Sen,gecenin bilmem hangi yarısında, kaçıncı uykunun kollarındayken sarmaş dolaş, ben, uyanıkken gördüğüm rüyamı, masalımı kim bilir kaçıncı defadır okuyorum....
Hayatındaki bütün kirleri arıtarak girmişti bu masalda yakışıklı prens zavallı genç kızın yaşamına.Evet zavallıydı,çünkü onca yaşanmış yıllarına rağmen henüz aşkı tanıyamamıştı kız.Öylesine masum öylesine savunmasızdı ki aşka karşı.Aşk ise, pusuda bekleyen bir cellat,idamına kurulmuş bir sehpa misali...Nereden bile bilirdi ki aşk = ölüm olacaktı onun için. Onsuz yaşanan tek bir saatin binlerce asıra bedel olacağını, nasıl bilebilirdi ki.......?
Bu masalda da bir VARmış bir YOKmuş olmuş ve gün gelmiş yollar ayrılmış,ayrılmak zorunda kalmış. İzin alınmadan çıkılan sevda yolunda çıkmazlara dalınmış.
Yakışıklı prens bu aşka kefaret ömrünü teklif etmiş kadere ''olmaz demiş'' kader. Genç kız ise konuşamayacak kadar bitkin,yorgun, nefes alamıyor neredeyse.Kirpikleri o'nsuzluğu taşımaktan yorgun düşmüş.Ha kapandı, ha kapanacak...Son bir çabayla toparlanıp dönerek kadere, neredeyse bir fısıltı edasıyla seslenmiş:
-Uyandır beni ne olur.O, benim uyanıkken gördüğüm en güzel rüyam diye yalvarmış. Olmaz demiş zalim kader.Genç kız son bir bakıp sevdiğinin gözlerine, gülümsemiş her zaman ki kadar içten.Kadere inat..Ardından aşkını da alıp yanına kaf dağının ardına uçmuş.....Bir daha da uyanamamış …! Peki masal burada bitmiş mi…? ? ?
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman