Hala bağlarda kara üzümleri benim için saklıyor musun? Büyükanne,
Buram buram kokusuna doyamadığım tarhana yapıyor musun?
Dağlarda dağ çayı, dağ çileği topluyor musun?
Hala biz gelmeye yakın yollara bakıp ağlıyor musun?
Bana verdiğin o kuzuyu sevginle büyütüyor musun?
Şimdi bir hastane odasındayım anne,
Yapayalnız! tek başına, kimsesiz…
Kahkaha seslerim beni terk ettiler anne,
Şimdi hıçkırık, kuru öksürük, sessiz ağlama sesleriyle dost oldum.
Geçenlerde tesadüfen aynaya baktım da!
O şen,şakrak hallerimden eser kalmamış.
Papatya falları bakardım çocukluğumda,
Nereden bilebilirdim ki hayatın papatya falları gibi
dengesiz olabileceğini.
Korkusuzca koşardım o dik, sarp yamaçlara,
Nereden bilebilirdim ki hayatın yamaçlar kadar keskin,
Buz tutmuş yollar kadar kaygan ve ısırgan otu dolu olabileceğini.
Al al oldu gözleri ağlamalar buruğunda,
Kırışmıştı ciltleri yaşlanmanın doruğunda,
Bir ah çekti, bir inledi,
Ah be kahpe gençlik geldin geçtin bizden diyen sesini herkes dinledi.
Yıkılası dağlar, olmaz olsun bu ayrılıklar,
Elden ayaktan kimseyi düşürmesin Allah dileğiyle,
Asit yağmurları yağardı, ben çocukken,
Lekeli gözyaşlarını bırakırdı gökyüzü kendiliğinden,
Para ve petrol kokusuyla kararan kalplerden,
Masum cesetler yağardı paramparça olmuş bedenlerden,
Asit yağmurları yağardı Adana semalarından,
Körfez savaşında bombalar patlarken taa derinlerde,
Silik bir yüz,
Karanlık bir gölge şahdamarını vuruyor.
Acımasız bir şekil,
Kızgın bir surat,
Hayallerine dayak atıyor.
Bir avuç kan,
Pusuda herkes,
Savrulur şarkılar sabaha,
Savrulur sabahlar gecenin koynuna,
Savurur rüzgar küllerini harmanlarda.
Pusuda herkes,
Güneş şiirin sırtını ısıtır,
Acılar insanın kamburunda delirir,
Asalaktır bu dünya,
Senden çoklar alır, hiçler verir,
Denizi, kumu,
Koylar arasındaki düzlükleri,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!