(Gülce bahçe) (Gül tufanı) ŞİT PEYGAMBER

Ali Gözütok
153

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

(Gülce bahçe) (Gül tufanı) ŞİT PEYGAMBER

ŞİT PEYGAMBER

Ne
Tuhaf
Şu insan,
Konuşurken
Her türlü lisan,
Nasıl inkâr eder,
Verilirken bin bir ihsan,
Anlamak mümkün değil neden?
Nedendir isyânı, inkârı neden? .....

Bekleme
Sonun sonunu,
Asla sonun sonu yok! ...
Son denilen her bir şey,
Yepyeninin bir başlangıcı….
Geceler gündüzün, gündüzler gecelerin,
Yeniden başlangıcı değil mi? .......
……………………...Başlangıç sonun sonu,
………………..…..Işık sağanağı isteme,
………………Çak çakmak taşını,
…………Kıvılcımı yeter sana!
……Geceler azap kuyusu,
…Tırmalar kulakları,
Tırmalar uğultusu!

………………Kulak ver kalbin sesine,
………………Çekilmez bir yük binmiş,
………………Dünyanın ensesine! ....

………Bırak!
……………….Ecel şalı olmasın,
……………….Dolunaylı geceler.
………Bırak!
……………...Gören göz muradın alsın.
………Bırak!
………………Bir satırlık dua
………………Nurdan belgede kalsın.

…….İmkânsız değil gözsüz görmek,
…………………Gözsüz de görür insan!
…………………Son dediğin şey,
…………………Asla son değil! ...
…………………Son yok,
…………………Var’ın var’ı var! ..
……………….Her son var’ın başlangıcı!
………………………………Son yok!
……………………….Sonsuzluk yok!
………………….Her yok, var’ın varı! ...

……..Bu kindarlık niye!
………….Niye insan oğlu düşman ötekine! ....
…………….Nebinin,
……………….Velinin,
…………………..Saygıyla bastığı yeri,
………………………….Kanla kirletmek niye! ...
….Zalim,
……Belli etti yolunu,
………Zulmet tohumu
…………Ekti gülistana!

……………Kinin bayrağını açtı,
……………….Düştü kardeş kardeşe,
………………….Niye bu düşmanlık niye! ...

Izdırabın ateşi yaktı, yaktı ay’ı güneşi,
Habil’in çerağını, söndürdü bak kardeşi,
Böyle zulmün dünyada, görülmedi bir eşi,
Örnek oldu âleme, vurdu kardeş kardeşi.

Hani,
…..Kıskançlık yüzünden,
………Öldürmüştü, Kabil Habil’i?
Hani,
….Kıskançlık yüzünden,
………..…Kan düşmüştü,
……………….Habil Kabil arasına?
……………….Bu yüzden işlenmişti,
……………………İlk cinayet!
İşte
….İşte o zaman! ......
………Adem üzülmüş
…………..Dua etmişti Rabb’e….
……………..Duası kabul görmüştü,
……………………Katında!
Kabil’in yerine,
…….Şit’i ihsan etmişti.
Peygamberlik nuruyla…..
…...... Alnında,
…………..Parıldayan o nurdu! ....

AkŞam karanlığı çölü sararken,
Kimİne ışık saçar, nurlu geceler,
Çölü Tararken akşam güneşi,
Yakar kimini, onun ateşi
…………Aşk yolunda can veren âşığın,
…………..…Kadrini üstün kılar,
………………….Yükseltir makamını,
……………..……….Güzelliğin güneşi.

Yüceltir Yüce Rabbim, odur dergâhın kadri,
Feyz kazanmak içindir, âleme kıble yeri,
Takdir Yüce Rabbinse, yaşanır o an be an,
Gelir onun da sonu, vakti geldiği zaman.

“Öfkelerini yenenler,
İnsanların kusurlarını bağışlar.
Allah iyi iş yapanları sever. (Ali İmran 134)

Öfkesini yenen insan,
Kâmil insandır.
Kâmil insan,
Kendini bilen insandır.

……Oğulların ulusu,
……….En sevgilisi,
………….O’ydu en şereflisi.
…………………..On bir gün önce verdi
. ……………..O’na öğüdü.

……………Daha ölmeden,
………..Peygamber zincirinde,

Olan yerini gösterdi ona! ....
Etti vasiyetini..
………………….“-Ey oğul dinle,
………………...…Benden sonra halife,
……………...Sensin bu yerde.
…………..Kabil oğullarından,
…….….Gizli tut bunu!
……Vakit saat gelince
….İlân edersin.”

…………….Her bir mahlûk’un,
………………..İbadet saatini,
……………………Öğretti teker teker.
…………………………Zinayı yasak etti……
………………….Kardeşi Kabil,
……….…….Oğullarıyla,
………….Evlenmemelerini,
………Kesin bir dille,
…..Yasakladı onlara.

……..Nuh tufanından!
…………Haberler verdi ona! ...
……………..Ademden sonra,
………………..Peygamber halkasında,
……………………………Yerini bildirdi.
…………………………Allah ona da,
………………..Elli “Sahife” indirdi.

Dağ başındaydı,
Şit kavminin de yurdu.

Kadınları çok,
Hem de çok namusluydu.
Kıskançlıkları,
Düşmanlıkları yoktu.

Adem babadan sonra,
Kâbe’yi taşla örüp,
Çamurla sıvayan oydu!
Oydu Rabbin emrine uyan,
Oydu bir ömür boyu,
Mekke’yi mekân tutan.

Beyninin her atomu,
Güneş kadar ışıklı,
Düşlerine girerdi ötelerin ötesi.
Ta Ademden İbrahim’e,
Uzanan o çizgide,
Duyulan,
Duyulan ayak sesi…
Düşlerine girerdi ötelerin ötesi…

Kâbe’yi inşa eden,
Onu sıvayıp güzelleştirin.
Şit Aleyhisselâm.
Elli yıllık uğraşı,
Nasıl durdururdu acep,
Taş üstündeki taşı?

Tek katrenin hacminde,
Ummanlar çalkalanır!

Seslerin en ipeksisi,
Tavafta tekrarlanır.
“Lebbeyk, Allahümme lebbeyk,
Lâ şerike leke lebbeyk,
İnnel hamde ve-nnimete leke,
Vel mülke lâ şerikelek.”

Tavafta zikrederken, sırların ahengini,
Lebbeyk nidalarıyla, ne sırlar kucaklanır,
Ararken duvarında, kara taşın rengini,
Cennetin kapıları, mümine aralanır.

Her ömrün son deminde, bir ayrılık mukadder.
Ruh çıkınca bedenden, aslına döner gider.
Fani olan dünyada, gerçek olunca ölüm,
Kanat kanat uçurur, alır gider melekler.

Bu ayrılık anında, yaş değildir boşanan,
Kan damlar yüreklere, gönül olur perişan,
Kabir denen o yerde, fayda vermez şöhret şan,
Sura üflenene dek, o haşr gününü bekler.

Cennet mekân olan Şit, gezip salınan oldu,
Hurilerin yurduna, yanağı şamdan oldu,
Bedendeki o cevher, kurtuldu kafesinden,
Af ve rahmet yurdunun, sırrına eren oldu.

Şit aleyhisselâm,

……Dokuz yüz on iki sene yaşamış! ...

……….Ömrünün sonuna doğru,
………….Oğlu Enuş’a,
Şöyle nasihat etmiş.
“-Ey oğul!
……………Deden Adem’in cesedi,
……………….Şu kabirin içinde! ..
…………………..Onu iyi koru! ...
……………….……Allah’ın emirlerine uy! ...
……………………..….Kabil’in çocuklarıyla,
…….Fazla düşüp kalkma!
…Habil’in kanı üzerine, and vererek,
…………Ruhunu teslim etmiş! ....

Adem Atadan sonra
Devam etmiş onun nesli,
Dönmüş gün,
Dönmüş devran,
Şit’in yedi nesil göbeği,
Andı bozmuş sonunda.
Dağdan inerek,
Kabil oğullarının kadınları ile,
Evlilikler yapmışlar.

Tabii ki,
Sapıtmışlar!
Zevki sefaya dalmışlar.
Kadın erkek,
Kız kızan,
Tef çalıp,
Çalgı çalıp,
Gülmüşler, oynamışlar…

Kaptırıp da gönlünü, yârimsin diye sarsan,
Varsa gayride gönlü, sana asla yâr olmaz.
Versen canını ona, başkasındaysa gönlü!
Murada eremezsin, bir başkasına yârsa

Böyle konmuş kuralı, istemez hiçbir mâşuk,
Gayriye gönül verip, muhabbetle bağlanma,
Yâr üstüne yâr sevmez, sevmeyi bilen âşık,
Muhabbetle bağlanma, murada eremezsin.

Ne hoşmuş o günler ki, zevki sefa yaşarken,
Cevr-i cefa sundukça, azap yolunu bekler.
Halini bildirecek, padişahı var iken!
Sapıtmak için iblis, durmaz onu tetikler.

Rivayet odur ki;

Habil’in kurbanını,
Ateş yaktı,
Dileği de kabul oldu! ...
Diye kandırdı.
İblis Habil’i,

Habil de bunun üzerine,
Bir ateş evi inşa etti,
Putlar yapıp,
Tapmaya başladılar.

Böylece putperestlik,
Yer yüzünde yaygınlaştı.

Ve bu durum,
Nuh tufanına kadar,
Devam etti.

Nuh tufanında,
Hem putları hem kendileri,
Helak olup gittiler.

Fermana boyun eğdik, ayrılığa yok mecal,
Ne hüküm geliyorsa, Allah’tandır, o celâl.
Her zulüm ki devranın, içinde gizlenmiştir,
Kavrayamaz ham insan, konuşamaz dili lâl.

Aklı olan odur ki, daha fırsat var iken,
Dünyaya tamah edip, Hak dinini terk etmez,
İtibarı olmayan, üç günlük ikbal için,
İblisi sevindirip, kardeşini inletmez.

Elveda ey dostlarım, ayrılık vakti geldi.
Ruh kuşu uçuşurken, arşın yolunu deldi,
Haber verdi geçmişten, kalbin pasını sildi,
Rahmet olsun ona ki, Şid de bir peygamberdi.

………..İşte şimdi geldi, selâm sabah sırası,
………….Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
…………..Söylenecek son söz, artık burası,
…………….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.

……..Ey saba yeli,
………….Başın alıp nereye,
…………….Gidersin böyle,
……………..…Eğer yolun düşerse,
…………………….. Kutsal toprağa,
…………………………….Ademden son Resul’e,
………………………………….. Selâmım söyle! ...

Ali Gözütok
Kayıt Tarihi : 11.4.2011 09:47:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Gözütok