Sana hiç yakışmayan bir giysi idi gözlerinin altında salınan bu kara pelerin...
Gidiyordun işte, bir buzdan da soğuktu bizi terk edişin...
Hiç olmadığını aslında o gün anlamak,
o güne kadar ki anlamaların en acısıydı belki de.
Bir şeyi anlamıyor olmak ne kadar da güzelmiş bazen...
İçimi yardım ve bastığın her adımda bir kan izi bırakan ayaklarına doladım gözlerimi. Kurban olduğum gülüşünü de bırakmıyordun üstüne üstlük.
Yalpaladım, ama düşmedim...
Düşseydim kalkamazdım ve şimdi seni bu kadar iyi anlayamazdım.
Başımı kaldırıp camdan dışarıya baktım. Büyük bir kamyonun altında can çekişen kalbimi gördüm ve aşkımı...
Kocaman tekerlerinde dönüyordu artık dünya , ya da benim başım dönüyordu büyüklüğüne ezilmişliğimin.
Ben hala kendimi bırakıp şarabı bol gecelere, sana yakışanı, yakışmayanı içiyorum ne tuhaf.
Yavuz bir hırsız gibi kendimden çalıyorum, kendime çaktırmadan.
Yırtılan kalbimden çalıyorum ömrümü, Tanrı'ya çaktırmadan.
Eski adetler gibi bağlıydım oysa saçlarına ve en aziz töremdi sana sarılmak akşamın sıcaklığında...
Aslında herkes kadar yorgunum.
Bunu da ben gibileri gördükçe anlıyorum...
Hayatın en tuhaf yaşlarını yaşarken yani büyürken ve hatta gittikçe küçülürken bu kadar tasayı hangi heybede biriktirmiş insanlar şaşıyorum.
Sana da şaşıyorum...
Bir elimde kırık düşlerimden sızan sancılı geçmişim bir elimde zafer meşalesi yaşıyor olabilmenin...
Üflesen sönücem...Ya da yaksan beni bir aşkın kandilinde utanmadan gelicem.
Ben artık sana düş dokulu sevdalar sunamıyorum ey dünya...
Buna niyetim de yok..
Artık kendi başınasın ve benden umduğun her medet seni bir saniye daha öldürüyor, hepsi bu...
Dön dönebildiğin kadar...
Benim başım kadar...
Durmak dinlenmek bilmeyen gözyaşım kadar...
Gücün yetiyorsa, dön dünya...
Kayıt Tarihi : 8.1.2011 10:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!