[11/6 09:44] Muharrem Akman: Ailenin ileri gelenleri onu daha iyi şartlarda yaşaması ve kendini yetiştirebilmesi için yatılı Kur'an kursuna vermişlerdi. Latif bir şekilde annesi babasından ayrı kalmış bakımını dayısı üstlenmişti. Dayısının Ayaklarındaki aksaklığa rağmen köyde yapabileceği her işin ardından koşuyor karısı ile ele güne muhtaç olmadan yaşayıp gidiyorlardı. Devletten herhangi bir maaş alamadıkları gibi ileriki yıllarda da herhangi bir maaşa bağlanma ihtimalleri yoktu. Belki bu yüzden çocuğu geleceğini kurtarmak için onun yatılı Kur'an kursuna vermişlerdi. Çocuk için en iyisinin bu olduğundan emindiler. Ne kendinin ne eşinin okuma yazması yoktu, köyünde akıl danışmacağı kişiler de hemen hemen aynı durumdaydılar. İki üç aile reisi işçi olarak Almanya ya gitmiş onlardan yakınlarına gelen mektuplardan anlattıklarından başka bir haber alınamıyordu. Ara sıra izine gelirler geldikleri zaman da eş dostu ziyaret ederlerdi. Bir izinde Gra kendisine hediye bir gömlek getirmişti. Bu gömlek Kendilerinin üzerindeki Amerikan yardımı patiskadan yapılan göyneğe benzemiyor, naylon poşet içerisindeki yalbır yalbır parlıyordu. Gömleği görünce sanki önemsemezmiş gibi hanımına, şunu bir kenara bırak da çaydanlığı ocağa koy diyerek misafiri ile ilgilenmeye başlamıştı. Eeee ne var ne yok el memleketinde ne yapıyor sunuz oraya nasıl gittiniz gibi sorular ile Durmuş ağa muhabbetin kapısını aralarken, Gıra Almanya'ya işçi olarak gitmek için işçi bulma kurumuna İlk yazıldığı süreci anlatmadan geçemezdi. Çalıştığı maden ocaklarında maaşı yetmemiş olacak ki iş çıkışlarında İhsaniyedeki tünelden geçerek Zonguldak'ta limanda kireç çimento yüklü gemiden âdet başı olarak aldığı ücreti ballandıra ballandıra anlatarak söze başladı. Nereden kimden duyduğunu hatırlamadığı Almanya'ya işçi olarak yazıldım cümlesi kulağına yerleşmiş çok geçmeden kendisinin de buraya yazılması gerektiğini kendini ikna etmişti. Zonguldak'ta gruplu olarak çalıştığı maden ocaklarındaki boş grubunun gelme zamanını iple çekti. Yanına kardeşini de alarak Zonguldak'ta işçi Bulma kurumuna yazıldı. Buraya yazılanları sıra ile Ankara'ya çağırıp sağlık muayenesinden geçirdikleri için şimdilik yapacakları bir şey yoktu. Ankara sağlık taraması günlerini beklemeye başladılar. O gün geldiğinde kendi deyimiyle gâvur dokdorla insanı neredeyse anadan uyaran soyup ellerinin ayaklarının kolunun bacağının hatta dişlerinin bile sağlamlığına bakıp öyle işçi olur damgasını vuruyorlardı. Anası babasına ancak bu aşamada Almanya'ya işçi olarak gideceklerini söylemişlerdi. Onların da hayırlı olsun demekten başka akıllarına bir şey gelmiyordu.
Anası biraz kendine geldikten sonra oğul bubanız yaşlandı bize bu kışlık çıra ihtiyacımızı dağdan getiriverin. Ağanızda hasta diğer kardeşinizin de durumu iyi değil keşke gitmeseydininiz. Sonra onlara dağda en güzel çıra nerede olur tarif etmeye başlarken büyük oğlu söze atılarak ana yorulma biz buluruz biz o dağları o dağlarda bizi bilir diyerek sabah erkenden yola çıkma kararı almıştık. vs muhabbet sürüp gitmiş Almanya macerası noktalanmıştı. Almanya'da İki kardeşin birisi maden ocaklarında diğeri Mercedes otomobil fabrikasında çalışıyorlardı.
Yıllar su gibi akıp giderken Mehmet de Kur'an okumasını öğrenmişti. Denk geldiği zaman köyünde okunan Kur'an merasimlerinde güzel sesi ile köylünün takdirini kazanmıştı. Fırsat bulunduğu zaman evlerinde Kuran okutmak için özel olarak bile çağırıyorlardı. Akşam kararırken aş evine geçip ocağa odun atarak hem ısı hem ışık saçan odunların gizemli alevlerini seyretmeye daldılar. Odun köyde yaz kış ocaklardan eksik olmazdı. Böyle olduğu için de en ufak bir boş zaman bulduğunda ormana çalı çırpı toplamak ağaç kesip evine getirmek zorundaydılar Cemile abla ve Gra ağa da her köylü gibi öyle yapıyordu.. damdaki bir çift öküz bir inek bir at 30 40 tavuk herkesin envanterinde mutlaka olurdu. Zaten köy kurulmuş bir düzenek gibi işlere aynı zamanda başlarlar aynı zamanda bitiririlirdi. Bu öyle olmak zorundaydı çark böyle de işliyordu. Köyü köylü hayatını unutan*** evlilik çağına gelmiş büyüklerinin ona bir kız ile henüz askere gitmeden evlenmişti. Çok geçmeden asker olmuş vatani görevini tamamlayıp evine dönmüştü. Askerden gelir gelmez maden ocaklarında işçi alımı için ocağa yazılmıştı. Belirtilen tarihte köy köy müessese müdürlükleri önünde kömür yığınını kürek ile sağa sola attırıyorlar maden ocaklarında kullanılan direkleri omuzlarınesda taşıttırıp balta ile direkli istedikleri boyda
Kestiriyorlar, ağacın gövdesine çentik açtırıyor lar. Sarma belleme direk domuzdami kama için kullanılan ağaçların hepsi burada vardı. En sonunda avuçlarının içlerini açıp işçi alımı komisyon üyelerinin önünden geçip ocağaetr girmeye hak kazananları böyle seçip ilan ettiler. Madene bir aylık kurstan sonra girip B Grubu Domuzdamci yedeği olarak*** ustasının yanında madencilik hayatı başlamıştı. Madencilik onun için yeni başlayacağı mesleği olsa da zorluk çekeceği meslek değildi. Doğumundan sonra dünya ile bağlantısı başlayalıdan beri. Tüm arkadaşları ile Madencilik mesleğini öğrenmeye sindire sindire ogrenmbaşlamışlardı. Çocukluğundan bu çağa gelene kadar büyüklerinin yaşadığı ne çok iş kazalarında yaralanma ne çok ölümle sonuçlanan iş kazalarını birlikte yaşamışlardı.
Yer altında yaşanan her acı çekilen her zorluklar onları birinci dereceden yaşayanlar ile birlikte madenci köylerinin beldelerinin kasabaların her sokağına yayılıp tekrar tekrar anlatımla binlerce kez çocukların kadınların arasında konuşuluyordu. Bu yüzden madencilik mesleğinin sürdürülebilmesi için kültür aktarımı kendiliğinden hiç bir çaba sarf etmeden öğreniliyordu gerirye Sadece madencileri seçmek ve onları meslek grupları na göre maden ocağına göndermek kalıyordu.
****Maden ocağında epeydir çalışıyor bu geçen zaman içinde ailesi ile birlikte başını sokacak bir ev almış işine gidip geliyor rutin bir madenci profili ile hayatını sürdürüyordu.
O gün evinden yemek almamış galeride direk çekmek için kullandığı ip eskimiş su bidonu delinmiş onları yeniden almak gerekiyordu. Mahallesi'nde bulunan işçi bakkalarından birine gidip ocakta yiyeceği öğle yemeği için ne alacağını düşünürken tezgah üzerinde bulunan kavurma döğmeci ve ve eski kaşar kütlesinden bakkalcı birer parça kesip yanına birer elma portakal ile bir parça tahin helvasını gazete kağıdına sarıp ip ve bidon ile birlikte eline tutuşturmuştu. Veresiye defterinde borcu olmadığı için parasını ödemek istesede bakkalcı defterde bir köşeye yazıp diğer müşterisi ile ilgilenmeye başlamıştı.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta