Sahip olduğumuz güzelliklerin, nimetlerin çoğalmasını kim istemez? İsteriz elbet. Kimimiz güzellikleri paylaşarak yaşar, kimimiz tam aksine biriktirmeye, başkalarından, hatta en yakınlarımızdan uzak tutmaya çalışırız.
Çocuktum o kişiyi tanıdığımda. Adı Ali’ydi. Çalışkan, dürüst, mal mülk sahibi olmuş, esmer güzeli, simsiyah dolgun saçları, kara kaşlı, iri gözlü, yakışıklı mı yakışıklı, ince yapılı, orta boyluydu. Amca derdim ona. Komşumuzdu. Yaradan eş, iş ve evlat vermişti kızından oğlundan. Çalışmalarının semeresini almıştı. Yazın karpuz tarlasına taşınırlardı. Bir yaz beni de götürdüler. O yaz çok şey öğrendim hem ondan hem eşi Ayşe’den. Sabahleyin kahvaltıda zeytini üç dört defada yememi önerirdi hep. Peyniri de küçük parçalar halinde tüketmemi isterdi. Bizim evde böylesi bir durum olmadığı için dikkatimi çekmişti. Tabii onun gibi zeytini üç dört defada yemek istesem de unutuveriyor, ağzıma tümden alıveriyordum. Peyniri de küçük parçalar halinde yemesini beceremiyordum. Karpuz tarlasının kenarlarında incir ağaçları vardı. Onlardan da birlikte toplardık taze incirleri. Karpuzların arasında gezerken kırlangıçları görürdüm. Portakal büyüklüğünde, üstü sarılı beyazlı, damgalı, küçük kavun gibi görünümü vardı hepsinin. Mis gibi kokularını bilmeyen yoktur sanırım.
- Sakın onları koparma Şükran. Zamanı gelince ben sana bir tane koparır veririm.
- Koparmam Ali amca.
- Canın karpuz kavun istediğinde bize söyle biz senin için koparır, keseriz.
- Tamam Ayşe teyze.
Akşamları, Ali amcadan, hayatım boyunca unutamadığım nice masallar dinledim o yaz. Galiba hayal dünyamın gelişmesinde o masalların rolü büyük oldu. Aklıma düşer ara sıra ve iki güzel insanı gülümseyerek kendi kendime yad ederim. Ha ne zaman zeytin yesem, peynir tüketsem onun dedikleri gelir aklıma. O iki odalı bahçe damının hayatında buluveririm kendimi. Damın önünde teras görevini yapan, akşam sabah oturmak, yemek yemek, sohbet etmek için düzenlenen yere hayat denirdi. Gaz lambası ile aydınlanan hayata ara sıra ağustos böcekleri düşerdi. Onları avucumun içine alır severdim. Gündüzün yeşilliğini gecenin karası örterdi. Sanki gecenin karası, karpuzları, kavunları koruyor gibi gelirdi bana. Gece olunca korkuluk insan gibi görünüyordu. Babamın;"Gecede gündüzde hikmetler var yavrum." dediği geldi aklıma.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta