Dilimde paslı bir zaman tortusu
Dokuz doğuran derviş postundayım
İçimde eski bir İstanbul
Dudaklarımda martılar
Mavilere yaslanmış şiirler
Say ki bir ada vapuruna binmişim.
Say ki uzaklara kaçırıyorum ayaklarımı zemheriden.
Ve boynumu eylül gürültülerinden.
Gözbebeklerimde güvercin görmeyen
Katiller ikamet etmekte.
Hangi süngüye takıldı saçlarım,
Kim erteledi gülüşlerimi güne,
Kaçarken çocukların geniş parklarından,
Otobüs duraklarına bıraktığımız anılarla.
Şimdi Fırat kenarında kuytu bir yangın yeri yüreğim,
Dicle’den sipariş sürgün aşklara taze kan.
Bahar mı kaldı ağzımın kuşlarsız bahçesinde
Zincire vurulmayan şiirler yazıyoruz
Virgül olmadan bedenimiz miting meydanlarında.
Biraz daha sıkıyorum günün kravatını ebrehe boyunlarında
Fotoğraflarımız infaz edilirken Kerbela kelepçesinde
Gökten inen ev bize Hıra ve mihmandarımız Sevr
Her sabahın fecrinde açan bir gül kabrinde Hubeyb
Eşkıya hikâyelerinin sırrolduğu yerlerde
Lanse etmez türkülerimi katil bir set
Duvarlar bir tümördür zulmün kanlı ellerinde
Bir yıkık insandır içimde taşıdığım ceset
Böylece uzaklaştırılıyoruz insanın kıyısından
Gözümüzün kimsesizliğini sahiplenirken Ebabil
Mahşere ferman yazıyoruz ateş-i İbrahim’de
Gül atma Mansurluğumuza,
Eyvah deme sakın, düşüpte merhamet gemisinden.
Bir kelebeğin kanatlarına inşa ettik yeşil gözlü evleri,
Çekilip gitmek istemezken yolumuzda ebrehenin filleri.
Bir hüzün laboratuarı kurduk birikmiş sancılar üstüne,
Gönül iklimlerinde kurumaz kan, hiç büyümez yaşı ölünün.
Kayıt Tarihi : 21.4.2008 11:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!