param yoktu cebimde
‘iki tane ekmek almak istiyorum…’ dediğimde bana herkes ağlayarak gülmüştü sonra bir ses duyuldu boğazımdan çıkmaya çalışan hıçkırık gibi bir türlü peşimi bırakmayan ısrarcı bir ses sanki benden alacağı varmış gibi bacağımı istedi mayınlar bilemezdim yağmurun göğsünden vurulduğunu saçlarımın ucundan damlayan kanın toprağa düşmeden kırıldığını sonra yüzlerce yağmur yağdı tükürük gibi boğazımdan bir türlü geçmek istemeyen inatçı bir ıslaklıkı bu
ceketim paslandı
onu kurutmak için bakışlarının önüne astım
o kadar sıcak bakıyordu ki gözlerin
sana aşık olmayı beceremeyecek kadar korkaktım
gözlerimi çalan nankörün nereye bakındığını soracaktım önünde soyunduğum güneş yarın köreleceğimi sezdi
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman