ADEM PEYGAMBER
Ey
İhsan
Sahibi,
Hiçbir şeye
Muhtaç olmayan,
Övgülere lâyık
Kuvvet ve kudret şahı,
İşte avucumu açıp
Senin hacet kapına geldim!
Celâli ulu, merhamet dolu,
Beni kapından boş çevirme!
Kudretine bakarken görür eyle,
Gözlerimi narınla yakma Yarab!
Dilimi Habib’in vasfı ile doğru söylet! ..
Muhabbetin deryasına kapıldım,
Sevgi derdine düştüm, acı bana,
İrade çöllerinde susadım,
Suyun ver içeyim kana kana,
Ayrı bir zevk, ayrı bir tat,
En büyük mutluluktur,
Yolunda susamak.
Hidayet eyle,
Şerefine erdir!
Doğruyu
Söylet,
Ya
Rab!
Yer yüzünde yaşayan, en mübarek halife
Sonsuzluğun rengiyle nakışlanmış Elif’e,
Aynayım aynalardan, bir de milyon kaynatan
O kutsal emanetle; atomları oynatan! ..
Temsilciyim, temsilim; bendedir sahne, dekor,
Kâh melekten üstünüm, kâh hayvandan aşağı,
İnanmazsan ey dostum, aynaya bak beni sor,
Dilimlenmiş dil benim, Allah söyler lisanım
Esrarın âhengiyim, insanda ki, insanım.
Göz içinde göz benim, ilham alır bakarım.
Bulutlar göz göz ağlar, ufukları yakarım.
…….Parmak ucumda şehir,
…………Damarlarımda nehir,
………………Bana hazır cehennem,
…………………..Beklenen cennet ahir! ..
İçimde uçurumlar, dağlarımda sis duman
Buz dağıyım eriyen, mühürlenmiş asuman…
Sonsuzluğun rengiyle nakışlanmış Elif’im
Çözülmemiş bilmece, sırların âhengiyim.
Olur mu köksüz ağaç; dalsız,yapraksız çiçek?
Doğmak varsa anadan, ölüm kaçılmaz gerçek.
Defterimdir omuzdan omuza gezinip duran,
Odur mahşer gününde, hece hece okunan! ....
…..Hangi zaman kapanır,
………..…Hangi zaman dürülür,
………………..Hangi zaman görülür,
…………………….. Hangi zaman açılır,
…………. ……………….Nice hesaplar;
……………………….…. ………….Hesaplanır?
Hesaplar ki gökleri doldurur, yerleri kaplar!
Defterler masum, kalemler çile çeker!
O kalemler ki; bu gidişle ey dostum,
……………………………Cinnet geçirecekler!
…………………..…Dünya denen bir han,
…………………….Acımasız son gurbet.
……………………Bu gurbetin sonunda
…………………Bizi beklerken cennet(!)
Kimler gülecek, kimler üzülecek,
Ya da kimler delirecek?
Ademin toprağına, çile yağmuru döktün,
ADın aşk deyip onu, bir de alnından öptün.
EsErinle övündün, melekten üstün tuttun,
EreMedi muradına, koptu cennet bağından.
Cevr-i cefa sundukça, yakar hicran ateşi,
Bulut sarsa semayı, söndüremez güneşi,
Adem ile Havva’nın, var mı başka bir eşi,
Düşmese damla yağmur, sel eksilmez dağından..
“ Yeryüzünde bir fesatçı mı yaratacaksın” (Bakara 30)
Kıskançlık…
Ah kıskançlık!
Cana ızdırap salan,
İblis’i çileden çıkaran
Kıskançlık!
Adem’i perişan kılan.
Kıskançlık!
Adem oğlunun çektiği mihnet! ..
Yaratılmışların en şereflisine
Bulaşan bir musibet…
Ne varsa kâinatta, yaratıldı hiç yoktan,
Yalın alevden cinler, insanoğlu topraktan.
Rabb’im meleklere,
Eyleyip nida,
“Yeryüzünde bir insan,
Yaratacağım! ” dediği zaman,
Karşı çıktı melekler.
“Ya Rab! ..
….…..Biz sana kulluk ediyor,
………….Övüyor, yüceltiyor,
………..…...Kutsuyoruz seni!
……………..….Şu yeryüzünde,
………..……………Kan dökücü, fesat çıkartıcı,
…………..…………..…İnsan mı yaratacaksın? ”
…………………….Diye; uzattılar kötüleme dili.
………………..Daha yaratılmadan,
……….…Saf ve temiz Ademoğlunu,
….Hedef tuttular fesat oklarına.
Yüce Tanrı:
“Bilmezsiniz siz, benim bildiğimi
Bilmediklerinizi şüphesiz ben bilirim.”
Diye nida eyledi.
Dönerek Azrail’e! ....
“Ey Azrail! ..
….Arzın her tür yerinden,
..….Birer avuç toprak al!
…….Batn-ı Numan’a yığ! ..”
-Döndü kara buluta:
“Tam kırk gün kırk gece,
….Bu toprağın üstüne,
..….Dök rahmet yağmurunu!
.……Onu rahmete doyur,
………Hamur eyleyip yoğur.”
Emri alan bulutlar,
Hemen yağdılar,
Adem’in toprağına….
Balçığa, çamura
Dönüştürüp kardılar.
Hem yoğurdular,
Sevgiler denizinden
Su avuçlayıp,
Kardılar mayasını,
Hem de mayanın;
Mayanın en hasını! ...
Tamam olunca vakit,
Tekmil vererek,
Yaradan’ın divanına
Huzur ile durdular.
………Yüce Rabbim toprağa, şekil verip üflemiş,
……………Canlandırmış ruh ile, cemaliyle süslemiş,
………………..İradeyle akılla, mesuliyet yüklemiş,
…………………….Üstün kılmış melekten;
………………………. “işte bu insan” demiş.
İki kulak iki göz, boğum boğum boğazı,
Düşünerek söylesin diye bir tek ağzı,
Damardaki sıvının rengi olmuş kırmızı,
Vücutta dolaştırmış, işte bu da kan demiş.
Donatmış yer yüzünü hepsi ayrı bir mekân,
Çeşit çeşit renk almış, çepe çevre asuman,
Tüm kâinat dönüyor, bir an bile durmadan,
Yörüngeye oturtmuş, işte bu devran demiş.
Ayrı ayrı özellik, her varlıkta bir başka,
Akıl yaşta değil, bulunur o da başta,
Hikmeti arıyorsan bulursun uçan kuşta,
Sevgisini göstermiş, işte bu yaran demiş.
Her zerreye verilmiş, özenle ayrı değer,
Kılı kırka yararak, hesaplamış o meğer,
Sevgilimsin diyerek onu bir başka över,
Kılmış onu halife, işte bu canan demiş.
Hey!
Hey aşk!
Nelere
Kadirsin sen!
Güldüren sensin,
Öldüren yine sen.
Seninle çekilir,
Acı, keder ve çilen,
Seninle yaşanır mutluluk,
Senin gizeminde; sevgi, dostluk.
Kanlı gözyaşı, çekilen ah sende,
Kan rengi yaş damlası,
Kirpikteki cemaline deva,
Gönül goncasına şifa yaprağı! ..
Cennet gülünün toprağı,
Azap kuyusunda sabır,
Bitmeyen kara gece….
Tahammül mülkünde,
Çözülmez bilmece! ..
Yüce Rab, eserini kulda görmek istedi.
Yarattığı insanı, melekten üstün gördü!
Yer yüzünde halifem, temsilcim sensin dedi!
Yaratılan ne varsa, onun emrine verdi! ..
Kutlu bir sevda ile, karılmış kara toprak,
..Türlü türlü renk almış, şu insana dön de bak!
.…Kâinat ağacını, donatmış yaprak yaprak,
…...Asla mümkün değildir, aşk olmadan yaşamak.
……………….Aşığa cevr-i cefa, sanma ki; ona eza,
……………Belki yârinden ona, lütfedilen bir vefa,
……….Gafil olan aldanır, sanır ki bu bir cefa,
……Bin inayet gizlidir, bilirse sürer sefa.
…….Cefası olmayan aşk,
……….Harap olmuş bir bina,
…………..Öyle bir deva ki…
……………..Onun şahidi cefa! ...
Ne hoş olur, candan olursa canan!
Gönlünde hicran, dilinde vuslat,
Cefasında gizem, görünüşte düşman,
Olsa da pişman, kalbinde şefkat.
………Muhabbetin güzeli,
………….Tattırmadı zevkini,
………………Tattırmadı İblis’e…
………………….Sakladı halvetinde.
……………….…….Ulvi muhabbetini,
………………………Öğretti birer birer,
…………………………Öğretti tam deminde…
…………………………...Kaldırdı,
……………………………Yokluğun peçesini,
……………………..............Melekut âleminden,
……...Şan verdi, şeref verdi!
…….Kıldı kendine yâr,
….Secde edin durmayın,
Siz de olun bahtiyâr.
…….Melekler kapanırken secdeye,
…………Gururuna kapılan,
……………….İblis oldu isyankâr.
..….“Ben ateşim o toprak,
…..…..Secde etmem ki” dedi.
Yaradan etti lânet,
Kör şeytanı haşladı,
……“Haydi defol git” dedi!
Şeytan, işte o zaman,
İstedi ondan mühlet.
“…..Ne olur Ulu Tanrım,
……….İzin verirsen eğer,
……….……Kıyamete dek beklet.
..……….….….Neler neler yaparım,
…………….….... Yarattığın insana.
……………….Yaradan izin verdi
………..“Dilediğini yap” dedi.
………Çilesi insanlığın,
Ta o zaman başladı…
“Ey Adem! Sen karınla, cennette otur.” (Bakara 35)
“Orada ne varsa,
….İstediğiniz kadar yiyin için,
……Bol bol,
…….Amma!
……….Şu ağaca yaklaşmayın! ..
.…..…..…Yoksa zalimlerden olursunuz! ”
…………………………….Diye uyardı.
“…..…….…..………Ey sadakat yolunda,
………..…………Ayak direyenler,
………………..Ey vefa yolunda
.……….…….Sözünden dönmeyenler,
…..……..…İmtiyaz şerefine
…………Ermek isteyenler! ..
..……..Sizi biraz korku,
…..…Biraz açlık,
..….Biraz mal, biraz canla,
…Gözlerinizin nuru çocuklarınızla, Deneriz.
…Korkun ahiret günü hesabından,
……Yalan dünya şerrinden sakının.
……..Sabredin.
……….Sabredenleri lütfumuzla ihya ederiz.
…………Deyiniz ki, biz ondan geldik,
..………….Yine ona döneriz.”(Bakara 155-157)
Hak yolunun yolcusu, musibetli zamanda,
Sabreder şeref bulur, yükselir başa geçer,
Zamanın mihenk taşı, boşa döndüğü anda,
Dünya denen şu handa, ömürler boşa geçer!
Kuru bir taneye harman gizleyen,
Sınırsız mucize güce hayranım.
Yılan zehirine derman gizleyen,
Sırların sahibi güce hayranım.
Çiçekten arıya polen toplatan,
Kovanda peteğe balı kaplatan,
Akrep kıskacına ağı saklatan,
Evrenin sahibi güce hayranım.
Kozada böceğe ipek sardıran,
Yumurta içinden kabuk kırdıran,
Direksiz yeri göğü durduran,
Kudretin sahibi güce hayranım.
Zerreden kürreye yoktan var eden,
Gündüzün güneşi yakıp har eden,
Buharı bulutta yağmur kar eden,
Sırların sahibi güce hayranım.
Rivayet edilir ki;
İblisin haset
Damarları kabardı.
Dost edasıyla,
Yaklaşarak onlara,
Yasak meyveyi
Kandırarak yedirdi.
O zaman sardı,
Gaflet uykusu onu.
Uyanınca uykudan,
Rab’dan utanıp,
Başlarını eğdiler.
Bakamadılar,
Kızardı ikisinin
Yüzleri birden.
Şaşırdıkça şaştılar,
Hayretler edip,
İzzet tahtında iken,
Sefaletin gayyasına uçtular.
Kul Hak emrine uymayınca
Kerem elbiseleri,
…Soyuldu vücutlardan.
……Saraylarda gezerken,
….…Melekler hizmet edip,
….…...Neşe sevinç duyarken….
………..….Uzanan iblis eli,
….…............Yıktı saraylarını.
.…….……..…Çıplandı vücutları,
.…..….………..…Utandılar kendi kendilerinden.
………………Ağaçlara koştular,
…..………..Yaklaştıkça onlara,
…………Ağaçlar bile, kaçtılar!
……..Dünya denen çilehanenin,
……Kapısını açtılar.
…Her biri başka,
Diyarlara uçtular.
İşte o zaman,
Zat-ı Kibriya’dan,
Yetişti şöyle hitap:
….“Ey Adem! ..
…….Benden mi kaçıyorsun?
…….…Bu telaşın neden? ”
“Hayır, hayır! ..
…Kendimden kaçıyorum.
…..Utandım yaptığımdan,
….….Senden, yine sana kaçıyorum.”
İncir yaprağı, yetişti imdadına,
Yaratanın emri ile,
İndiler dünya katına.
Kerem ufkundan belki bir lütuf,
Affın güneşi doğar diye,
Umutla bakındılar.
Niye o kör şeytana kandılar..
İnsan bu, hem cahil hem zalim, bunu başka kim yapar,
Bir de o, çok şerefli bir varlık, olmasıyla övünür,
Hem odur kör şeytana uyup, Allah yolundan sapar,
Kovulunca pişman olur acı acı dövünür.
Alemlerin Rabbinden özür diler, af diler.
Yaradanım,acı bana ne olur halim? ...
Ben aziz bir kul iken,şimdi acizim,
Kim ne derse desin, bizi o yaktı.
Ayıktık amma, biz çok geç kaldık.
Dikkat edin sizler yanmayın.
Her canlının sonu ölüm
Elbet, hesap verir bir gün.
Her kim ne derse desin,
Der demez dilinden,
“Bismillahirrahmanirrahim! ”
Sözcükleri döküldü.
İşte o anda,
Haber getiren melek,
Yetişti ona,
Belki yine açılır,
Merhamet kapıları,
Açılır sana.
Birazcık dur, bekle sen!
….Sana açılır.
Besmelenin hatırına,
Rahmet olur saçılır.”Dedi….
…Gaipten yeni bir ses,
…Cebrail’e ulaştı:
“Niye?
Adem’e mani oldun, sen niye?
Cebrail’den el cevap:
“………………….Ya İlah-el alemin,
……………Adem seni, rahman ve rahim diye andı,
……….Rahman sensin, rahim yine sen! ..
………Rahmet denizini aç,
..……Dalgalanıp inayet enginlerinde kabarsın,
……..Bu isyankâr kulunu,
…….Belâ girdabından, selamet kıyısına atsın.
………………………....Ümidini yeşertsin,
.…….….Gül bahçelerinde, keramet bulutları,
.………….….Üstüne rahmet yağmurları döksün.”
“….Ey Cebrail!
…..……Benim rahmetim sonsuz,
…..…..…….Sadece ona değil, herkes için geçerli.
..……………….Nefse özgü değil,
…..………….….….Sebat edip dayanan,
…………………..Ahiret âlemine yüz tuttuğu zaman,
…………..…Fâni dünyadan bu âleme geri dönen,
………….Tüm Adem evlâdına
….…...Sığınak benim.
……Duaları duyan benim,
…Kim af diler İse,
Affederim
Affederim…..”
Senden başka var mı, başka bir İlâh! ..
Semavat’ü zemin, ediyor semah,
Affedersin kulu, işlese günah,
Yücelerden yücesin sen.
Öyle cömertsin ki, ayırmazsın kulunu,
Bağışlar, affeder düz eylersin yolunu.
Mutluluğa erdirir, hayreylersin sonunu.
Görünmez bir, nicesin sen.
Âşk için âşık için,selamet yurdu yok,
Aşk yolunda acı, keder çile çok,
Belâ yurdudur aşkın mekânı,
Aşıklar yaşar aşkı,
Dünyada şaşkın.
Tahammül
Yok
Yok ise,
…Ey gafil
Acı söze,
Lânet okuma…
Selâmet yolunu seç…
.…….Zevk beklerken böyle aşktan,
…………….…Mutluluğu çoktan unut,
………………………Gerek yok fazla söze,
…………………………..Aşk yakar, aşk kavurur,
…………………………………...….Düşürür seni köze.
Muhabbetin gelini,
Nefsine cazip gelen,
Adem’e men edilen,
Cennetteki meyveye,
Sürmeyecekti
.……….Sürmeyecekti elini.
İnsanoğlu nedense,
……….Yasaklara meraklı,
Kör şeytandır mutlaka,
……..… O,karıştırır aklı.
Rivayet edilir ki:
Haram ağaç şeklinde, muhabbetin güzeli,
Cennet bahçelerinde, almıştı zulme ferman,
Hiç bir şeye değmedi, güzelin nurdan eli,
Bu âlemde kılmadı, ilâhi derde derman.
Bazen de çıktı arşa, göründü duman duman.
Tecelli etmek için, her sabah seher yeli,
Ademle Havva Ana, can bulduğu zaman,
Alem şerefle doldu, görünce bu güzeli,
Cennetin fezasında, eza yok dedi Rahman.
………….Adem cennette iken,
……………………….Muhabbetin gelini,
……………………Haram ağaç şeklinde,
………………..Ademe gösterildi.
…………..Ademin gönlü aktı,
……….Hayran kaldı güzele,
……Sevgiyle ona baktı.
………..Kavuşmak arzusuyla,
…………..Gitti eteğin tuttu.
…….Harem dairesinin perde tutanı,
…………….Yasakladı elini.
Ey Adem! .
….Bu süslü gelinin elbisesi,
……Göz yaşı cevherinden.
……..Yakuttur yüzünün nuru.
……….Saklanmıştır yaban elin gözünden.
…………Cennetin sarayında,
…….….…Buna çare bulunmaz.
….……..Tahammül edersen,
……….Süslenir dünya evi,
….….Nasip olur sana da,
..…Güzelin güzelliği.
Bazen yasak bir ağaç,
..…Muhabbetin gelini.
….…Ne ona yaklaşılır,
….…..Ne de sürer elini.
……..…Rabbani iradenin,
…………Böyledir iradesi.
.……………Bu dergâhta kapıcı,
…………..….Onun perde tutanı,
..………………Aşkını aşığını, aman iyi tanı! ..
Huduttur arş-ı alâ, gören gözün ferinde..
Nem dolu gözlerinin, göz yaşı cevherinde,
Sönmeyen aşk ateşi, alev alev yakuttur,
Dünyalık hiçbir cevher, bundan üstün değildir,
Niyazın göz yaşları, cevherden üstün gelir.
Huduttur arş-ı alâ, gören gözün ferinde..
Ateş saçan aşk âhı, sanma ki sönmez değil,
İlelebet sürmez ki, elbette sonu gelir.
Dünyalık hiçbir cevher, üstün değil bunu bil,
Nem dolu gözlerinin, göz yaşı cevherinde,
……..Sevmenin ehli isen,
………… Bela okuna hedef,
……………….Hilkatin halvetinde,
…………………....Yağar bela yağmuru.
…………………………Yaratılış bahçesinde,
……………….…Sadakatin fidanını sular.
……………Muhabbet kandilini yakar! ...
…………Sıkıntı ateşiyle,
…….Parlayan cila olur.
İblis gamının zehri, kandırdı çekti onu,
Cevr-i cefa zulmünü, güler yüze gizledi,
Çok geçmeden göründü, felaket yolun sonu,
Muhabbet bahçesinde, halvetini özledi.
Buyurdu Resulullah:
“ Allah severse, belaya eyler duçar,
……….Böyle bela ölçüsü,
…………..Sevgidir sadakattir.
………………Yakmaz asla elini! ..
………………….Mümin cefa çekmezse,
…………………………Bilemez cehennemin,
………………………… …Azap dolu halini.”
Şu fani dünyanın, dayanılmaz ahına,
Mümin acı çeker, dert görür,
Sabrı ile yaklaşır, mutluluk dergâhına.,,
………İnsan topluluğunda,
…………Hakk’a en yakın zümre olsa,
…………….Veremez asla haber.
………………….Ancak onun yolunda
………………………Rehber olur Peygamber.
Peygamberler, evliyâlar, erenler,
……………..Ona gönül verenler.
…………………Hiç karşılık beklemez.”
“ Benim çektiğim çile,
……....Çilenin en hasıydı,
.……….…Dökülen göz yaşları,
………..….. Ayrılığın yasıydı.
…………….….Böyle göz yaşı dökenler,
…………………..Sanılır ki hep deli,
…Çekmedi benden başka,
Ne bir aşık, ne bir veli…”
Fezaya ayak bastı, ham âleme şu Adem,
Belâ çekmeden insan, dünyada atmaz kadem,
Arkadaş olur belâ, ömür boyu zamanda,
.Ehl-i küfrün ezası, yüreğinde alır dem.
Bu kabul dergâhına, son murattır yükselmek,
Mutluluk ancak budur, feyiz ile feza delmek.
Gönüllere nur dolar, nur yüzüyle an be an,
Onunla şeref bulur, ona kavuşan insan.
…….Cennetin meclisinde
………….Felah bulmaz kanlı göz,
…………...Gelinliğin süsü, gelinin güzel yüzü,
………………Dünya evinin malı, şu fani dünyaya öz,
Çaresiz kalan,
Neler yapacağını,
Bilmeyen Adem!
Kavuşmak arzusuyla,
Cennet evinden,
İstemeyerek çıktı.
Dünyanın çile,
Dolu evini seçti.
Sevgi hevesi,
Tuttu sabrın eteğini…
………………....O anda bir nida yetişti:
“………Havva’dan uzaklaş, ey Adem!
…………Feragat yurduna geç,
……………Belâgatın baş köşesine otur.
…………………Hicran aleminde dur.
Ey rahatı seven insan, kederle arkadaş ol!
Neş’e demini bırak, ah ile vah ile yoldaş ol,
Vuslatı gördün, ey tecrübe sahibi,
Biraz daha gel, ayrılığa sırdaş ol.”
………Artık gam rüzgârı esti!
……………Yeniden buluşmanın, umut bağını kesti.
……………….Ayrılan sevgililer, bin bir belaya düştü,
………………….…Her an çekilen çile, arş-ı alayı aştı.
………………..Bu ne iştir ne hikmettir!
…………….Eşi eşten ayırdı.
…………Yıllarca cefa çeken aşığı,
…………..Çile ile doyurdu.
……………..Rabb’in izni ile,
……………….Cebrail yoldaş oldu.
……………….Adem ile söyleşti,
……… …….Acısını paylaştı.
………….Adem unutmadı cenneti,
……..Havva’dan da söz açtı.
Sordu arkadaşına;
……..“Nerdedir şimdi Havva? ”
…….….…Haber verdi Cebrail,
…………..…Hint denizi kenarını, kendine mesken etti.
…………………Vuslat özlemiyle,
…………………..Gece gündüz yaş döktü.
……………..….Ah çekti, eyvah çekti,
……………..Yaptığına bin pişman,
………….Söylendi kendi kendine:
“Ey sevgilim Adem,
….Aç mısın, açık mısın?
……Uyur musun, uyanık mı?
……..Benim gibi senin de,
……….Acep bağrın yanık mı?
Diye figan eyledi.”
…….Daldığı bu âlemden,
………… Adem Ata uyandı.
……………....Bir kayaya dayandı.
…………………...Öyle bir bağırdı ki,
………………………..….Yerler gökler inledi.
……………………….Avazı sardı cihanı,
……………….Titretti Cebrail’i! …
Sordu ona Cebrail:
-Ey Adem, bu ne haldir! ...
Ne hikmettir?
Anlattı hallerini, anlattı bir bir.
Cebrail de üzüldü,
Rahmanına yalvardı! ....
-Ya Rab! ...
……..Bu çaresiz kuluna acı,
…..Ümit bahçesine, yardım rüzgârını gönder.
………..Esme vakti geldi.
……O rüzgârla açılsın dilek goncası.
Aşığın ateş saçan ahı, sönmez değil,
Her gamın sonu vardır, Hakk’ın sözüne eğil.
Adem cevap eyledi:
Ya
Rabbi! ..
Muhammed
Mustafa’nın
Adını gördüm.
Arşın direğinde! ..
İsmin yanı başında!
Anladım ki,.ondan üstün
Yaratılan yok şu alemde.
Sarıldım o direğe, döndüm,
Döndüm, sana döndüm yalvardım!
Muhammed Mustafa’nın, görün nuru serini,
Hatem-ül Enbiyanın, görün arşta yerini,
Onun nuru kandildir, aydınlatır âlemi,
Şefaati kurtarır, her günahkâr ademi.
Adem şöyle tövbe eyledi:
“Ey
Rabbim!
Muhammed
Mustafa’nın,
Hakkı için sen,
Kabul eyle tövbemi.”
Ademin tövbesini,
Kabul etti yaratan,
Şu üç nesneden ötürü,
….…..Biri haya,
………….Biri buka,
………………Biri dua,
………………Haya, edep,
……………..…Buka, göz yaşı,
…………………..…Dua, yakarış.
………Durmadan karış karış.
…..…Kızgın çölleri gezdi,
………….Ağladı tam üç yüz yıl!
……Bakamadı semaya,
…………Göz süzemedi etrafa,
……………….…...Bağladı onu haya.
…..Doğmadı üzerine ışıyan hiçbir güneş!
…………….…..Göz yaşları sel oldu,
………………………Dicle ve Fırat’a eş.
……………………….…İçtiler tüm canlılar,
…………………Hem uçan kuşlar içti,
……..Gök kubbenin katında.
Dediler ki:
-“Bu suyun lezzeti ne kadar hoş.
Sanki şerbet tadında! ..”
……Alındı Adem bundan,
……….Alay edildi sandı.
……………“Ey Rabbim!
…..…………..Bu tuzlu gözyaşıdır,
…………………….Nasıl tatlı olur ki? ”
…….Ey ADEM!
“….…..…Hiçbir cevher üstün değil,
..……………Ehli niyazın secde eden başından,
…….………….Hiçbir şerbet, tatlı değil,
…………Özden akan, tertemiz göz yaşından.”
…………Öyle eşsiz bir mücevher,
………………Kaynağı gözdür onun,
………………….Asla toprakta kalmaz,
…………..Dergâhımda olan cevher,
……..Hakir olmaz zeval bulmaz.
………………….....Hiçbir tat, hiçbir lezzet,
……………..…Üstün olmaz ki ondan,
……………Öz yürekten dökülür o,
…………Yenmez asla tadından.
…...Bu öyle bir cevher ki, ıslak gözdedir yeri,
Gözyaşının incisi, biçilmez ki değeri.
Adem Ata ilk Peygamber,
Peygamber halkasında birinci,
İnsanlığın başlangıcı, nadide bir inci.
On suhuf’un sahibi.
Peygamberimsin dedi, Yüce Rabbi,
Şereflendirdi Ade’mi….
Rivayet odur ki;
Adem ata, bin sene,
Veya dokuz yüz otuz sene yaşamış,
Sonra Rabbine kavuşmuş…
Havva Ana da,
Ondan bir yıl sonra vefat etmiştir.
YA RAB!
…………………..Bedenimi aşkla dokudun,
………………Damarlarımda hayat oldun.
……….…Bakışımdan taştın fışkırdın,
…….Sevdim, sevdim.
…………..………..Tohumun filizinde,
………………………….Toprağın tozunda,
……………..………………..Gülüşte hıçkırışta,
…………………..………..……Serpildin döküldün,
…….Sevdim, sevdim.
………………Tayfunlarda coşkundun,
…………………...Putlarda suskun,
……………………….Sabah sevabım,
…………………………..Gece günahım oldun,
………Sevdim, sevdim.
…..….Aydınlığında yıkandım,
……………..Karanlığında kirlendim.
……………..….Muradıma yağan kar,
……………………….Hırçınlığımda kor oldun.
…….Sevdim, sevdim.
SONUÇ:
Kimi bilgiye eğilir, sarar sabahı,
Kimi ondan yüz çevirir giyer siyahı.
Kimi korur arını, nurla donanır,
Kimi balçığa sokulur orda onanır.
Kimi terini akıtır, alır varlığı,
Kimi yayılır gölgeye, bulur darlığı.
Kimi uzanır dertliye, eli öpülür,
Kimi yoksula hor bakar, beli bükülür.
Kimi şükreder, bahtı şahlanır,
Kimi hırstan kanatlanır, hem ah’lanır.
Kimi öğretir okutur, erer rahmete,
Kimi kıskanır ilmini, girer zahmete.
Kimi sırtından vurulur, kalır toprakta,
Kimi şehit olur, yaşar bayrakta.
Kimi Tanrıya inanır, çıkar yüceye,
Kimi puta kul olur, düşer geceye.
Şu aşk’ın kıskacında, zamanın belasından,
Yola çıktım dünyanın, mihnetli odasından,
Nasıl avare kılsın, denî dönen şu devran,
Gönlüm nasıl el çeksin, cihanın cefasından.
………..İşte şimdi geldi, selam sabah sırası,
……………...Çok açıldı gitti, başlangıçla arası!
………………....Söylenecek son söz, artık burası,
………………….….Dinleyin dostlarım, beni dinleyin.
……..Ey saba yeli!
………….Başın alıp nereye,
………….…..Gidersin böyle?
…………………Eğer yolun düşerse,
…………………….. Kutsal toprağa,
…………………………..Ademden son Resul’e,
……………………………… Selamım söyle! ...
Kayıt Tarihi : 11.4.2011 09:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!