(Y) üz sürdüm dergâhına,
S(A) na emanettir diye sırlar otağı,
Ya(K) tı hicran ateşi yaktı gönül dağını,
Ve H(U) rilerin kirpiği,
De sü(P) ürdü dergahını! .....
Vaktidir kavuşmanın, bağla vuslat bağını! ....
(Y) ola düştü kervanlar,
K(U) m çölünden öteye,
Na(S) ıl yükseldi yerden,
Bul(U) t bulut dumanlar,
İnsa(F) etmedi ona, revan olanlar yola
Vaktidir kavuşmanın, gayrı hicran son bula.
…Peygamberlik zincirinin
…………..Bela halkasında ikili,
……………….Biri Yakup,
……………………Oğul Yusuf öteki,
…Peygamberlik sarayında,
……..…….İki ziynet.
……………….Biri Yakup,
………………….Oğul Yusuf öteki,
…Nübüvvet divanında
……….İki önemli yakut,
………….Biri Yakup,
……………….Oğul Yusuf öteki.
Yusuf:
...Yakup’un on iki oğlundan biri,
….Güzel mi güzel,
……Alımlı mı alımlı,
………Akıllı mı akıllı,
…………Görenler ona hayran.
“Bu beşer değil,
Sanki bir melek diyorlardı.”(Yusuf 31)
Oydu put hanedeki, onca putu kırdıran,
Oydu kardeşlerini, huzurunda durduran.
Güzelliği eşsizdi, her kez den gönül çalan,
Solmaz bahar gülüydü, dolunaydı her zaman.
Kalemler onu yazar, oydu Mısıra sultan.
Ondan haberler veren, Hakkın sözüdür Kur’an.
Rivayet edilir ki;
Hazreti Muhammed’i
Yüce Allah, Yusuf’’un hikayesi ile,
Teselli etmiştir.
Şöyle ki:
Bir gün Risalet divanın süsü,
Hem nebi hem peygamber,
Ulu Rabbin öksüzü.
İstirahat ediyordu.
Bir yanında vefa madeninin cevheri,
……İmam Hasan,
………..Diğer yanında,
…………...Cömertlik bostanın,
………………Servisi Hüseyin.
İki nadide mücevher,
Her zaman ikisine,
Kucak açan peygamber.
Günlerden bir gün,
Cebrail göründü peygambere,
Muhabbetlerine hayran.
Belli ki bir haber var,
Onu göndermiş Rahman.
Sormuş;
Ya Muhammed!
--Onları çok mu seviyorsun?
Evet demiş peygamber.
Onlar çocuklarımız,
İki ciğer paremiz.
Ya Muhammed!
Onlara muhabbetinde,
Bir ayrıcalık var mı?
Yok.
Olur mu öyle şey!
Candır canandır her ikisi,
İkisi de marifet denizinin incisi,
Parlayan yıldızı.
Cebrail;
Ya Muhammed,
Bu şehzadelerden biri,
Cefa zehiriyle,
Ötekisi de,
Göğsünden hain kılıç darbesiyle,
Vurularak öldürülecek! ....
Şaşırdı Peygamber,
Ey Cebrail;
Bunu onlara kim yapar?
Onların ne suçu var,
Onlar masum iki can.
Cebrail, kim yapacak! ..
Elbette senin vefasız ümmetin.
Bu haber aziz peygambere,
Verdi büyük heyecan.
Hasanın musibeti, Hüseyin’in mihneti,
Resulün pak ruhuna, doldurdu gam yasını,
O zaman nazil etti, almak için gönlünü,
O yüce resulüne, Yusuf’un kıssasını.
Resul-ü Ekrem,
Öyle üzülmüş öyle üzülmüş tü ki;
Cebrail üzülme,
--Allah Yusuf’un hikayesini,
Bu yüzden gönderdi sana! ..
“En güzel kıssayı anlatıyoruz”(Yusuf 3)
Cenabı Allah,
Yakub peygamberine,
On iki erkek,
Evlat bahşetmiş idi.
En küçükleri,
Yusuf adında biri,
Çok mu çok güzel olan,
Bir çocuk idi.
Hem görünüşü güzel,
Hem huyu güzel, hem de suyu.
Yakub’un,
Ona karşı sevgisi,
Diğerlerinden
Çok mu çok fazla idi…..
Bu yüzden onu,
Kıskandı kardeşleri.
Dediler ki:
“--Bizler birbirimize,
Çok bağlı kardeşleriz.
Babamız niye,
Yusuf’u hepimizden,
Çok seviyor ki! ...”
“Doğrusu babamız apaçık,
Bir sapıklık içinde,
Yusuf’u öldürelim,
Babamız bize kalsın.”(Yusuf 8-9)
*
Haset kasırgası binaları bile yıkar,
Kıskançlık ateşi de, nice canları yakar.
…………………Kıskançlık ah kıskançlık,
………………Cana ıstırap salan,
……………Kıskançlık! ...
……..Kardeşi kardeşe kırdıran.
….Yine kıskançlık…
Gönüller dertle doldu, açıldı bin bir yara,
Gömleğinin kokusu, şifadır ihtiyar’a,
Ağlamaktan kör oldu, özlem duydu o yâra,
Yusuf’tu sürgün olan, hem diyardan diyara.
………Aşk, muhabbet güzellik,
……………Tatlıdır hem her şeyden,
…………………Bir tutkudur Yakub’un,
……………………….…Gözünü görmez eden
……………………..Gören göz çok mutludur,
…………………Aşk ateşi hem yakar.
…………….Akrep olur kıskançlık,
……….Gelir kardeşi sokar.
Kimi aşk, yürek yakar, alev alev har olur,
Kimi girer gönüle, sevdiğine yâr olur,
Eğer hicran ateşi, bir gönüle düşerse,
Ayaz kesen buz kesen, zemheride kar olur.
Yusuf:
“---Babacığım!
Rüyamda, on bir yıldız,
Ay ve güneş,
Bana secde ederlerken gördüm.” Dedi.
Babası:
“---Ey oğul sakın,
Sakın ha bu rüyanı,
Kardeşlerine anlatma,
Tuzak kurarlar sana,
Zira şeytan,
İnsanın apaçık düşmanıdır.
İnsan oğlu ne zarar görürse görsün,
Nefsi onun en yakın şeytanıdır.
Rabbin seni, rüyandaki gibi seçecek,
İbrahim ve İshak’ta,
Olduğu gibi,
Sana da türlü ihsan verecek.(Yusuf 7)
………….On bir kardeş geldiler,
……………….Yakup’un huzuruna,
……………….….Ona selam verdiler.
…………….Ey saadet semasının yıldızı,
…………Ey cömertlik madeninin,
……..Mücevheri!
Bak!
Mevsim,
Bahara
Erdi şimdi.
Tabiat gizli
Perdelerden çıkıp,
Gösterdi kendisini.
İlk baharın süsü oldu,
Bak ağaçların görüntüsü,
Derelerden akan şu su sesi,
Şu dünya yaşantısı, kıra davet,
Türküleri söylüyor! .....
Bu dünya eğlenme yeridir.
“--Yusuf bizim kardeşimiz,
……….Gezsin eğlensin, oynasın,
……………Biz ona iyi bakarız,
…………………Onun iyiliğini isteriz.
Mutlaka biz onu koruruz.(Yusuf 12)
Kurt çıksa bile, onu vururuz.
……Bu çok güzel mevsimde,
…………Koşsun oynasın,
……………..Lale bahçelerinde
………………….Gezsin dolaşsın! ...
……………………..Çiçek tarlalarında,
…………………………… Gülsün oynasın,
………………..Yeşilliğin mahmur bakışıyla,
…………………………………....Aydınlansın.! .....
………..Menekşelerden kokular alsın,
……………..Papatyalardan taç yapsın başına.
Babaları:
“-- Onu götürmeniz beni üzüyor,
Siz farkına varmadan,
Onu kurdun yemesinden korkarım.”
….Yusuf narin,
……..Yusuf hassas,
………..Yusuf rahata alışık,
…………. Kurda kuşa karşı duramaz.
……………..Karıncayı ezemez,
…………………Haram lokmayı yemez! ....
--“Aşk olsun babacığım,
Ant içeriz ki;
Biz kuvvetli toplulukken,
Kurt onu yerse, biz aciz sayılırız.”(Yusuf 15)
Bunca israra dayanamadı,
Babaları sonunda razı oldu.
Giydirdi kuşattı onlara kandı,
Yalan sözün oku geldi bağra dayandı.
Ayrılığın acısı içine çöktü.
Ağladı sızladı ne yaşlar döktü,
Bilinmez kaç kere,
Döndü, döndü de Yusuf’u öptü…
Hasretlik duygusu,
Her anında sevgiyi kabartıyor,
Yüzüne baktıkça,
Kederleri artıyor…
“--Ey ciğerimin köşesi,
Şunu bil ki, canımsın,
Canımdan çok sevdiğim,
Oğlum, bir tanem cananımsın! ....
………Görüyorsun sen beni,
…………..Ne ölü ne diriyim,
…………………İstesem de gelemem,
………………………..İhtiyarın biriyim,
……Gayrı sensiz gülemem.
…………………….Aman ha dikkat et,
……………….Kurda kuşa yem olma! ..
…………..Akşama çabuk dön,
…….Gece karanlığına kalma.
………………..Geceler soğuk, geceler ayaz,
…………………….Ne getirir, neler götürür belli değil.
………………………..İyi bak kendine, üşütür biraz.
…………………………….Fidanlar ne meyve verir,
…………………………………..Bilinmez bu dünyada…
………………….Dikkat et, onulmaz dertler bulma.
…………….Şu mavi gök kubbe ki,
…………..Dalga dalga belirir,
………Arif olan kullara,
..Açar sırrını bir bir.
Heder olmasın ömür, bize gelmeden ölüm,
Yasla güzel başını, dertli sineme yasla,
Zulüm olur ayrılık, vuslatın başka gülüm,
Cehennem olsa yerim, vaz geçmem senden asla.
Deyip yandı onun derdine.
Vedalaştı Yusuf’la.
Söylendi kendi kendine! ...
……….Bu aşklar sevdalar, senin eserin,
……………….Bendeki izleri, derin mi derin,
…………………….Gönlümün tahtında, başkadır yerin,
…………………………..Geri dön ne olur, yakma Yusuf’um.
Rivayet odur ki:
Yusuf’un birde kız kardeşi vardı.
Onun da adı Dünya idi.
Yusuf gittiği zaman,
O uykudaydı,
Bir rüya,
Gördü!
Korkunç bir rüyadaydı.
Yusuf’un etrafını kurtlar sarmış,
Onu parçalamak üzere,
Ağızlarını açmış,
Bekliyorlardı.
Bu korkunç kâbustan çırpınarak uyandı.
Dünya, korkmuştu gördüğü rüyadan.
Uyanınca sordu Yusuf’u,
Çöle gitti dediler.
O an yüreği,
Yandıkça
Yandı.
Yalın ayak baş kabak, veda ağacına koştu,
Yalvardı yakardı, ayaklarına kapandı.
“--Ey kardeşim,
…… Karışık rüya gördüm,
………..Gitme ne olur gitme! ..
…………….O yüzden koştum sana,
…………………..Senin izini sürdüm,
………………………Bizi perişan etme.”
Böyle bir veda günü, şafak sökmesi demek,
Her yalancı şafakta, dertle uyanmak demek,
Her günün başlangıcı, hicran yarası açar,
Buna çare bulunmaz, dertliler kalır naçar.
Yakub:
En büyük oğlu Rubile;
“--En büyükleri sensin.
Yusuf’um sana emanet.”
Ne olur,
Onu gözet…
Der
Demez,
Yanıldı,
Çünkü o da
İnsan oğluydu.
O da yaratılmış
Allah’ın bir kuluydu.
Allah korusun ey oğul,
Diyemedi o vesselam…..
………Hiçbir kulu sokma sakın, Tanrı ile arana,
…………Gönül Rabbın mekanıdır, başka yerde arama,
………………Şeyhe pire tuz bastırma, kabuk tutmaz yarana,
…………………….Aç elini et düanı, Rabdan iste sultanım.
……………………Allahtan başkasına, kalpte güveni olan,
……………...Erişemez menzile, eremez muradına,
…………..Allahını unutup, kullardan medet uman,
………Ulaşsa da menzile, koşamaz imdadına.
…………..Her şeye rağmen, korudu onu Yaratan,
………………...Kardeşleri Yusuf’u, kopardılar bahardan,
……………………..Takınıp her biri, sahte bir surat,
…………………………..Gülerek vedalaşıp, ayrıldılar oradan.
……………….Satmak için Yusuf’u, çöllerde mezat,
…………...Çekilen çileler, sevgiye inat,
…….…Sarıldıkça çözüldü, ondan ayrılmak,
..Sardı çileyi gönle, üst üste yumak yumak.
Yakup, veda ağacından hiç ayrılmadı.
Hep orada,
Onların dönmesi için bekledi,
Günlerce bekledi, bekledi…
Acıyla karılmış,
Bir yerine, bin dert ekledi,
Gitti bu çılgın gönle, gam veren servi boylu,
Yanağının nuruna, can kuşu pervaneydi.
Şimdi gönle gam doldu, gitti o güzel huylu.
Onunla geçen günler, neydi ya Rabbim neydi,
Kimi göğsü üstünde, taşıdı boynun eydi,
Kimisi rehber oldu, gurubun önündeydi.
Bir hileci gurup ki, hepsi de asil soylu,
Yakub’a karşı hile, gizli bir desiseydi.
Hepside göründüler, Yusuf’a latif huylu.
Babalarına karşı, düzülen bir hileydi.
……….Verilen onca sözler, inan ki hep yalandı.
…………..Başak püskülü saçlar birbirine dolandı.
……………….Açıldıkça Yusuf’la mesafelerle ara,
………………….Ay parçası olan yüz, toz toprağa bulandı.
………………………Susadı,
……………Susuzluk harap etti doğrusu,
…………………………Dili damağı kurudu,
……………………………….Kardeşlerinden istedi,
Ne olur verin bana, bir yudum su.
……………Yüzüne bile bakmadılar,
………………….Şekerli sütlerini toprağa
…………………………………..Boşalttılar.
…………………..İstediği suya karşılık,
……………………….Ölümle tehdit ettiler.
……………………………Beklediğin iltifatı,
……………..Kılıçların suyunda göreceksin,
Belki de bir kör kuyunun, dibinde öleceksin.
Dediler….
Derdine derman için, kime açsa derdini,
Ne güzel bir söz duydu, ne de bir derman buldu.
Ümidi kırılınca, harap etti kendini,
Onmayan derde düştü, gül yanakları soldu.
Kimsesiz geçen gece, kesik bir sesle doldu.
Çektiği çile keder, sarartmıştı rengini,
Gül topu bedenini, kör bir kuyuda buldu.
Doğmayan güneşlerde, tutamadı dengini.
Gün geldi devran döndü, Mısıra sultan oldu.
Kalmadı keder gamda, dinleyip de ağlayan,
Yazık oldu o gönle, dert ortağı kalmadı,
Dert yükünü sağlayan, topladı sofrasını,
Bu mihnet sofrasından, nimet yiyen kalmadı.
…………Kuyuya atılan Yusuf’un,
……………..Gömleğini çıkarıp,
…………………..Buladılar al kana,
…………………….Döndüler babasına,
……………………..Derdinden yana yana.
“…..Ey babamız, İnan olsun,
…………Biz yarış yapıyorduk,
…………….Yusuf’u da, eşyaların yanına koyduk.
……………………Biliyoruz sen bize kanmazsın,
…………Yemin billah etsek,
……………….Yine de inanmazsın.”(Yusuf 18)
……….Oradan geçen kervan,
……………Yusuf’u kuyuda buldu.
………………..Kuyudan çıkarttılar,
……………………..Az bir ücret ile,
……………………………Çok ucuza sattılar.
“Böylece onu, o yere yerleştirdik.
Rüyaların nasıl yorumlanacağını,
Öğretip, hikmet ve bilgi verdik.
İnanan insanlara,
Mükafatlar veririz.”(Yusuf 19-22)
Gömleğini çıkarıp, onu çıplak ettiler,
Gülü yaprağından, koparıp ta gittiler,
Cebrail aleyhisselam, yetişti imdadına,
Böyle bir mucize, gelmezdi hiç yadına.
Tutup kaldırdı yerden,
Aldı nazikçe,
Bastırdı hem bağrına.
O anda girdi,
Babanın kılığına…
Babası sandı,
Gördün mü babacığım,
Kardeşlerim ne yaptı! ..
Acımadan kör bir kuyuya attı.
Sabret dediler ona,
Sabret sabredene, sabır ehli yeter,
Derde düşenin derdi, ancak sabırla biter.
O
Baba,
Bir haber
Almak için,
Veda yerinden,
Ağacın dibinden,
Hiç mi hiç ayrılmadı.
Yusuf nerde bilmiyorum,
Ne yer ne içer, aç mı tok mu? ....
Diye ağladı durdu baba Yakub….
Karanlığın tozu, kararttı yüreğini,
Unuttu uykuları, çilenin kuytusunda.
Yusuf’undan çıkmadı, iç açıcı bir haber,
Ağlamaktan kör oldu, çile keş o peygamber.
Ey tan yeli haber ver, servi boylum nerdedir?
Huzurum kaçtı benim, şu gönlüm kederdedir?
Karardı dünyam benim, söndü doğan güneşim,
Ay yüzlü canım benim, mihribanım nerdedir?
Ay yüzlü yü canımdan, uzak kıldım bir zaman,
Ona meylettim diye, reva gördü elemi,
Görmez oldu gözlerim, her anım oldu zindan,
Güneşten uzak düştüm, geceyle ölç halimi.
Sabah’ın ilk ışıklarıyla,
Öyle bir ah çekti ki;
Feleğin kalbi bile üzüldü,
Ağladı onun haline…
Yakup o günde dönmedi evine,
Veda ağacının altında,
Saadet meclisinin kandilini bekledi.
……Bekledi!
…………Bekledi!
…………….Üzücü maniler okudu.
…………………..Çilenin bed yüzünü,
………………………..İlmek ilmek dokudu.
Yarimden ayrılalı, kederine kapıldım,
Ayıplamayın beni, üzülmem elde değil.
……….Gün ışıdı gül açtı,
……………Gece sabaha ulaştı,
………………..Beklemekten ne fayda,
……………………….Gelmedi benim ay da.
……………………Neyleyem ben cihanı,
………………Bana ancak can gerek,
……………İstemem ben bu canı,
………Aşığa dildar gerek.
…………………………..Mihnet çekmeyen bilmez,
……………………..Bilemez ahvalimi,
……………….Bela görmeyen bilmez,
………….Şu perişan halimi.
……………………….Yusuf‘un dan ayrı kaldı,
……………………Görmez etti gözünü,
………………Kanlı gömleğin aldı,
……….Güldürmedi yüzünü.
Gönlünün dumanından, güneşe perde çekse,
Alem görmez güneşi, ta kıyamete kadar,
Ayrı kalsa yarinden, hicran ateşi yaksa,
Sonsuz ufuklar bile, mutlak kalır ona dar.
Çırpınmak aşık için, bilmem ki ne demektir,
Aşığın aşk yolunda, mert olması gerektir.
Unuturda adını, gelmezse hiç yadına,
Eremez asla aşık, eremez muradına.
Hazreti Yakup bir peygamberdi elbette,
Ümidini hiç mi hiç, yitirmedi.
Amma üzüntüsünden,
Çok ağlamıştı,
Gözünün
Karasına,
Ak düştü…
Kör olmuştu,
Artık
O! .....
Diyordu ki:
Benim ulu babam,
Değerli amcalarım,
Kudretli kardeşlerim,
Hep gözümün önünde şehit edildiler.
Çok görmeyin benim böyle, ağlamama,
Ağlarsam haksız mıyım diyordu.
Mihnet çekmeyen, bilir mi hiç halimi,
Bela görmemiş olan, ne bilsin ahvalimi.
Ey sevgili sevmekse, benim bütün günahım,
Tutsun arş-ı alayı, sana olan feryadım,
Esir-i aşkın oldum, tutsağım perişanım,
İncinen gönlüm gamlı, eleme müptelayım.
Mısır Azizi, Yusuf’u karısı Züleyha’nın hizmetine,
Memur etmişti amma, Yusuf’un güzelliği,
Züleyha’yı perişan etti. Bağladı kendine…
Sabra tahammülü kalmadı Züleyha’nın,
Kapıları sıkı sıkı kapattı.
Haydi bana gel dedi.
Gitmedi Yusuf! ...
Allah’a
Sığınırım.
Dedi! ...................
……………....Yusuf’un nur yüzü, aklını aldı,
……………..Aşkından deliye, döndü Züleyha.
…………...Arzusu gönlünde, hep yarım kaldı,
…….Vuslat ateşiyle, yandı Züleyha.
Doğrusu senin kocan, efendimdir,
Hem ona hem sana, ihanet edemem.
Diyerek Züleyhanın arzusunu geri çevirdi.
And olsun ki:
“Kadın, Yusuf’a karşı istekliydi.
Rabbinden işaret görmeseydi,
Yusuf onu isteyecekti.
Kötülüğü ondan işte
Böylece engelledik.
Doğrusu o bizim,
Has kulumuzdur,
Dedik.”(Yusuf 23- 25)
O
Anda,
Yusuf da,
Önündeki,
Kapıya doğru,
Koştu acele,
Arkadan yetişti,
Yakaladı sırtından,
Gömleğini yırttı onun,
Aşkına cevap alamayan
Züley’ha, hemen Sultana koştu,
Eteğine mihnet kiri bulaştı,
Bir mahkeme kuruldu hemen,
Şahitlerin ifadesi,
Alındı oracıkta.
Gömlek arkadan,
Yırtılmışsa,
Yusuf’tur.
Haklı,
Yırtık
Öndense!
Kadın doğru
Söylemiştir,
Yusuftur suçlu…
Diye şahitlik ettiler.
Vezir;
Karısına döndü,
Bu senin tuzağındır,
Doğrusu kadınların düzeni
Büyüktür.
Tanrım seni affetsin,
Bu çekilmez bir yüktür.
……….Böyle bir suçu,
……………İşledin bile bile,
……………….Sen de günahın için,
……………………..Özür dile af dile,
…………………………..Çünkü suçlu sensin.
Bu durum şehirde çabuk duyuldu.
Dediler ki;
Vezirin karısı kölesine aşıkmış,
Sevgisi bağrını yakmış,
Doğrusu bu kadın sapıtmış.
Züleyha duyunca bu sözleri;
O kadınları davet etti saraya.
Koltuklara kuruldular,
Onlara meyve ikram etti,
Her birinin eline, birer de bıçak verdi.
Yusuf’u da yanlarına,
Haydi sen de çık dedi.
Görünce Yusuf’u, o anda vuruldular.
Bu sanki insan değil,
Bir melektir dediler,
Ellerini kestiler.(Yusuf 31)
İşte ben bu yüzden,
Onun olmak istedim.
Ama o,
İffetinden dolayı çekindi.
Cezanın en büyüğünü hak etti.
Yusufu,
Zincire vurdurdu.
Türlü eziyetlere düçar eyledi.
……….Cennetten köşeyken, Yusuf’a zindan,
……….Sığındı Rabbine, şükretti her an,
……….Sabrıyla Mısıra, olurken Sultan,
……….Günahın tasına, bandı Züleyha.
Yusuf;
Rabbim!
Zindan benim için,
Bunların yapmak istediklerinden,
Daha iyidir.
Beni onların şerrinden,
Uzak tut.
Yoksa onlara gönül verir,
Bilmeyenlerden olurum dedi.(Yusuf 34)
Sevgi aleminde bu, eskiden bir adettir,
Sevenler dertsiz olmaz, aşk denilen bir derttir,
Yarin incinmesini, istemez aşık olan,
Mert olan yari üzmez, yari üzen namerttir.
Dileğim odur kimse, esir-i gam olmasın,
Sonucu vuslat olsun, aman hicran olmasın,
Arzuyla dönmez felek, muradınca hiç bir an,
Gam çeken deli gönül, feryada giryan olmasın.
Rabbi onun düasını kabul etti.
Kadınların tuzağından kurtardı.
Züleyha’nın ailesi,Yusuf’u suçsuz
Gördüğü halde, bir müddet zindanda,
Kalmasını uygun buldular.
İki kişiyi daha,
Hapse attılar.
Onlarla
Yusuf,
Ahbaplık
Kurdu…..
Yusuf iyi bir rüya tabircisiydi.
Bir gün Yusuf’dan,
Gördükleri rüyayı
Yormasını istediler.
Birisi şaraplık üzümleri sıkıyor idi!
Öbürü ise, başına konan kuşların,
Orada ekmek yediğini,
Gördüğünü anlattı.
Yusuf:
Rabbimin,
Bana verdiği,
Bilgiye göre size,
Rüyalarınızı yorayım.
Doğrusu ben, Allah’a inanmayan,
Ahireti de inkar eden,
Bir milletin dinini,
Bıraktım,
Atalarım,
İbrahim,
İshak,
Ve Yakub’un dinine uydum.
Allah’a ortak koşmak bize yaraşmaz.
Ey mahpuz arkadaşlarım:
Söyler misiniz?
Uydurma Tanrıya mı,
İnanmak,
Yoksa her şeyden üstün,
Tek Allah mı?
İnanmak daha iyi! ..
Taptıklarınız,
Putlardan başka değil! ..
Hüküm Allah’ın…..
O ancak kendisine tapmayı emretmiştir.
Deyip,
Başladı yoruma….
--Biriniz efendisine şarap sunacak.
Diğeriniz asılacak!
Kuşlar başından, yemek için bekleşir,
Gördüğünüz rüyalar,
İşte böylece kesinleşir.(Yusuf 41)
Ölümden kurtulacak olana:
Vezirin yanında beni an,
Boşuna zindanda geçmesin zaman.
Dediği an,
İşte o an,
Yıkıldı başına,
Yıkıldı Kehkeşan.
Bu yüzden birkaç yıl daha,
Fazla hapiste kaldı.
Çünkü Allahtan başkasından,
Medet ummuştu.
Şeytan onu, efendisine,
Hatırlatmayı unutturdu.
Yusuf da bu yüzden unutuldu zindanda.
Gönül dumanından kim, perde çekse güneşe,
Göremez ışığını, ta kıyamete kadar.
İhanet eder ise, şayet bir gün eş eşe,
Yakar onu da Rabbim, yakar günahı kadar.
Günlerden bir gün:
Vezir rüyasında yedi semiz ineğin,
Yedi cılız ineği yediğini,
Yedi yeşil başakla yedi
Kuru başağı,
Bir arada
Görmüştü.
Buna bir anlam veremedi.
Bu rüyamı yoracak,
Bir kişi var mı?
Bu çok karışık rüya,
Biz bu rüyayı yoramayız,
Dediler.
Tam o sırada,
Zindandan yeni çıkan
O kişinin aklına Yusuf geldi.
Dedi ki;
Siz bana izin verirseniz rüyanızı,
Yorumlayacak birini bulurum.
Sonra da size anlatırım.
Ona izin verdiler.
Doğru zindanın
Yolunu tuttu.
Rüyayı,
Yusuf’a
Anlattı..
Yusuf bu rüyaya şöyle yorum getirdi:
Bu
Ülkede,
Tam yedi sene,
Bir kuraklık olacak.
Çok sıkıntı çekmemek için,
Ektiğiniz buğdayın fazlasını,
Başağından çıkarmadan saklayın!
Tohumluk buğdaylardan tarlanıza ekin!
O zaman bolluğu kucaklarsınız.
Adam rüyanın yorumunu,
Anlattı vezirine..
Vezir yorumun,
Yusuf’a
Ait
Olduğunu,
Hemen anladı…
Onu bana getirin.
Hemen getirdiler Yusuf’u!
Yusuf gelince vezirin yanına,
Şöyle bir soru sordu;
Kadınlar size,
İtiraf etmedi mi?
Yusuf suçsuzdur.
Onun fenalığını,
Hiç görmedik biz…
Demediler mi size? ...
Deyince Yusuf!
Züleyha şöyle dedi….
Onunla olmak,
İsteyen bendim o an.
Diye itiraf etti.
Böylece hainlerin tuzağını,
Allah başarıya erdirmedi.
Yusuf,
……..Ben nefsimi temize çıkarmanın,
…………..Gayretine girmedim.
………………..Çünkü nefis azgındır.
………………………Beni kötülüğe iter dedi.
Yine bir gün Züleyha,
Yusuf’u bir deveye bindirdi,
Mısır sokaklarında gezdirdi.
Bir taraftan da,
Münadiler bağırtıp,
Veli nimetin sarayında
Barınıp ta ihanetlik yapanın,
Halini görün diye bağırtıyordu…
……..Halk sokağa döküldü,
…………Görmek için Yusuf’u,
……………..Onun güzelliği karşısında,
…………………..Hepsi şaşkına döndü.
………………………..Sanki taş kesildiler.
……..Züleyha da tebdili kıyafetle,
…………….Karıştı halkın arasına,
……………………Merhem aradı orda,
…………………………..Sevdalı yarasına.
………Bu nasıl kadındı, Bu nasıl işti! ..
……………Gururu kibiri, ayağa düştü,
……………….Sevdası sevgisi, kine dönüştü,
………………………Deli divaneye, döndü Züleyha.
……………………Yusuf’un nur yüzü, aklını aldı,
………………..Aşkından deliye, döndü Züleyha.
…………….Arzusu gönlünde, hep yarım kaldı,
……….Vuslat ateşiyle, yandı Züleyha.
Yusuf’sa sığındı.
Ya Rabbi, benim halimi görüyor,
Biliyorsun.
Halimin hakikatına vakıfsın.
Ey yüce Rabbim, tutsağım şaşkınım,
Gönlüm kırık, perişanım,
Gam köşelerinde müptelayım eleme,
Çile ile doldum ben, derdimden huruşanım.
…………Yusuf artık aklandı,
……………..Gönüllerde paklandı,
……………….…..Hiç düşürmedi dilinden,
………………………..Her an Rabbini andı.
…………….…….Geldi çattı kuraklık,
……………..O milletin başına,
…….…..İnmedi bir damla su,
…….Yıllarca hiç doğrusu.
……..Yusuf’un aldığı tedbirlerle,
………….Mısır bolluk içinde,
……………..Oldu komşu ülkeler,
……………………Ekmek aşın göçünde.
Kardeşlerinin ili Kenan,
Yusuf’u tanımıyorlardı,
Yardım istemek için geldiklerinde,
Yusuf onları tanıdı.
İhtiyaçları olan buğdayı,
Vermek için şart koştu.
Yüklerini hazırlatınca onlara dedi ki;
Baba bir kardeşinizi bana getirin,
Sizlerin ölçüsünü bolca tuttum.
Ben misafirimi çok iyi,
Bakarım bunu siz de,
Görüyorsunuz.
Siz onu,
Getirmezseniz,
Size bir ölçek bile yok! ...
Kardeşleri;
Onun babasını kandırmaya çalışacağız,
Onu getireceğiz diye söz verdiler.
Yusuf onlara bir oyun oynadı.
Hediyeleri yüklerinin,
İçine kodurdu
Onu görünce
Unutmaz,
Geri dönerler dedi.
Babalarına dönünce,
--Ey babamız,
Bize yiyecek yasak edildi.
Kardeşimizi bizimle beraber gönderde,
Yiyecek alalım,
Onu elbette koruruz dediler.(Yusuf63)
Daha önce bir kardeş emanet etmiştim,
Onu geri getirmediniz şimdi,
Sıra kardeşinde mi?
Söz verirseniz,
Göndereyim! ..
Ama Allah için söz verin,
Mutlaka Allah,
Merhamet edenlerin en merhametlisidir.
…Kesmedi ümidini, dua dua
……………………. Her gece,
………Bu nasıl bir hal ki,
……………….….Sırlı bilmece.
Böyledir Yüce Rabbin, her şeyden farkı,
……………………………… Böyle döner,
………………………………Feleğin çarkı.
Bu münacat rüzgarı, dergahına ulaştı,
Gecenin sabahında, tomurcuk güller açtı.
Yusuf’un huzurunda, tüm aile toplandı,
…………………………………..Gizli bir el
……………………………Ta oraya uzandı,
………………Gün oldu harman oldu,
…………………….Yusuf’un gömleği,
…………………………..Babaya derman oldu,
………………………………….Sürdü onu yüzüne,
……………………………………….Gözlerine nur doldu.
Züleyha da sonunda, doğru olanı buldu,
Hatasını anlayıp, o da tövbekar oldu,
Allah diyen o kalbi, artık huzurla doldu.
Gönüller deryasında, paklandı o Züleyha.
Yakub peygamberin artık,
Yusuf’a kavuşacağı zaman gelmişti.
Ailecek Mısıra gittiler.
Bir daha da dönmediler,
Yerleştiler oraya.
Yakub aleyhisselam on yedi sene,
Daha yaşadı orada.
Sonra Hakkın rahmetine kavuştu.
Yusuf babasından sonra,
Elli dört yıl daha yaşadı.
Yüz on yaşında o da,
Kavuştu sevdiğine….
Allah şefaatlerine nail eylesin.
“ Ölüm ötelerden bir haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber! ..”
….İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……….Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………….Söylenecek son söz, artık burası,
………………Dinleyin dostlarım, beni dinleyin
Ey saba yeli,
…….Başın alıp nereye,
……………Gidersin böyle,
………………..Eğer yolun düşerse,
…………………… Kutsal toprağa,
………………………….Ademden son resule,
………………………………… Selamım söyle! ...
Kayıt Tarihi : 15.7.2010 17:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI-2010 Yılı Projelerinden
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!