Rüzgar susmuş, deniz sakin, öyle bir güz akşamı,
Ellerin ellerimde, gözüm gözüne dalmış...
Denizin mavisine bir pembelik katarak
Dağların arkasına doğru süzülmekteyken
Geldi de, tam karşında durdu akşam güneşi,
Yüzüne kızıl bir renk vurdu akşam güneşi...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Hoşgörüsü ,pınarlar gibi akar şiirin duvağından ;uçar bir kızın sinesine konar ,bir oğlan gülümser göğsünde, göğün kuşağından rengarenk sevgiler diziliverir boynuna insanın, Ünal babacığımın dokunuşlarından.Sabah eğilir, suyun çehresinden öper, inci tanesi gibi yaşlar sıralanır gözlerinden güle meramını anlatırken.Sonra kuşlar gelir ,göz süzer zamana .Kanatlarında onca ağırlığı yaşanmışlıkların,ah! Siz iç çekerken bir lotus sürüklenir koynaklarınızda salına salına yelkenli günlere inat!...İnce beyaz huysuz bir ahu ,merhaba dercesine gülümser aşka sevdaya...Cıvıltıları saçılır kuşların , ırmaklara saçlarını salar güneş, derinliklerine akışların. Dayanamaz bir daha görmek için o gülümseyişi ,düş olsa da kaldırır başını arkaya atar saçlarını ,ışır kıpırdar içine ham dilberin.Bir şair şiirin içine düşer, sessiz sessiz sevdayı okur suretine mavi saçlı zamanların , ruhundan süzdüğü kanatlarıyla yalnızlığı okşar kucağında acılarıyla öylesi oturuken.Bir koşuşturmadır efendim bir curcuna derken kesilir sesler ,hep yalnız gelen ,son saltanatına yalnız giden hakikatin yanı başında büker boynunu söğütler.Düşer başı yüreğin dizlere ,nasıl etmeli nasıl sevmeli ,sonrasında şimdiye nasıl geldiğini farketmediği ömrü, nasıl aşkla yaşamalı huzurla diye fısıldar, halay başını çeken güzel kızın harelerine.Tüter ya hareleri bakışlarından renk renk hayaller yağar ya , bir kiraz çiçeği düşer çağlayanların sustuğu yere. Bir aşk kıpırdar kalbinde unutamadığın bir çift bakış gelir göğsünde sayıklar öylece .Nerelere gitmez ki insan hangi güzellikleri yadetmez ki hangi acılarda gözleri dolmaz ki !Sonra bir derin nefesle sere serpe güvertesinde deli gönlün ,ah nasıl demeli nasıl anlatmalı ,kiraz emiliminde dudağı ballı kızları kapılıp gidersin o senfoniye… Dudak çizgilerinde yüzer gurup kızıl nehirlerin, begonvil salkımları koynunda gece ağarmaya yüz tutunca ,öylesi bir okyanus damlar ki sabaha ,bahar bahçe nisanlar açılır gider göğsü yarılan cıvıltısında denizlerin ,silkelenen o güzelin …Ta Edirne'ye varır gönül teli, bir çoban kavalına üflerken meramını, bir köylü güzelinin ellerinden estirir kavun esansı.Ah! Saçları sırma sırma ,göbeğinde kaynayan gözesi dem dem hasret, fistanın da açan anemon sarhoşluğu derinliklerinizdeki akıntıya sızar karışır. İnsanın içini kızıl tomurcuklar sızlatır ki !Doldurup günü kadehlere epifitlerinden içersin, dalar gidersin yörük güzelinin gölgelendiğiniz kucağında.Sonra öylesi bir memleket özlemi sarar sizi ,ananızı özlersiniz, çıra kokan cigarasını babanızın ;tutar bir çınarın gölgesinde eski günleri yadedersiniz ,öylesi bir türkünün tınısına kapılısınız ki ,bozlaklarınıza vurur bağlamanın telleri !Kartallar geçer yükseltisinden gönlün ,debisinde ince bir sızı susar elif elif diye! Boynunda kuğu zarafeti o güzelim ramazan akşamları ,düşer yadınıza.Biraz hüzünlenir ağlarsınız ,avuçlarınızı yakarken gözyaşlarınız.Oruç açmanın sevinci ,Allah aşkıyla kana kana içtiğiniz kristal sürahide soğutulmuş suyun yürekte yanan ateşe serpilişinde ferahlarsınız..Nefes nefese gardenyalarca, saflığı beyaz çığlıkların öylece dolaşır durur sizi ,Ünal Beşkese'nin hasrete dem vuran mısralarında. Alnınızdan yuvarlanan terlerde dinlenen gül goncalarını, çeker ta derinliklerinize göçer gidersiniz diyarlanıza!Evet sevgili ,babacığım şiirlerinizde; yüreğimin ,ruhumun dinlendiğini hissettiğimi size itiraf etmekten mutluluk duyuyorum.Acıyı ele alışınız bile güzel şiirlerinizde. Zira acı özlem üzerine , hiçbir satırınızda ölüm, kan, çarmıhlar ,karanlık kuyular,şeytani duygular, uçurumlarla karşılaşmıyoruz.Sadece bir el;yüreğine insanın serin bir nehrin suyunu döküyor.Düşünün sonbahar yaprakları hüznü anımsatır. Ancak siz ,sonbahar yapraklarını sarı bir kızın saçlarına serpilmiş güneş lekesi gibi bizlere sunmaya yeğlerken;o leke ki göğsünüzü aşk ateşiyle yakıyor, diğer yandan o acıda çırpındıkça bir kelebek acınızda can bulup yüreğinin ucuna konuyor insanın.Ve siz o çırpınışlarda dahi, o ateşi bizlere esrik bir edayla sunarken şikayet etmeyen ,sadece seven bir aşığın sızısın da dahi, cıvıldayan yüreğini gönlümüze damıtıyorsunuz.Sonra yağmuru çağırıyor, güz güllerini …
Yağmur toplayıp eteklerini dizlerine koşarak geliyor elinde derman ile.Güz gülleri çıkarıyor bakışlarını insanın koynundan, siz güllerin kokusunu alırken derinlerden ,Ünal babacığım çoktan ,beşeri aşkın üzerine kirpiklerini kapıyor, göğsüne sıcacık bir öpücük kondurup ;’’ey Allah’ın elçisi güzel peygamber ,cennetin kokularını yüreğime eken elçi !‘’;sana selam olsun Sultanlar şehrinden derken ,saf bir müslümanın dokunuşlarıyla huzurlu bir uyanışta buluyorsunuz kendinizi! Kim bilir şiirinizde ki, o iç ses ahenginin, bu denli başarılı oluşunun sırrı belki de inancından geliyordur? O sesi iyi dinliyordur işitiyordur ve o ses gönlünde dinlendirilmiş olgunlaştırılmış sonrasında çağlayanlardan kendisini mısraların sunağına öylece bırak mıştır?! Biraz düşüneyim derken ,o muhteşem ezan sesini işiteceksiniz, ruhunuza eğilen kubbelerin mavi masmavi huşusunda!Evet gece aydınlığı yüzünde ışırken insanın, bir çift gözle aydınlanan gecenin gizleri o uslu halleri nedense tan olup damlıyor içine sevdalı mısraların.İnce beyaz silüeti o güzel ah mor menekşem sümbülüm gülüm derken kaybolup gidiyorsunuz…Ünal babacığım şiirinizde öylesi bir konçertoyu dinletiyorsunuz ki bizlere; benim bu konçertoda duyduğum en baskın ses; sevginin hoşgörünün sonsuz aşkla ilahi aşla sevebilmenin Yunus sesiydi! İç sesin ustaca işlendiği dizelerinde ,dokunduğunuz her güzellliğin ritimsel tınısıydı , ruhumu ılık yaz meltemlerince okşayan .Sallanan yapraklarda rüzgarın çığlığıydı durulduğum, yağmur çiseciklerinin bir çocuk ağlamasına sinip gönlümü kanatmasıydı derinliklerimdeki akıntının gücüne kapılıp beni getiren…Çağlayanların gümbürtüsüne karışarak, bak ben deliyim sevdalı diye haykıran bir çılgının biraz ihtiyarlamış küt küt çırpınışlarıydı …Seviyorumun aşığımın deli deli çarpan sesiydi !.. Acıya ,hüzne, umutsuzluğa ,karanlığa dokunuşuyla, sonsuz hoşgörünün ve sevginin içselliğiydi ruhuma tırmanan!
Evet ,sevgili hocam şiirleriniz bende onca duyguyu canlandırdı elbet ,sayfalar dolusu yazsam size yine az!Ancak şunu belirtmek istiyorum ki ,siz bir ekolsünüz diliniz düşünüzle!Şiirleriniz de öylesi bir evrensellik yakaladınız ki ,ölümsüzlük şerbetini yaşamın kucağındayken tattınız .Bunu size mısralarınız müjdeliyor efendim!Dolayısıyla her yeni gelecek olan kuşak ,eserlerinizde kendi döneminin izlerini bulacak ve siz yüzyılları dolaşarak nice yüreklere dokunacaksınız ;aşkı sevgiyi insanlığı fısıldayacak onlara dost ,kimse olacaksınız!
Ünal hocam babacığım,değerli şahsiyetinizin önünde saygıyla eğiliyor hürmetle ellerinizden öpüyorum…
Vicdanın sesinden sevgiyi alamazsın.
Ozanın odasında şiir aşktan b/aşka kimden medet umar.
Eğer şiir duanın içgüdüsünde bir kantar ise muhabbet ekseni bağışlanma değilse.
Kılı kılına dengede cihan sevgi ile.
Dudakları kuruduğunda diliyle ıslatsana sor hayatın muammasını.
Tadını çıkarıyor nefsin ve aklın sofrasında.
En suçsuz insana İhsan edilir derman.
Evet’le Hayır,ile o kapıda beklersin.
Farkına varmayan alemde pişmanlık duyarım?..
Ve her zaman büyük bir hevesle, ölmeden önce ölenler kendi bulduğu.
Aşık ile maşuk arasındaki köprüdür sevgi.
Nasiplendik elhamdülillah.
Aşkınız daim olsun.
Yüreğinize sağlık.
Allaha emanet olun.
Selam ve dualarımla.
Hoşça bakınız zatınıza.
Vicdanın sesinden sevgiyi alamazsın.
Ozanın odasında şiir aşktan b/aşka kimden medet umar.
Eğer şiir duanın içgüdüsünde bir kantar ise muhabbet ekseni bağışlanma değilse.
Kılı kılına dengede cihan sevgi ile.
Dudakları kuruduğunda diliyle ıslatsana sor hayatın muammasını.
Tadını çıkarıyor nefsin ve aklın sofrasında.
En suçsuz insana İhsan edilir derman.
Evet’le Hayır,ile o kapıda beklersin.
Farkına varmayan alemde pişmanlık duyarım?..
Ve her zaman büyük bir hevesle, ölmeden önce ölenler kendi bulduğu.
Aşık ile maşuk arasındaki köprüdür sevgi.
Nasiplendik elhamdülillah.
Aşkınız daim olsun.
Yüreğinize sağlık.
Allaha emanet olun.
Selam ve dualarımla.
Hoşça bakınız zatınıza.
Batan akşam güneşi güzel günleri müjdesidir.Kaleminizi kutlarım
Avcuna aşk kınası yaktı akşam güneşi
Saçlarının içine aktı akşam güneşi...
Denizin yüzü gibi ürperdi tüm duygular,
Ateş gibi olmuştu ellerimde ellerin.
Sevdâyı içiyorduk,akşamın kadehinden
Ve senin gözlerin de, bir başka bakıyordu;
Gözlerine hâreler çaktı akşam güneşi,
Göğsüne pembe güller taktı akşam güneşi...
Muhteşemdi yine üstadım. 'Gözlerimi kıpmadan okudum' desem yeridir. Bir çırpıda.
Dilerim bestelenir. Yüreğinize sağlık, kutlarım. Saygılar...
Her okuyuşumda öyle güzel duygular kaplıyor ki, sanki uçsuz bucaksız bir deniz, batan güneşin emsalsiz güzelliği ve bu müthiş manzarada duygunun doruklarında iki sevgili... Çok güzel anlatmışsınız...
Tekrar okumak bir zevkti... Selamlar ve saygılar efendim...
Ünal bey,hep yazdım siz böylesi güzelim şiirler yazan da yazmaya da devam edeceğim. Okurken zevk alarak okudum.emeğinize, yüreğinize sağlık. Sevgiler...Sevgiler...
Gözler batan güneşin kızıllığına dalarak, mükemmel bir özlem portresi çizilmiş mısralarınzda.
Kutluyorum Üstadım.
Saygıyla.
hiç bitmesin o akşam güneşleriniz..tebrikler ÜNAL BEY..
Akşam güneşinin kızıllığında aşkın dizeleri dökülmüş şiire. Tebrik ederim. İlhamınız daim olsun.
Bu şiir ile ilgili 91 tane yorum bulunmakta