Hak yolun yolcusu,
Celal sahibi,
Yaratanın sevgilisi,
Dostluk mesnedinde,
Şeref ve helallik! ..
(İ) nsan hiç,
İ(B) ret almaz mı?
Ya(R) atılışının hikmetini sormaz mı?
Tek (A) llah’a inanmaz mı?
Akıl (H) is ve duygu,
İbret(İ) alem oldu,
İbrahi(M) Halillullah’ın hayatında….....
Ve:
(İ) brahimin oğlu idi,
İ(S) tenen dua, dua.
Se(M) adan ses getirdi,
All(A) h’ın lütfu oldu,
İsma(İ) l müjdelendi,
Halilul(L) ah kuluna…..
İshak ve Yakub’u da verdi..
…….Sıkıntı yurdunun sakini,
………..Sözünün eri…
…………..Peygamber zincirinde,
………………..Çilekeş biri.
……………………..İbrahim Halillullah.
Put perest bir babanın oğlu,
O baba ki, putunu kendi yapar,
Kendi yaptığı puta,
Yine kendisi tapar.
…..Geliniz, kulak veriniz,
……….İbret alınız.
……………Yaşayan ölür, ölen gider,
………………Olan olur.
…………………Yağmur yağar, otlar biter.
……………………….Çocuk doğar,
………………Ana olur, baba olur.
…………..Devran döner.
……….Gece gündüz birbirini kovalar.
…….Haksızlık bulutları,
…………………………….Etrafı sarar.
Bazen bela yağdırır gökten,
Bazen bereket.
Bazen de,
İbret fışkırır yerden.
Gök yüzü yüksek tavan,
Yer yüzü süslü eyvan….
Ey
İnsanlar
Sizler sakının,
Yaratan Rabbinizden! ..
Kıyamet saatinden korkun! ..
Onun sarsıntısı öyle büyük ki;
Her emzikli olan kadın onu görünce,
Unutur emzirdiğini, her hamile kadınsa,
Düşürür çocuğunu! ...
İnsanlar sarhoş gibi olur, halbuki değillerdir.(Hacc 331)
Allah’a ortak koşmaksızın,
Yalnızca ona inanın.
Pis putlardan kaçının.
Yalandan çekinin.
Ortak koşanlar,
Gökten düşen,
Gibidir,
Ya kuş
Kapar,
Ya da,
Rüzgar,
Uçuruma
Sürükler
Onu.(Hacc 31)
Rivayet
Odur ki; Allah,
Dört bin yıl kadar önce
Hazreti İbrahime kendi,
Ruhundan üfleyerek can verdiği
Zaman, onu bir mağarada on yıl kadar,
Yalnız başına bırakmıştı! ..
İnsanlar ibret alsınlar diye…
Hazreti Nuh peygamber,
Vefat edeli,
Bin dokuz yüz on beş yıl,
Kadar olmuştu.
Nuh peygamberin soyu,
Tekrar üremiş,
Büyük topluluk olmuş..
Ta İbrahime
Kadar gelip dayanmış…
Yine sapıtmış,
Aya yıldıza tapmış,
Güneşe tapmış,
Başlarındaki kral,
Nemrut adında,
Katı mı katı yürek,
His yok, merhamet hiç yok,
Gaddar mı gaddar,
Bir hükümdarmış! ...
………..Yıldızlar yürür gökte,
…………….Güneş yürür ay yürür.
…………………İbrahim aleyhisselam,
…………………….Babasının putuna,
…………………………..İp takar yerde sürür.
……………………….Düşün ey insanoğlu,
……………………Nemrud’un istilâ ateşi,
………………..Alev alev neyi sardı? ....
……………Bunca isyânı niye? ....
……….Var mı böyle bir zulmün,
……Var mı dünyada eşi?
……………………….Düşün! ..
…………………….Hani nerdeler şimdi?
……………..…Ne oldu Firavuna, hani Karun?
………….…İsyankâr Nemrut nerde?
…….Hani mağrur zenginler? .....
……..…Hani süslü saraylar,
………..…Hani nereye gitti?
……………...Hangi güç hangi kuvvet,
………………….Bir çırpıda yok etti? ....
…………………….Hangi değirmen döndü de,
……………………….…Öğüterek mahvetti! ...
**
Dergâh-ı İlâhi’nin, huzurundan kovulan
Nemrud’un, istilâ ateşi, alev alev,
Duman duman sardı, sardı dört yanı.
Mancınığa koyup, o hain Nemrut,
Atmak üzereyken İbrahim’i,
Melekler dediler ki ya Rab,
“(BİR) liğine inanan o,
Odur senin resulün.
Ona acı ya Rab!
Ya da izin ver,
Bitirelim işini”
Dergâh-ı İlâhiden,
İzin çıktı onlara,
“Yardımına gidin! ..”Dendi! ..
Bulutlar meleği İbrahim’e:
--Ey Halillullah:
İznin olursa eğer,
Ceza selini, salayım üstlerine,
Düşmanlık ve inat binalarını,
Yıkayım tepelerine! ..
Fesat ateşlerini, bir anda söndüreyim,
Yer meleği de:
“--Nemrud’u ben,
Karun gibi çekeyim,
Şu toprağın altına”. Dedi.
İbrahim Halillullah:
“--Hayır olmaz! …
Ne gelirse Hak’tandır,
Razıyım ben olana,
Sakın ha girmeyin siz
Tanrı ile arama.
Lutfu da hoş, kahrı da…..”
……..Allah’ın sevgilisi,
…………..Böyle deyince,
………………Yanan o ateşe,
Rabbinden geldi nida;
“Ey ateş!
İbrahime karşı serin zararsız ol.” Dedik(Enbiya 69)
…….O zaman yakmadı İbrahim’i,
………….Yakmadı har ateş,
……………….Şefkat yolunu seçip,
………………….…Ona oldu serin eş.
Ey dünya imalathanesinin işçileri,
Ey varlık hazinesinin bekçileri,
Bana dosttan gelen, her sıkıntı bir sevinç,
Her üzüntü bir neşe, karşı koyamam,
Karşı koyamam ben, benim için bir övünç…
Derdine razı olan, asla derman istemez,
Mihneti seven aşık, rahatı can istemez,
Böyle aşk âleminde, kimi isterse o yâr,
Sabreder cefasına, başka canan istemez.
………..Diyerek ateşlerde yanmaya,
…………………..Yârin sunduğu aşkın,
…………………………Deryasına banmaya razı oldu.
*
Fırlatıldı taş gibi,
Har ateşin içine,
Tam düşecekti ki,
Tutundu Cebrail, onun eteğine! ...
“----Var mı şu anda benden? ”
“----Bir isteğin dileğin? ! ”
Evet var! ..
“--Var ama,
………..O istek senden değil! ..
..……………Rabbim görüyor beni,
………………….Odur benim tek ecem,
…………………….Ona muhtacım,
……Odur gündüzüm gecem..”
Derde düşüren, elbet gafil olmaz dertliden,
Sadık olan âşıklar, etmez şikayet halinden,
Anladım siz bırakın, çaresizlik kendimden,
İsterse sıhhat verir, kurtarır o derdimden.
Sadık olan âşıklara ar olur, yabancının tedbiri,
Arayan bulur, muhabbet denizini coşturan TEK BİR ’i…..
…..“Kuşlar yolcu,
………Sürü yorgun,
…………Kayalar gölgelenmiş,
………………..Dere dilsiz! ...
………….Köye inen izler boş….
………Çoban dalgın,
….Çözülme var toprakta….
……………………….Başaklar küskün,
……………………..Akşam rüzgarı ıslak,
…………………..Karınca yuvaları aç.
…………..….Bereket durmuş…
………..Yaprak kovmuş böcekleri,
……..Güneş ufukta secdede! ....
…..Kan ağlıyor gözleri…
…..Cihana göz açtığım günde,
………Bu hasta saatte,
…………Toprağın tek garibi benim belki de….
………………Böyle karşılanmaktan şaşkınım.
……………………Perişanım.
………………………Gece kovalıyor peşimden! ...
…………………Yarasalar gülüyor halime….
“Bir kudret ki tutmuş bileklerimden,
Hakikate sürüklüyorlar,
Hem aklımı hem beni.
Ne yapsam,
Tanımasam,
İnanmasam,
Teslim olmasam,
Ben de çözüleceğim…..
Ben de döküleceğim…..
Hayır,
Hayır taş kesileceğim.”
Diye hayal kuruyordu İbrahim! .....
Babası Azer’e,
İtaat etmiyor,
Yaptığı putları kırıyordu….
Yüce Allah;
İleride gelecek olan,
Son elçisine şöyle buyuracaktır.
“Sonra (habibim) sana,
Vahdet dinine inanmış,
Bir Müslüman olan,
İbrahim’in dinine uy. O hiçbir zaman,
Müşriklerden olmadı.” (Nahl 123)
“Bir zamanlar
Yüce Allah sınamış
Kelimelerle İbrahim peygamberi!
Verilen emri,
Getirince yerine,
Ben seni önder
Yapacağım demişti.”(Bakara 124)
Soyumdan da önderler yap! Ey Allah’ım”
Demişti İbrahim.
Müfessirler diyor ki;
İbrahim’e öğretilen kelimelerde,
Yasaklar ve emirler,
Bulunmaktaydı.
Bunlar yerine geldi
Emirler şunlar:
……Bıyık kısaltmak,
……….Ağzı burnu yıkamak,
……………Misvak kullanmak,
………………..Saçlarını taramak,
…………………….Tırnağı kesmek,
……………………….Edep yerini, koltuk altını,
……Tıraş etmekti…..
Bazı müfessirlere göre de;
…………Kavminden ayrılması,
………………….Nemrud’a karşı,
……………………….Mücadele etmesi,
…………………………….Ateş’e sabretmesi,
…………………Daha sonra da,
…………….Hicret etmesi,
……….Konuk ağırlaması,
……Gibi şeylerdi…
Yüce Rab,
……….Yaptıklarından memnun oldu.
……………..Bu kelimeler on’u buldu.
………………….Böylece ona da on suhuf verildi…
O açıktan açığa,
Hem babasıyla,
Hem de kral Nemrutla,
Mücadeleye,
Başladı hiç korkmadan.
Allah’tan başka,
İnanmadı bir şeye,
Kendinden önce,
Gelen Adem’e,
Şit, İdris, Nuh, Hud,Salih,
Peygamberlerin,
İnandığı Allah’a inandı o da! ..
………..İşte bu yüzden,
…………….Nemrut ateşe atıp,
………………..Öldürmek istedi.
…………………..….Ümit bahçesi,
……………………….Sabır bulutu ile sulanır,
……………………………..Şunu da iyi anla,
………………………………..Sabırla inci olur,
………………………………………Düşen her damla.
………………………..Sabreden her bir gönül,
……………………..Aydınlık kalır,
………………..Parlayan güneşten,
……………Mutlaka ışık alır.
……………….Sınavın en büyüğü,
………………………Sözünde durmak,
…………………………..Rabbinin huzuruna,
……………………………………Temiz bir kalple,
……………………………..Hep mutlulukla varmak.
İbrahim Sara ile evleneli,
Otuz yedi yıl oldu amma,
Çocukları olmadı.
Sara İbrahim’e Hacer’i.
Armağan etti.
Onunla evlenmesini istedi.
Onunla evlenen,İbrahim peygamber,
Sık sık dua etmeye başladı.
Oğlu olursa onu,
Rabbine kurban edecekti.
----Ey Yüce Rabbim.!
“Bana Salihlerden(Bir oğul) ihsan et! ”
Diye dua ediyordu.(Saffat 100)
………………………………….Rabb’i kabul eyledi duasını.
……………………………..Bir oğul müjdelendi.(Saffat 101)
………………………..Emir alan melekler,
…………………….Selam verip, girince,
…..Hacer’in odasına,
O: “Doğrusu ben sizden korkuyorum”
Demişti.
“Korkma biz sana,
Bilgin bir oğlun olacağını,
Müjdelemeye geldik” dediler.
……………………..“Ben kocamışken bana
………………..Müjde mi veriyorsunuz? ”
Deyince:
……….“Umutsuzlardan olma,
……………….Gerçekten seni müjdeliyoruz.”
Dedi Cebrail (Hicr 54-55)
……………………………..“Vakit saat gelince,
……………………….Sözler yerin bulacak.
………………..İsmail adında, bir oğlun olacak.”
Derdine deva,
Bulundu peygamber’in,
Bir oğlu oldu.
Yaşlanmış İbrahim’in.
Her geçen günde,
Muhabbeti çoğaldı.
Yüzü ay gibi,
Parlıyordu çocuğun!
Ona bakmaya,
Doyamadı bir türlü.
Misk-i amberdi,
Saçının her bir teli!
Bağlandı gönlü,
Bağlandı muhabbetle.
Ağzından şu sözcükler döküldü;
---“İlahi bu ne güzellik!
…………..Ne de tatlı bir surat,
………………..Dil âciz, gönül hayran,
……………………..Bakmalara doyulmaz,
………………………….Bedeni sanki nurdan! ...
Meyledince İbrahim, Hak’tan başka birine,
Sevgisini koyunca, Hak sevgisi yerine,
Mecazi sevginin çözüldü gönül bağı.
Merhametli sevgili, kıskandı sevgisini.
Gerçek aşk odur ki, meyletmez asla,
Meyletmez Hak’tan başka birine.
Yâr istemez âşığın, başka yâr’da gönlünü,
Tereddütler içinde, gönlü bi karar olur.
Soldurmak istemez ki, gonca açan gülünü.
Solarsa gönül gülü, belki bir ağyâr olur.
Ayrılmazsa hiç yârdan, mutluluk onu bulur,
Aksettirir sevgiyi, kırmaz gönül telini,
Gayrı ya gönül vermez, sevgisi onda kalır.
Kalbinin levhasından, çekmezse hiç elini,
Mutluluğu yakalar, sevdiğine yâr olur.
Hülâsa….
……Halilullah’ın kalbi,
……….Oğul sevgisiyle dolunca,
………………Hükümdar divanından,
…………………….Geldi ona bir seda! ..
“……………………………….Ey sevgi evinin sırdaşı,
……………………….Ey elçilik şerefiyle şereflenmiş,
……………………..Hidayet rehberi.
…………….Muhabbet yolundan,
……..Asla sapma! ..
………..İsmail’in sevgisini,
………….Rabbinden üstün tutma.
……………..Onun yaşam bağını,
…………..……..Sevgi kılıcınla kes at.
……………………….Hayatını bitir.
…………………Vaadini unutup, gösterme ona şefkat.
Bir rüya idi.
Kan ter içinde kaldı,
Böyle uyandı,
Uyurken uykusundan,
Verdiği sözü
Hatırladı bir anda.
Uyarıyordu,
Mutlaka onu Rabbi.
Verdiği sözü,
Yerine getirmesi,
Gerekiyordu.
Ciğerpare canını,
Kurban edecekti! ...
Hak için Hakk’ı için.
Sana yönümü döndüm,
Ey yerlerin ve göklerin
Eşsiz hükümdarı! ..
Senin için bir değil,
Binlerce can fedadır.
Deyip Hak divanında durdu.
Karısı Hacer’e,
Şöyle buyurdu:
“--Ey Hacer! ...
…….Sevgili hayat arkadaşım.
………….İsmail’i giyindir.
………………Eli ayağı temiz,
………………………Hem tertemiz olsun.
………………………….Yanında bir ip,
……………………………..Birde keskin bıçak olsun”.
“Nedir?
Kimdendir bu isteğin? ”
Deyip, şaşırdı Hacer ana,
Şaşırttı onu bir iple bıçak isteyişi.
O Hacer ki;
Letafet semasının güneşi,
Sadakat yarışında,
Asla bulunmaz eşi.
Sordu! ..
--Nereye böyle?
Bir dost ziyaretine gideceğiz.
--İp ile bıçak niye?
Ne yapacaksın onları?
“Ey Allahın dostu,
……Dostluğun hasbı hali,
………Bu bıçakla bu ipin,
………….Nedir buradaki işi?
…………….--Üzülme sen ey Hacer,
…………………O dosta kurban gerek,
………………………Kurban kesmek için bir ip,
………………………………Hem de bir bıçak gerek.
……………………………Deyip evden çıktılar.
Hacer endişe edip,
Düşüncelere daldı.
Bunu fırsat bilen iblis,
Dost kılığına girip,
Yaklaştı Hacer’e,
O
iblis
Kargaşa
Ocağının
Maşası idi,
Ortalık karıştırır,
Dostluk ocağına fesat
Tohumları ekerdi! ...
Yaşlı bir fani gibi,
Karşısına dikildi Hacer’in.
Ey Salih kadın:
“…………………--İbrahim, İsmail’i nereye götürüyor,
…………………Biliyor musun? ”
“---Evet, “Dedi.
“………………….--Bir dost ziyaretine,
………………..Gaflete düşme sakın!
…………..Oğlunu kesmeye götürüyor,
……..Uyan uyuma” dedi.
Onun ana yüreğini,
Endişeye gark edip,
Kışkırtmak istedi.
Hacer hemen anladı,
Bu kör şeytandı!
“Sen iblis değil misin?
Defol git” dedi.
…………..“O asla böyle bir iş yapmaz,
……………….İncitmez karıncayı.
………………….Eğer emir yüksektense,
…………………….Bela bıçağının suyu,
………………………Ebedilik çeşmesinin pınarıdır.
İsmail’in her damla kanı,
Yükselme yücelme,
Hakka varıştır.
O, İlahi bahçenin açan gülüdür.
“Can ile eğer, hoşnut ise o canan,
Can minnettir ona, kurban olsun canımız.” Der.
Hacerden ümit kesen iblis,
Koştu Halillullah’a,
--Ey akıllı adam,
Dünya bilgisine vakıf,
İktidarının süsü….
Bu nübüvvet bahçesinin çiçeğini,
Risalet sedefinin parlak,
Nadide incisini,
İzzet ve itibarının tacını,
Asılsız bir kuruntu uğruna,
Nasıl kesersin! ..
Nasıl böyle bir belâya düşersin?
Pişmanlık kasırgasına atarsın kendini! ..
Ey
Bağban!
Bağının gül
Dalını kesme…
O gül bahçesinin,
Nadide bir süsüdür.
Düşmanı sevindirip de,
Sakın incitme sevgilini,
Ölümünden üzül amma kesme,
Yabancının kem gözünden endişe kıl,
Endişe kıl, onu sakın.”
Dedi İbrahim’e.
Onun iblis olduğunu anlayan İbrahim:
---“Hayatımın meyvesi,
------Hazinemin tek incisi,
---------Bilirim İsmaildir.
-----------Vücudumun her damarı,
-------------Olsa bile bir İsmail,
---------------Emir gelmişse eğer Haktan,
----------------Hiç endişem olmaz asla,
-------------------Durmam keserim hemen.
……………………………...Asla Hakka karşı gelemem.”
Yâr aşkının derdi derdim, o, gönlümün sultanıdır,
Bin can feda olsun ona, ferman onun fermanıdır.”
Lânet edilen iblis:
Bu kez de soluğu İsmail’de aldı.
--“Ey Risalet bahçesinin çiçeği,
---Ey nübüvvet tarlasının fidanı,
---Ey Hacer ile İbrahimin tek canı,
Nereye gittiğini biliyor musun?
Baban seni kesmeye götürüyor! ”
……………………………….“Evet” dedi İsmail,
…………………..……..Biz gidiyoruz bir dostun ziyaretine”
--Baban seni, boğazlamaya,
--Dünya yurdundan ayırmaya götürüyor,
İsmail:
--Ey insanlığın düşmanı,
Ey Allah’ın lânetlisi,
Ey yolunu şaşırmış bunak ihtiyar,
Yoksa iblis sen misin?
Boğazlanmam emirse,
İtaatim sonsuzdur.
Direnmem asla,
Bir değil bin kere boğazlansam da,
Direnmem direnmek ne haddime? ! ”
“Canını eğer canan isterse, minnet canına,
Yoluna bin can feda, bir can nedir canına.
Nasıl kurban etmem onu, hem de cananıma.”
İbrahim ey oğul:
--Gördüğün bu ihtiyar, iblisin ta kendisi.
Şerrin ve belânın, en beter efendisi,
Sorma sakın sorma ona, bir soru,
Kendini onun şerrinden koru.”
Deyince,
İsmail onu taşa tuttu.
İbrahim:
………………………….--Ey aziz oğul,
………………………Hikmet dergâhından,
………………….Fıtrat yurdundan,
…………….Boğazlanman için bir emir geldi.
………Bu emre karşı senin cevabın nedir?
Babacığım!
-……-Bu emrin sebebi nedir?
…………..Neden beni keseceksin?
……………..Bunun hikmeti ne, söyler misin?
Ey oğul,
--Muhabbet öyle bir şey,
Ortağı olmaz,
Ortaklık kabul etmez,
Onun sevgisinin
Üstüne sevgi konmaz,
Sen biliyorsun,.
Sana olan sevgimi..
………..Sevgilerin alâsı,
……………..Muhabbetin hası…
……………………Aşk bağının harikası,
………Amma! ....
…………İzzet sahibi coştu!
………….…Sana karşı aşırı sevgi,
…………………Muhabbet haddini aştı.
………………….…Hoşuna gitmedi mabudun.
…………..Onun aşkı bir başkadır,
……………..Olmaz üstüne sevgi,
………………..Sevemez başkasını,
……………………..Onu seven aşık,
………………………..Terk eder uykusunu! ...
……..Aşığına olur yanık,
………..O her zaman, hep uyanık,
……………Gördüm onu ben rüyamda,
………………..Ona bir de sözüm vardı,
………………………Beni rüyamda uyardı.
İsmail,
…………..--Senin rüyan bana şeref,
………….Hakk’ın emrini tut!
……….Ey ulu baba,
……..Denileni yap.
Ancak:
……..Elimi kolumu bağla,
…………Gözlerimi kapat,
………………Yüzüme bakma sakın,
……………………Ola ki canın acır, belki vazgeçersin.
……………………….Sana karşı koyamam,
………………..İsyankâr olamam, ne sana ne de Rabbime.
……………Boğazlarken sararan benzimi yere çevir,
………..Sıçramasın üstüne akan kan.
………Teselli et annemi,
Eve döndüğün zaman.
Sığındı Rabb’ine İbrahim,
…Vurdu bıçağı İsmail’in boynuna,
…….Oda ne! .....
……………Bıçak kesmez oldu.
……………….Bir daha,
……………………Bir daha,
………………………Bir daha denedi,
………………………….Yine kesmedi.
……….Bir kere de taşa çaldı bıçağı,
……Taş parça parça parçalandı.
Yer ve gök melekleri,
……Hayrete düştü! ...
“Ya Rab! :
……Ne büyük bir kul,
Ya Rab!
……..Niyeti iyi,
…………..Eşsiz emsalsiz Kişi!
……………..Muhabbeti tam,
…………………Yakıcı ateş de olsa,
…………………….Farkında olmaz o,
………………………….Ciğer paresinin,
…………………Can vermesine,
……………..Asla üzülmez….
………..Tam yetmiş kere vurdu,
……..Vurdu bıçağı,
…..O anda dile geldi,
……Kesmeyen bıçak!
“Ya Rabbi dedi:”
………Halilullah emredip,
……………Bana kes diyor! ....
……………….Sen se Celilullahsın,
…………………….Kesme diyorsun! ....
……………………….Nasıl tutmam sözünü? ...
……………O anda gökten,
………..Kurbanlık bir koç yollandı.
……Bütün melekler toplandı! ...
…..Şaşırdılar bu işe..
Şaştılar, şaşırdılar melekler…..
Ya Rabbi! ...
Bu ne haldir, ne hikmettir?
Bu ne büyük bir kuldur! ..
Eşi enderi yok! ..
Ne ateş yakar onu,
Ne bıçak keser oğlunu! ..
……….İşte Rabbin kudreti bu! ...
……………Yakma derse har ateşe,
………………….Güle döner o ateş.
…………..Boğma derse o denize,
…………………….Yola döner o deniz.
…………..Kesme derse o bıçağa,
………………………Yele döner o bıçak.
Buna şaştı melekler,
Ey İbrahim:
“--Sen mi cömertsin! ..
Ciğer pareni hiç tereddüt etmeden,
Ona kurban edersin?
Yoksa İsmail mi ki?
Hak rızası için, ona canını versin?
Hak’tan geldi bir nida! ..”
--Asıl cömert olan benim.
Ey İbrahim;
“--Sen rüyanı doğrulttun,
Rabbin yolunu tuttun,
Kabul oldu dileğin,
İndirdim sana koçu,
Kesmen için gönderdim.”
………Kesmeyen keskin bıçak,
…………Koçun boynunda,
…………..Dolaştı, gezdi,
……………….Ayırdı bedeninden,
…………………..Ayırdı başı,
……………………….Ayrılan sanki özdü.
…..İbadet akçesiydi.
Rabbin dua katında,
Şükretti baba oğul,
Hatem-ül enbiyanın ümmetine rahmet kıl,
Bu hikmetin özünü, çekerde ince bir kıl,
Çekemez asla onu, çekemez bin bir akıl.
Akıl fikir ermiyor,
………İnsanlığın işine! ..
…………Hem inandım ben deyip,
………..Hem inkâr edişine.
Sanki küçük dağları yaratan oymuş gibi,
Bir de çalımlar satıp, gururla gidişine! ...
Kainatta ne varsa, yaratıldı hiç yoktan,
Cinler yalın alevden, insanoğlu topraktan,
Aldığı her bir nefes, lutufken ona Haktan,
……….Daha nice sırlardan, haber verirken Kur’an,
……….Nasıl inkâr eder ki, inandım diyen insan.
Bak şu kızıl denize,
Nasıl yarılmış, asayı Musa ile,
İnkârından Firavun, boğulmuş ordusuyla.
Diledi de kurtardı, har ateşten kulunu,
Yardı kızıl denizi, düz eyledi yolunu,
Şirk koştu da Firavun, put eyledi çulunu,
……….Boğuşurken sularda, yetişti ona hüsran.
……….Nasıl inkar eder ki, inandım diyen insan.
…………………..Dikkat et! .. bak semaya,
………………………….Bir yarık yırtık mı var?
……………………………..Bak şu iki denize,
………….Acısıyla tatlısı, nasıl yan yana akar?
………….Böyle iki denizden, inci ve mercan çıkar! ...
Masmavi gök kubbeyi, ondan başka kim bezer,
Çizdiği yörüngede, ay güneş yıldız gezer,
Balıklar ve gemiler, denizlerinde yüzer,
………Halâ görmezden gelir, bunları kara vicdan,
……….Nasıl inkâr eder ki, inandım diyen insan.
Tüm övgüler O’nadır, şanı yüceden yüce,
Onun emriyle bürür, gündüzü kara gece,
Var mı iki cihanda, karşı koyan bu güce,
……….Anlatamaz bu gücü, aciz kalırken lisan,
……….Nasıl inkâr eder ki, hükmüyle ölen insan.
Kâbe’yi,
İnşa ederken
İbrahim’le İsmail,
Duvarlar yükseldikçe, ayak
Bastığı taş da onunla birlikte
Yükselmiş, yükselmiş yavaş yavaş,
İşte makamı İbrahim denilen taş, o taş olmuş..
Hacer’ül esved taşı da, ilk o zaman yerine konmuş.
İnşaat esnasında,
Diyorlardı ki;
“Rabbimiz bizden,
Kabul buyur şüphesiz,
Sen işitensin bilensin! ”
Zemzem’in asıl sahibi,
İsmail artık büyüdü,
Evlendi,
Bundan sonra Hacer vefat etti.
Sara ile İbrahim
Yaşlanmışlardı,
Yaşları yüz yetmiş beş,
Ya da iki yüz,…
Hastalık geçirmemiş,
Sağlıklı biriydi….
Bir gün, ihtiyarın biri,
Geldi yanına.
Tam yemek zamanıydı,
Sofra açıldı.
İhtiyara da buyur,
Yemeğe dendi.
Elleri titriyordu,
O lokmaları,
Ağzına götüremiyor,
Döküyordu.
İbrahim kendi eliyle,
Besledi onu.
Yaşını sordu ona,
İki yaş büyüktü İbrahimden..
Odasına çekilince,
Vahiy ulaştı kendisine!
“ El titremesi ihtiyarlıktır.” Dedi.
Bunun üzerine,
Yalvardı Rabbine!
“--Bu ihtiyarın haline,
Düşürmeden,
Huzuruna çağır Rabbim beni de…”
Duası kabul gördü.
Üç gün sonra,
Yatağa düştü.
Oğullarını çağırdı.
Onlara nasihatlerde bulundu.
Nihayet, arzuladığı gibi,
Ruhunu teslim etti.
M.Ö. 1385 Yılını yaşıyordu.
Oğulları vasiyetine uydu.
Onu, Kudüs yakınlarında,
Habron denilen yere,
Sara’nın yanına defnettiler.
………..İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……………...Çok açıldı gitti, başlangıçla arası.
………………....Söylenecek son söz, artık burası,
………………….….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
……..Ey saba yeli,
………….Başın alıp nereye,
………….…..Gidersin böyle,
…………………Eğer yolun düşerse,
…………………….. Kutsal toprağa,
…………………………..Ademden son Resul’e,
…………………………………….. Selamım söyle! ...
Kayıt Tarihi : 15.7.2010 17:19:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE EDEBİYAT AKIMI-2010 Projelerinden

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!