüzer can, Kazanoğlu
Nefesler tutulmuş bekliyor onu
Şavkıyla gülümser tan, Kazanoğlu

Bir yanında acı
Ve sayısız vuruşlarla dinmeyen sancı
Öte yanda umutla beklenen minik
Yabancı...

Güne gebe ayın yirmi altısı
Sıfırın altında eksidir ısı
Sevgi, bir ananın ilk fısıltısı
Dua’ yla üflenen an, Kazanoğlu

Beklenen an gelirken nihayet, sulu sepken
Bambaşka duyguların içinde herkes, derken;
Ikınır tiz sesiyle anacan, çığlık atar
Geliyor der, sevinçli sesiyle köy ebesi!
Görünür Nevder ananın sarı saçlı bebesi;
Duygular katar katar...

Kutsal karanlığın bittiği yerde,
Renkli bir dünyaya açılır perde.
Daha ilk çığlıkla aşk denen derde,
Düşer; çıra gibi yan, Kazanoğlu!

Ne bilsindi, anadan ayıran ince bağın
Bahtının döneceği ilk gurbet olacağı..!

Kundağa belenen melek
Masum mu masum bebek...
Yarını bilinir mi? Hele bugünü görek!
Belki de gülecektir atide ona felek!
Ana yüreği işte!
Yumulmuş gözleriyle yormamak gerek...

Selahaddin koyar adını Yusuf,
Ne de olsa baba; yüreği kesif!
İstedi ki oğul, olmasın pasif.
Damarına akan kan, Kazanoğlu.

Zürriyet bağı
Gözünün yağı
Derdinin ortağı
Kıymeti ocağın, otağın oğul!
Öyle derin bir duygu...Ah! Şu yokluk olmasa
Gözü kor ola...
Bağlar elini kolunu.
Ağlamakla gülmek arasında, gömülür
Anasının ağ göğsüne, pembe dudaklı bala

Yoksulun mayını karakış, patlar
Boranı, tipisi bunu ispatlar
Gamzede, dudağın goncası çatlar
Nevder in döşüne ban, Kazanoğlu

Kardeşlerin sevdiceği,
Körpecik
Biraz daha büyümüştür, incecik...
Varlığını anlayacak
Anlatacak yaşa gelmiş,
Gelmiş gelmesine amma;
Ha deyince çözülmez ki muamma!

Toplanır gardaşlar tamam altıya
İçinin ayazı muhtaç paltoya
Üç öğünü iner tek kahvaltıya
Yavan aşı yağlı san, Kazanoğlu

Nihayet ilkokul çağına erişir
Binbir sıkıntı
Binlerce umut...
Hazırlar, elinden tutar babası
götürür okula.
Yolda öğütler verir,
Hedef çizer balasına;

Okul zamanı yel gibi güçlü es
Der babası ona, çoğalır heves
Kılavuzun olsun içindeki ses
Dolup boşaldıkça han, Kazanoğlu

Çok sevmiştir okumayı, okulu
Bir öğretmeni var ki...
Adı da Kazım Turan!
Oğlu gibi sever onu,
Örnektir Kazanoğlu...
Ve başkan seçer
Yanık türküleriyle, müziktir kolu
Sesi güzeldi ya!
Her sevilen gün gibi
Çabuk geçer ilkokulu.

Beşten ötesine imkânlar yetmez
Od, odun olmazsa duman da* tütmez.
Düş güneş gibidir ufkunda, batmaz
Gurbete dönüktür yön, Kazanoğlu

Sıkça gurbete çıkan baba çaresiz
Ezik, geçim derdiyle;
Yetmez, yetemez
Oğulun dünyasına!
Kaçınılmaz gurbet yutar
Ufkunda Bin düşüyle...

Sene altmış dokuz, çetin hayatı
Elde yok avuçta, yaşam çok katı
Dört nala koşarken bahtının atı
Ham kelek misali bön, Kazanoğlu

Ne bilgi var ne deneyim
Savrulur yaprak misali, yaralı!
Küçük bir köyden koca şehire...
Oysa o çocuk!
Narin bedenine tezat yüküyle
Anacığının* özlemiyle…

Şehr-i Sultan denen yeditepeli
Bir yanıyla deli bir yanı Veli
İnlemeye başlar sazının teli
Yetmiş’ te uyanır tin, Kazanoğlu

Uzun bacakları, ince endamı,
Ağırlığının üstünde çektiği yükü
Zorlar onu...
Biliyordu kaçınılmaz
Biliyordu, gerçek şaka kaldırmaz!
Birikti alınteri
Biriktirdi kederi
Verdi yevmiyeyi saza
Beledi dertlerini *
Yükledi sözden söze.

Ergen yaşa gelmişti, bağlanmalıydı başı
Onun da pişmeliydi kendi ocağında aşı!
Köyünden bir genç kızla
Kuruluverir yuvası
İlmek atar yüreğine
Anasıyla babası.

Yetmişbeş, yuvanın ilk düğünüdür
Yetmiş altı, çifte bayram günüdür
Doksan’ da, âşıklık onun ünüdür
Hakk için halkına dön, Kazanoğlu

Nikahın ardından vatani görev...
Aklı geride kalmıştır, velev
Mahçup, mahsun sevdasında.
Hasret yakar kavurur
Ve orada duyar ilk rüyasını
Biricik kızı
Selvinaz’ ını!

İlk göz ağrısıdır kızı Selvinaz
Doğarken ağladı, bilmedi ki naz
Bekledi sabırla, gelsin bahar yaz
Kardelen umudu ten, Kazanoğlu

Gözünde gönlünde sevdicekleri
Tüter de tüter
Ve sayılı günler çabucak biter.
Döner askerden, döner amma
Kader de kötü ağını örer!
Aşk ı, sevdayı
Sevgi saygıyı
Yaşarken öğreten sevgili yok artık!
Yıkık, perişan...
Yanar özü
Yanar gözenekleri...
Kızının karagözleri
Yıkar geçer içinde yıkılmayan kaleleri
İsyan etse ne gezer
Yazmışsa* kader...

Hani sevdiceği, nerdedir o yâr
Yıkılır hanesi, yağar başa kar
Yavrusu hatrına durmalı vakar
Tutunur hayata can, Kazanoğlu

Aradan geçer elem yüklü bir dokuz ay
Bükülü boynuyla direnmeli,
Olmamalıydı teslim!
Henüz ana kokusuna doymamış körpesi
İçinin acı sesi
Omuzunda ağır yük
Kaderden gelen hüküm *
Eli mahkûm…

Yetmiş yedi, yeni yuvaya temel
Yetmiş dokuz, ona olur gurbet el
Seksen de, sılası Antalya, emel
Yalancı bahara kan, Kazanoğlu

Kimi dışından yanar, içinden kimi
Acıyı ve yokluğu
Yaşadığı gurbeti
Anlayan tek dostuydu sazının teli.

İkinci bahar... Sahi,
Olur muydu ilk bahar?
Yanıtsız sorularla uçar yeni eşiyle
Gurbeti Almanya’ ya.
Kadere bakınız ki
O da altı çocuklu!
Babası kadar...

Sazına üleştirir emeği bileğiyle
Âşıkların sözünden
Yüreğinin közünden
Edep erkân izinden
İlerler adım adım
Ve son verir gurbete
Dönerken hülyâsına
Yerleşir sılasına.

Yıl, bindokuzyüz doksan;
Âşıkların demlendiği
Gönüllerin coştuğu
Sazla sözün konuştuğu Mevlâna Konya’ sına...
Baş vurur, kabul görmez
Pes etmeyecek elbet; sınav ister, yol ister
Büyüklüğü yüreğinde, özünde büyük usta
Öğretmen Fevzi Halıcı
tutar sınava, tapşır, der!
Mevlânın’ da yardımıyla
Olur ozanım kalıcı
Hak ederek ödülü
Görür o nurlu günü.

Derin bir ummandır daldığı dünya
Anlıyor, bu değil görünen hanya
En büyük rüyası, özüdür Konya
Katrenin içinde yun, Kazanoğlu

Bu sınavla daha da pişer özünün çiği
Değişir;
Hayata
Dünyaya
İnsana bakışı.
Olgunluktur mahlası
Nakış nakış işler sözü
Özünün aynası.

Türkiye’ m rehberi Türkçe’ ydi dili
Hecenin ustası, Gülce’ nin gülü
Aşk ile dolduğu Erzurum ili
Kalmadı üstünde zan, Kazanoğlu

O ki;
Kanının son damlasıyla
Hasbelkader ülkesiyle
O;
Diliyle, diniyle
Gelenekten göreneğe
Örnek oldu kültürüyle
Velinimeti el’ e.
Övgülerim az bile...
Son sözüm O’ na, dostça;

Düşürme takkeyi görünmeye kel
Kişinin kibiri kişiye engel
Dosdoğru yürü ki bükülmeye bel
Ata yâdiğarı şan, Kazanoğlu.

Refika Doğan- Antalya - 2012

(*) - Yüreğinde Erzurum aşkıyla, katkılarını esirgemeyen saygıdeğer ustam, Ekrem Yalbuz hocama sonsuz teşekkürlerimle, saygımla...

Yusuf & Nevder: Ozanımızın muhterem anne ve babası.
Çeç; f. 1. hububat elenen kalbur. (harman savurmakta kullanılan yaba) 2.Tahıl yığını
Den: (yöresel ağız) Tahıl, buğday tanesi. Tane tane.
Tapşırma: Halk şairleri mahlaslarını son dörtlükte kullanır. Âşıklar dilinde bunun adı tapşırmadır; kendini tanıtma, bildirme, arz etme anlamına gelir.
Kiraz ayı: Haziran ayı.
Orak: Temmuz ayı
İlkgüz & Ortagüz & Songüz: Eylül, Ekim ve Kasım aylarının adı.
Karakış: Aralık ayı.

Refika Doğan
Kayıt Tarihi : 10.1.2012 16:29:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    gülcemize has, gülcecileri değerlendiren, aşıklık geleneğinden kazanoğlu'na atıfta bulunan çalışmanızı tebrik ediyorum. saygılarımla refika hanım.

    Cevap Yaz
  • Ekrem Yalbuz
    Ekrem Yalbuz

    Buluşma denen şey galiba bu.

    Güzelde buluşma. Akl-ı selimde buluşma. Ortak değerlerde buluşma. Kısaca bir sofrada buluşma.

    Şiirin kuruluş ve işleniş şekli mükemmel.

    Hece dörtlükleri kendi içinde örnek bir koşma.

    Uzun nesirleri okumaktan sıkılan gençler için işte kurabiye.

    Kazanoğlu'nu tanıyor ve tanışıyorum.

    Beğendiğim, takdir ettiğim, zevkle dinlediğim bir âşığımızdır.

    Sazı- sesi çok güzeldir ve bilhassa atışmalarda çok başarılıdır.

    Onu tekrar okumaktan, anmaktan ve bir şair bakışı ile onu anlamaktan çok mutlu oldum.

    'Canım kurban olsun kıymet bilene.'

    Teşekkürler vefalı yüreğe.
    Teşekkürler Sayın Doğan'a.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Refika Doğan