Karamsarlık gibi bir şey işte!
Adresi olmayan bir yolculuk.
Yine zamansızlığı yaşıyorum.
Parmağımı, dudağımla sıkıştırıyorum!
Parmaklarımı, saçlarına daldırdığımı düşleyerek…
Kahretsin!
Yağmur...
Silik silik inerken dudaklarıma,
Tadını duyumsarım.
Vurgun yediğin,
O uzak kentlerde.
Aniden susar yarına adanmış umut şarkılarım.
Bir çocukluğum vardı benim de!
Tozlu topraklarda ivedilikle koşturan.
Gün ışığına selam duran.
Gökyüzündeki maviye yürek bağlayan…
Bir fincan çaya sığdırmak vardı seni!
Şekerli bir fincan çaya…
Bir Tekel 2000’in ucunda yakmak vardı!
Bir kibrit tanesiyle.
Bir yüreğe hapsetmek vardı seni!
Bir yüreğin en derinine.
Boşversene!
Umarsız, onulmaz bir yarayı bırakıp gittiğinde,
Bitti benim yaşama karşı direncim.
Hani kimsenin dinlemeye bile emin olamadığı,
Bir öyküsü vardır ya?!
-İstanbul yolcusu kalmasın!
İstemsizce gelen sıçramanın ardından,
Saate bakma isteği!
04.55 Otobüsten adımımı attığımda;
Gözlerim, yeni dağılmaya başlamış sisin,
Korkunç çekiciliği ile yanıyor.
Avuçlarında,
Parmaklarının arasından kan sızdıran,
Ürkek, küçük yüreğimdi.
Onca zamanın, üzerine yıktığı üremi,
Yavaşça kanattı ellerin.
Ellerin…
Sana,
Uzak öykülerden bahsetmek,
Beni korkutmuyor...
Siyahlarına yakalanabildiğim gibi!
-Acı çekmek ruhun fiyakası.- deseler de,
Gömüldüğü bir yer var.
Direngen bir yüreği,
Teslim aldığını biliyor musun?
Oysa ben,
O yüreğin, nerelerde gizlendiğini bile unutmuştum.
Misyonu belli olan bir tenin,
Siyah bir güne gülümsemekti, yıllardır yüklendiğim.
Ne yana baksam; gördüğüm mezar rengi…
Küçük bir kızın İçine akıttığı gözyaşları bütünüydü her şey.
Sessiz bir çığlık olmuştu yaşam.
Yaşam hangi umudu maviye boyardı?
Hangi sokakta titretmezdi yüreği?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!