Güzel olan yüzün değil, gözlerindeki karmaşa senin
Nedir gözlerini bu denli anlamlı kılan,
Kırık ifadeleri onlarda konaklatan,
Kişileştiren onları şiirin içinde?
Güzel olan yüzün değil kalbin senin…
Kalbinle gözlerin arasında nasıl bıkmadan yürür o yüklü kervan?
Gülerken neleri istifliyorsun gülüşünün ardına,
Çocukluğundan kalan hasretler mi sana anlam taşıyan yoksa
Ödediğin bedellerden kalan hesap üstü mü yalnızlığın?
Güzel olan güzelliğin değil,
Geçirdiğin güzlerden çıkardığın o muhteşem anlam zenginliği,
Ruhuna çivisiz çaktığın tahtalar…
Eski bir Mısır laneti gibi içinde taşıdığın öfkeli kalabalıklar,
İyi bir hatip sansa da herkes seni,
Her konuşmadan sonra
“Keşke şunu da söyleseydim! ”
deyip,
İçine kurduğun acımasız sualler mümessili memurlar,
Saçlarının kızıllığında kurduğun darağaçları,
Kalbine sapladığın bağ bıçakları,
Dizlerinin çözülen bağları,
Herkes bizatihi özenirken sana,
Kendine bulduğun olmadık kusurlar…
Sözü başlatıyor şair, laf sana gelince,
Ya da sen geçerken sözün içinden duruyor söz olduğu yerde,
Şair susuyor;
Gözlerine bırakıyor şiir işini…
Arzu – hüzün – yitirmişlik – hayal kırıklığı –
Kaygı – sevilme arzusu ve özlem…
İnsan kelimesinin alt başlıkları yani…
Diyor ki; sen oluyor dokunduğum her şey,
Baktığım resimler – yürüdüğüm sokak –
Gizli bir arzuydu sana beslediğim,
Utanıyorum şairliğimden ama söylemekten çekindim bugüne değin…
Aramızdaki aynılıkları görememenden korktum,
Korkuyla işi olmadığı düşünülse de şairlerin,
Ürküntünün başkentidir onlar…
Küçük bir kızı sever gibi sevmek istiyorum diyor seni,
Kendini korumayı bilirsin elbette
Yine de kollamak istiyorum işte erkekçe bir saçmalık vesilesiyle…
İnandırıcı değilsin diyor kadın,
Bunları hissettiysen neden bugüne kadar açılmadın,
Konuşmadın benimle,
Neden bayrak yaptın suskunluğu kendine?
Yineliyor şair dediklerini
Ve ekliyor bu sefer;
Konuşmayı becerebilsem vazgeçerdim kelimelerden,
Kâğıt ve kalemden, vazgeçerdim – sözden sözlükten;
Bu nedenle yazmayı seçtim ben…
Yüzüm kızarmazdı o zaman yüzüne bakarken,
Ellerini kalbimde yıkarken,
Sığınmazdım olmadık bahanelere,
Gecikmez – sekmez – kazalara uğramazdı böylece hislerim sana gelirken…
Konuşmayı becerebilseydim derdim ki sana;
Kurtulalım hayatın bize giydirdiği zırhlardan,
Kalıtsal bütün yaralardan,
Geçmişimizin yüzümüze bıraktığı derin izlerden
Ki en çok aynaya bakarken fark eder insan onları;
Gitme biraz daha kal derdim iyi bir konuşmacı olabilsem,
Gelişin bir ömür gecikti zaten…
Güzelin en çok yakıştığı yer olan yüzün,
Tanrı icadı ve konuşmana gerek bile bırakmayan gözlerin,
Kökeni olmayan kalbin,
Söyle; sen bunca güzelken güzel kelimesinden,
Bunca iltimaslıyken Tanrı’nın kendisinden,
Nasıl sakınabilirim kendimi senden,
Ve hangi hadsiz kelimeye sığdırabilirim seni ben:
Gözlerin kendi şiirini yazıyor bakarken,
Bu anlam karşısında
Benim şairliğim yalan…
Haziran 2007
İstanbul /Mecidiyeköy
Kayıt Tarihi : 18.12.2011 10:03:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!