(GÜLCE-Bahçe) (Gül Tufanı) -Salih Peygamber

Ali Gözütok
153

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

(GÜLCE-Bahçe) (Gül Tufanı) -Salih Peygamber

SALİH PEYGAMBER

(S) onsuzluk kervanında,
S(A) adet eri, Yaratan’a yâr.
Di) l) inde niyaz,
Neb(İ) ler mührüyle bahtiyar,
Alla(H) ’ın elçisi,
Salih peygamber.

Hak
Yol’un
Yolcusu,
Peygamberler
Zincirinde nur.
Kavminin önderi,
Adem ata benzeri,
Tuttuğu yol Hak’kın yolu,
Allah’ın sevgili kulu.

Aşk yolunda canını, canana veren âşık,
Durmadan kanat çırpar, ulaşır menziline.
Yükselir yavaş yavaş, yayılır ışık ışık.
Asla kötü söz söylemez, hakim olur diline.

*
…….Semud kavmi içinde,
……….Baba ve ana soyu yönünden,
……………Hem seçkin hem de üstün
……………….Bir sülâleden gelen,
……………………Sevilen sayılan biri!
…………….………Beyaza çalan bir yüz,
…………..…….Kırmızı benizli,
…………….Düz saçlı,
…………Adem ataya benzeyen,
……..Tıpkı onun gibi
…..Yalın ayak yürüyen,
….Yay kaşlı,
Çok mu çok yakışıklı biri?

Semud kavmi,
Nuh tufanından sonra,
Yer yüzünün hakimi…
İkinci Ad kavmi diye anılan,
Hicazla Şam arasında,
Yurt kurmuş, yuva kurmuş…
Birkaç bin nüfuslu,
Bir millet.
Esalis adı verilen dağlarda,
Kayaları oyarak mekân tutmuş
………………………….Bir millet…

Ne yazık ki;
…………..Bu kavmin ileri gelenleri de
………………Sapıtmış,
………………….Kendilerine put yapmış,
…………………….Yaptığı puta tapmış!
……………………….Tek Allah’a yan bakmış,
……….Fitne fesat çıkarmış,
…………..Taşkınlık içinde olan
………………Bir millet.
…………………Şu millete dön bir bak,
………………..…….Nasıl sarmış belayı!
…………….………….Durmadan yumak yumak!

.................................Felaketin kötüsü,
……………………Putları ilâh yapmak!
……………….Ne de kötü bir durum!
…………..Günah’ın boyasıyla,
……..Karalara boyanmak!
…Kapkara bir yüz ile,
Rab huzuruna varmak!
………Doğmamış doğurmamış,
………….Tek Allah yerine,
……………...Kendi elleriyle yaptıkları,
…………………Putlara tapıyorlardı! ..

Kabileler halinde yaşıyorlar,
Durmadan birbirleriyle savaşıyorlardı.

Bir tarafta Semud,
Öbür tarafta Cedis,
Aynı babanın çocukları,
Ayrı kabilenin reisleri.
Kâhinleri;
Putları yerine konuşuyordu.
Diyordu ki;

“--Ey Semud kavmi,
Sen bana,
Benim gibi olanlara,
Tapıyorsun! ...
Zafer senindir korkma,
Kartal ve leylek dövüşü,
Seyretmedin mi hiç?
Hangisinde kartallar yenildi?

Akşam oldu,
Yıldızsız bir gece belki,
Ne zarar!
Sakın çözülme,
Dinlenme, fırsatı verme düşmanına.
Sabah gün aydınlığında,
Sen alkışlanacaksın! ”
Cedis’in kâhini durur mu?
O da;
“--Ey Cedis kavmi!
……Korkaklar yaşamazlar,
……..Milletler akıttığı,
………Kanlarla beslenir.
…………Serpilip şereflenir.
…………..Putlarını görmüyor musun?
…………….Sana yardım için çırpınıyor! ...
……………………………Sen bir fırtınasın,
…………………………Kasırgasın,
..………………….Tayfunsun.
………………İnatla önünde,
…………..Direnenler tepe kaya,
………..Değil bir kum yığınıdır!
Düşmenı dağıtacaksın,
…………..Çöle sereceksin elbette.
……….Adı sanı,
……..Unutulup gidecek,
……Silinecek! ....”
Kabileler böyle,
Küfrün bataklığında,
Hep savaşıyorlardı.
Bu kez de savaş başladı.

İki taraftan onlarca ölü..
Çöl cesetlerle doldu…

Çarpışıp dururlarken,
Babaları yetişti imdatlarına! ...
Ayırdı onları.,
Birini doğuya,
Öbürünü batıya gönderdi.
Ölenlere içlenmiş,
Olanlara üzülmüştü,
Kendini alamadı;

……………..“--Ayrılık, hep ayrılık,
……………….Niçindi bu? ...
…………….İnsan bir çiftçidir.
………….Ne ekerse vaktinde,
……….Onu biçmeye mahkumdur.
……Ey beni merak eden kadın!
….Döneceğim elbette,
Fakat oğullarını arama,
Bir kayadan nasıl,
…. Fışkırırsa su,
…….Nasıl akar giderse,
……….Bir daha geri dönmezse!
Oğulların da senden fışkırdı,
…..Geri dönmeyecekler.
…….Bekleme boşuna onları,
………Onların ayrılığı doğumla başlar! ....
…………Bu gece ne kadar,
……………Güzel halbuki! ...
……………..Sefasını süreceğime,
……………..Çöl hasretindeyim.
Dönüşümde göl, göl içeceğim,
Süreceğim sefasını.

Görünüşte Semud kavmi,
Cennet hayatı yaşıyordu!
Fakat zenginlik,
Fazla saadet,
Bıktırdı onları!
Semud kavmi zengindi.
Gelen geçen kervanları,
Soyuyorlar,
Esirlere kerpiç evler,
Yaptırıyorlardı.
Çadır hayatları bir hayal olmuştu.
Yer yüzünün en zengini oldular.

Safahat içinde,
Yaşamaya başladılar.
Fuhuş,
Kumar,
İçki iyice,
Akıllarını almıştı,
Putlarını bile unuttular.

TEK DERTLERİ VARDI,
ÖLÜMÜ GECİKTİRMEK!

Yaşamanın tadını almışlardı.
Bunu uzatmak istiyorlardı.
İçlerinden ilhamlanan oluyordu! ....

…………………..Deve her doğuruşta,
……………….Sancılar çeker.
…………….Sanma ki acıdandır!
………….Yavruladıkça,
………Yaşlandığını anlar.
…….Ölümün ona,
…..Geleceğinden korkar.
…Sancısı bundan.
Üzüntüsü hep bundandır.

Son bahardaki hüzün,
Yaprak dökümü,
Sararmasından değil,
Ağaçlar kabuk,
Kabuk, kalınlaşırlar,
Uzaklaşırlar,
Dönülmez ufuklardan,
Öteye doğru.

Kuluçkadaki kartal,
Yumurtaları,
İster ki, geç çatlasın.
Aldanma sakın,
Onu ısıttığına.
Hükmettiği kayalarda,
Kendisinden genç kanatların,
Çırpınmasına,
Tahammül yoktur.

Bu düşüncedir ki;
Onları kayalıklarda ev yapmaya,
Zorlamıştır.

Binlerce köle,
……Kayaları oyarak ev yaptılar.
………Her gün onlarcası ölüyordu.
…………Diğer kabileler basılıyor,
……………Köle olarak çalıştırılıyordu.

Bunların türküsü başkaydı;
……Meğer insan bedeni,
……….Kayadan da sağlammış,
…………….Alın yazımda,
…………………Hiç hayal etmediğim,
………………………Macera varmış.
…………………..Onu yaşıyorum,
………………Kamçıların şarkısında,
………….Ölümüm hızlanacak,
………Yükümün ağırlığı,
Böylece son bulacak.

………..İşte böyle bir kavme,
……………..Peygamber gönderildi,
……………………Salih Aleyhisselam.

Hz.Salih oldu,
Hem peygamber hem kefil.
Kavminin gönlü diken,
Onun gönlü karanfil.
Yurtları öyle bir yurt,
Çok münbit değil idi.
Kıt kanaat akan su.
Yetmiyordu doğrusu.

Rabbi!
Salih aleyhisselama;
Peygamberlik verince;
Zor bir görev başladı…
--Ey kavmim! Putlarınızı atınız!
……Rabbe ortak koşmayınız,
………Tek Allah’a inanınız.
………………………………….--Ey kavmim!
Bundan sonra sizin peygamberiniz benim.
…………Bana itaat edin,
……………Ona ibadet edin,
…………….…Onun adını anın.
………………………“--Ben sizden bir ücret istemiyorum.
……………………..Benim mükafatımı Rabbim bana verir.
………………….Siz de ondan isteyin.
………………Yoksa başınıza bir felaketin,
…………….Gelmesinden korkarım.
…………..Diye yıllarca uyardı.
…………Bu uyarmalar tam,
……..Yirmi yılını aldı.
…..Fakat kavmi;
Onu küfürle,
İnkârla karşıladı.” (Araf 76)
Zaten bu kavim;
Salih’ten önce gönderilmiş olan,
Diğer peygamberleri de,
Reddetmişler, inanmamışlardı.
……………………………İş uzayıp gidince,
………………………Gazapla tehdit edince,
…………………..Bir mucize istediler.
………….--“Nasıl bir mucize istersiniz? ”
…………Diye sordu.

Kavminin her yıl,
Putlarıyla beraber çıkıp,
Kutladıkları bir bayramları vardı.

Dediler ki;
--“Biz putlarımızı alalım,
…………Onlara yalvaralım! ..
…………….Sen de kendi İlahına yalvar.
...……………Senin İlah’ın dua’nı kabul ederse,
………………….Biz sana tabi olalım.
……………………Eğer bizim dua’mız kabul olursa,
………………………Sen bize, tabi ol dediler.

Salih aleyhisselam peki dedi.
Kabul etti bu şartı.

O zaman, Semud kavminin Seyidi,
Ulu kişisi olan, Cenda b. Amr:
………………………….--Ey Salih!
…………………….Şu kayanın yanına bizimle git!
……………….Bizim için oradan, bir dişi deve çıkar,
………….Hatta bir de yavrusu olsun.
……….O zaman senin peygamberliğini kabul,
……Senin İlahını tasdik ederiz dediler.

Hak konuşur amma, sedası olmaz!
Edilen niyazın imzası olmaz,
Bir de vurursa eğer,
Asla onun da devası olmaz.

………………………..Salih aleyhisselam, gitti kaya dibine,
…………………….Hak divanında durdu.
…………………..İki rekat namaz kıldı.
……………….Avuç açtı Rabb’ine,
…………….Niyaz edip yalvardı!
Kaya sallanıp, şişmeye başladı,
Sanki hamile bir kadın,
Doğum sancısı çekiyordu.
…………….Yarılan kayalardan,
………………...Çıka geldi bir deve,
…………………….Böylece gerçek oldu,
…………………………İstenen o mucize.
Huzurda gerçek olan,
Kavmine siyah tüldür,
Beladan sona kalan,
Savrulup giden küldür.

Bu durum karşısında,
Eğdiler gözü kaşı.
Cenda b. Amr ile,
İnandı üç beş kişi.

Devenin sütünü sağıp içtiler.
…..O kadar bol süt verdi ki,
……..Kaplarını bile doldurdular.
………..Amma bir sorun çıktı.
Deve susadıkça sularından içiyor,
Suları az olduğundan,
Kabile susuz kalıyordu…
…………Ferahlık vermiyordu,
………Şırıl şırıl su sesi,
…….Felaket habercisi
Salih’in mucizesi!
…….Salih peygamber dedi ki,
...…….Bir gün siz,
………….Bir gün deve içsin.
…………….Bu da onların işine gelmedi.
Deveyi boğazlayıp öldürdüler.
Rablerine karşı geldiler.

Parçalanan ciğer’e, damar damar kan doldu,
Rabbın gazabı gelip, küfredenleri buldu.
İnkarlarında sebat, puta tanrı deyince,
Gök kubbe indi yere, gündüzler zindan oldu.

Devenin yavrusu,
….Çıktı kaya üstüne,
…….Bakıp bakıp Salihe,
……….Siyim siyim ağladı.
…………..Üç kere de böğürdü!
Her böğürüş bir ecel,
Sanki diyordu ki…
Ey felaket nerdesin,
Tam zamanı haydi gel,
……………..Baktı yüzüne dik dik,
…………İşte şimdi, şimdi kelepçelendik.
………Her böğürüş bir imza,
……Gelmesi çok yakındı,
Yakındı büyük ceza.
Damla damla berraklık, perdeledi gözünü,
Gurubun kızıllığı, boyadı gök yüzünü,
Güneşin nuru söndü, kararttı gündüzünü,
İndi tepelerine, felaketler kat be kat.

…………………………Dağı taşı kapladı,
…………………….Sağır eden gümbürtü.
…………………Dağıttı vücutları,
…………….Ölüm sessizliğiydi onları saran örtü..
………….Koyu bir kızıllıktı,
……….Ufuktaki parlayan.
.…….Kaybolan gölgelerdi,
…....Onları uğurlayan.
İbret almak istersen,
Vakit ayırman gerek,
Şu kısacık ömürde!
Yaşadığın zamandan.
………………………………….İnkâr eden iki kavim,
…………………………….Biri Ad, biri Semud.
………………………..Kaderleri bir, cezaları aynı.
…………………….Aralarında tek fark var,
………………….Beş yüz yıllık zaman.
………………Arada bir, onları da an!

Düşmanlığın kadehinden, yudum yudum içenler,
Gün gelir de mutlak düşer, acı zulmün eline.
Şu dünyadan gaflet edip, eli boşken göçenler,
Kavuşurlar yakıp duran, har ateşin gölüne.

Taptığı put, birde gamze, onda afet-i candır,
Büyülüdür görünüşü, hem de iman bozandır.
Süzgün gözde mahmurluklar, inan ki hep yalandır,
Tanrısını reddedenler, ehli küfür adamdır.

Put’a secde etmekten, korkmaz mı iman eden.
Kirpiğin hançerine, bağlanır mı can seven,

Cebrail iner yere, peygamberle buluşur,
İkisi de aynı söz, aynı dili konuşur,
Aşk vuslat özlemidir, seven elbet kavuşur,
Put’a secde etmekten, korkmaz mı iman eden.

Kara sevda çekenler, bir gün bahtiyar olur,
Can olur canan olur, kara bahtı yar olur,
Aşk’a hainlik eden, mutlaka ağyar olur,
Kirpiğin hançerine, bağlanır mı can seven,

Kur’an da buyuruluyor ki;
………………………--“Aşırı gidenlerin,
…………………..Fesat çıkaranların,
……………..Hem de kan dökenlerin,
………….Emrine boyun eğmeyiniz.
……..Eğerseniz,
…..Sizi büyük bir azap günü yakalar.”
………………………………….(Şuara 155-156)

Güzel bir alâmet, iyi hal oldu,
Şahin düldülünün, dizi al oldu,
Vurdular boynunu, bir hilal oldu,
Vefa andı içsen, sana ne fayda.

…………………………….Sözlerinde durmayıp,
………………………….Deveyi boğazlayınca,
……………………..Son derece şiddetli, bir sarsıntı,
………………...Sardı cihanı.
……………..Solukları kesildi.
Canlar terk etti bedenleri,
……………...İnananlar dışında,
…………………..Hepsi de helak oldu,
………………………Bir görseydin halini,
…………………………..Görseydin gidenleri.
Salih peygambere inananlar da vardı.
Bir köle çoban vardı,
Adı Zelhar,
Ümit vardı.
Dilinden dökülenler,
Salih peygamberi memnun etti.
Diyordu ki;

Bir el tuttu beni,
Kabuğumu soyuyor,
Meğer zindandaymışım.
Üzerimdekileri döktükçe,
Büyüyor irileşiyorum.
…………….Bir o kadar da,
…………Yer yüzü küçülüyor,
……….Dağlar, tümsekten farksız.
…….Ovalar adımlık yer.
Ağaçlar parmak bodurluğunda.
Hele güneş yakıcı,
…..Bulutlar ıslatıcı değil.
……..Değil hiç biri…
……….Kasırga kopsa,
………….Sam yeli sanacağım.

Bunlar böyle de,
Ben de değiştim,
İçimdeki ışık nedir?
Almış götürüyor kalbimi,
Başka ülkeye.

Peygamber Salih dayanamadı,
Öğrenmek istedi.
……………………….“--Ey Zelhar!
……………………..Kimden dinledin bunları?
………………---Hiç kimseden.
……….---Nasıl olur?
……..---Sana baktıkça,
……Dilimden dökülüyor.
---Ben de ne var?

Gittikçe aydınlanıyorsun,
Ey SALİH!
İçim yıkanıyor,
Gözlerim kamaşıyor! ....

Kimdir acep cilveyle, nazından sarhoş olan,
Kim bilir nerde nasıl, azap çekip boğulan,
Edalı yürümesi, inkardan kuvvet alan,
Kimdir nedir nerdedir? ismi ne vasfı nedir! ..

“Kazandıkları hiçbir şey,
Fayda vermedi,
Kendilerinden azabı gideremedi.”(Hicr 83-84)

İnsanın nefsi, düşman olunca,
Sevginin yerine, nefret dolunca,
İblisi kendine, rehber bulunca,
Bela gayyasında, boğulur gider.

………………………………….Semud kavminden,
……………………………..İman etmeyen kim varsa,
…………………………Toprağa gömülmüştü diri diri,
………………………Böylece, haber verilen,
…………………..İlahi azaba uğramışlardı.
………………..Semud kavmi,
…………….Bir varmış bir yokmuş olmuş gitmiş….
“ Bunun üzerine onları,
…...Şiddetli bir sarsıntı tutuverdi.
………..Yurtlarında diz üstü çöken,
…………….Helak’a uğrayan kimseler,
………………….Oldular. (A’raf 78)
Salih’i ve ona inanları,
Rabbim esirgedi, bağışladı,
Bu felaketten sakladı.

Onlara denildi ki;
“---Bundan sonra bu yerler,
………Sizlere yaramaz.
…………Buralar gazap yeri oldu.
…………..Ayrılın bu yerden! ..
…………….Allah’ın haremine gidiniz,”
Denildi.
Onlar bu felaket beldesinden,
Birlikte ayrılıp gittiler.

Çıktılar bu yerden,
Genç kızıl tüylü,
Liften yularlı,
Develere binip,
Çölleri aşıp,

Mekke’ye ulaştılar.
Rabbin emin beldesinde,
Haremine kavuştular.
Ömrünün sonuna kadar,
Salih peygamber burada kaldı.
İki yüz seksen yaşında,
Hak’kın rahmetine kavuştu.

Hak yolunda canını, canana veren aşık,
Tanrının huzurunda, cefadan üstün olur.
Yabancıya meyleden, göremez nurlu ışık,
Cevr ile geçen ömrü, vefadan üstün olur.

…………………………..İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
…………………….Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………………Söylenecek son söz, artık burası,
…………..Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.

……….........Ey saba yeli,
……………..........Başın alıp nereye,
………………………..Gidersin böyle,
……………………………Eğer yolun düşerse,
………………………………Kutsal toprağa,
……………………………..........Ademden son resule,
…………………................................Selamım söyle! ...

Ali Gözütok
Kayıt Tarihi : 6.7.2010 16:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


GÜLCE EDEBİYAT AKIMI-2010 projelerinden

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ali Gözütok