Ben ki, cesareti Kaf Dağını aşmış, ateşten cümleler kuran bir savaşçıydım. Kelimelerimin kanatları vardı, en uzak düşlere uçurdum onları. Dağları deviren, fırtınaları dizginleyen bir mısracı...
Ta ki, senin adın çıkana kadar karşıma.
O iki hece, o birkaç harf... Koskoca dağlardan daha ağır geldi bana. Masanın üzerindeki o boş kağıda bakakaldım. O mürekkebin senin kutsal ismini kirleteceğinden korktum. Yazmaya kıyamadım. Çünkü her harfi, kalbime kazınmış bir çentikti; yazarken kanatacağını biliyordum.
Ve işte o an, o koskoca dağları delip geçen ben, zırhının ardında kırılgan kalbi çırpınan bir çocuğa döndüm. Sahip olduğum son cesaret, belki de bu suskunluktu. Yüreğim, işte o birkaç harfe, senin o kutlu ismini yazmaya asla yetmedi.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Devamını Oku
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.




Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta