Sevgiden mı ağlaman, yoksa hüzünden mi.?
Mutlu bir hayattan mı, yoksa sefaletten mi ?
Bahane aramaktan mı, yoksa gözyaşı bolluğundan mı ?
Neden ağlıyorsun güzelim...............aşktan mı. ?
Bu ağlamanın sonu var mı ,basımı yoksa ?
Yoksa yaz yağmuru gibi rahatlamamı,
Kurak sa gözlerin bir ağlama yetmez buna,
..
Sıkı tut ellerimi
Gözünü gözlerimden ayırma
Sadece ve sedece gülümse
Bu, bana yeterde artar bile
Dök sevgini yerlere
Toprak da bilsin sevdamızı
Agla için için agla
..
Bir yanım eksik hep sensiz sevdam yenik düşlere
Gözlerim umutsuz yarınlara gelişinle şahlandı bu yürek
Ne dağ tanır taş ne olur tanır nede olmaz geliyorum yüreğine dört nala Açılmazsa'da açılmasın artık yakıp yıkıp yine girecek oraya durdurmaya çalışma
O sevginin ateşinde yanar kül olursun
Dokunma sakın bir avuç değil bir okyanus gözyaşı bulursun
Var sen iyisi'mi uzak dur boğulursun
..
Tek bir gözyaşı damlası
İnsana öyle şeyler anlatırki
Tek bir söz insanın kafasını öyle karıştırırki
Zihmetine alır insanın zihnin dahilini
Gözyaşı sönmeyen bir alev gibi
Su olabilir ama dertleri öyle büyükki
Kendi kendini söverek
..
Ağlamanın kendisiyle alay etmek bizzat ağlanacak bir durumdur.
”Hak rahmetinin
insan gözünde damla damla olmasıdır gözyaşları. Merhametin eteklerinde dolaşan gönlün pırlantalarıdır gözyaşı.”
Siz hiç firavunların, şeddatların, tiranların gözyaşına şahit oldunuz ya da duydunuz mu? Merhametsizlerin gözyaşını bilmesi ne mümkün!
..
Sevdamla sana sürgün kaldım. Derbeder durumda sürüklendiğim, sahiller boyunca yürüdüğüm deryanın sesinde seni konuştum. Uzatma sürgün yüreğimi, gönderme nazlı yaprakların kuruluğuna. Gözlerim acıdan deryaya nazar bakışlı, bakış ki derya gözlerime boşalmış. Yüreğimde yükselen feryat ki sözlerime yığılmış. Yılgın ve kırgın kalan, hüznün çamuruna bulanan yaralı ruhum. Buhramla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak, fikrimi yaslıyarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor. Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenginliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası avuçlarımda biriktirdiğim yağmuru görebilirmisin. Denizin saçlarına taş atarak ufukların altın prizmasına kanatlanarak sen ve ben olarak süzülebilirmisin. Genişliğin atmosferini ellerinde örebilirmisin
..
Bir gece habersiz terkettin beni.
Kalbimdeki yerin mezara döndü.
Gezdiğimiz yerler sordular seni.
Anılar ardından gözyaşı döktü.
O şimdi uzakta gelemez dedim.
Acımı derdimi bilemez dedim.
..
Duydum ki gidiyormuşsun bu hafta
Biletin alınmış Beydağ’ında ön tarafta
Arkanda ağlayanın var gözyaşı döker
Hasretisin dayanamaz yüreğini söker
Al O yüreği de götür O sensiz duramaz
Ahı tutar seni yolun sonuna varamaz
..
Bir gün buralardan geçip gidersem,
Vefasız birisi demeyin dostlar,
Sessiz sedasız veda edersem,
Ardımdan gözyaşı dökmeyin dostlar.
Sevgisiz hayata alışmalıyım.
Küsmüşüm kendime barışmalıyım,
..
Dün gece düşümdeydi yine
Her gece benimle olduğu gibi
Dün gece aynıydı ifadesi yine
Çöllerde susuz kalmış güller gibi
Gözlerinde bir temessüm vardı
Çok geçmedi üç küçük gözyaşi aktı
..
Bülbül dalında,
Aşkınıı anlatsa.
Sevinçten gözyaşı,
Islatsa yapraklarını,
Esen rüzğarda,
Bir damla gözyaşı,
Dalga dalga titretse,
..
Bir acıyı; mutluluk değil de, yeni bir acı unutturduğunda, gerçek ağrı asıl o zaman başlıyor... insan soruyor kendisine, “nereden başlasam kanamaya? ” sondan başa mı? baştan sona mı?
Ben baştan sona gidiyorum, öyle yüzleşiyorum kendimle...ve anlıyorum; daha sonraki yanılgıları doğuran, hep o ilk acı! O ilk kaybediş... O ilk gözyaşı... O İlk kez yıkılması bir insanın.... Diğer kaybedişler ise, sadece o “ilk acıyı” hatırlattığı için acıdan sayılıyor! Her şeyiyle gerçek olan aşk, eğer bir kez yaşanıyorsa, “acılar” diye bir şey yoktur aşk serüveninde. Tek bir “acı” vardır.... Yani o ilk kaybediş... o ilk gözyaşı... Ondan sonrakiler, O ilk acıyı tazeleyen yeni yüzler sadece... yeni bedenlerde karşımıza çıkıp kendisini bize hatırlatıyor, dinmeyen o ilk sancı...! Gömülemeyen o eski yüz....! insan her kaybettiğine “aşık” olmadığı halde, yine de üzülüyor... Onu yeni bir acı, yeni bir kaybediş olarak görüyor. İşte aşkın en büyük numarası bu... Aslında insan her yeni kaybedişte, O ilk kaybettiğine yas tutuyor... Başka bir kılığa giriyor ilk acı. Başka bir ses, başka bir ad, başka bir beden olup çıkıveriyor insanın karşısına. Yoksa bir insan; aşk serüveninde birden fazla kişi yüzünden acı çekecek kadar güçsüz olabilir mi?
Kim bilir kaç kişi seslenmiştir, yeni bir yüze “eski acısının” adıyla? Kim bilir kaç kişi demiştir, “o da böyle kokardı, hareketleri ona ne kadar da çok benziyor” diye. gömülemeyen o ilk aşk, geri tepiyor işte... ve bir çok insan, aslında ömrü boyunca aynı kişiyi seviyor, sadece bedenler farklı... baktığı gözlerin rengi değişik... ve yeni bir isim...kısacası aşka aşık insan... “bana onu –unutturdu-” diyen birisi, bilmiyor ki; ona o eski mutluluğu, eski günlerini–hatırlattığını-? O eski mutlu günlerini hatırlayan, mutlaka o zamanın –kahramanını- da hatırlayacaktır.... Kimse kimseyi unutturamaz... Hatırlatır! Yeni olan, sevdiğinin o eski acısını rafa kaldırabilir ancak. eğer kapıda yeni bir ayrılık daha varsa; rafa kalkan o eski acı tekrar iner ait olduğu yere. Ve kişi, o klasik cümleyi kurar; “yine olmadı, yine kaybettim” hayır! İlk kaybedişi, o ilk gözyaşını, ilk yıkılmanı hatırladın hepsi bu..... o son giden, ilk gidenin bir parçası.... “eski, yiter yenilerde” der bazı insanlar, bazen öyle bir an gelir ki; özellikle de giderken, yeniler eskiyi diriltir.....
Kendimle yüzleşmek için, yola -baştan sona- çıktığımda gördüm ki; ilk kaybedişten öteye gidemiyor insan... Orada çakılı kalıyor. Oysa ben diğerlerine de yanmıştım? İlk kaybedişin acısı kandırmış meğer yılarca beni... Demek her kaybedişte,ilk ayrılığıma ağlamışım...
..
Kimine göre komik, kimine göre hoş, kimine göre boş bir hikaye anlatacağım şimdi size...Baştan söylüyorum; gülmek serbest gülebilirsiniz :)
Veee gelelim hikayemize.....
Bir dünya yarattım kendime..Kimsenin bilmediği sanal bir dünya..Sadece şiirlerde konuşabildiğim, zaman zaman alaşağı olduğum, kavgalar ettiğim, sevdiğim, nefret ettiğim bir sürü şey yaşıyorum bu dünyada..Acı çekiyorum, gözyaşı döküyorum..Ve gün ışığı ile birlikte o dünya bitiyor..Tasasız bir dünyada buluyorum kendimi..Ne üzüntü, ne aşk, ne nefret, ne hareket…
Düşünüyorum, gerçek dünya ne veriyor bana? …Giyiniyorum, süsleniyorum, yemek yiyorum, televizyon izliyorum, geziyorum, arkadaşlarımla sohbet edip kahve içiyorum..Siyasetten, güncel konulardan bahsediyorum..Arkadaşlar eşlerinden, çocuklarından anlatıyorlar; dinliyorum.. Arkadaşlarımı dinlerken, bazen ‘aman iyi ki koca derdim, çocuk derdim yok’ deyip seviniyorum… :) ‘İyi ki özgürüm, iyi ki yaşamımı birinin ellerine verip tüketmemiş, tükettirmemişim’ diyorum…Yoksa genç kalabilir miydim böyle :) Bu bir teselli mi, bilmiyorum..Gün, böyle bir döngü içinde sürüp gidiyor…
..
Nefretle bakarsak eğer birbirimize
Kan ve gözyaşı katarız kaderimize
..
Tok açı seyrettikçe yedikleri ballanır...
Aç gözyaşı döktükçe tok serveti sallanır,
..
Acı bir bakış, gözyaşı ya ahım
Yad'ımdadır Taif 'Bilmiyorlar Allahım'
..
HÜZÜN Merhaba hüzün can yoldaşım Ekmeğimde katığım Sensiz bir hayat düşünemem Seninle anlıyorum,dertlilerin derdini Seni tanıdığım için,acı çekene ortak olabiliyorum Biliyorum hüzün,bizi sana düşman sanıyorsun Oysa sen olmasan ağlayabilir mi gözler Mutluluktan bile Koyabilir miyiz kendimizi bir mazlumun yerine Peki ya hiç içimiz burkulabilir mi Yetimleri görünce Seninle gözlerden akan yaşlar değil midir İnsanları güzel eden Hüznü sevmeli insan! Hüzün değil midir Mecnunu Leyla’dan Mevla’ya götüren Ey hüzün sen nurlu yollara çıkan gözyaşı köprüsüsün Gelişin belki yıkım Ama… Gidişinle değil mi bayramlar bize melal_zülal
..
Bu deli gönülde yatar Muhammet aşkı.
Allah Allah diyerek dolaşır dağı taşı.
İçinde olmaz da asla dünya telaşı.
Dök ateşi söndürecek iki damla gözyaşı.
Yolum İslam yoludur tanımam engel.
Bura mutluluk, huzur kaynağı sende gel.
..
Güzel günlerine güvenme sakın Ayrılık insana herseyden yakın Çaresi bulunmaz olacakların Ayrılığı dilerken düşün küçüğüm Ayrılırken insanın kesilir başı Feryad ile delersin dagları taşı Acıları icine gömer gözyaşı Ayrılıgı dilerken düşün küçüğüm Karanlıklar içinde kalırsın bir gün Işığa hasret kalacak yüzün kaybolup gidecek benliğin özün Ayrılığı dilerken düşün küçüğüm Ne kadar ağlayip olmasan razı Çekilir alınlara yazılan yazı Kaderin kimseye olmaz insafi Ayrılığı dilerken düşün küçüğüm
..
girdaba kapılmış yabancı duygular takıldı avuçlarıma her defasında belki dediğim umutlar kırıldı avuçlarıma bir zerre gözyaşı değerinde olmayan dostlar tükendi avuçlarımda kırılgan düşlerime yazılan mektuplar yırtıldı avuçlarında sonu hazırlanmış pejmurde ayrılıklar hayat buldu avuçlarında
..