Bir çiçek gördüm ki, boynunu bükmüş
Ne çileler çekmiş, bahtına küsmüş
Eğildim kokladım, gözyaşı döktüm
Döktüğüm gözyaşım, can suyun olsun
Çiçekler dalında, güzel mi güzel
Kıyılmaz bakmaya, özel mi özel
..
Basit bir insanım, basit bir insanım.Tıpkı musluktan damlayan bir su kadar ucuz bir insanım. Ben ne bir kiri temizleyebilirim ne de coşkun sular gibi çağlayabilirim. Sadece küçük bir suyum. Dışarda bardaktan boşalırcasına yağmur yağsa da, ben kendi bozuk dünyamda su koyuveren bir damlayım. Ne bulutları bilirim, ne de yapraklarda çiyim. Basit ve bozuk bir dünyanın içinden sızan dolu dolu bir damlayım. Ne dudak tanırım ne de gözyaşı. Ben başlıbaşına bir problemim.
Denizler oynaşır kumsallarla, sular vurur damgasını kayalara. Her dalga köpürür denizin ihtiras rüzgarlarıyla. Oysa bana düşer bir bozuk musluk. Kimse tamir edemez yaralarımı.
Bütün gün güneş ışıkları yansır gölün üzerine. Ben beklerim bir musluğun ağzı dibinde. Bir tükürük gibi bir küfür gibi düşerim yeryüzüne. Herkesin bir alın yazısı vardır. Alın yazım yazılır su üzerine. Silik bir hayatı çekerim yorgan gibi üstüme.
Sular seller gibi çoğalmak yoktur benim lügatimde. Tekdüze, ürkek, bir su damlasıyım. Ne yağmurlar gibi parmaklarım vurur camlara, ne de kuğular oynaşır sularımda. Tek su damlasından yaratılmış biriyim. Bozuk bir musluğun oğluyum. Derler ki iyi ol iyi ol. Sabret ki dünyan büyüsün. Bir aptal gibi bir budala gibi sabret ki ödülün büyük olsun. Evet hayatım hep beklemekle geçti, söyleyin deniz nerede, söyleyin nehirler nerede? Hala basit bir su damlasıyım, için için ağlayan, içinde nisan yağmurlarını biriktiren küçük bir su parçasıyım. Hani okyanusum nerede, hani ödülüm nerede?
Basit bir insanım, hem de çok basit. Bozuk bir dünyadan sızan su birikintisiyim. Hiçbir sevgi tamir edemez yüreksizliğimi. Hiçbir el temizleyemez içimdeki kiri. Çünkü ben kendi içinde kirliyim. Çünkü ben ürkek, tekdüze,dert dolu bir su birikintisiyim. Kendi dünyamın su koyuveren bir ferdiyim.
Ne bir gül sevdim, ne de umutlar yeşerttim. Gücüm yetmez bir ormanı söndürmeye. Gücüm yetmez bir dudağa su serpmeye. Basit bir su damlasıyım. Bozuk bir musluktan yaratılmış değersiz bir katreyim. Anlamam yeryüzüne düşen yağmurlardan. Bir kiri temizleyemeyecek kadar, bir işe yaramayacak kadar problemliyim.
Süzüm süzüm süzülen acı ve ıstırap dolu biriyim. Kimse dokunmasın bana. Çünkü dünya düzelmedikçe düzelmez benim kaderim. Çünkü bozuk dünyayının bir ferdiyim. Çünkü ben bozuk musluktan damlayan bir katreyim.
..
Sisler arasından gelip geçiyor yorgun gölgem
Simli gözyaşlarımdan gün fısıltıları sızıyor
Kayalara vurup kırılıyor ceviz kabuğu yüreğim
Yolcusuz gemilerle ben fısıltı koylarına gidiyorum
Başımın üzerinde delirmiş bir vaha şimdi gökyüzü
Utançsız ve üryan bir başkaldırı mevsimi heybemde
..
Anılara gittim de, hep seni soruyorlar
Ellerinde mendiller, gözyaşı siliyorlar
Bunca yıl neredeydin, nerde kaldın diyorlar
Ellerinde mendiller, gözyaşı siliyorlar..
Otuz yıl geçmiş işte, hem seninle hem sensiz
Akıp gitti seneler, birbirinden habersiz,
..
Boyun bükerler dağ rüzgarlarında çimenler
Ağlarlar bir su dökülmez yanık yüreklerine
Bahtlarına hep gözyaşı düşer o gözlerinden
Mutluluk göremezler boynu bükük çimenler
Ah çeke çeke yüreklerine bir serinlik girmez
Hep ayak altında ezilirler aşk için çimenler
..
beden
sessiz çığlığın peşinde
derin duygular ömür
tükenmeden yaşanır.
gözyaşı ile yoğrulan dua
sevgi ile büyür.
acı ve çile çeken gönül
..
Onursuz aşklarımı çıkartınca
şu halimden gözyaşı arttırıyorum.
hani nerde eksilenler diye sorunca
bıraktığım adamların gözlerinde buluyorum
..
Her gidenin ardından ağlamak benim yüreğimde sanata dönüştü.Gidenin ardında yas tutmak kendine her geçen gün bir yenisi eklemek den başka bir ağıt olamazdı biliyordum bunu; oysaki her yeni gün benim umut ışığım olması gerekirken bende değişen hiç birşey olmadı. Olanlarsa; gözyaşı kavonazlarımın sayısı arttı. Gönlüm derinliklerden geçerken hırpalanmakdan vazgeçmedi.Her hırpalanış,her darbe yüreğimdeki izleri biriktirdi,büyüttü,acıttı,sızlattı ama değiştiremedi gönlüme vuran her ışık süzmesinde aynılarını tekrar tekrar yaşatmasına rağmen yılmadı,usanmadı,sıkılmadı,bunalmadı yine acı çekmek mutlulukmuş gibi, kendine zoraki sevgi dayatmalarıyla hayatını zora sokmakdan geri almayı bilmedi.Bu mazoist yüreğin acı çekmek hoşuna gidiyor. Sürünmek ellerde, ellerin onu gözbebeğinde taşımaları gerekirken, o kendini ellerin ellerinde süründürmeyi gönül borcu bildi kendine adeta.
23.08.2005
..
Geldiğinde mevsim bahardı
Gönlümde açıyordu nergizler…
Gittiğinde yaşadım sonbaharı
Yanaklarımda bir avuç gözyaşı…
Kalbimde kopan fırtınalar
Boğazımda düğümleniyor.
Nefes aldırmıyor senden kalan her bir an,
..
Gözyaşı, yüreğin sımsıcak sızıntısı
güneşte kalmış yosun ıslaklığında
Gönüllerden gözlere boncuksu;
ağırlığını en çok toprak hisseder
utancını yanak
bir anne gözünden düşmüşse eğer
..
Mektup yaz bana Sevgilim diye başlayan.
Her satırında ayrılık gözyaşı olan.
Okudukça insanın kalbine dolan,
Sonsuz sevginle gülerek yaz.
..
Karanlığın ucunda kanayan bir aydınlık parçası vardı. Aynada kanayan yüzümün eksikliği, hapsolduğum o karanlık gecelerde aydınlanan gözler de değildi. Bir yalnızlığın çığlığına eşlik eden aşklar senfonisi var gecenin ucunda. Sevgi/li/den firar eden âşıkların hep bir ağızdan dillendirdikleri. Her nakaratında acılara nakaratlanan ve o maskeli balolar. Hani, hepimizin sahte gülümseyişlere büründüğü o balo salonlarında bir karambol kalabalığı yaşanır ve her adımda biraz daha eksildiğini hissedersin. Öfkelenen yüzüne yapışan küfürler, geçmişin acısını hissettiğin her an bir kamçı gibi vurur yüzüne. Çıplak bir bedene ağlamak hiç bu kadar yakışmamıştı; bir kaç damla gözyaşı ve ağlamanın ayıp olmadığını söylüyorlardı gece yarıları.
Demdir yüreğimde, tanıdık bir ses çınlamaya başlıyor kulağımda, ve tüm heybetiyle sol yanıma bir can düşüyor. Kesilen soluğumda hissettiğim her adım biraz daha geçmişe bağlıyordu. Evet, doğru; geleceğe, geçmişten gidiliyordu. Gelmişini, geçmişini birbirine karıştıran bir ağıdın başında akıyor musluk, tüm kirlerinden arınmak için biraz daha yaklaşıyorsun geçmişe ve öfkelenen bedenini küfürler bekliyor sabahın alaca karanlığında. Korkma! Sadece bu senaryonun bir figüranısın sen! Sessizliğe karışacak çığlığın ve tüm kelimeler ruhunu şaad edecek bu sahnede! Çığlığına ses getir, kaybolacaksın `karanlık senaryo`da! ...
..
Gözlerinin denizinde yaşayan balık gibiyim.
Sakın ağlamasın gözlerin.
Dökeceğin her gözyaşı benim sonumdur...
..
Bir cuma akşamı dönüyordum eve; bilemezdim bunun cuma akşamıyla son buluşmam olduğunu.Işıklar kapanmış ve sessizdi sokağın evleri...Kapıyı açmamla tanışmıştım karşımda bekleyen üç silahın merhabasıyla,teslim ol diye sesleniyordu bir ses düşüncelerime ve tek bir kurşun değdi sol ciğerimin üstüne.Kan oldu düşüncelerimin gözyaşı akmaya başladı ahşap zemine.Ağlayan Meryem'im daha fazla dayanamadı ve kapaklandı üzerime ve peşine bir kurşun daha...Belki bana değmemişti ama saplanmıştı yüreğime.Gözbebekleri kocaman oldu Meryemim'in,dağıldı son heceler buluşamadan dilinde.İşte orada buluşmuştu aslında son nefeslerimiz.Bir polis arabasının bagajında taşıdılar bizi hastaneye,boştu yollar; meğer darbe olmuş düşünceye.Bir kitap vardı hem okuyup hem de hayata dair kısa kısa notlar aldığım,ölen yazarından çıkaramadıkları acılarını bizden çıkarmaya gelmişler,talan etmişler odaları ve birkaç kitap yüzünden karanlık hücrelere kilitlemişler.Peki ya nasıldı Meryem'im,neredeydi şimdi? Hastanede olduğunu söylemişlerdi; oysa Meryem'im son nefesini karnında taşıdığı diğer canla birlikte ahşap zeminde vermişti.Benimse kanıyordu yüreğim,düşüncelerimin rengi damlıyordu sol ciğerimden.Tek kişilik karanlık bir hücre; sırayla gelip gidenler,demir kapıda yankılanan tehditler,falakalar,devamında göğüs kafesimin üstünde kırılan ıslak sopalar ve ayrılıyordu et tırnaktan...Can gitmişti oysa iki can birden,sadece düşünce özgürlüğü yüzünden; çok muydu sanki et tırnağa veda etmiş,kan tabanlarıma siper çekmiş? Kim durdurabilirdi ki bu acıyla daha da büyüyen,filizlenip tomurcuk açan düşüncelerimi? Bir damla su dediğimde yüzüme tükürenler kendi kanlarında boğulurken girecek toprak bulamadılar memleketin koynunda ve ne mezarları oldu ne de ziyaretçileri.Tarihin karanlık yüzüydü işkencede can verenler,bense ufak bir ışık o bedenlere...
Son nefesimiz birleşiyordu düşüncelerimizde,son nefes kadar sıcak bir o kadar hazin kazınıyordu beyinlere.Ve sen yeni nesil; soluduğun havanın kıymetini bil,çünkü bizim son nefeslerimizi çekiyorsun ciğerlerine...
..
Serinlikler içerisinde artık özlem,
Mısralar kayboluyor, şiirlerde düşüncem.
Akıl alır gibi değil artık bu keder,
Değeri bir gözyaşı kadar acı yalnız kaldı resimler.
..
Denizler mürekkep olsa yetmez şiirlere,
Yetmez dağarcığım bu muhabbeti ifadeye,
Ol aşk ki, doyumsuzdur muhabbeti sevdâmın,
Tek bir damla gözyaşı yeter, mefhum-u cefâmın...
..
Mazlumun gözyaşı düşerse yakar.
İnanmayan buna tarihe bakar.
Ne Firavun kaldı ne de Ebrehe,
Zulme razı gelenin vay haline!
..
Diskoda içilmiş iki biranın üstüne onun o küçük ama sevimli odasında ev yapımı tatlı şaraplarımızı yudumluyorduk... gürültünün ve alkolün etkisiyle zaten kendinden geçmiş ruhum, şarabın tadını ilk aldığı anda daha da kendini kaybetti. Öyle güzel, öyle tatlıydı ki... dudaklarım arasına aldığım her yudumda aslında tatmak istediğimin şarap olmadığını hissediyordum her bir hücremde. Birkaç gözyaşı döktüğümü hatırlıyorum dizlerinde, geçmişe ve beni üzenlere.. gereksizdi belki, belki hiç olmamalıydı... ama o gözyaşları ile silindi gitti geçmiş gözlerimden ve zihnimden... o gözyaşları.. ve sözleri cesaretlendirdi beni derinden. “SENİ SEVİYORUM”... dökülüverdi kelimeler dudaklarım arasından birden... önce bir şaşkınlık, sonrası sessizlik. Sonra.. sonra karşılık bulmuş duygular ve hasretten yanmış dudakların kavuşması.. karanlık geceyi bölen artık sadece tatlı gülüşler, yakıcı sevişler ve birbirine karışmış nefesler... hiç bitmesin dediğimiz.
Uzun bir gecenin ardından güneş daha yeni merhaba derken bize, onun sıcak öpücüğüyle uyandım.. gözlerimi açtığımda gördüm ki kendi evimdeyim.. gördüm ki ben sadece kendimleyim.. işte o an sonsuza kadar uyumak istedim...
..